Turgut, Gülen okulunda neler gördü?
Abone olSerdar Turgut Gülen cemaatinin Senegal'deki okuluna gitti. Sohbet gecesinden ilginç izlenimlerle döndü.
Akşam yazarı Serdar Turgut, Senegal'de Fethullah Gülen cemaatine
bağlı Türk okullarını gezdi ve izlenimlerini bugünkü köşesinde
yazdı.
başlıklı yazısında, "çocuklar mutlu mu?" diye soruyor.. Sohbet
gecesine katılan yazar, düşüncelerini aktarıyor. Herkesi bu
okulları ve cemaati anlamaya, tartışmaya davet ediyor. İşte o
yazı:
"Yurtdışında cemaatin kurduğu okulları görünce cumhuriyet
tarihimizde ne kadar da büyük yanlışlar yapıldığını tekrar
düşündüm.
Bugün sivil toplum örgütü olarak cemaatin yapmakta olduğu işi,
istese aklına gelse cumhuriyet rejimi de veya laik sivil toplum
örgütleri de zamanında yapamaz mıydı diye düşünüyor insan ister
istemez.
Herkes cemaatin parasal kaynaklarından bahsedip duruyor. Peki ama
cumhuriyet rejiminin veya laik güçlerin parası yok muydu?
Cumhuriyet ve laik sisteme gönül veren büyük işadamları bu tür
eğitim faaliyetleri için harekete geçirilemez miydi? Devlet,
hükümet, siyasi partiler düşünemedi bu işi, şimdi aslında temelde
gönüllü bir sivil hareket olan cemaat bu işi yapıyor diye kızmalara
filan kalkıyorlar.
Kızmayı bir yana bırakalım artık iş işten geçti şimdi anlamaya ve
ders çıkarmaya çalışmak zamanı.
Senegal'deki okulu görme fırsatı çıkınca özellikle bu anlama
sürecime katkısını düşünerek daveti hemen kabul ettim.
Çok sıcakkanlı, dostane karşılandık ağırlandık, gönüllerini bize
açtılar. En azından kendim için söyleyebilirim ki ben de gönlümü
onlara açtım.
Öğrencileri gördük, dinledik fakat bence gezimizin en kritik anı,
cumartesi misafirhanede yediğimiz yemekti.
Çünkü bu yemeği bitirdikten sonra sohbet açıldı.
Ben cemaatin bu meşhur sohbet gecelerini duymuştum. Dolayısıyla bir
tanesinin içinde bulunmak da bana entelektüel açıdan zevk
verdi.
Sohbet bana yöneltilen bir soruyla başladı, harekete yönelik,
yaptıkları iş hakkındaki eleştirilerimin ne olduğu soruldu.
İlk aşamada 'Ben sadece öğrenmeye çalışan bir gazeteciyim ve bu ana
kadar öğrendiklerimle Gülen Cemaati gibi büyük ve kapsamlı harekete
eleştiri getirmek benim haddime düşmez' dedim. Çünkü gerçekten de
büyük bir olay ile karşı karşıyayız.
Düşünsenize örneğin Kahramanmaraş'ta bir grup işadamı hayatlarında
hiç görmedikleri ve tanımadıkları Senegal'de bir okulu ve orada
okutulan çocukları finanse ediyorlar. Bu her şehirde var yani her
şehrimizde dünyanın bir yerinde bilmedikleri gitmedikleri,
görmedikleri okula para harcayan işdamlarımız var. İsteyen bu
insanlara Anadolu Kaplanları da diyebilir.
Sonra bir gün aniden bir Senagalli çocuk kafilesi cemaatin
davetlisi olarak şehrinize geliyor bir salonda düzenlenen geceye.
Zenci çocuklar sahneye çıkıp size Türkçe şarkılar söylüyor ve
Kahramanmaraş'a özgü yöresel danslar oynuyorlar. Tabii bunu gören
insanlar da cemaatin içine çoktan girmiş olan arkadaşları gibi
gönüllü katılıyorlar harekete ve sayılar her gün büyüyor. Daha
sonra o işadamları okullarının bulunduğu ülkeye gidip gelmeye orada
iş yapmaya da başlıyorlar, ülkeye ve kendilerine para
kazandırıyorlar. Biz oradayken Senegal'e bir göz hastanesi ve
gözlük üretim merkezi kurmak için orada bulunan bir işadamı da
vardı ve misafirhanede kalıyordu. Böylece okullar, orada öğrenilen
Türkçe ve ayrıca yatırımlar sayesinde çocukların yetiştirildiği
ülkede bir Türkiye sevgisi yaratıyor doğal olarak. İki ülke de
kazanıyor.
Aslında çok karmaşık olan üzerinde gizemler yaratılacak bir sistem
filan değil bu... Asıl anlaşılması zor olan başta sorduğum gibi
Türkiye'ye bu kadar yararlı olabilen bir sistemi Cumhuriyet
Dönemi'nde başka bir grubun neden düşünemediği, uygulayamadığı.
Büyük ihtimalle cemaatin 10 imkanı varsa Türkiye Devleti'nin
herhalde 100 imkanı da vardı ama böyle bir muazzam işe girişmek
düşünülemedi veya arzu edilmedi. Sorun sadece parada değil sorun
zihniyette.
KAYBEBEN KİM KAZANAN KİM?
[PAGE]
PEKİ KAYBEDEN VAR MI?
Bir tek Fethullah Gülen düşündü bunu ve cemaatin bir siyasi hareket
değil sosyal ve manevi bir hareket olmasını istedi. Yoksul
ülkelerde yoksul ailelerin çocuklarını okutur ve aynı anda onlara
Türkiye sevgisi verirken Türkiye'de hayırlı bir iş yapmanın
mutluluğunu ve huzurunu tatma fırsatını da işadamlarına
veriyordu.
Görünürde kaybedeni olamayacak bir sistemdi bu.
Ama yoksa bu sadece görünürde miydi yoksa bütün bu sistemin
kaybedeni çocuklar ve gençler miydi?
Din ağırlıklı ve felsefi konulardaki sohbetimizde ben bu konuyu
açtım ve konuştuk üstüne. Ben bu hareketin çok daha verimli
işlemesi ve daha güzel sonuçlar alması için bazı eksiklikleri
gördüğümü söyledim. Onlar hoşgörüyle dinlediler, sohbetimiz güzel
gelişti.
Ben bazı konuları yazarak ifade etmeyi tercih ettiğimi konuşurken
yanlış anlamalar olacağını ve döner dönmez hemen yazacağımın sözünü
verdim. Bugün de bu sözümü tutuyorum.
Sohbetimiz sürerken ben birden fark ettim ki biz aslında insanın
nasıl mutlu olacağını tartışıyorduk. Cemaatin içinde yer alan
insanların nasıl mutlu olacağının cevabı netti bana göre.
Allah'ın emirlerine uygun yaşamak, din ağırlıklı yaşam biçimi ve
öldükten sonra cennet umudunu güçlendiren hayırlı işler yaparak
yaşamak onları mutlu etmeye yetiyordu.
Yetmez mi bunlar. Tabii ki yeter. Belki de bu mutluluğu yakalamanın
en garanti yolu olabilir.
BİR SORUN VAR
Ama bir sorun var. Bu teleolojik/felsefi bir sorun aslında. Cemaat
sadece benim gibi insanlara mutluluk yolunu açmak için var olsaydı,
yani 55 yaşına gelmiş bir adama söylüyor olsalardı dediklerini her
şey çok kolaydı. Kendime manevi değerlerin çok daha ağırlıklı
olduğu bir yaşamı ben çok rahat kabul edip hayatımın geri kalan
bölümünü mutlu olarak yaşayabilirim.
Ancak yukarıda işleyişini ana hatlarıyla anlattığım sistemin
merkezinde çocuklar ve genç olma çağındaki insanlar var. Fethullah
Gülen bilgiyi manevi değerlerle birleştiren yeni bir eğitim tarzı
geliştirdi. Bu cemaatin tabanının arzularına da çok uyuyor.
Bilgi ve manevi değerleri birleştirmek muhteşem bir hedef de
çocuklar ve gençler söz konusu olunca işin manevi değerler bölümü
sorunlu olabiliyor, manevi değerler çocukların omzuna ağır bir yük
bindirmek anlamına gelebiliyor.
FETHULLAH GÜLEN VE KONFÜÇYÜS
Aslında Fethullah Gülen, insanın mutluluğu yakalamasının zor
olduğunu bilen ve bu konuda sistem oluşturmak üzerine düşünmüş bir
insan.
Ben bu gezide bu tür konuların açılacağını tahmin ettiğimden
giderken yolda Jill Carroll tarafından yazılmış olan 'Medeniyetler
Diyaloğu' (Gülen'in İslami Öğretisi ve Hümanist Söylem) adlı kitabı
bir daha gözden geçirdim. Son zamanlarda Budizm üzerinde çok
düşünmekte olduğumdan kitabın Gülen'i Konfüçyüs ile karşılaştıran
bölümü ilgimi çok çekmişti.. Konfüçyüs da Gülen de insanın nasıl
mutlu olabileceğine kafayı yormuş düşünürler. Konfüçyus kurduğu
sistemde bunu insandan daha büyük bir yüce varlığa bağlamadan
yapmaya çalışıyor.
Gülen de sorunu birçok yönüyle irdeledikten sonra Allah'a inanmanın
ve Allah için yaşamanın insanı mutlu edeceğini söylüyor.
Üzerinde tartışılabilecek bir konu değil bu. İnsan öyle
hissediyorsa öyledir. Dediğim gibi söz konusu ben olsaydım 55
yaşına gelmiş kendisini ailesine adamış hayattan daha fazla
abartılı beklentileri olmayabilecek bir insana bunu söyleseniz,
fazla zorlanmadan bunu kabul edebilir ve mutlu da olabilir. Sisteme
gönüllü giren işadamları, cemaatin hiyerarşisinde yer alanlar
gördüğüm kadarıyla mutlular.
SERTAR TURGUT'UN CEVABINI ARADIĞI SORU: ÇOCUKLAR MUTLU
MU?
ÇOCUKLAR MUTLU MU?
Çocuklara ve gençlere gelince onların mutlulukları konusunda o
kadar emin değilim.
Sohbetimizde bana eleştirilerim sorulduydu ya ben daha sonra yeri
geldiği için tek eleştirimi yaptım.
Sohbetten biraz önce Türkçe şarkı ve şiir yarışmasını izlemiştik.
Sahneye çıkan kızlar ve oğlanların seçtikleri şiirlerin hepsi çok
acılı ve duygusaldı, arabesk oldukları bile söylenebilirdi.
Hatta birkaç kız okudukları şiirin manevi ağırlığına dayanamayarak
sahnede ağladılar bile.
Ağlama kültürü Gülen Cemaati'nin temellerinde vardır. Cematin ilk
ortaya çıkıp Türkiye'de yayılması yıllar önce Sızıntı dergisinde
kapak resmi olarak yayınlanan ağlayan çocuk resimleridir. Daha
sonra ağlayan çocuk posteri minibüslerle, uzun yol otobüsleriyle
yayılmaya başladı ve o posterler neredeyse her dar ve orta gelirli
ailenin evini süsledi... Cemaat orada ağlayan çocuğun bir daha
ağlamaması için çalışmak vaadiyle güçlendi bana göre, bu şekilde
insanların kalbine hitap etti.
Bilgiye ve eğitime verilen merkezi önem nedeniyle cemaat, bugün
çocuklara ve gençlere karşı büyük sorumluluk yüklemiş durumda.
Bu çocuklar, çocuk olmanın gençliğe hazır olmanın coşkusunu
yaşıyorlar içleri fıkır fıkır olmalı.
Cemaatin modernite ile kritik bir iletişim içindeki İslami orta
yolu bulma gibi bir iddiası varsa ki vardır; modernitenin
çocuklara, gençlere yüklediği beklentilere, heyecanlara, doğal
özentilere arzulara nasıl karşılık verileceğini de düşünmesi
zorunludur. Çocuklarda gençlerde olması gereken heyecan ve duygular
son derece doğal bir şey tabiatın bir gereği bunlar. Her şeyi
inançla çözmelerini beklemek onlara haksızlık olur gibi geliyor
bana.
Eğitim ile manevi değerleri birleştirip yeni bir eğitim tarzı
geliştirmek çok güzel de, burada çok hassas olup çocukların
gençlerin manevi değerlerin yükünün altında ezilme riskini ortadan
kaldırmak gerekiyor. Bu yükün altında ezilme riskinin olduğunu ben
o gün çocuklarda gördüm. Sokaktaki Senegalliler fakirliklerine
berbat yaşam koşullarına rağmen hep gülüyorlardı okuldakiler ise
gülümsemekte zorlanıyor gibilerdi.
'İçlerinde fırtınalar kopmakta olan bir çocuğa bir gence sen imanlı
ol Allah'a inan mutlu olursun' demekle yetinemezsiniz. Bu benim
için yetebilir de ama belki 50 sene önce yetmeyebilirdi.
Gördüğüm kadarıyla cemaatin kurduğu sistem iyi güzel de görünürde
kaybedeni olamayacak gibi görünen bu sistemde sonuçta kaybedenlerin
çocuklar olmamasına azami dikkat göstermek gerekiyor.
Sohbet gecemizde bunları ifade ettim ve 'Öğrenciler için seçilecek
hiç neşeli şiir yok mudur, oynatılan skeçte gösterilen Türk ailesi
tipik midir yoksa bunu seçenin olmasını istediği tercihi midir?'
diye sordum.
Bir daha Türk okuluna gittiğimde ben sahnede coşkulu olan spontane
neşeli olabilen çocuklar, gençler görmek istiyorum. Okula
girdiğimde içeride neşeden kaynaklanan bir elektriği hissetmek
istiyorum.
İnanca joie de vivre katılabilir. Bunu da bence dünyada bir tek
Türkler başarabilir.
İnsanın nasıl mutlu olabileceği konusunda düşünen ve fikirler
üreten Fethullah Gülen'in mutluluk nasıl yakalanır gibi zor bir
sorun üzerine çocukları da göz önüne alarak bir yön çizmesine acil
ihtiyaç var gibi geldi bana.
Bu konular üzerine arkadaşlarla konuşacağız ve yazışacağız ve hatta
bir ihtimal yazışmalardan oluşan bir kitap oluşturma fikri bile
ortaya atıldı. Böyle bir çalışmanın beni mutlu edeceğini
söyledim.