Turgut, Eğin'i uyutmuyor
Abone olAkşam Yazı İşleri Müdür Oray Eğin'in başı cep telefonuyla dertte. Niye mi? Çünkü her sabah onu arayan bir genel yayın yönetmeni var. Eğin, Serdar Turgut'a biraz sitemkar.
Oray Eğin, "T-Bone ve Ceki" isimli yazısında
sabahları çektiği çileyi yazdı. Eğin'e çileyi Serdar Turgut
çektiriyor.
Pazar sabahı bir süredir hayatımdan eksildiğini fark ettiğim bir
rutin tamamen yok oldu, tamamen ortada kaldım. Ne zamandır
alışmışım sabahladığım gecelerin sonunda, bir-iki saat uykunun
ardından o sinir bozucu Nokia melodisi eşliğinde, miyop gözlerimle
ekrandan SERDAR TUR yazısını okumaya. Kendi kendime çeşitli
önlemler almaya çalışıyordum, arayan da patron, yüzüne kapatacak
halimiz yok sonuçta. Neyse, önce telefonumu birkaç kere evde
unuttum. Sonra bu evde unutma halini bir alışkanlık haline getirdim
ve akşamları 45 cevapsız arama ibarelerinde, epey bir SERDAR TUR
yazısı görmeye başladım.
Fakat burada da başka türlü sakıncalar oluştu. Mesela birkaç kere
yönetim kurulumuzdan Ercüment Pal'in önünde yüzüm kızardı. Erkenden
uyanan Ercüment Bey beni arayınca 'Yoldayım' dedim birkaç sefer,
sonra hakikaten telefonu unuttum, gazeteye gelince de suçüstü
yakalandım. Baktım ki onun keskin zekasından benim ilkel ve çocuksu
yöntemlerimle kaçış yok, başka arayışlara daldım.
Sağolsun, birkaç arkadaşım da bana unuttuğum eski hayatları
tattırdılar. Araf Bar, Melek falan derken sabah 07:30'da eve
dönmeleri...
Neden bu kadar geç aklıma geldi bilmiyorum, ama en sonunda
telefonun melodisini değiştirdim. Tek bir zil sesi var şimdi,
bırakın uyumayı, telefon yanımdayken bile duyamıyorum artık. İlk
günler bunun da birkaç sancısı oldu. SERDAR TUR adı birkaç kere
çıktı ekranda, yine ulaşamayınca bu sefer panikle arkadaşlarımı
falan aramış, 'Yoksa intihar mı etti' diye - bakar mısınız
uyandırdığım izlenime...
Fakat bu Pazar, bunca zaman sonra, geçmiş birkaç günün tecrübesiyle
de artık telefonun sabahları çalmayacağına, patronumun benden ümidi
kesip aramayacağına ikna oldum. Ama eski alışkanlık, sabahın
köründe dikilmişim. Ne yapalım, Rashit'i gezdirelim, televizyon
izleyelim derken aklıma ta yaz aylarında bıraktığım bir başka hayat
geldi.
Onu da anlatayım: Pek çaktırmadığım eğlenceli bir çevrem var benim,
asla aklıma gelmezdi ama dünyanın en tatlı işadamlarıyla yaz
tatilleri, gece gezmeleri, Pazar kahvaltıları falan yapıp garip bir
grup olarak eğlendik. Sağolsun, Ceki hayatta tanıdığım cimri
olmayan nadir zenginlerden olduğu ve hayattan tat almaktan başka
gayesi olmadığı için bizi hep sırtında taşıyıp durdu. Paralı
parasız olalım fark etmiyor; adamın gönlü zengin.
Derhal bir telefon mesajı: House Cafe ve film? Eski hayatımın tipik
bir Pazar günlüğü. Hemen dört kişilik grup toplandı, House'un büyük
masasında yerlerimize oturduk, kahvaltı edelim falan diye
konuşurken dört koca T-Bone biftek, patates püresi, kuskus falan
masa donattık. T-Bone'un orgazmik bir tadı var, kırmızı şarapla
pişmiş bir ayva eşlik ediyor koca et parçasına. Dört etobur, bir
daldık, bir yandan da şarapları deviriyoruz, dışarıda da güneş,
gidip açık hava bir yerlerde içelim, içelim, daha çok içelim diye
bir arzumuz var.
Bu arada aylardır kendilerini ihmal ettiğim arkadaşlarım bana
işleri soruyorlar, ben ise sadece gidilebilecek yerler,
yenilebilecek yeni yemekler düşünüyorum. Ne de olsa arayan soran
yok.
Pazar günü, o kafadaki dört kişinin gidebileceği düşünülen son yere
gittik: Topkapı Sarayı. Ceki, hayatı boyunca hiç gezmemiş; insan
yaşadıkça nelere tanık oluyor, görüyorsunuz. Sarayın kapanmasına
yarım saat var, amacımız hızlandırılmış tur yapıp, ardından
Konyalı'da içmeye devam etmek. Bu plan da Konyalı'da içki
satılmadığı gerçeğini fark etmemizle son buldu.
Madem kültür-sanat temalı bir Pazar günü oldu, o zaman İstanbul
Modern'in cafe-bar'ı en uygun yer diye bu sefer de Tophane'ye attık
kendimizi. Orası da erken kapanıyormuş. Aklınızda bulunsun,
İstanbul Modern'in cafe'si sadece Perşembe günleri 20:00'ye kadar
açık...
Kös kös eve dönüldü tabii. Akşamüstü 'Hayat Bilgisi'nin tekrarını
izlerken (fena takıldım bu diziye bu aralar) uyukalmışım. Epey bir
telefon gelmiş, duymuyorum ya... Ne yalan söyleyeyim, 'Arayan
numaralar' listesini bakmadan sildim.
Bu da 'yazdım oldu' tarzı bir yazı işte; yeteri kadar
eğlendirilmemiş çocukların heveslerini kursağında bırakmanın böyle
sonuçları oluyor demek ki
YAZI:Oray EĞİN
AKŞAM