Türban eleştirileri haklı mı?
Abone olZaman gazetesi, türbanla ilgili haberlere yeterince yer vermediği için, başka bir gazete tarafından eleştirilmişti. Ekrem Dumanlı, eleştirilere karşı bir yazı kaleme aldı.
Ekrem Dumanlı başlıklı yazısında türban sorunu konusunda yapıcı
davrandıklarını söyleyerek eleştirilere yanıt verdi.
Yazı: Ekrem Dumanlı
Kaynak:
"Geçtiğimiz pazar Ankara’da “Başörtüsüne özgürlük mitingi”
düzenlendi. Yasağı protesto eden topluluk, 240 metrekarelik beyaz
bir başörtüsü taşıdı. Atatürk’ün eşi Latife Hanım’ın başörtülü
posterlerine de yer verildi...
Bu mitingden sonra Zaman’ı eleştiren birkaç yazı kaleme alındı.
Yazıların kötü niyetli olmadığı, ancak bilgi eksikliği taşıdığını
düşündüm doğrusu. Dinî hassasiyetleri ile maruf gazetelerde yer
alan tenkitlerde özetle deniyordu ki; ‘Başörtüsü mitingine Zaman
yeterince yer vermedi.’ Bu hükmün yanına çok satan gazetelerin
hadiseye sessiz kalışı da ekleniyordu. Denmek isteniyordu ki;
“Büyük medya kuruluşları zaten başörtüsü yasağını genelde
destekliyor. Peki Zaman neden özgürlükten yana tavır
almıyor?..”
Bir-iki gazetede yer alan bu tarz eleştiriler, internet sitelerine
taşındığında iş iyice zıvanadan çıktı. Belli ki bu konuyu kulaktan
kulağa yayanlar, gerçekleri tastamam bilmiyor. Hatta bu konuda
sanal alemde atıp tutanların bahsi geçen haberleri görmediği de çok
açık. Ortada Zaman’a karşı yapılan büyük bir haksızlık var...
Miting haberinin yayınlandığı gün (16 Mayıs) Zaman’ın iki baskısına
da (taşra ve şehir baskılarına) bakmak gerekiyor. Her iki baskıda
da miting haberi birinci sayfadan, logonun üstünden; yani sürmanşet
sayılabilecek bir yerden verildi. Dolayısıyla “Zaman miting
haberine yer vermedi” ya da “habere 27. sayfadan yer verdi” bilgisi
yanlış. Taşra baskısında haber, fotoğrafsız kullanılınca istenen
etkinin oluşmadığı kanaatine varıldı. Şehir içi baskılarda elleri
kelepçeli bir başörtülü göstericinin fotoğrafına yer verildi;
üstelik yine Zaman logosunun üzerinden ve dikkat çekici bir
şekilde. Elini vicdanına koyan herkes, yürek burkan bu fotoğrafın,
birinci sayfadaki en çarpıcı unsur olduğunu itiraf eder. Çünkü
manşet fotoğrafsız. Bu yüzden kelepçeli fotoğraf, birinci sayfanın
en baskın görsel ögesi haline gelmiştir. Bu haberin 27. sayfadan
devam etmesi, birinci sayfadaki çarpıcı fotoğrafı ve bu haberin
anonsunu gölgeleyemez.
Eleştirelim; ancak haksızlık etmeden
Ayrıca Zaman, bahsi geçen mitingi bir gün önceden de haber yapmış
ve eyleme ilgi duyabilecek insanlara gereken sıcak bilgiyi intikal
ettirmiştir. Yani insan eleştirirken biraz gerçekleri de dikkate
almalı. Mitingin başarısını ayrıca masaya yatırmak gerekir aslında;
ancak konumuz bu değil. Konumuz bu olsaydı iyi niyetli gayretlerin
nasıl akim kaldığını da arz ederdim...
İyi niyetli uyarıları elbette öper başımıza koyarız; ancak bir
haberden yola çıkarak hadiseye başka anlamlar yüklemek, hatta bunu
Zaman aleyhine bir kampanyaya dönüştürmek bu gazetede insan hak ve
özgürlükleri uğruna haber ve yorum yapanları üzer. İnsan hiçbir şey
yapmasa, bu konularda hassas olan gazetelerin alıntı köşelerine
bakar. Başörtüsüne dair orada hemen her gün iktibas edilen
yazılarımızın, yorumlarımızın, röportajlarımızın bir anlamı
olmalı...
Maalesef başörtüsü meselesi Türkiye’nin gündemini neredeyse çeyrek
asırdır meşgul ediyor. Bu süre içinde ‘milliyetçi, muhafazakar,
dindar, sağcı, sosyal demokrat vs.’ iktidarlar geldi geçti ve bu
meseleye çözüm bulunamadı. Neye rağmen? Seçim meydanlarında halka
çözüm sözleri verilmesine rağmen. Demek ki mesele sanıldığından
daha karmaşık ve derin. Böyle bir meselede tek taktik inatlaşma
üzerine kurulu kamplaşmalar olmamalı. Halkın sokakta büyük bir
olgunlukla çözdüğü problem elbette sistem tarafından da çözülmek
zorunda...
Başörtüsü meselesine herkes dilediği gibi yaklaşabilir. Kimileri
bundan rejim bunalımı çıkarmak isteyebilir; kimileri de siyasi rant
oluşturmak. Aydın yaklaşımının kalbi, temel hak ve özgürlükler
üzerine atmalıdır. Heyhat! Aydınlar da bu konuda uzlaşma
sağlayamıyor; tıpkı sistemi ayakta tutan odakların mutabakat
sağlayamadığı gibi...
Aslında Türkiye topyekûn samimiyet sınavından geçiyor. Demokrasi
için ‘tahammül rejimi’ derler; ne var ki tahammül kültürünü bir
türlü içine sindiremeyenler var. Oysa demokrasilerde nasıl kapalı
olmayan insanlara “başını kapatmak zorundasın” denemezse; kapalı
insanlara da “başını açmak zorundasın” denemez. Bunun aksini iddia
eden, demokrasiden nasibini almamıştır...
Bu gazetede defalarca yazıldı; “kamusal alan” kavramının doğru
anlaşılması, “hizmet veren” ile “hizmet alan” ayrımının doğru
yapılmasına bağlıdır. Hizmet almak için kamunun kapısını çalan
vatandaşa devlet, “başını açacaksın” baskısı yapamaz. Bu uygulama
her bireyi devlet memuru haline getirir. Üniversiteye okumak için
gelen kız öğrenci “hizmet veren” değil, “hizmet alan” durumundadır.
Yani bu gençler YÖK’ün (ya da başka bir otoritenin) memuru değil;
devletten hizmet alan vatandaş durumundadır. Dolayısıyla bu
kişilere baskı yapılması hukuk dışıdır, demokrasi dışıdır;
keyfidir.
Başörtüsü konusunda medyanın önünde 3 seçenek var
Başörtüsü gibi çeyrek asırdır tartışılan bir konuda medyanın üç
seçeneği var.
Birincisi, başörtüsü yasağını sonuna kadar savunmak, yasakçı ve
dayatmacı bir yolda yürümek.
Hemen söylemem gerekiyor ki yasakçılık, hiçbir mesleğe yakışmaz;
hele gazeteciliğe hiç yakışmaz! Çünkü gazeteler güçlerini
özgürlüklerden alır; tabii faşist bir eğilim içinde değillerse. Acı
bir gerçektir ki, mütemadiyen başörtüsü aleyhtarlığı yapan marjinal
gazeteler de var bu ülkede; kitle gazeteleri içinde kalmış marjinal
yazarlar da. Onlara sormak gerekiyor: Bu yasağın kime faydası var?
Ülkemize mi, devletimize mi, gençliğimize mi?.. Bütün kamuoyu
araştırmaları (Milliyet Gazetesi’nin yaptırdığı geniş araştırma
dahil) Türk halkının bu yasağa karşı olduğunu ortaya koyuyor. Buna
rağmen yasakçı zihniyet, ortaya koyduğu tahrikçi gazetecilikle bu
kavganın devam etmesini istiyor...
Gazeteler için ikinci seçenek, birincinin tam zıddını işaretliyor.
Hemen her gün, her haberde, her yorumda başörtüsü yasağını
lanetlemekten geçiyor ikinci yol. Yazılanların pek çoğu gerçeğin
önemli bir parçasını ortaya koysa da, kullanılan sert üslup, kimi
zaman beklenenin aksine sonuç da verebiliyor. Keskin söylemlerle
ortaya konan düşünceler, insanları daha da öfkeli hale getiriyor
çoğu zaman. Sadece öfke mi? Hayır! 25 yıldır çözülemeyen bir
meselenin her gün büyük bir heyecanla yazılması, yasağın
mağdurlarını ümitsizliğe de sevk edebiliyor. ‘Gazeteler bu kadar
yazıyor, siyasiler bu kadar konuşuyor; yine de çözüm bulunamıyor’
diyen çaresiz gençlerin yaşadığı travmayı psikososyal açıdan
değerlendirmek gerekir.
Sert üslup meseleleri çözmüyor, çözemiyor; belki bazılarında bir
‘oh olsun’ hissi uyarıyor, o kadar! Sadece doğruları söylemek
yetmez; doğru bir üslup kullanmak da önemlidir. Sadece eleştirmek
yetmez; çözüm yollarını da göstermek gerekir. Elbette başörtüsü
meselesi kıyamete kadar çözümsüz kalmayacak. Bir gün sosyal şuurun
demokratik kuşatıcılığı, herkesi daha duyarlı davranmaya mecbur
edecek. O güne kadar elbette gerçekler eğilip bükülmeden (aynı
zamanda kırıp dökmeden) anlatılacak. Sosyal kamplaşmaların kimseye
(özellikle de başörtüsü mağdurlarına) faydası olmadığı da
unutulmayacak...
Üçüncü yol, sabır isteyen, mesleki bilgi ve beceriyle desteklenen;
dolayısıyla emek ve gayrete dayanan zor bir tercihtir. Başörtüsü
yasağına da diğer tüm yasaklara da karşı çıkmak; karşı çıkarken
tahrik etmemek, makul çözüm önerileri sunmak, insanları empatiye
davet etmek gerekiyor bu yolda. O yüzden bu yolu seçen gazetelerde
her gün bangır bangır bağıran manşetler göremezsiniz. İri puntolu
başlıkların gölgesinde okura sunulan gergin ve keskin söylemler
yerine, sakin ama düşündürücü bir yayın mantığına rastlarsınız.
Zaman, bu üçüncü yolu tercih ediyor; çünkü Türkiye’mizin maceraya
değil, çözüm alternatifleri geliştirecek yollara ihtiyacı var. Bu
tarz gazetelerde öyle haber ve yorumlara rastlarsınız ki orada
verilen bilgiler, meseleyi sadece kamu vicdanına havale etmez; aynı
zamanda karar mekanizmalarına, düşünce merkezlerine yazdıklarıyla
referans olur...
Bu tarz gazeteler, mutedildir, ağır başlıdır. O yüzden de daha
tesirlidir, daha kuşatıcıdır, daha kucaklayıcıdır. Bağırmaz, ama
sesi duyulur dünyanın dört bir yanından. Tribünlere oynamaz,
okurunu deşarj etme yerine onu bilgilendirmeyi tercih eder. Okurunu
ümitsizliğin ahtapot kollarına asla teslim etmez. Kamu vicdanına
seslenirken insanları düşünmeye, muhasebe yapmaya çağırır. Etkili
olan da budur. Sadece bir örnek: Arabasının arkasında başörtülü
annesi görüldüğü için üniversitesinden atılan öğretim görevlisini
ilk defa Zaman haber yaptı. Abartmadan, tahrik etmeden yapılan
haber, çözüme duyulan ihtiyacı daha artırdı.
Üçüncü yolu seçen gazeteler öyle fotoğraflar çeker ki, tarihten o
manzarayı silip atmak mümkün değildir. Sadece bir örnek:
Zeytinburnu İmam Hatip’in önünde bayan polisin zorla çektiği
başörtüsü fotoğrafı Zaman muhabirine aittir. Bu fotoğraftan
hareketle tahrikçilik yapmadı Zaman; ancak başörtüsü sorunu o
fotoğraftan ayrı düşünülemez hale geldi adeta.
Dileyen bu üç yoldan birini tercih eder. Hepsine de ‘yolunuz açık
olsun’ demekten başka çarem yok. Hangisinin doğru olduğuna maşeri
vicdan ve tarih karar verecektir. Ancak problemlerin çözümüne
katkıda bulunurken sosyal bir sorumluluk taşıdığımız
unutulmamalı...
Yalnızca son 1 ayda ZAMAN'da yayınlanan başörtüsü haber ve
yazıları
19 MAYIS - [Haber İzlenim] Yasak savunmasında ‘özgürlük’ mesajı
18 MAYIS - Avustralya’da türbana izin
18 MAYIS - En fazla şikâyet din ve vicdan hürriyeti ihlalinde
oldu
18 MAYIS - TAMER KORKMAZ: Yerli Dizi: AİHM!
17 MAYIS - AİHM, başörtüsü davasını yarın yeniden görüşecek
17 MAYIS - Prof. Rik Torfs: “Üniversitede başörtüsü yasağı
düşünülemez”
16 MAYIS - Başörtüsü yasağı özgürlük mitinginde protesto edildi
15 MAYIS - Başörtüsü yasağını protesto için düzenlenen mitinge
destek çağrısı
14 MAYIS - YORUM - MUSTAFA BAŞOĞLU: Başörtüsü yasağını halk
kaldırır
14 MAYIS - ALİ BULAÇ - Başörtüsü mağdurları
13 MAYIS - Beyazıt’ta ‘başörtüsü yasağı’ fotoğraf sergisi
açıldı
04 MAYIS - RÖPORTAJ - Prof. Dr. Kevin Boyle: Fransa bile
üniversitelerde başörtüsünü yasaklamıyor!
04 MAYIS - MUSTAFA ÜNAL: Meclis, Bumin’in şamar oğlanı mı?
02 MAYIS - RÖPORTAJ - AHMET AYHAN: Jonathan Sugden: Bumin,
kamuoyunu manipüle ediyor!
01 MAYIS - RÖPORTAJ - AHMET AYHAN: Hüsnü Tuna: Başörtüsü karşıtı
güçler AİHM üzerinde lobi yapıyor!
01 MAYIS - MHP’li Şandır: Bumin’in sözleri antidemokratik
30 NİSAN - Eniştesi şaşkın: Bumin bu açıklamayı niye yaptı
anlamadım
30 NİSAN - Teziç: Başörtüsü yasağı için ‘kutsal gerçeklik’
demedim
30 NİSAN - Nuri Ok: Laiklik uyarılarının peş peşe gelmesi planlı
değil, tesadüf
30 NİSAN - A. TURAN ALKAN: Kutsalları tokuşturmayalım!
30 NİSAN - YORUM - DR. VAHAP COŞKUN: Anayasa Mahkemesi TBMM’nin
üzerinde mi?
29 NİSAN - ERHAN BAŞYURT: Başörtüsü yasağı özgürlük sorunudur
29 NİSAN - HÜSEYİN GÜLERCE: Hükümete tavsiye
29 NİSAN - TAMER KORKMAZ: Bir “Kutsal Gerçek!” Olarak Başörtüsü
Yasağı
28 NİSAN - Başörtüsüne Özgürlük Girişimi, giderayak konuşan Bumin’i
kınadı
28 NİSAN - YORUM - DR. LEVENT KORKUT: Yasakçı konuşma yanlışlarla
dolu!
28 NİSAN - EKREM DUMANLI: Provokasyonlar bitti mi?
28 NİSAN - M. NEDİM HAZAR: Kaşıntı
28 NİSAN - Ergun Özbudun: Bumin, hem iç hukukla çelişiyor hem de
Avrupa’yla
27 NİSAN - HABER ANALİZ - Başörtüsü 15 yıldır kanunla serbest
27 NİSAN - Başörtülü kadınlardan Bumin’e suç duyurusu
27 NİSAN - ‘Türkler, Müslüman olmadan önce de başörtüsü
takıyordu’
27 NİSAN - Hukukçular, Bumin’i egemenlik yapısını altüst etmekle
suçladı
27 NİSAN - “Hükümet, toplumda gerginlik doğuracak söylemden
kaçınmalı”
27 NİSAN - Partiler Bumin’e tepkili: Hiç kimse Meclis’in iradesini
yok sayamaz
27 NİSAN - MUSTAFA ÜNAL: Bumin içini döktü
27 NİSAN - TAMER KORKMAZ: Bumin’in Cevap Vermek Zorunda Olduğu
Soru
27 NİSAN - YORUM - PROF. DR. ATİLLA YAYLA: Bumin, demokrasi ve
lâiklik
26 NİSAN - [HABER YORUM] Görev süresi uzamayınca giderayak
konuştu
26 NİSAN - Erdoğan: Kanunlarla evrensel hakların önüne geçmek
anlamsız
26 NİSAN - Bumin’e tepki: Anayasa Mahkemesi kanun koyamaz
23 NİSAN - Anayasa Mahkemesi’ne başörtüsü dilekçesi
16 NİSAN - İÜ’deki toplantıda başörtülüye bu kez engel
çıkarılmadı
15 NİSAN - Başörtüsü konusunda toplumda mutabakat var, sıra
Parlamento’da (Başbakan Erdoğan. Özel Röportaj)"