Tüp bebekler 3 kat dahan riskli
Abone olDanimarkalı araştırmacılar, tüp bebek yöntemiyle doğan çocukların kansere yakalanma riskinin, normal doğumla dünyaya gelenlere kıyasla 3’te ...
Danimarkalı araştırmacılar, tüp bebek yöntemiyle doğan
çocukların kansere yakalanma riskinin, normal doğumla dünyaya
gelenlere kıyasla 3’te 1 daha fazla olduğunu açıkladı.
ABD, İngiltere, Danimarka, Fransa ve İsrail’in aralarında bulunduğu
12 gelişmiş ülkede 1990 ile 2010 yılları arasında yapılmış 25
araştırmaya dayanan son inceleme, tüp bebek yöntemiyle doğanların
çocukluk döneminde kansere yakalanma riskinin yüzde 33 daha fazla
olduğunu ortaya çıkardı. Tüp bebekler de lösemiye yakalanma riski
diğerlerine oranla yüzde 65, beyin ve sinir sistemini etkileyen
kanser türlerine yakalanma riski ise yüzde 88 daha fazla
gözüktü.
Araştırmacılara göre, tüp bebek tedavisi, ebeveylerin geninin
çocuğa aktarıldığı “genomik damgalama” sürecinde, bazı genlerin
işleyişini değiştiriyor olabilir. Danimarkalı araştırmacılar, bu
genlerdeki kusurlar ve çocukluk dönemi kanserleri arasında bir
bağlantı tespit etti.
Araştırmacılar, tüp bebek tedavisinde hormon desteği, sperm
hazırlanması, embriyoların dondurulması, embriyoların büyüme
koşulları ve geciktirilmiş dölleme gibi aşamaların bu
değişiklikleri tetikleyebileceği yönünde uyarıda bulunuyor. Bununla
beraber, araştırmada, artan kanser riskinin, tedaviden ziyade
ebeveynlerdeki kısırlık nedeniyle ortaya çıkabileceği bulgusuna da
ulaşıldı. Bu yılın başında, İngiltere’de, tüp bebek yöntemiyle
dünyaya gelmiş 100.000’den fazla çocuk üzerinde yapılan bir
araştırmada, bu çocuklarda artan kanser riski olmadığı
açıklanmıştı.
"BU KONUDAKİ EN BÜYÜK ARAŞTIRMA"
Danimarka Kanser Araştırma Merkezi’nde Dr. Marie Hargreave,
araştırmanın bu konu hakkında yapılmış olan en büyük meta analiz
olduğunu belirterek “Çocukluk döneminde görülen kanserin kökeni
halen bilinmiyor fakat bu araştırma, kısırlık tedavisinin
hastalıkların ortaya çıkmasında bir rol oynayabileceğini öne
sürüyor” dedi.
Teorilerden biri, yumurtlamayı tetiklemek için kullanılan
antiöstrojen ilaçların, çocuklarda görülen kanserle bağlantılı
olduğu ortaya çıkmadan önce hamilelerdeki sağlık sorunlarını
önlemekte kullanılan dietilstilbestrol ilacı ile benzerlik
gösterdiği.
Araştırmacılar, kısırlık tedavisinin ardından doğan çocuklarda
kanser riskinin düşük olduğunun altını çiziyor. Kısır çiftlerin
daha önceden, farklı zamanlarda oluşan genetik bozukluklara sahip
olabileceği belirtiliyor.
Araştırmada incelenen birçok çocuk, tüp bebek yöntemiyle doğdu.
Fakat bazıları, intrasitoplazmik sperm enjeksiyonu ve rahim içi
yapay dölleme gibi yöntemlerde dünyaya geldi. Kısırlık konusunda
araştırma yapan İngiliz bilimadamı Dr. Allan Pacey, araştırmada
ifade edilen riskin çok düşük olduğunu ve bu riskin tüp bebek
tedavisi ya da ebeveynlerdeki kısırlıktan kaynaklanıp
kaynaklanmadığının kesin olarak tespit edilemediğini
belirtiyor.
Kanser, gelişmiş ülkelerdeki çocuk ölümlerinin başlıca sebepleri
arasında ikinci sırada yer alıyor. İngiltere’de her yıl 1,600’e
yakın çocuğa kanser teşhisi konuyor. İngiltere, üç ebeveynin DNA’sı
kullanılarak tüp bebek tedavisi yöntemini uygulayan ilk ülke olmaya
hazırlanıyor. Bu sayede, çocuklarda ölümcül hastalıklara yakalanma
riskinin azaltılması planlanıyor. Buna göre, annedeki hasarlı DNA
nedeniyle kas distrofisi gibi mitokondriyel hastalıkların çocuğa
geçme riski, bu DNA’nın sağlıklı başka bir kadın donörden
alınmasıyla ortadan kalkmış olacak.
(İHA)