Tuncay tekmeyi kime attı?
Abone olTuncay Diyarbakırspor maçında attığı gol sonrası reklam panosunu tekmeledi. Yıldız futbolcunun agresifliği kimeydi? Yazar Emre Aköz tekmenin neden atıldığını yazdı.
Fenerbahçeli Tuncay attığı beraberlik golü sonrası reklam
panolarını parçalarcasına tekmeledi. Sevinç yerine volkan gibi
parlayan Tuncay'ın bu tavrını Sabah yazarı Emre Aköz yazısıyla
neden böyle davrandığını yazdı.
Yazı: Emre Aköz
Haber:
-Seyretmeyenler için önce olayı
özetleyeyim: Cumartesi akşamı oynanan F.Bahçe-Diyarbakırspor
maçı... F.Bahçe 2-1 mağlup durumda. 77'nci dakikaya kadar birçok
şutu avuta giden, bir vuruşu direkten dönen Tuncay Şanlı, nihayet
golü atarak skoru 2-2'ye getiriyor.
Herkes büyük bir sevinçle gol pasını veren Ümit Özat'a
sarılmasını... Ya da seyircisiz tribünde maçı kaygıyla izleyen
Başkan Aziz Yıldırım'a zafer işareti yapmasını beklerken... Tuncay
saha kenarındaki bir reklam panosunu tekmeliyor!
Birçok futbolcunun gol attıktan sonra 'boşalamadığını',
'sevinemediğini', tersine kızdığını, gerildiğini biliriz.
Sanki haksızlığa uğramıştır da... O da golü atarak, karşı tarafı
'cezalandırarak' adaleti yerine getirmiştir.
Ancak bu kadar 'basit' bir durum değildi Tuncay'ınki! Savaşta
düşmanı süngülüyormuş gibi tekmeliyordu panoyu. Bir daha, bir daha
vuruyordu.
Derken pano devrildi... Hırsını alamayan Tuncay bu kez da
kramponuyla eziyordu panoyu: Güm! Güm!
İlk bakışta tuhaf, hatta saçma gelen bu davranışın ardından ne
vardı acaba? Tuncay kime karşı hınç duyuyordu?
Reklam panosuna mu? Elbette değil. Diyarbakırlı futbolculara mı?
Hayır, öyle olsa o dakikaya kadar sert, haşin, kavgacı bir Tuncay'ı
izlerdik.
Peki kimi cezalandırıyordu?
Bence 'sağ' ayağını! Gol vuruşlarında Tuncay'a ihanet eden, kale
yerine, topu avuta atan sağ ayağını...
Daum karşısında kendisini utandıran sağ ayağına kızıyordu: Çünkü
Alman hoca, takımın yediği ikinci golün ardından onu santrfor
mevkiine çekmişti. Gol bekliyordu Tuncay'dan. O da birçok pozisyon
bulmuş ancak değerlendirememişti. Çünkü sağ ayağı söz
dinlemiyordu.
Müthiş bir fırsattı halbuki. Daum çok zaman sonra onu sol kulvardan
alıp rakip ceza sahasına sürmüştü. Yine 'golcü' Tuncay',
'manşetlere çıkan' Tuncay olma şansını elde etmişti.
İki gol atsa, maçı çevirse, kahraman olacaktı. Ve bu fırsat
defalarca önüne gelmişti. Ama olmuyordu işte... Sağ ayağı bir türlü
topa düzgün vurmuyordu.
Çok şey istemiyordu sağ ayağından: Topun bir santim sağına ya da
soluna dokunsa; tamamdı... Ancak sağ ayağı direniyordu.
Yıllarca fantezisini kurduğu şuh kadınla nihayet sevişeceklerken;
başını öne eğen, vuslatı engelleyerek onu mahcup eden bir tenasül
uzvu gibiydi sağ ayağı.
Farkındaydı Tuncay: Aslında golü atarken de topa iyi vuramamıştı.
Ancak rakip kaleci hata yapmıştı. Bir Rüştü, bir Mondragon bunu
yemezdi. Gole rağmen kızıyordu sağ ayağına.
Cezalandırmak şarttı! Tabii kesip atarak değil. Birazcık acıtarak.
Haddini bildirerek. Çünkü maçın bitmesine daha en azından 13 dakika
vardı ve o organ, o kahrolası ayarsız sağ ayak hâlâ gerekliydi.
Kontrollü bir şiddet gösterisi yeterli olacaktı sağ ayağın hizaya
girmesine. Bunun için de bir 'günah keçisi' gerekliydi... Ve
'demir' kale direği yerine, 'teneke' reklam panosuna vurdu Tuncay:
'Ey sağ ayağım, kendine gel!..'
Hakem de 'asıl sen aklını başına topla' deyip sarı kartı çıkardı
Tuncay'a. Mazlum panonun öcü alınmıştı...