Tüm bunlar yaşanırsa Türkiye biter!
Abone olWeimar Almanyası ile günümüz Türkiye arasında inanılmaz benzerlik.. Parçaları birleştirince bakın ortaya ne çıkıyor?
İNTERNETHABER
Anayasa Mahkemesi raportörü Osman Can Weimar Almanyası ile
günümüz Türkiye arasında müthiş benzerlik tespit etti.
ORDU VE YARGI ELELE
Yargı ve emekli generallerin iki kez darbe
girişiminde bulunduğunu hatırlatan Can, bunlardan birinde Hitler'in
de bulunduğuna dikkat çekiyor.
FAİLİ MEÇHUL CİNAYETLER MAHKEMEDE ÖRTBAS EDİLDİ
O dönem Almanya'da Bağımsız yargının faili meçhul
cinayetleri örtbas ettiğini anlatan Can, günümüzdeki Ergenekon
davasına yönelik yargıdan gelen tepkiye dikkat çekti.
YARGI TEK BAŞINA HÜKÜMET
Yargı reformu yapmak isteyen partilerin yargıçlar
birliği adı altında örgütlenen yapı tarafından çökertildiğini
belirten Can, yargının Hitler'in partisine getirilen yasağı
kaldırdığına işaret etti.
Tecrübeli gazeteci Cengiz Çandar ile Hasan Cemal'in CNNTÜRK'te
birlikte sundukları Tecrübe Konuşuyor adlı program ilginç bir
konuya sahne oldu. Önceki gece ekranlara gelen programın
konuklarından Anayasa Mahkemesi raportörü Osman
Can, Hitler öncesi Almanya'da yaşanan süreçle Türkiye'de
olan bitenlerle paralellik kurması ekran
başındakilerin kafasında 'Acaba faşizm mi
geliyor' sorusuna yol açtı.
İşte Osman Can'ın konuyla ilgili sorulara verdiği yanıtlar:
FAŞİST ALMANYA'NIN YARGISIYLA TÜRKİYE'NİN YARGISI
AYNI
Cengiz Çandar: Demokratik meşruiyetten niye bu
kadar endişe ediliyor derken siz dediniz ki halk iradesine bu
alerji nedir? Siz demokratik meşruiyet ve halk iradesi
kavramlarını biraz eş anlamlı ya da ona yakın
anlamlarıyla kullandınız. Şimdi buradan karşı argüman olarak şu
söyleniyor. Halk iradesi dediğiniz dünya yakın tarihinin en
demokratik cumhuriyetlerinden biri olan 1. Dünya Savaşı’nın
sonrasındaki Almanya’daki Weimar Cumhuriyeti’ni ifade ediyor.
O Weimar Cumhuriyeti’nin içinden halk iradesiyle seçim
kazanmış olan Nasyonal Sosyalist Partisi yani Hitler iktidara
geldi. Ondan sonra dünyayı kana boğdu. Ülkede hiçbir
demokratik hak ve özgürlük bırakmadı. Dolayısıyla halk iradesi ve
demokratik meşruiyet kavramlarını başka bir normla sınırlamadan
kullandığınız takdirde sivil vesayete gider, tek parti
diktatörlüğüne gider demek mi istiyorsunuz. Weimer
Cumhuriyeti nazi partisini üretti ortada demokrasi falan
kalmadı.
Osman Can: Bu tarihi bir şey. Weimer dönemindeki
yargı Türkiye’nin bugünkü yargısıyla aşağı yukarı aynı.
Algılarla hareket ediyor, siyasete aynı anlamları yüklüyor. Yani bu
karşılaştırmayı yapmak Türkiye’nin tarihi bir görevi.
HİTLER'İ YARGI GETİRDİ
Cengiz Çandar: Yani Hitler’i iktidara Alman halkı
getirmedi Alman yargısı mı
getirdi?
Osman Can: Hiçbir toplum kendi kendini yok
edecek mekanizmaları üretmesini kabul etmiyorsak, hiçbir
toplum Hitler gibi hastalıklı bir figürü iktidara
taşımaz.
Weimer’da ne oldu? Şimdi çok kısa söylemek gerekirse 1918’de
Almanya’da bir devrim gerçekleşti. 1918 Kasım’ında çok
partili sistem ve demokratik cumhuriyet ilan edildi. Ondan önce
neydi? Ondan önce iki tane kurum. Bismarc döneminden
başlayan bir süreçtir bu, ordu ve ikincisi yargı. İkisi de
parlamentonun tamamen etkileşim alanı dışında. Devlete kısacısı
bürokrasiye ait olan iki temel figür. Weimer önemli bir
anayasaydı. Weimer kentinde hazırlandığı için Weimer Anayasası
dendi.
PARALELLİKLER VAR
Cengiz Çandar: Yani Alman
anayasası
Osman Can: Evet. Weimer Anayasası’nı
hazırlayanların çok tarihi bir hatası vardır. Kurumlarla
ittifak etmeye çalıştılar. İttifak ettiği kurumlardan bir tanesi
orduydu. Onu bir kenara bırakalım ikincisi ise yargıydı. Roza
Lüksemburg ismi, ki benim için önemli bir isimdir. O noktada tarihi
bir şey söylüyor: Majestelerin yargısını bütünüyle görevden alın.
Bunlar demokrasiye sadakat gösterdikleri ölçüde tekrar geri almak
yolunu seçmezseniz çok tehlikeli sonuçlar ortaya çıkar. Nitekim 1
sene sonra da öldürülüyor. Weimer’in temel problemi buradaydı
zaten. Ne yaptı yargı yaptı? Demokrasi ilan edildi, parlamento
çalışmaya başladı. Daha önce sadece danışma kurulu olarak
çalışan parlamento yasalar çıkarmaya başladı. Yasaları çıkarmaya
başlayınca Alman yargısı; yani Weimer yargısı parlamentoya karşı
tepki üretmeye başladı. 1919’daki Alman tarihinin ilk sivil
anayasası olan Weimer Anayasası’dır. Biz bu anayasayı tanımıyoruz
dediler.
Cengiz Çandar: Bizde öyle bir sorun yok. Çünkü bizdeki
zaten askeri darbe anayasası.
Bizdeki.
Osman Can: Şimdi şöyle bir şey var ama,
paralellikleri kurabiliriz. “Bu anayasa yani Weimer Anayasası Alman
temel devlet kültürüne aykırı bir anayasadır. Biz bunu kabul
etmeyiz. Bunu kabul edenler ihanet içindedir” demeye getirdiler. Bu
size bazı paralellikleri çağrıştırması lazım…
ALMANYA'DA DA 'YARSAV' VARMIŞ
Hasan Cemal: Seçim sandığından çıkana ret,
kırmızı ışık yakan bir Weimer yargısı diyelim o
döneme.
Osman Can: Tartışmasız. Ardından
algı nasıl oluşuyor? Weimer yargısı enteresan refleksler
geliştiriyor. Diyor ki, “Devlet ile devletin biçimi
birbirinden farklıdır. Devlet dediğimiz şey o tarihsel
gelenekselliğe dayanan o figürdür, devletin biçimi ise
demokrasidir. Bugün hasbelkader demokrasidir yarın
kimbilir ne olur? Bizi bağlayan bu özsel devlettir; demokrasi
değildir.” Bu çok net. Kararlarda açıklamalarda. Bir de
Yargıçlar Birliği diye örgütlenmişlerdir. Ondan sonra ne
oluyor?
Cengiz Çandar: Orada da YARSAV varmış zamanında…
Bu ilginç söyleşinin devamını okumak için ikinci sayfayı
tıklayın
Osman Can: Yani 1899’da eyaletler düzeyinde
1908’de ise federal düzeyde Almanya’da yargıçlar örgütlendi. Ve
örgütlenir örgütlenmez parlamentoya karşı muhalefet başlatıldı
orada, bu çok enteresan. Şimdi orada iki tane darbe girişimi
vardır. 1920’de Kapp Darbesi, 1923’de işte birahaneler
darbesi; yani Hitler- Ludendorff darbesi. Emekli generallerin, kimi
bazı yüksek bürokratların ve yargıçların katıldığı müdahil olduğu
iki tane darbe. İkisi de akamete uğruyor. Birincisi dünya
tarihinde ilk defa işçilerin genel greviyle akamete uğrayıp
başarısızlıkla sonuçlanıyor. İkincisi ise polisin iyi bir
çalışmasıyla. Her ikisi de yargının karşısına geliyor ve her
ikisinde de yargı şunu söylüyor: Bu emekli generaller
vatanperver insanlardır. Cezasız
bırakıyorlar.
Hasan Cemal: Darbe girişimini savunuyorlar…
Cengiz Çandar: 1. Dünya Savaşı’nda Alman ordusuna komuta etmiş
generaller bunlar tabi…
Ludendorff ikinci numaradır. Hatta 1917’den sonra bir numaradır.
Çünkü her şeyi o idare ediyor. 1923’de Hitler’i hazırlayan,
palazlayan..
Hasan Cemal: Bu bana şeyi hatırlattı. 12 Eylül olmuş. 12
Eylül darbesini yapan başta Evren olmak üzere generaller,
TBMM’deki Senato salonunda Beethoven’in 5. Senfonisi’ni çalarken,
bütün yargı ve Anayasa Mahkemesi üyeleri onların önünden geçip
selamlarlar, el sıkarlar…
Cengiz Çandar: O 5. Senfoni de Kader Kapıyı Çaldı
faslıdır.
Hasan Cemal: Bu sizin söylediğinizle paralel çizgiler taşıyan
şeyler
Evet, hem paralel çizgiler taşıyor. Bugün Türkiye’de
güncel bir yargılama vardır biliyorsunuz. Ergenekon yargılaması. Bu
açıdan paralellikleri çağrıştırması lazım. Bunlar vatanperver
insanlardır, bu kadar vatana hizmet etmiş insanlardır ve cezasız
bırakılıyor bunların büyük bir kısmı. Diğerleri de yine
vatanperverlik nedeniyle düşük cezalarla bırakılıyor. Ve her iki
darbe girişiminde bulunan insanlar 1933’de iktidara gelen insanlar.
Bu tarihi bir şey. Üçüncü olarak şöyle bir refleks geliştiriyorlar,
“Biz apolitikiz”, yani “biz politikanın üstünde ve politikanın
dışındayız” diyorlar. Ama politikanın dışında olmak demek
parlamento üzerinden ortaya çıkan toplumsal taleplere kapalı olmak
demektir ve kendi içlerinde çok daha tehlikeli bir
politika üretmeye başlıyorlar. Sonra 417 tane siyasi cinayet
gerçekleşiyor. Bunun içerisinde bakanlar da vardır. Bunun 400’ü
demokratlara karşı gerçekleştirilmiştir. 17 tanesi ise sağcılara
karşı ya da geleneksel d evlet algısını daha da faşistleştirenlere
karşı. 400 tane sola ve demokratlara karşı gerçekleştirilen
cinayetlerin neredeyse tamamı cezalandırılmıyor. Bir şekilde
kayboluyor.
Cengiz Çandar: Faili meçhul
mü oluyor?
Faili meçhul ya da mahkemede kayboluveriyor. Hapishanede bir
şekilde kayboluveriyor ya da delil yetersizliği vesaire. Ve
ardından şöyle bir süreç başlıyor. Örneğin cinayetler başlıyor, bu
cinayetleri kimlerin işlediği çok nettir. Polis bunları buluyor. Ve
yargı bunların hepsini serbest bırakıyor. Yargı diyor ki, “Hayır”
Suçu demokrat birisinin üzerine yüklemeye çalışıyor. Bunun üzerine
Weimer döneminde bir yargı krizi gerçekleşiyor. Bunun üzerine
parlamento artık bu kadar olmaz diyor ve yargıda
demokratikleşme…
Hasan Cemal: Yani sistemi kilitleyen
yargı aynı zamanda Hitler darbesini de kolaylaştırıyor ve
yolunu açıyor…
Evet… Kolaylaştırmadan çok daha farklı bir
şey. Çok daha derin çok daha tehlikeli bir
şey.
Cengiz Çandar: Yani yargı reformu başlatılmaya
çalışılıyor.
Yargı reformu başlatılmaya çalışılıyor. 1926-28
döneminde parlamento içindeki partiler harekete geçiyor ‘bu kadar
da olmaz’ artık ‘demokratikleştirilim’ diyorlar…Ve
bunun üzerine örgütlenmiş olan o yargıçlar konferanslar
düzenlemeye başlıyorlar ondan sonra açıklamalar yapmaya
başlıyorlar, çok ilginçtir. ‘Parlamento yargıya müdahale ediyor,
adaleti bitiriyor. İşte bağımlı bir yargı meydana getiriyor’
diyorlar. Zaten bürokrasisini kontrol edemez hale gelmiş bir
parlamento bu. Bir türlü kendi aralarında uzlaşıp anlaşamıyorlar.
Bütün partiler kendi reform önerilerini dile getiriyorlar teker
teker. Komünist Partisi dahil olmak üzere. Ama 1928’lere
geldiğimizde merkez o süreç içerisinde bitiyor. Ve parlamento bu
değişikliği yapamıyor. Demokratikleştirmeyi gerçekleştiremiyor. İki
tane husus gerçekleşiyor. Bunlardan bir tanesi nasyonal sosyalist
partilerin eyaletler düzeyinde yasaklanmasının yargı kararıyla
kaldırılmasıdır. İkincisi Prusya Hükümeti’nin yargı kararıyla
bertaraf edilmesidir. Prusya Hükümeti kim? Demokrat olarak
kalabilen tek eyalet. Almanya’nın üçte ikisini oluşturuyor. Bunlar
da yargı kararıyla bertaraf ediliyor ve tam anlamıyla nasyonal
sosyalistlerin iktidara gelmelerinin önü açılıyor.
Hasan Cemal: Hitler’e açılıyor o kapı.
Cengiz Çandar: 2008-2010 Türkiyesi’nde aynı süreçlerin
yaşanmayacağı beklentisiyle bir ara verelim.