Tuğrul Türkeş AK Parti'ye katılacak mı?
Abone olBaşbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, geçici Bakanlar Kurulu'nda yer alma teklifini kabul eden MHP Genel Başkan Yardımcısı Tuğrul Türkeş’in AK Parti'ye katılıp katılmayacağına ilşkin görüş bildirdi.
Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, Başbakan Ahmet
Davutoğlu’nun geçici Bakanlar Kurulu için teklif götürdüğü MHP
Genel Başkan Yardımcısı Tuğrul Türkeş’in verdiği olumlu yanıtın hem
Türkiye’nin hem de seçim hükümetinin normalleşmesi açısından önemli
katkı sağlayacağını söyledi.
Türkeş’in doğru, olumlu ve önemli bir karar verdiğini belirten
Kurtulmuş, “AK Parti’ye katılır mı” sorusunu “Bundan sonrası
tamamen Sayın Türkeş’in kişisel tercihleridir. MHP ile ilişkisi
kalmadı. Siyaset yapmak isterse bunun kararını verecek olan
kendisidir” diye yanıtladı. Kurtulmuş, 12 Eylül’de yapılacak Ak
Parti Büyük Kongresi’nin bir abdest tazeleme kongresi olacağını
kaydederek, “Ak Parti’nin fabrika ayarlarına döndüğü
bir kongre olacağını düşünüyorum. Bu kongre Ak Parti’nin
kurumsallaşmasına vesile olacak bir kongre olmalıdır, parti
içindeki istişare süreçleri, karar süreçleri
açısından” dedi.
Milliyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Serpil Çevikcan, Numan
Kurtulmuş’un gündeme ilişkin açıklamalarını bugünkü köşesine
taşıdı.
İşte o yazıdan çarpıcı satırlarla Kurtulmuş'un 'Türkeş'
değerlendirmesi:
Türkeş’in tavrı önemli: Partilerden çok titiz
çalışmalar sonucu bazı isimler tespit edildi. Kabul edenlere de
etmeyenlere de kişisel kararlarından dolayı saygı duymak
zorundayız. Sayın Türkeş’inki normal bir tavır. Keşke teklif
götürülenlerin hepsi kabul etmiş olsaydı. Bu Türkiye’yi rahatlatmış
olurdu. Siyasi tansiyonu bir anlamda düşürmüş olurdu. Normal, rutin
bir süreç. Bu süreç içinde Sayın Türkeş’in bu teklifi kabul etmiş
olması, erken seçim hükümetiyle seçime gidilmesi ve normalleşmesini
sağlaması açısından önemli, doğru ve olumlu bir adımdır. HDP’nin
teklifi kabul etmesi de olumlu bir adımdır. İnşallah Türkiye, gönül
huzuruyla güle oynaya bir seçime gider. Bu süreci de 1 Kasım
seçimlerini geçtikten sonra da olumlu hatıralarla kaydetmiş
oluruz.
Kendi tercihi: (Türkeş’in Ak Parti’ye katılması
gündeme gelebilir mi?) Bundan sonrası tamamen
Türkeş’in kendi kişisel tercihleridir. Siyasette var olacaksa bu da
kendisinin tercihi olacak. Dün akşam (önceki akşam) itibarıyla
MHP’den ihracı da kesinleşmiş oldu. Belki resmileşmesi belli bir
süreç alacaktır ancak sonuçta MHP ile ilişkisi kalmadı. Siyaset
yapmak isterse kararını verecek olan kendisidir.
Türkeş ismi normalleşmeye katkı: (Türkeş soyadının HDP’li isimlerle aynı kabinede olması normalleşme açısından nasıl değerlendirilmeli) Ümit ediyorum, inşallah öyle olur. Biz maalesef siyasetteki kamplaşma ve kutuplaşma dilinden kurtulamadığımız için siyasi partiler birbirini düşman telakki ediyor. Siyasetteki öngörüleri, teklifleri taban tabana zıt olsa bile siyaset bir mücadele alanı, rekabet alanıdır, savaş alanı değildir. Keşke diğer bütün partilerin katıldığı, MHP ve CHP’nin de olduğu bir erken seçim hükümeti oluşabilseydi Türkiye’nin normalleşmesi bakımından değerli bir katkı olurdu. En azından Türkeş’in isminin varlığının bu istikamette önemli bir katkı sunacağını düşünüyorum.
ERKEN SEÇİMDE NE DEĞİŞECEK?
1 Kasım’da oylarımız artar: (1 Kasım seçimlerinde ne
değişecek?) 1 Kasım’da sandıktan ne sonuç çıkarsa başımızın üstünde
yeri var. Saygıyla karşılarız. Ak parti 7 Haziran’a göre oylarını
artıracaktır. Umut ederiz ki tek başına sonucu getirir. Toplumun
belli kesimlerinde önemli kesimlerinde gerçekten bir istikrar
arayışını getirebilir. Ben inanıyorum ki oylarını artıracaktır.
AK PARTİ OYLARI NEDEN VE NASIL ARTTIRACAK?
Fırtına öncesi dönemdeyiz: Ak Parti oylarını neden
artıracak, öncelikle insanlar yeni bir arayış, istikrar arayışı
içinde. Önümüzdeki dönemlerde dünya piyasalarında ekonomik krizle
burun buruna geldiğimiz, belki fırtına öncesi bir dönemle karşı
karşıyayız. Çin’deki durum, FED kararı, bütün bunlar Türkiye’yi
kendisinden kaynaklanmayan nedenlerle karşı karşıya getirebilir.
Ayrıca terörle mücadele edilmesi, terör örgütünün bütünüyle
silahları gömerek barışın sağlanması konusunda ciddi bir irade
olduğu görülüyor. Güvenlikçi politikalara tamamen gömülmeden terör
risklerinin bertaraf edilmesi gerekiyor. Daha çok Ak Parti’nin oy
almasına neden olacak bir zeminin oluşacağını tahmin ediyorum. 1
Kasım’ın kendi şartları ortaya çıkacak.
"ARTIK YAPACAĞIMIZ ÜRETİM EKONOMİSİNİ ARTTIRMAK"
Ekonomide faz değiştirilecekti: Ak Parti tek başına
iktidar olsaydı, ekonomide dış etkiler olmasaydı, Türkiye ekonomide
bir faz değişikliğine gitmek zorundaydı. Makro ekonomideki bu
dengelerin mikro ekonomide kurulması gerekiyordu. Türkiye’de orta
direğin güçlendirilmesi ve alt gelir gruplarının alım gücünün
artırılması için adım atılması gerekiyor. Seçim öncesi de ortaya
koyduk ama çok anlatamadık. Küresel piyasaların etkilerini çok iyi
hesap edeceğiz. Kendi ayakları üzerinde durabilecek çok güçlü bir
üretim ekonomisini sağlamak zorundayız. Artık yapacağımız üretim
ekonomisini artırmak.
"BİR ELİNDE HALAY ÇEKERKEN DİĞER ELİYLE KAŞELNİKOF
BOMBA..."
Azgın nehirden geçiyoruz: Azgın bir nehirden karşıya
geçiyoruz. Yüzde 80’ini geçtik, yüzde 20’si kaldı. Birden hiçbir
gerekçe ortada yokken, 20 Temmuz Suruç katliamıyla birlikte Türkiye
yeni bir senaryoyla karşı karşıya kaldı. Çözüm sürecinde çok önemli
adımlar, çok riskli ortamlarda atıldı. Bunun mutlaka
sonlandırılması lazım. 6-7 Ekim olaylarında da serhıldan çağrısına
Kürt halkının destek vermediğini gördük. Özellikle seçimin güvenlik
içinde yapılması önemlidir. Silahların, barutun olduğu yerde
sağlıklı bir seçim yapılmaz. Kimsenin kılına zarar gelmesin
istiyoruz. Bu da uzun süre sürdürülebilecek bir şey değildir. Bir
eliyle halay çekerken diğer eliyle Kaleşnikof bombayla halay
çekilmez. HDP örgütle arasına mesafe koyarak sivil ve meşru bir
aktör olarak Türk siyasetinde yer almalıdır.
"AK PARTİ'NİN FABRİKA AYARLARINA DÖNDÜĞÜ BİR
KONGRE..."
Abdest tazeleme kongresi: (Ak Parti’nin 12 Eylül’deki
büyük kongresi) Bu kongre inşallah seçim kampanyasının da
başlangıcı olacak. Ümit ediyorum ki 7 Haziran’da halkın bize
verdiği mesajın anlaşıldığı, bu anlamda bir yenilenme ruhuyla Ak
Parti’nin fabrika ayarlarına döndüğü, ekonomik ve hukuki reformları
tamamlama iradesini ortaya koyduğu, bu kadro geleceği kurabilir
mesajının çıktığı, geniş kesimlere yayıldığı bir kongre olacağını
düşünüyorum. Partinin üslubuna, esasına, sloganlarına
yansıyacaktır. Bu kongre abdestlerin tazelendiği bir kongre
olacaktır diye umut ediyorum. Bu kongre Ak Parti’nin
kurumsallaşmasına vesile olacak bir kongre olmalıdır, parti
içindeki istişare süreçleri, karar süreçleri açısından.
Devletin diliyle milleti yönetmememiz lazım: (Ak Parti’nin siyaset biçiminin sorgulandığı, kibir kavramıyla, daha devletçi olduğu eleştirileri gündemde. Sizce ne değişecek?) Bunların büyük çoğunluğu doğrudur, benim de yaptığım tespitlerden biridir. Milletin tek başına iktidara getirdiği ve arkasında coşkuyla kilitlendiği; DP, ANAP, RP hep büyük coşkuyla oldu. Ak Parti de toplumsal coşkunun üzerine oturdu ve bunun temsilcisi oldu. Yalın bir dil, açık bir tevazu ve bu adanmışlık dili etrafında kilitlendi. Halkın içinde olma, halkın diliyle konuşmak. Dün ne söylüyorsam bugün de aynı şeyi söylüyorum, bunu kuşanmak gerekiyor. Ak Parti milletin diliyle iktidara geldi, millet bunu gördü verdi, şimdi bizim devletin diliyle milleti yönetmememiz lazım. Anahtar budur. 13 yıl içinde çok önemli şeyler yapıldı ama bunlar yarım kaldı. Şimdiye kadar olan süreç değişim süreci, 2023’e kadar olan süreç de dönüşüm süreci olmak zorunda.
"REFORM İRADESİ ZAYIFLADI"
Bizim kontrol etmemiz mümkün olmayan krizler dolayısıyla da maalesef Türkiye’deki bu reform ve değişim iradesi zayıfladı, geri plana düştü. Millet şimdi diyor ki, ‘buna sahip çıkın ve adımlarınızı atın’. Bunu 1 Kasım’da tekrar göreceğiz. Ümit ediyorum ki millet ‘bunu tek başınıza yapın’ mesajı verecektir. Ak Parti’nin hiçbir mazereti olmaksızın bu reform ve dönüşüm taleplerini yerine getirme yükümlülüğü vardır. Bu adımların tamamlanma mecburiyeti vardır; tek başına ya da koalisyonla.
"DÜDÜKLÜ TENCERENİN SİBOBU"
7 Haziran seçimlerinde başkanlık sistemi de Cumhurbaşkanı da oylanmadı. 1982 Anayasası cumhurbaşkanına öyle olağanüsütü yetkiler vermiş ki, düdüklü tencerenin basıncını alan sibobu haline getirilmiş. Bu sistem Türkiye yönetiminin yeni ihtiyaçlarına karşılık vermiyor. Mürekkepleri daha kurumamış, halktan yüzde 52 oy almış bir isim var. Kurucu lider ve kuvvetli tesirleri olan bir siyasi şahsiyet. Bu kadar karizmatik bir siyasi kişiliğin, kendi kurduğu partiyle bugünden yarına ilişkisini kesmesi mümkün değil. Cumhurbaşkanı’nın bu süreci nasıl yürüteceği sonuçta takdiridir. CHP ve MHP hiçbir şekilde bir araya gelip koalisyon kuramayacağı ihtimali ortaya çıktıktan sonra burada değerlendirme yetkisi tamamen Cumhurbaşkanı’ndaydı. Anayasal sınırlar içinde hareket etti.