TÜBİTAK'ta usulsüzlük ve himmet davası!
Abone olTÜBİTAK'ta işe usulsüz alım yapıldığı ve terör örgütüne para toplandığı" iddiasıyla açılan davada, 8 kişinin yargılanmasına başlandı
TÜBİTAK'ta "işe usulsüz alım yapıldığı ve terör örgütüne
para toplandığı" iddiasıyla açılan davada, 8 kişinin yargılanmasına
başlandı.
Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmaya, tutuklu sanıklar
Ersin Güçlü, Ali Veysel Tunç, Mustafa Tatli, tutuksuz sanıklar
Murat Gökşen, Vedat Babacan, Hüseyin Yavuz ile avukatları
katıldı.
Kimlik kontrolü ve iddianamenin özetlenmesinin ardından sanıklar
savunmalarını yaptı.
Sanıklardan Ersin Güçlü, savunmasında, iddianamede adı geçen örgüt
ve cemaat içinde bulunmadığını, kurban parası toplamadığını
söyledi.
Güçlü, "Suç yeri Ankara, TÜBİTAK geçiyor ama TÜBİTAK ile bir ilgim
yok. Hayvancılıkla da uğraşmıyorum. Ulaştırma Bakanlığında gemi
uzmanı olarak çalışıyorum. Gemi personeliyim. İşe alma yetkim yok,
kimseye de vaat vermedim. TÜBİTAK en iyi maaş veren yerlerden
birisi, öyle bir şey olsa kendimi oraya sokardım. Tahliyemi talep
ediyorum" dedi.
Sanıklardan Mustafa Tatli da 4 Mart 2013'de TÜBİTAK Marmara
Araştırma Gemisinde işe başladığını, bazı gazetelerde çıkan
haberler üzerine iş sözleşmesinin sonlandırıldığını kaydetti.
Üzerine atılı suçları kabul etmediğini belirten Tatli, kurumda
çalıştığı süre içinde kimseden para istemediğini, vermediğini ve
illegal bir örgütle de bağlantısının bulunmadığını savundu.
Mahkeme Başkanı Musa Yeşil'in, "Sohbetlerin senin evinde yapıldığı
söyleniyor. Para aldın mı?" sorusu üzerine Tatli, şöyle
konuştu:
"Kimseden para istemedim. İstemeden de verilmedi. İstanbul'da bir
evim var. Orada şahıslarla da iki yıl birlikte çalıştık. Neden
böyle söylediler bilmiyorum? Evime gidip gelirlerdi. Bunun işe alma
vadiyle yapıldığını düşünmüyorum. Herhangi bir illegal örgütle işim
yok. Veysel Tunca iletilmek için de para verilmedi. Sefer Yıldırım
ile de bir başka yerde birlikte çalıştık."
"Din adamı değilim"
Sanıklardan Ali Veysel Tunç, Almanya'da fizik alanında akademik
çalışmalar yaptığını, bunun TÜBİTAK'ın ilgisini çektiğini, aldığı
teklif üzerine TÜBİTAK'ta çalışmaya başladığını söyledi.
Kendisinin iddia edildiği gibi kod isim kullanmadığını savunan
Tunç, "Göz önünde biriyim. "Bedirhan" kod ismini kullanmam söz
konusu değil. Yabancı heyetleri karşılıyorum. TÜBİTAK'ın
dergilerinde, internet sitesinde fotoğraflarım, haberlerim çıkıyor.
Kimliğimi gizleme diye bir şey yok. Güvenlikli bir sitede
oturuyorum, evime geliyorlar. Geldiklerinde kapıda 'Ali Veysel
Tunç'a geldik' diyerek girmek zorundalar. Bedirhan olarak kimse
tanımaz. Doktora öğrencilerim var, akademik çalışmalarım var. Kaldı
ki bir de bunlara dini telkinlerde bulunacağım. Din adamı değilim"
ifadesini kullandı.
Yeşil'in, "Paralel yapının içinde misiniz?" sorusuna Tunç, "Bu
kadar şey söyledikten sonra olmam mümkün mü?" diye karşılık
verdi.
Tunç, Yeşil'in, "Müştekilere evden ayrılırsan hiç bir şey
kazanamazsın demişsin" ifadesi üzerine de şöyle konuştu:
"Benim bir arkadaşım var, Murat Gökçen ancak Murat'ın etrafında
bunlar gezinir. Bunun etrafında görmüşümdür ama bu insanlarla hiç
samimiyetim yok. Böyle bir söylemem de akıl karı değil. İşe
girebilmek ve terfi almak almak için böyle bir yola başvuruldu.
Akademik kimliğim vardı, şimdi kriminal bir kimliğim var. Hayatımı
mahvettiler bu adamlar."
Sanıklardan Murat Gökşen ise gemi kaptanı olduğunu, müştekilerin
hiyerarşik yapı içerisinde kendi astları olduğunu anlattı.
Gökşen, "Kimseden para talebim olmadı. Bir süre tutuklu kaldım.
Şimdi yurtdışı çıkış yasağım var. Bu insanların verdiği ifadeden
dolayı çalışamıyorum. Mağdurum, beraatimi talep ediyorum" dedi.
Yeşil'in, "Sohbetlere katıldığınız oldu mu?" sorusuna Gökşen,
"Kendi aramızda oturduğumuz oldu. Yemek üzerine gezip oturup yiyen
biriyim. Kitap okuma, sohbet olmadı. Güncel konulardı" diye
karşılık verdi.
"Gözde kuruma sahte diplomayla uzman alındığını
gördük"
Sanıklardan Vedat Babacan da daha önce gemilerde üçüncü kaptan
olarak çalıştığını, Mart 2013'de de TÜBİTAK'ta çalışmaya
başladığını, sonra da işten çıkartıldığını, suçlamaları kabul
etmediğini kaydetti.
Babacan, Yeşil'in, "Bu örgüt adına himmet parası topladın mı?
Toplanmasını kolaylaştırdın mı? İşe alımlarda tanıklarla ilgili
katkın oldu mu?" sorusuna "Hiç bir dernek üyesi değilim, bir örgüte
neden para toplayayım? Böyle bir telkinde de bulunmadım. Normal
prosedürlerle işe girdim, işe alma yetkim de yok. TÜBİTAK'a işe
girmek için internet üzerinden başvuru yaptım, oradan çağırdılar.
Mülakatların ardından o şekilde işe başladım. TÜBİTAK gibi gözde
bir kuruma nasıl işe alabilirim ki?" diye karşılık verdi.
Bunun üzerine Yeşil, "Biz, burada TÜBİTAK gibi gözde kuruma sahte
diplomayla uzman alındığını gördük" dedi.
Sanıklardan Hüseyin Yavuz da "Tanıklardan sadece Recep Tan beyi
tanıyorum. TÜBİTAK'da çalışan biriydi. Benden bir kaç ay önce işe
girmiş, benden önce başlayan birini işe yerleştirmem söz konusu
olamaz. Kod adı kendini gizlemek için kullanılır, ben ayan beyan
oradayım. Hiç kimseden para toplamadım" diye konuştu.
Söz alan sanık avukatları, müvekkillerinin suçsuz olduğunu
savunarak önce tahliyelerine ardından da beraatlerine karar
verilmesini talep etti.
Üç sanık kefaletle tahliye edildi
Verilen aradan sonra kararını açıklayan mahkeme, tutuklu sanıklar
Ersin Güçlü ile Mustafa Tatli'nin 50'şer bin lira, Ali Velsel
Tunç'un ise 100 bin lira kefaletle tahliyesine, tutuksuz sanıklar
Vedat Babacan ile Hüseyin Yavuz'un 50'şer bin lira, Murat Gökşen'in
de 100 bin lira kefaletle yurt dışı çıkış yasağının kaldırılmasına
karar verdi.
Mahkeme ayrıca, bazı eksiklerin giderilmesini de kararlaştırarak
duruşmayı erteledi.
İddianame
İddianamede, mağdurların işe girmelerini sağlayan ve kod ismi
kullanan kişilerin büyük bir kısmının TÜBİTAK çalışanı olduğu,
"Fetullahçı Terör Örgütü" adına toplantı yaptıkları ve
toplantılarda zorla "himmet" adı altında örgüte para temin
ettikleri ileri sürülerek şüphelilerin "icbar suretiyle birden
fazla irtikap" ile "terör örgütüne finans sağlamak" suçlarından
ayrı ayrı cezalandırılması talep ediliyor.