TRT muhabirinin unutamadığı an
Abone olGazetecilerin anlattıkları inanılır gibi değildi. Baskını birebir yaşayan basın mensupları o cehennemi anlattılar.
İNTERNETHABER
Gazze'ye yardım taşıyan 'Mavi Marmara' gemisinde tam 60 gazeteci vardı. Bu gazeteciler de İsrail'in kanlı baskınına şahit oldu. İşte o gemide bulunan TRT muhabiri Elif Akkuş, "O sırada hopörlerden 'Kelime-i Şahadet' getirildi. İşte o anda herhalde 'öleceğiz' dedim ve sonunda teslim olduk!" sözleri tüyleri diken diken etti.
TRT muhabiri Elif Akkuş, Türkiye'ye ayak bastıktan sonra önce annesiyle kucaklaştı ve ağladı. Daha sonra kendisine yönelen kameralara yaşadıklarını anlattı.
Akkuş, İsrail'in caniliğini şu sözlerle özetledi;
"Uçağın tekerlikleri havalimanına değdiğinde bir gazeteci olarak
şanslı olduğumu düşündüm ama o anları yaşarken inanın bunu
düşünemedim. Her yaşadığım felaketi, 'Geçecek, geçecek'
diyerek atlatırım ancak bu yaşadıklarımın her aşaması
birbirinden daha zordu.
SABAH NAMAZININ ARDINDAN SALDIRDILAR
İki tane hücum botunun bizi takip ettiğini gece 23:00 sularında öğrendik. Sabah namazı bittiği anda fırkateynler, hücum botlar, helikopterler ve yüzlerce asker üzerimize geldi. Gördüklerime inanamadım!.. Öyle bir fotoğrafla karşılatık ki bizim bilmediğimiz bir şey mi var dedik? Çünkü yardım götürüyordu bu gemi...
ÖNCE PLASTİK MERMİ SONRA GERÇEK MERMİ
İlk önce plastik mermi atıldı. Mermilere karşılık olarak gemidekiler, İsrail askerlerine sopalarla müdahale etti. Müdahale edilince de gerçek mermi attılar. Her taraf kan gölü oldu. Ancak daha sonra gemiyi yıkadılar.
GÖRÜNTÜ ÇEKTİK ANCAK ELİMİZDEN ALDILAR
Karada bir çatışmanın ortasında kaldığımız zamanlar oldu ama orada denizdesiniz ve gidebileceğiniz hiç bir yere yok. Olay anında görüntülerimizi çektik, saklamaya çalıştık ancak elimizden aldılar. Üzerimizde ne var ne yok aldılar herşeyimizi paramparça ettiler. Bir tek üzerimizdeki cezaevi kıyafetleriyle kaldık.
İSRAİLLE İLGİLİ OLMAYAN BİR YERDEYDİK
Uluslararası sulardaydık 85 mil ya da 75 mildeydik... Hiç İsraille ilgili olmayan bir yerdeydik ama yine de acımazsıca bize saldırdılar.
KELİME-İ ŞAHADETİ HİÇ UNUTAMAM
Hiç unutmayacağım bir sesi paylaşmak istiyorum. İsrail askerleri çok net bir şekilde gerçek mermiyle insanları taradılar. O sırada hopörlerden 'Kelime-i Şahadet' getirildi. İşte o anda herhalde 'öleceğiz' dedim ve sonunda teslim olduk!
AA MUHABİRİ VE FOTOMUHABİRİ NELER ANLATTI?
[PAGE]Gazze'ye yardım götüren gemide bulunan ve İsrailli askerlerin saldırısına uğrayan Anadolu Ajansı foto muhabiri Erhan Sevenler, ''Vatana döndük. Çok çok mutluyum. Bu süreci aştığıma açıkçası inanamıyorum'' dedi.
Sevenler ve aynı gemide bulunan AA muhabiri Yücel Velioğlu, Adli
Tıp Kurumu önünde meslektaşlarına olaylarla ilgili açıklamalarda
bulundu.
Erhan Sevenler, 30 Mayıs gecesi saat 00.00 sıralarında diğer
gemiden tacizler olduğunu öğrendiklerini ifade ederek, şöyle
konuştu:
GERÇEK MERMİ OLDUĞUNU ANLAYINCA
''Biz de gemide önlemler almaya başladık. Firkateynlerin
yaklaştığını, denizaltıların etrafta dolaştığını öğrendik. Bunun
üzerine tüm gazeteci arkadaşlar geminin arkasında toplandık ve
bunları görüntülemeye çalıştık. Ardından bir anda saat 04.00 gibi
15-20 adet zodyak, geminin etrafını sardı. Biz daha ne olduğunu
anlamadan bir helikopter, kaptan köşkünün üzerine komando indirmeye
başladı. Ben de onu görüntülemek üzere o tarafa doğru koştum. Bu
sırada gemidekiler, aşağıya inen bir komandoyu yakaladılar. Bu ana
kadar sürekli atılanların ses bombası ve plastik mermi olduğunu
düşünüyordum. Askeri ele geçirdikten sonra bir anda gerçek mermi
kullandıklarının farkına vardım. Çünkü
kaptan köşkünün camları kırılmaya başlamıştı. Gerçek mermi
olduğunu anlayınca hemen geri çekildik. Daha sonra basın merkezine
sığındık. Bunu planlamıştık. Böyle bir şey başımıza gelirse basın
merkezine sığınıp hep bir arada kalacağımızı
konuşmuştuk.''
UYARI OLMADI
Yücel Velioğlu da Sevenler ile hep bir arada bulunduklarını,
saldırı anında bir ara ayrı düştüklerini belirterek, ''İkimizde de
telsiz vardı. Telsizle birbirimizi anons ettik ama ulaşamadık.
Hiçbir uyarı olmadı. Bir anda çevremizi en az 20 tane
zodyak, 4 firkateyn, denizaltılar, helikopterler sardı. Müthiş bir
ses ve gürültü vardı. O arada biz birbirimizi bulmaya çalıştık,
bulamadık'' diye konuştu.
SİLAH YOKTU
Bir gazetecinin, ''İnsanlar kendini nasıl savunuyordu? Gönüllülerde
silah ve bıçak bulunduğu iddia edildi'' sorusuna Velioğlu, ''Hayır,
biz görmedik. Silah olsaydı herhalde İsrail askerlerinden de ölü ve
yaralı olurdu, ama herhangi bir şey yoktu'' dedi.
ÖLÜ VE YARALI GÖRDÜK
''Gemide yaralı ve ölü gördünüz mü?'' sorusuna Velioğlu,
''Tabii ki gördük, çok gördük orada. Ne yapacağımızı şaşırdık.
Hemen basın merkezine geçtik'' karşılığını verdi.
Velioğlu, bir gazetecinin ''O an diğer insanlar ne yaptı?''
sorusunu şöyle yanıtladı:
LAZER IŞIKLARINI BİLEREK HER YERİMİZDE
GEZDİRDİLER
''Güvertedekileri teker teker aradılar. Sonra ellerini
kelepçelediler, plastik kelepçe kullandılar. Saat 07.00'de basın
odasına geldiler. Basın odasının 3 girişi vardı, ikisi kapalı, biri
açıktı. Açık olanı tarif etiğimiz halde oradan gelmediler,
güverteye çıkan giriş kapısını kırarak içeri girdiler.
Silahların lazer ışıklarını vücudumuzun her tarafında
gezdirdiler. Bunları bilerek uyguladılar. Ellerimiz
başımızda, boynumuzda makinelerimiz, pasaportlarımız ellerimizde,
basın kartlarımızı gösterdiğimiz halde üzerimizde sürekli lazerler
vardı.
Odadan bizi çekerek çıkardılar. Sonra güvertede cama dayadılar, o
şekilde arama yapıldı. Üzerimizden her şeyimizi aldılar. Fotoğraf
makinelerimizi zaten basın merkezinde bırakmamızı istediler. Sonra
güverteye alındık. Güvertede en az 100 kişi diz çökmüş şekilde,
elleri arkadan bağlı. O sırada bir de yukarıdan sürekli
helikopterler geldi. Bu psikolojik bir savaştı, biz öyle
düşündük.''
Bir gazetecinin, ''İlk açılan ateş dışında ateş açıldı mı?''
sorusuna Velioğlu, sürekli ses bombalarının patladığını, ateş
açıldığını ve bunun 45 dakika sürdüğünü anlattı.
Velioğlu, ''3 gün boyunca neler yaşandı? Size nasıl davrandılar?''
sorusu üzerine, sabah saat 09.00 sıralarında geminin hareket etmeye
başladığını, ancak çok yavaş gittiğini ve etrafında zodyaklar,
firkateynler bulunduğunu ifade ederek, arkalarında da diğer yardım
gemilerinin yer aldığını söyledi.
SUYUN TATI FARKLIYDI
Bir gazetecinin ''Yemek olayı nasıldı? Serbest bırakılan geminin
kaptanı, bir su içtiklerinden ve boğazlarının yandığından
bahsetti'' demesi üzerine Velioğlu, ''Gemide dağıtılan su
kendi suyumuzdu. O normal suydu ama hapishanede içtiğimiz sular,
değişik, 1,5 litrelik şişelerdeydi. Suyun rengi normaldi, ama
alışkın olduğumuz bir tat değildi'' dedi.
''HİÇBİR ŞEYDEN HABERİMİZ YOKTU''
Erhan Sevenler, ''Bu süre içinde dış dünya ile bağlantınız
kesildi'' denilmesi üzerine, ''Hiçbir şeyden haberimiz yoktu. En
son basın merkezinden askerler bizi almadan önce saat 06.00 gibi
uyduya bağlı televizyondan NTV yayınını gördük ve görüntülerin
oraya ulaştırıldığını anladık. Fazla izleyemedik. Askerlerin
baskınını yeyince kapatmak zorunda kaldık. Aslında bilerek
kapattık, asker üzerinde herhangi bir provokasyona neden olmamak
için'' diye konuştu.
İsrail'de sorgulandıklarını da belirten Sevenler, şöyle
konuştu:
''Bizi sorguladılar. 'Bu ülkeye izinsiz girdiğinizin farkında
mısınız?', 'Buraya nasıl geldiniz?' diye sordular. Aslında biz 80
mildeydik. Biz de ona göre sorulara yanıt vermeye çalıştık. Bize
zorla, ülkeye yasa dışı girdiğimizi kabul ettiğimize dair kağıt
imzalattılar. Parmak izlerimizi aldılar, defalarca fotoğraflarımızı
çektiler, kabinlere alarak çok çok özel ve çok detaylı arama
yaptılar. Ardından bizi küçük cezaevi araçlarına bindirerek,
cezaevine götürdüler. Sonra koğuşlarda kalmaya başladık. Cezaevinin
yeni yapılmış olduğunu tahmin ettik. Ama hepimiz ayrı yerlere
düştük. Bir türlü 14 gazeteci bir arada kalamadık. Elimizden
geldiğince hayatımızı idame ettirmeye çalıştık. Orada yine
psikolojimizi sağlam tutmaya çalıştık. Gün içinde kaldığımız koğuşu
tişörtümüzü bez yapıp, temizlemeye çalıştık. Verilen gıdaları
almaya çalıştık. Ayakta kalmaya çalıştık, yemeklerin çok iyi
olduğunu düşünmüyorum, mecburen yedik.''
Cezaevinde tek tip elbiseler giydiklerini, 15 metre kare alanda 4
kişi kaldıklarını belirten Yücel Velioğlu, sorgu sırasında şiddet
uygulanıp uygulanmadığına ilişkin soru üzerine ''En azından bize
yapmadılar'' dedi.
Erhan Sevenler ise aynı soru üzerine ''Aramalarda doğal olarak sert
davrandılar, biz de bir şey demedik. Her şeyi beklemek zorunda
kaldık, nerede olduğumuzu hiçbir zaman bilemedik'' diye
konuştu.
''BİZ ARTIK BURADAN ÇIKAMAYIZ DEDİK''
Gemiyi Aşdod limanında yüzlerce İsrailli askerin beklediğini ve
gemiyi alkışlarla kahramanca karşıladıklarını anlatan Yücel
Velioğlu, ''O zaman 'Biz artık buradan çıkamayız, kalırız' dedik''
dedi.
KAFASINA ALDIĞI KURŞUNLA ÖLDÜ
Velioğlu, gemide yayın ekibinden internetle ilgili bir kişinin
fotoğraf çekerken kafasına aldığı bir kurşunla öldüğünü
duyduklarını söyledi.
''Geri dönüşünüz nasıl sağlandı?'' sorusunu yanıtlarken Velioğlu,
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Ahmet
Davutoğlu'ndan mutlaka bir adım geleceğine inandıklarını
belirterek, sonra konsolosluktan, insan haklarından yetkililerin
gelmeye başladığını, isimlerinin yazıldığını, ailelerinin
telefonlarını yazdırdıklarını anlattı.
Eşi hamile olan Velioğlu, ''Biz kendimizden ziyade burada
bıraktıklarımızı düşündük. İletişim kuramadık'' dedi.
''BU SÜREÇTE BEKLEMEYE ALIŞTIK''
Erhan Sevenler, uçağa dün saat 10.00 sıralarında bindiklerini ve
uçağın bugün 01.00'de hareket ettiğini belirterek, ''Bu süreçte
beklemeye alıştık. Her yerde bekledik. Gemide bekletildik, aracın
içinde bekletildik, aracın içinde beklerken klimaları sonuna kadar
açtılar, geminin güvertesinde bekledik'' diye konuştu.
DENİZ SUYUNU ÜZERİMİZE BOŞALTTILAR
Yücel Velioğlu da ''Biz en büyük işkenceyi geminin
güvertesinde gördük. Sürekli helikopterler, gemiler geldi, denizden
aldığı suyu komple üzerimize fırlattı'' dedi.
''Uçakta insanların psikolojisi nasıldı? Basın mensupları olarak
birlikte miydiniz?'' sorusuna Sevenler, ''Yine ayrıydık, çünkü her
uçakta farklı insanlar vardı. Bizim uçakta 3-4 gazeteci vardı.
Gazeteciler olarak elimizden geldiğince sağlam durmaya çalıştık,
hep bir arada olmaya çalıştık, kol kola olmaya çalıştık. Vatana
döndük. Çok çok mutluyum. Bu süreci aştığıma açıkçası
inanamıyorum'' yanıtını verdi.
Basın mensupları, daha sonra meslektaşları Erhan Sevenler'in doğum
gününü kutladı.
AJANS HABERTÜRK MUHABİRİNDEN DEHŞET SÖZLER
[PAGE]BAZILARI KAFALARININ ARKASINDA VURULDULAR
Gemide bulunan gazetecilerden Ajans Habertürk Muhabiri Şefik Dinç, "İsrail gemilerinin bizim gemileri taciz etmeye başladığı sırada hazırlıklarımızı yapmaya başlamıştık. Daha sonra operasyon başladı. Operasyonun başlaması ile birlikte biz basın odasına gittik. İsrail askerlerinin, komandoların gemiye inişleri başladı biz de onları çektik. Ancak daha sonra makinelerimizi aldılar. Saldırı başladığı anda içeriye sis bombaları ve gaz bombaları atıldı. Gemi abluka altına alınmıştı. Kaptan köşküne helikopterden indirme yapıldı. Biz İsrail askerlerinin silahları alınarak onlara ateş edildiğini görmedik. İsrail askerleri gerçek mermiler kullanıyordu. Üst kat olduğu gibi taranmıştı. Bazı insanlar kafasının arkasından vurulmuştu. Yaralılar vardı" ifadelerini kullandı.
SES VE SİS BOMBALARI YAĞDI
Saldırı sırasında gemide bulunan bir diğer gazeteci ise Anadolu Ajansı muhabiri Erhan Sevenler'di. Saldırı sırasında çok korktuğunu belirten Sevenler, "Biz yolculuk sırasında nöbetleşe dinleniyorduk. Baskın sırasında kaptan köşküne indirme yapıldı. Gemiye ses ve sis bombaları yağdı. Biz önce plastik mermiler kullanıldığını zannettik. Gemiye direkt saldırdılar. Saldırı olduğu zaman basın merkezine ineceğimize dair anlaşma yapmıştık. Saldırı sırasında basın merkezinde bir durum değerlendirmesi yaptık. Gemidekiler saldırı sırasında kendini savunmaya çalıştılar. Bizim olduğumuz yerdeki herkesi gözaltına aldılar. Bizi basın merkezinden alarak güverteye çıkardılar. Bize kelepçe takmadılar. Yaklaşık 10 saat sonra Aşdod Limanı'na geldik ve burada bir süre bekletildik. Bize bir takım evraklar imzalattılar ve daha sonra cezaevine götürdüler. En zor süreç bizim için bundan sonra başladı. Kaldığımız yer yeni bir binaydı. Yiyecek ve içecek konusunda bize verilenleri kabul etmek zorundaydık. Ben daha fazla kalacağımızı düşünüyordum. Allah'a şükür ülkemize döndük. Çok mutluyuz" şeklinde konuştu.