Toroğlu'ndan Terim'e ağır itham
Abone olEski hakem ve televizyon yorumcusu Erman Toroğlu, gündemi karıştıracak önemli açıklamalarda bulundu. Toroğlu "Tehditçi Terim spor basınını yıldırdı" dedi!
‘Fatih Terim istifa dilekçesini vermeli’ diyen Erman Toroğlu:
“Terim, futbol basınının bir kısmını yıldırmış durumda. Bir kısmını
da tehdit ediyor. Bunu Aziz Yıldırım da yapıyor”
Sahalarda top koşturduğu dönemi konuşuyoruz, “Sert oyuncuydum ama
rakibe tekme attığım için hiç atılmadım. Haksızlığa tahammül
edemediğim için, hakemle tartışıp atılırdım” diyor. “Şurada bir
olay olsa, yine haklıdan yana tavrımı koyarım. Burnumu sokarım.”
diye ekliyor. “ Futbol Federasyonu’nda görev almayı düşünür
müsünüz?” diye soruyorum, “Ben gelirsem, çoğu gidecek. Dolayısıyla
benim gibi bir adamı getireceklerini tahmin etmiyorum” diyor...
Erman Toroğlu, Futbol Federasyonu seçimlerini yorumluyor.
- Futbol Federasyonu seçimlerini Haluk Ulusoy’un kazanmasını nasıl
değerlendiriyorsunuz?
Bazıları diyor ki, “AKP’nin, olayı yönlendirmesine tepki
gösterildi.” Bazıları da diyor ki, “Bermek’in listesi zayıftı.” Ben
diyorum ki, “Türk insanı duygusal ve yaşananları unutuyor.”
- Açar mısınız?
Futbol Federasyonu yönetimi iki nedenle gider: Biri hakemler,
diğeri Milli Takım’dır. Hakemlerimiz oldu olası kötü maç idare
ediyor ama hakemlerin kalitesini geliştirecek bir çözüm
getirilemiyor. Milli Takım’a bakarsak... Gelen Futbol
Federasyonları, ki Haluk Ulusoy bunların başıdır, günü kurtarmaya
baktılar. Bir tek Şenez Erzek devrinde ileriye yatırım yapılmıştır.
Erzek Piontek’i getirmiş, yanına Fatih Terim’i koymuş ve Ümit Milli
Takım’ı hazırlamıştır. Nitekim o Ümit Milli Takımı’ndan gelen A
Milli Takım dünya üçüncüsü olmuştur. Fakat, dünya üçüncülüğünden
sonra, haddimizi bilemedik. Bunu kendi başarımız zannettik. Halbuki
şanslıydık, hiçbir Avrupa takımı ile oynamadan üçüncü olmuştuk. Ve
işler ters gitmeye başladı. Şimdi soruyorum: Haluk Ulusoy bu kadar
iyiydi de, işler niçin ters gitti? Çünkü, Ulusoy ve yönetimi günlük
yaşadılar! Haluk Ulusoy diyor ki, “Benim boğazımdan hiçbir şey
geçmemiştir.” Doğrudur geçmemiştir ama etrafında o kadar çok
yandaşı var ki!.. Onlar o kadar nema kazandılar ki, Türk futbolu bu
hale geldi.
- Başka?..
Haluk Ulusoy’un gelişi de gidişi de olaydır. Araya mafya(Alaattin
Çakıcı) girdi, Futbol Federasyonu seçimlerinde tehditler gündeme
geldi, silahlar konuştu, bunlar unutuldu! Bu arada Letonya
mağlubiyeti, Avrupa Kupaları’na, finallere gidemeyişimiz ve
hakemler Haluk Ulusoy’u götürdü. Ardından Levent Bıçakçı yönetimi
geldi ama Bıçakçı yönetimi de eskiyi halledemedi. Haluk Ulusoy
döneminden kalan olayların üstünü kapattı. “Bizden önce yapmışlar,
ne yapayım? Ben önüme bakayım” dedi. Önüne bakarken alttan oyuldu!
Çünkü Ulusoy ekibi, Bıçakçı ekibinin içindeydi. Dolayısıyla Haluk
Ulusoy, Levent Bıçakçı’nın altını oydu. Seçimlerde, siyasî idarenin
birkaç adamı, Ayhan Bermek listesinde hareket edince, siyasî idare
de işe girmiş oldu. Bu sefer medya, AKP yönetiminden hırsını
alamamanın verdiği hırsla, “Haluk Ulusoy 1, AKP 0” başlıkları
atmaya başladı.
- Haluk Ulusoy’un çevresindeki insanların nema kazanmasından
bahsettiniz. İlgisizliğime verin, Federasyon’da büyük paralar mı
dönüyor?
Futbol Federasyonu’nda Haluk Ulusoy’un yanında olup da hiçbir özel
işi olmayan insanlar var. Adamın işi yok yahu!..
- Hükümetin bu konuda tavır almasını nasıl yorumluyorsunuz?
Son seçimde en düzgün hareket eden Spordan Sorumlu Devlet Bakanı
olmuştur. Bakan diyor ki, “Haluk Ulusoy’un durumu hakkında,
gerekenleri yapacağım. Bilginiz olsun, sonra ağlamayın” Tavrını,
başından beri koyuyor. Kaldı ki, hükümetler her devirde bu işe
burunlarını sokuyorlar. Haluk Ulusoy nasıl geldi? Haluk Ulusoy’un
arkasında Başbakan Mesut Yılmaz durmasaydı, orada olabilir miydi?
Haluk Ulusoy, arkasında Mesut Yılmaz olduğunda sesini çıkarmıyor,
sıkıştığında, “Mesut Yılmaz” diyordu!..
- Bakan Şahin, “Vicdanım rahat, suistimale izin vermem” diyor.
Sizce ortada bir suistimal var mıydı?
Var. Yıllarca Milli Takım ile Avrupa Kupaları’na, Dünya Kupaları’na
giderim. Beni, gazetem görevli olarak gönderiyor ve harcırah olarak
da mantıklı paralar veriyor. Ama bakıyorum, maçlara uçaklar dolusu
insan götürülüyor. Futbol Federasyonu’nun yandaşları, onlarla iyi
geçinen gazeteciler uçaklarda... Yiyorlar, içiyorlar, bedava
otellerde kalıyorlar.
- Bunu Federasyon mu karşılıyor?
Tabiî. Kore’ye, Japonya’ya gittik... Ohoo!.. Aileleri orada!..
Kardeşim, iyi güzel de, o kadar da yağma olmaz. Bu paralar kolay
kazanılmıyor!..
- Bir dönem Haluk Ulusoy ile konuşmuyordunuz. Halen öyle mi?
Ben, herkesle konuşuyorum da, karşı taraf benimle konuşmuyor.
Meselâ Şenez Erzek devrinde, bize göre ters olanı onun için de
yazıyorduk. Haluk Ulusoy diyordu ki, “Erman Ağabey, muazzam bir
adamsın. Türkiye’de senin gibi dürüst, namuslu birkaç adam var!..”
Sonra Haluk Ulusoy hakkında yazmaya başladım. Gıyabımızda edilen
küfürleri bırakın, selâm verilmemeye başlandı.
- Peki Fatih Terim kalmalı mı?
Fatih Terim’in şu aşamada istifa dilekçesini vermesi gerekir. Haluk
Ulusoy, onunla çalışır veya çalışmaz! Gelgelelim ben Fatih’in
yerinde olsaydım, istifamı İsviçre maçından sonra verirdim. O
pozisyona düşseydim, verirdim! Federasyon, ”Hayır arkadaş, sen
sorumlusu değilsin. Hata bizde. Seninle çalışmaya devam etmek
istiyoruz” der ya da demez!..
- Fatih Terim’in Türk futbol basını ile ilişkilerini nasıl
yorumluyorsunuz?
Fatih Terim, Türk futbol basınının bir kısmını yıldırmış durumda.
Bir kısmını da tehdit ediyor. Bunu Aziz Yıldırım da yapıyor. Birisi
bir haber yazıyor, bir bakıyorsunuz, adam genel yayın yönetmenine
şikâyet edilmiş... Bir bakıyorsunuz, o kişi, o işten alınmış!..
Bunun son örneğini İsviçre ile oynadığımız ilk eleme maçında
gördük. Rıdvan Dilmen, antrenör Hikmet ve İlker Yasin, Kanal D
televizyonunda yorum yaptılar. Maçtan sonra Fatih Terim, telefon
açtı Hikmet’e... Dedi ki, “Sizinle hesaplaşacağım. Benim hakkımda
böyle konuşamazsınız. Bu cesareti nereden alıyorsunuz! Rıdvan’a da,
İlker’e de söyle, hakkınızda gereğini yapacağım” Rövanş maçında,
Kanal D’de üçü de görevli değildi! Bunu gazetede de yazdım, cevap
gelmedi.
- Bu durum, basını etkiliyor mu?
Beni etkilemez ama etkilediği çocuklar var. Evine, ailesine para
götüren, bu meslekten geçinen insanlar var. Yukarıya şikâyet
edilirse ve işten kovulursa, o çocuk bir daha nasıl iş bulacak?
İnsanların ekmek parası ile oynuyorlar. Çok net, açıyor, genel
yayın yönetmenine şikâyet ediyor... Açıyor, patrona telefon
ediyor...
- “Aziz Yıldırım da bunu yapıyor” mu dediniz?
Bir yazı yazdım ve soru sordum. “Sana gerekli cevabı vereceğim ve
seni büyük Fenerbahçe seyircisine havale ediyorum” dedi. Tehdit
değil mi bu? “Seyirci senin işini halletsin” diyor. Ama ben
mahkemeye vermedim Aziz Yıldırım’ı... Allah’a havale ettim...
Hakemlerden çok çektiğim için hakem oldum
- 19 yıl futbol oynadınız... Kendinizi başarılı bir futbolcu olarak
değerlendirir misiniz?
Bu 19 senenin, takriben 11-12 senesi Birinci Türkiye Ligi’nde
oynadım. Birinci Türkiye Ligi’nde oynamak kolay değildir. Üstelik,
oynadığım takım iyi bir takımdı. “Oynadığınız mevki?” derseniz,
önce santrfor olarak geldim. Bayağı da iyi bir paraya, 1968’in
parasıyla, Ankaragücü’ne 100 bin lira karşılığında geldim...
- Peki büyük takımlarda oynamamak içinizde kalmış mıdır?
Hayır. Çünkü Ankaragücü hem iyi bir takımdı, hem de İstanbul’daki
takımlara göre bayağı iyi para alıyorduk. Örneğin Ankaragücü’nde, o
zaman lig birincisi olan Galatasaray’ın hem maaş, hem de transfer
olarak en az iki katını alıyorduk. Dolayısıyla gitmeyi hiç
düşünmedim. Bir de üniversiteyi Ankara’da okuyordum.
- Hakemliğe nasıl adım attınız?
Futbolculuğumda, hakemlerden çok çektiğim için hakemliğe karar
verdim. Çok atılıyordum... Üstelik haksızlığa tahammülüm yoktu.
İstanbul’a gelirdim... Burada tekme, küfür yersiniz ama onlar
atılmaz ve siz atılırsınız... Baktım ki olmayacak, “Bir gün bu işi
bende yapacağım” dedim. Nitekim, yaptım da... Ondan sonra da neler
yapılması gerektiğini gösterdiğimi zannediyorum.
“Sokaklarda tek başıma geziyorum”
- Tavukçuluk sektörünü öldürmekle itham edildiniz... Hormon
tartışmalarında da sebze ve meyvecileri karşınıza aldınız. “Bunları
söyleme” diye aba altından sopa gösterenler oldu mu?
Mahkemeye verildim ama açıkça, tavuk konusunda bir tehdit görmedim.
Ne var ki sebze ve meyve işinde tehdit edildiğim oldu. Ama ben
yolda halen tek başıma gezerim. Koruma isteme hakkım var ama çıkıp
tek başıma gezerim. Çünkü bir şey yapacak olan adam zaten yapar.
Silâh taşıma ruhsatım var. Çok tehlikeli olduğunu düşünürsem, belki
silâhı yanıma alırım. Gel gelelim, “Silâhı yanına alıp gezdiğin
zaman ateş edeceksin, yahut o silâhı çekmeyeceksin” derler.
- Özellikle tavukçulukla ilgili sözlerinizden dolayı sektöre zarar
verdiğiniz iddia edildi. “Keşke bunları söylemeseydim!” diye hiç
aklınızdan geçti mi?
Geçmedi. Çünkü ben yanlış bir iş yapmadım. Aksine doğru bir iş
yaptığımı zannediyorum. Açıkça ben, kendim de yemiyorum! Kışın,
seradan sebze-meyve yemiyorum. Ha, organik tarım ilerlerse, yerim.
Tavuk yemiyorum... Bakın, üç sene önce, çilek konusunda, o zamanki
Tarım Bakanı ile bir tartışmamız olmuştu... “Hormonlu, hormonlu
değil” tartışması... İşte bundan 3 ay evvel Sabah Gazetesi’nde bir
manşet, çilek yiyen 3- 4 yaşlarındaki bir kız çocuğunun hormonunun,
20 yaşındaki bir bayanın östrojen hormonuna eşit olduğunu
haykırıyordu. Üstelik bunun çilekten olduğu da kanıtlandı. Konu,
Uluslararası Tıp Kongresi’ne götürüldü. Niçin ses çıkmıyor şimdi?
Halbuki küfürler edip, Finike’de, Menemen’de benim maketimi
yakıyorlardı!
“Ben de, her erkek kadar çapkınım”
- Bir röportajınızda, “Çapkınım” demişsiniz...
Her erkek kadar çapkınım. Tabiî bu çok yere çekilebilen bir olay...
Ama erkeğin çapkın olduğuna inananlardan değilim. Erkek çapkınlığı
kimle yapar? Karşı cinsle yapar. Zorla yapabilir mi? Zorla, ben
sizi elinizden tutup buradan kaldırabilir miyim? Çapkın olan erkek
değil de kadındır.
- Karşınızdaki kadın size pas verdiği taktirde çapkınlık yapar
mısınız?
Aklınız sararsa, yaparsınız her halde... “Yapmıyorum” diyen erkek
de vardır. Ne derecede doğru yalan söyler bilemem. Bir defasında,
“Ya kabiliyetleri yoktur ya da korkaktırlar” dedim. Enteresan
tiplerden tepki geldi. Onların hayatlarını da bildiğim için
şaşırdım. Fakat sonra sustular.
- Evlisiniz, bir aile yaşantınız var. Bunları söylediğiniz için
eşiniz sinirlenmiyor mu?
Sinirlenebilir. Eşim, benim yapımı biliyor.
- Tüm bunları söyleyip de aile yapısını korumak güç değil mi?
Söylemek ayrı, tatbik etmek ayrı... Söyleyebilirsiniz de tatbik
etmeyebilirsiniz, az oranda tatbik edebilirsiniz.
- Ne demek “az oranda tatbik etmek” Bunun azı da çoğu da bir değil
mi!..
Siz evli misiniz İrem Hanım?
- Hayır.
Hiç evlendiniz mi?
- Hayır.
O zaman bu konuyu, siz evlenin, üzerinden 3-4 sene geçsin öyle
konuşalım! (Kahkahalar).
Röportaj: İrem Barutçu