Toprağa mühimmatı polis gömdü
Abone olGENELKURMAY eski Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, TSK personellerinin tutuklandığı soruşturmaları, oyun olarak yorumladı
PKK'nın empati kurulmayarak yapılan yanlışlarla
güçlendiğini öne süren Başbuğ Diyarbakır Cezaevi'ni örnek
gösterdi.
Erenekon ve benzeri davalara değinen Başbuğ, 2009 yılında bulunan mühimmatların polis tarafından gömüldüğünü belirterek, " İftira ne kadar ağır bir suç, dinen de ağır suç. Bu dünyada olmasa bile öbür dünyada mutlaka bunun hesabını verecekler." dedi.
Genelkurmay eski Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ,
Gaziantep Bir Düşünce Grubu tarafından düzenlenen 'Atatürk ve
Cumhuriyet' konulu söyleşiye katıldı. Geceye eşi Selvi Başbuğ ile
birlikte gelen İlker Başbuğ'a, yoğun ilgi gösterilirken, kitapları
imzalatıldı. Gecenin açılışında konuşan Bir Düşünce Grubu Başkanı
Prof. Dr. Ömer Arpacıoğlu, yaptıkları çalışmaları anlattı ve
ardından 2014 yılı onur ödülüne layık görülen merhum gazeteci-yazar
Necdet Sevinç'in eşi Sevgi Sevinç'e Kuran, Türk bayrağı ve kılıç
öpülerek hediye edildi.
Açılış konuşmasının ardından kürsüye çıkan İlker Başbuğ, 1 saati
aşkın süre Atatürk ve Cumhuriyet konusunu anlattı. Başbuğ, asker ve
devlet yönetici özelliklerini anlattığı ve 'Ölümsüz' olarak
tanımladığı Atatürk'ün geleceğe devrimlerinin Türkiye'nin
geleceğine ışık tuttuğunu ifade etti.
ORDUYA ZARAR, ÜLKEYİ BATIRIR
Başbuğ daha sonra salonda bulunan davetlilerden gelen soruları
yanıtladı. Gece yarısına kadar devam eden söyleşi sırasında
yöneltilen soruları yanıtlayan İlken Başbuğ, TSK'nın milli bir ordu
olduğunu ve verilecek zararın ülkeyi batıracağını belirterek,
"TSK'ya karşı haksız, asılsız ve akıl almaz iftiralar atıldı. Bu
ordu milletin ordusu. Türk ordusunun temel niteliği milli ordu
olmasıdır. Buna zarar verirseniz ülkeyi batırırsınız.
Beklemediğiniz anda bu orduyu kullanma durumuyla karşı karşıya
gelebilirsiniz. Coğrafyamız bunu gerektiriyor. Milli orduda
Hakkari'den Edirne'ye kadar herkes olur ve bu orduda mezhep
farklılığı yoktur olmamalıdır. TSK personelinin mezhep durumunu
sorgulamaya başlarsanız olay tehlikeli bir duruma gelir. Orduda ne
etnik, ne de mezhepsel farklılıkların etkin olması lazım. Sadece
liyakat hakim olacak. Personelin yükselişinde siyasi veya mezhepsel
durum etken olmamalıdır. Öyle olursa bu orduya ve ülkeye zarar
verirsiniz" diye konuştu.
TSK MENSUPLARINA AHLAKSIZCA OYUN OYNANDI
İlker Başbuğ, kendisinin de aralarında bulunduğu TSK
personellerinin tutuklandığı soruşturmaları, ahlaksızca bir oyun
olarak yorumlayarak şöyle konuştu:
"Bir oyun oynandı. Bu oyun Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarına
orduya yönelik bir oyundu. Şimdi zaten her şey dökülüyor. Her gün
bir şey çıkıyor, her gün yapılan oyunun ne kadar çirkin olduğu, ne
kadar ahlaksızca olduğu ortaya çıkıyor. Hele bunda bir de
ahlaksızlıkları yapanların kalkıp da kendilerini daha iyi Müslüman
diye tanımlaması çok sahtekarca. Dinen de bakıldığında insana
yapılacak haksızlık en büyük suç. Ama yapıldı. Ben ve arkadaşlarım
cezaevinde bulunduğumuz sürece umutsuzluğa düşmedik. Bunun nedeni
suçsuz oluşumuzdur. Vicdanen rahattık ve bu bize büyük güç verdi.
Bir gün mutlaka adaletin tecelli edeceğine inandık. Türk milletinin
yapılan oyunu, oynanan oyunu fark etti ve toplumun büyük çoğunluğu
bu yapılanlara karşı tavır aldı. Bu durum da bize güç verdi. Belki
adalet geç olacak ama hiçbir şey olmasa da 'Allah'ın adaleti var'
dedik. Allah bir gün bu adaleti mutlaka sağlar ama burada ama öbür
dünyada buna inandık. Sonra ne oldu bu oyun oynayanların ayaklarına
dolaştı, her şey ortaya döküldü. Ama ne yazık ki cezaevlerinde
insanlar öldü. Sivili, askeri yargı sürecinde, cezaevlerinde
hayatlarını kaybetti ve en büyük sıkıntıyı, travmaları aileler
yaşadı."
TÜRKAN SAYLAN'IN HESABINI SORMAYACAK MISINIZ?
Son olarak İstanbul'da görülen casusluk davasında tutuklu 4 kişinin
tahliye olduğunu hatırlatan Başbuğ, kimseye kin ve nefret
duymadıklarını ama Türkan Saylan ve diğer mağdurlara yapılanların
hesabının sorulması gerektiğini belirterek şöyle dedi:
"İstanbul casusluk davasında tutuklu 4 arkadaşımız daha tahliye
oldu. Geride 2 asker ve 2 sivil var. Ümit ederim onlarda yakın
zamanda tahliye olur ve adalet tecelli eder. Adalet geçte olsa
tecelli edecektir. Hiçbir zaman nefret ve kin yok içimizde. Nefret,
kin insanı yanlış yönlendirir. En büyük düşmanınız da olsa kin ve
nefret duymayın. Biz yaralı ele geçirdiğimiz PKK'lıları
hastanelerde tedavi ettik. Bütün dinlerde de bunu aynı şekilde
söylüyor ve kin, nefreti yasaklıyor. Ama yapılanların ortaya
çıkması için var gücünüzle mücadeleye devam edeceksiniz.
Yapılanların hesabı sorulmalıdır. Sorulmazsa olmaz. Bu süreçte
sivili, askeri, üniversite hocası Türkan Saylan'ın hesabını
sormayacak mısınız? Hastalıkla uğraşıyordu ve öldü, hayatını
kısaltmadılar mı? Böyle sayacağım yüzlerce kişi var. Türkan Saylan,
ülkemizin kurucusu Atatürk'ün tanımladığı Türkiye kadınıdır.
Onların hedefi Türkan Saylan ile çağdaş yaşam olmuştur."
TOPRAĞA MÜHİMMATLARI POLİS GÖMDÜ
2009 yılında bulunan mühimmatların polislerce toprağa gömüldüğünü
ve siyasetçilere suikast yapılacağı iddialarının doğru olmadığını,
arama yapılan kozmik odaya girilmesine kendisinin izin verdiğini
dile getiren İlker Başbuğ, o dönem yaşanılanları ise şöyle
anlattı:
"Kozmik oda olayı Aralık 2009'ya oldu. 2 özel kuvvetlere ait subay
polis tarafından Ankara Çukurambar'da durduruldular. Arkadaşlar
kimliklerini açıklamıyorlar, subay olduklarını söylemiyorlar.
Söylemeleri lazımdı çünkü polisin arama yapması için askeri
görevlilerin nezareti gerekiyor. Yasalar bunu gerektiriyor ama
yasalar maalesef Türkiye'de uygulanmıyor. Öyle ki adamlar
Teğmenlerin evine asker olmadan girdi. Kozmik odadan sonra mühimmat
yüklü kamyon olayı var tam bir rezalet. Polisler kamyonu emniyete
çektiler ondan sonra askeri makamlara bilgi verdiler. Halbuki
askerle olması gerekiyor. Siyasetçilere suikast ihbarındaki 2
albayımızı ben görevlendirdim. Bir ihbar almıştık o ihbara göre bir
subayın bazı faaliyetlerde bulunduğu söyleniyor. Ben de izleyelim
dedim. Fakat arkadaşımız öyle bir yerde oturuyor ki siyasetçiler
var. Orda dolaşırsanız dikkat çekersiniz ama bunu yapanların amacı
özel kuvvetlere girmek. Amaçları bu ve böyle bir fırsat
yakaladılar.
HAİNLER ZAMANIMIZI ÇALDI
Sonra kozmik odaya girme oldu. Burada önemli olan çirkin iddia,
suikast iddiası var. Çok çirkin bu iddiayı ortada bırakamazsınız
yoksa alnınıza yapışır. Yoksa ben müsaade etmesem oraya
giremezlerdi. Başbakanın da olurunu alarak oraya girilmesinin uygun
olacağı kararını verdik. İddia çirkin ve ne iyi ki öyle yapmışız.
İddiada ismi geçen siyasetçi geçtiğimiz günlerde 'ben de bu olayda
kullanıldım' dedi. Ben o gün izin vermesem o odaya giremezlerdi.
Benim Genelkurmay Başkanlığı görevim sırasında TSK'ya oynanan
oyunlar tepe noktasındaydı. Öyle ki özellikle görevimin ikinci
yılında yapmak istediklerimizi yapamadık. Hainler çaldılar
zamanımızı. O gün bize bazıları veryansın ettiler ama biz
bildiğimizi okuduk ve doğruları söyledik. Ama bugün mutluyuz, çünkü
o zaman söylediysek hepsi doğru çıktı. Söylediğimiz hiçbir şeyde
yanılmamışız. Toprağa gömülü mühimmat 'askerlerin değil' dedik. Boş
lavı asker oraya gömmez, çünkü hiçbir işe yaramaz. Bunu söyledik ve
doğru çıktık. Peki oraya mühimmatı kim gömdü, polis gömdü. Biz onu
söyledik 2009'da. Bugün 5 sene sonra Hanefi Avcı, Sabri Uzun; 'evet
gömenler bulanlardır' diyor. Yani haklılığımızı dile
getiriyor."
CEMAATİN YAPTIĞI İNANCIMI ETKİLEMEDİ
Başbuğ, kendisine yöneltilen 'cemaat tarafından yapılanlar
inancınızı etkiledi mi?' şeklindeki bir soruyu ise şöyle
yanıtladı:
"Bakın cemaat diyoruz. Bugün cemaatle ilgili iddialar var. Ben bize
yapılanları onlara yapmaktan çekinirim. Çünkü şu anda söylenenler
sadece iddiadır, bu nedenle suç yaptılar diyemem. Ortada iddialar
var. İddialara baktığımız zaman bu kişilerin kendi kişisel
menfaatleri açısından dini kullandıkları durumlara baktığınız zaman
ne kadar bir grubu oluşturuyor bilmiyoruz. Dinin; siyasi, ekonomik,
kişisel menfaatte kullanılmasına karşıyız. Cemaat içinde kaç kişi
var bilmiyorum, onların içinde mütedeyyin, yapılanlardan habersiz
olanlar da var. Bundan dolayı tüm cemaati damgalamayalım. Gitsin
yargıya adil şekilde yargılansın varsa suçları elbette neyse
cezaları görsünler. Bunların bu davranışı benim inancımı
etkilemedi. Üzüldüğümüz bunlar hem böyle gösteriyorlar kendilerini
hem de en kötüsünü yapıyorlar iftira atıyorlar. İftira ne kadar
ağır bir suç, dinen de ağır suç. Bu dünyada olmasa bile öbür
dünyada mutlaka bunun hesabını verecekler."
SURİYE SINIRINI KONTROL ETMEK ZOR
İlker Başbuğ, Türkiye ile Suriye sınırının 911 kilometre ve düz
arazi yapısına sahip olduğunu ifade ederken, içinden geçilen
sürecin zor olduğunu belirterek, "Türkiye ile Suriye sınırı 911
kilometre ve arazi yapısı düz. O sınırdaki mayınlar temizlendi.
Doğru muydu, yanlış mıydı bizim dönemimizde temizledik. Şimdi o
hududu kontrol etmek zor. En büyük şanssızlığımız PKK ciddi tehdit
ve hala silahlı olarak duruyor. Savaştan sonra Irak'ın kuzeyinde
güçlü devlet olsa kendi topraklarında terör örgütünü barındırır
mıydı? Ama şimdi Suriye'nin kuzeyinde boşluk var. Öyle zor olay ki;
Suriye hududuna bakıyorsunuz bir kısmı IŞİD, bir kısmı ÖSO
kontrolünde ve kimin ne yaptığı belli değil bu nedenle çok zor.
Hududunuzun altında bir devletin olmaması bir ülke için felakettir"
dedi.
DİN DERSİ SEÇMELİ OLMALI
İlker Başbuğ, din eğitiminin önemli olduğunu ve devlet tarafından
verilmesi ancak seçmeli olması gerektiğini de ifade ederek, "Din
bilgisi dersi şu anda mecburi. Hep devletin din eğitimi verip
vermemesi konusu tartışılıyor. Bana göre din eğitimini devlet
vermelidir, çünkü çok önemlidir. Ama gerçek din eğitimini
vermelidir. Nasıl olmalıdır, zorunlu mu yoksa seçmeli mi? Benim
düşüncem seçmeli olması yönünde. Yine bir başka konu Diyanet İşleri
Başkanlığı kesinlikle kaldırılmamalı. Diyanet İşleri Başkanlığı'nı
kaldırırsanız bu işi cemaatlere bırakırsınız ve karşınıza yüzlerce
cemaat çıkar ortalık kaosa döner. Türkiye bunu çözmeli ve Diyanet
İşleri Başkanlığı hizmet alanını genişletmeli. Diyanet İşleri
Başkanlığı, Türkiye'de yaşayan bütün din ve mezheplere hizmet
vermelidir" diye konuştu.
DİYARBAKIR CEZAEVİ'NDE YAPILAN YANLIŞLAR PKK'YI
GÜÇLENDİRDİ
Konuşmasında karşılıklı anlayış ve empati kurulmasının önemli
olduğunu da vurgulayan Başbuğ, PKK'nın empati kurulmayarak yapılan
yanlışlarla güçlendiğini öne sürerek, "Toplumun karşılıklı olarak
birbirini anlaması çok önemli. Yapılan hatalardan biriside bu
empati kurmamak. Bunun için empati kurmak lazım. Türkiye'de hatalar
yapıldı ve maalesef empati yapılmadı, yanlışlıklar yapıldı. Sadece
bir konuda değil, her konuda. Bakın bir PKK terör örgütü gibi
başımızda bela var. Ama bakıyorsunuz 80'li yıllarda Diyarbakır
Cezaevi'nde yapılan yanlışlıkların PKK'nın güçlenmesinde ne kadar
önemli rol oynadığını görüyorsunuz. Keşke o zaman bu hatalar
yapılmasaydı' şeklinde konuştu.
Başbuğ, konuşmasının ardından kitaplarını imzaladığı etkinliğe
katılanlarla hatıra fotoğrafı çektirdi.