Hitabet yetenekleri ve karizmatik kişilikleriyle insanları etkileyen, inançları ve umutları sömürerek maddi çıkar, cinsel zevk ve güç elde eden kişiler hep vardı. Jim Jones da bunlardan biriydi. Jim Jones'un ardına takılanlar korkunç bir şekilde öldü. Onedio.com 18 Kasım 1978'de Güney Amerika'da Guyana'da "Halkın Tapınağı"nın lideri Jim Jones'un vaadedilmiş topraklarına toplanmış 913 insan ölü bulundu. Tarikatının müridi olan bu insanların özgür iradeleri ile zehir içerek intihar ettikleri söylendi. Asıl adı James Warren olan "Jim Jones" 1931'de doğdu. Klu Klux Klan üyesi savaş gazisi babası ve çalışan annesi kendi dertlerine daldıklarından küçük Jones'a pek ilgi gösteremediler. Anne baba ilgisizliğinin yarattığı boşluğu dinle doldurmaya çalışan Jones, 10 yaşına gelince komşularıyla çeşitli kiliseleri gezmeye başladı. Annesi ve babası ayrıldıktan sonra kendi yoluna giden Jones, kilise eğitimine yöneldi ve vaiz olarak çalışmaya başladı. Hemşire Marcel Baldwin ile evlendi. Çift, Koreli ve Afro Amerikalı 8 çocuk evlat edindi. Vaiz, müritlerini de evlat edinmeye teşvik etmiş ve ABD'nin Kore politikalarını da eleştirmiştir. Meraklı bir okuyucu olan Jones, dini figürlerin yanında Hitler, Stalin, Mao gibi liderlerin de hayatlarını etüt ederek, kitleleri etkileme yöntemlerini anlamaya çalıştı. Methodist Kilisesinde papaz adayı olarak işe alınmasından sonra iyi bir Evangelist olarak adını duyuran ve itibarı artan Jones, kitlelere ulaşmak için fakirlik konusuna değindi. Siyah, ırkçılık karşıtı konuşmalar yaptı. "Siyah kardeşlerini özgürleştirme" ve "fakirliği yok etme yolunda" yaptığı konuşmaları ile diğer kiliseler arasından ayrışmaya başladı. Kendi cematini oluşturma yolunda, para bulmak amacıyla kapı kapı dolaşıp, evcil maymun sattı. Hitabet yeteneği ve karizmatik kişiliğiyle etkilediği 20 kişilik cemaatiyle önce "Kurtuluşun Kanatları" adını verdiği kiliseyi kurdu, sonra bu kilise Halkın Tapınağı (People's Temple) hareketine evrildi. Radyo kanalında verdiği vaazlar, ikna yeteneği ve şifacılık gösterileri sayesinde 'Halkın Tapınağı' inanılmaz bir üne kavuştu. 1960'ların ortasında 100'den fazla coşkulu cemaat üyesiyle Kuzey Kaliforniya'ya taşınan Jones'un talep üzerine San Francisco'da ikinci şubesini açtı. "Siyahi kardeşlerim, fakir kardeşlerim" diye başladığı konuşmalarda hem bu dünya hem öbür dünya için vaatlerde bulundu. En coşkulu katılımcılar, ırkçı saldırılardan ve fakirlikten bunalan Afro-Amerikalılar'ın arasından oldu. Gerçekte Jones, örgüt içinde bir ırk hiyerarşisi sürdürdü. Kilise cemaati ağırlıklı olarak Afro-Amerikalılar'dan oluşsa da cemaat'in 37 kişilik planlama komisyonu nedense hep beyazların yönetiminde oldu. Bunlardan 6 tanesiyle cinsel birlikteliği de olmuştu. Jones topluluk önünde iyileştirme gösterileri de yapıyordu. Yakın çevresi Jones'un metafiziksel öngörüye, zihin okuyabilme ve şifacılık yeteneğine sahip olduğu görüşünde. Elde ettiği başarı ve etkileme kabiliyetine bakarak telkinle bazı şeyleri yaptırabildiği de iddialar arasındaydı. İyileştirdiği hastaların varlığından bahsedilse de, toplu gösterilerin bazılarında numara yaptığı açığa çıkmıştı. Kanser hastasının tümörünü elle aldığını iddia ettiği gösterisinde, hastanın içinden çıkan tümörün tavuk ciğeri olduğu anlaşılmıştı. Bir şifa gösterisinde ise topluluk önünde iyileştirdiği tekerlekli sandalyeye mahkum bir kadının kendi sekreteri olduğu ortaya çıkmıştı. Az gelişmiş, eğitimsiz kitleleri arkasına alan Jones her iyi hatip gibi siyasete soyundu. Önce daha çok fakir ve umutsuz kitleye ulaşmak için Komünist Parti'ye yakınlaşsa da daha sonra Demokratlar'ın dikkatini çeken Jones, seçim kampanyalarında önemli roller üstlendi ve övgüler aldı. Amerikanın en iyi din adamlarından biri olarak lanse edilen Jones, Martin Luther King Ödülü'ne de layık görüldü. Hem dini hem de siyasi gücü eline alan Jones ateşli vaazlarıyla duygulara hitap ederken, müritlerini cinsel anlamda tatmin etmeyi de ihmal etmedi. Jones'un başka kadınlardan da çocukları oldu. Kibirli, tatminsiz ve biseksüel Jones, aşırı uyuşturucu ve seks düşkünü bir çılgına dönüştü. Onu ilah gibi gören müritleri üzerindeki gücünü kaybetmekten doğan korkuyla paranoyaya bağladı. Kilisesinde yaşanan 7 gizemli ölümden sonra hakkında adam kaçırma, dayak ve cinsel istismar suçlamaları varken o kendi cennetini yaratmak istediğini söyleyerek müritleriyle beraber 1974'de Guyana'da ormanların içinde satın aldığı ıssız bir araziye yerleşti. Tropik cennet görünümdeki yerde Jones müritlerine hoparlör sistemiyle her an vaaz veriyordu. Silahlı muhafızlar tarafından korunan kampta kimse dışarı çıkamıyordu. Hayatın kanser gibi olduğundan bahsediyor, intihar fikrini empoze ediyor ve intihar provaları yaptırıyordu. Geceleri insanları uykusundan kaldırarak, zehirli olduğunu söylediği bir sıvıyı zorla içiriyor, sadakat testine tabi tutuyordu (White Nights: İntihar simülasyonu). Uygulamaları, devletin zihin kontrolü araştırmalarında kullandığı yöntemlere benziyordu. Olan biteni haber alan eski müritler ve kamptakilerin yakınları, Jones'in insan haklarını ihlal ettiğini anlatan bildirilerle siyasetçileri uyardılar. Jones'un beraber çalıştığı Demokrat Parti bürokratları Willie Brown ve San Francisco Belediye Başkanı George Moscone O'na arka çıktı. 1978'de televizyon ekibiyle Jonestown'a gelen ABD Kongre üyesi Leo J. Ryan olan biteni ortaya çıkarmak için kampa gitti. Görünüşte herkes normal davranıyordu. Fakat, birkaç mürit Ryan'ın kulağına kamptan ayrılmak istediklerini fısıldadı. Ryan onları da yanına aldı. Ryan, ekibi ve tarikatten ayrılan müritler, uçak pistine geldiklerinde Jones'in silahlı 'kırmızı tugayları'ı tarafından saldırıya uğradı. Traktörden açılan ateş sonucunda Kongre üyesi Ryan, NBC muhabiri D. Harris, NBC kameraman B. Brown, fotoğrafçı G. Robinson ve müridlerden P. Parks hayatını kaybetti. Aynı gün Jones, herkesi etrafında toplayarak, kampın Sovyetler Birliği askerleri tarafından basılıp, çocuk ihtiyar demeden öldürüleceklerini, çocukların kaçırılıp birer faşiste dönüştürüleceğini duyurarak 'devrimsel intihar kampanyası' başlattı. Jones müritlerini bir araya topladı ve onlara artık cennete doğru yola çıkmanın zamanı geldiğini bildirdi. ‘Başka bir yerde,’ diye söz verdi ‘buluşacağız.’ Kelimeler kampın hoparlörlerinden dökülmeye devam ediyordu. Karar verildi ve sakinleştirici (Valium), aromalı Kool-Aid içecek tozu ve siyanürden oluşan ölümcül bir karışım hazırlandı. Zehir, ilk önce aileleri tarafından zavallı çocuklara ve bebeklere şırıngayla verildi. Tarikattaki hayvanlar da unutulmadı. Çocuklar ağlamaya ve bazı müritler paniğe kapılmaya başlamıştı. Zehir içmek istemeyenlere zorla içirildi. Karışımı içenler solunum güçlülüğünden sonra bilinç kaybı ile seyreden şokla titriyerek 5 dakika içinde öldü. Saklanan bir avuç dolusu insan kurtuldu. 304'ü çocuk, 913 insanın öldüğü Jonestown'da yaşananlar, 11 Eylül 2001 terörist saldırılarına kadar Amerikan sivil hayatının en büyük kaybı olarak tarihe gecti. Tarikatın lideri Jones ise kafasında kurşun yarasıyla bir şezlongun üzerinde ölü bulundu. İntihar ettiği açıklanan Jones'in öldürülmüş olabileceği oğlu tarafından iddia edildi. Otopsisinde vücudunda aşırı miktarda uyuşturucu tespit edildi. Guyana'lı patolog Dr. C. Leslie Mootoo, ABD patologların yardımı red etmesinden dolayı kampa ancak saatler sonra girebildi. Kurbanların % 90'ının sol omzundaki taze iğne izlerini fark etti. Mootoo ve Guyana büyük jürisinin görüşü müritlerin öldürüldüğü üzerineydi. Büyük bir kısmı vurulmuş veya boğulmuştu. Ölümünden sonra Jones'un, devletin kullandığı kontrol tekniklerini çok iyi bilen bir CIA Ajanı olduğu gündeme geldi. Olayın CIA bilgisi ve denetimi altında gerçekleştiği ve bunun için Jones'a finansal destek sağlandığı iddia edildi. Dışişleri Bakanlığı sözcüsü, otopsiye ihtiyaç olmadığını, ölüm sebebinin önemsiz olduğunu ve cesetlerin zaten ormanda çürüdüğünü açıkladı. Bu şekilde cesetlerin araştırılma yapılmadan yakılmasını planlıyorlardı. ABD yetkililerinin yaptığı açıklamalar tutursızlıklarla doluydu. Ölü sayısını 408, ormana kaçan sayısını da 700 kişi olarak açıklayan yetkililer daha sonra olay ülke gündemine oturunca ölü sayısını 913 olarak açıklamak zorunda kaldılar. Önceki açıklamaların özrü olarak cesetler üstüste yığılı olduğu için bazılarının gözden kaçmış olabileceğini ve Guyanalı yetkililerin cesetleri eksik saydığını söylemekten de utanmadılar. 150 olay yeri fotoğrafında üst üste ceset görülmediği dikkat çekmişti. Her bir ceset ayrı bir noktada yüzü yere dönük uyur gibi bir pozisyonda bırakılmıştı. Bazı cesetlerin yanında sürüklenme izi vardı. Başka bir yerde öldürülüp, taşınmış ve intihar süsü verilmiş olduğu iddia edildi. Kampa gönderilen çoğu insanın kiriminal suçlu, yaşlı, akıl sağlığı tam yerinde olmayan ve tımarhanelerde tedavi gören insanlar, kimsesiz çocuklar olduğu ABD hükümeti ve mahkemelerinin bundan haberdar olduğu iddia edildi. ABD hükümetince finanse edilen Jones'un, 3. Dünya ülkelerinde uygulanacak bir sosyal deneyin parçası ve yürütücüsü haline getirilip getirilmediği de tartışma konusu oldu. Jones'in CIA bağlantısı, çocukluk arkadaşı olan Dan Mitrione isimli polis memuruna kadar gidiyor. Mitrione, polis akademisinde CIA'in sorgulama ve işkence teknikleri üzerinde eğitim almış bir polis memuruydu. Dilenciler üzerinde uygulamalı olarak işkence ve suikast becerilerini geliştirmiş bir sadistti. Öğrendiği bütün teknikleri Jones'a da aktardı. Tesadüfe bakın ki, Jones Guyana'ya yerleşmeden çok önce Mitrione oraya gidip yerleşmişti. Jim Jones'un karıları ve çocukları öldü. Sadece üç çocuğu hayatta kaldı. Olaylar sırasında sığınma talebinde bulunmak için Guyana'daki ABD elçiliğe giden Stephan, Tim ve Jim Jones Jr. elçiliğin Guyana'lı askerler taraından cevrildiğini görünce çaresiz tarikata geri döndüler. Cesetlerle karşılaşan şaşkın gençler, şüpheli sıfatıyla Guyana askerleri tarafından alıkonuldu ve 5 gün sorgulandı. Stephan 3 ay hapis yattı. Diğerleri ise ölenlerin teşhisi için tapınağa geri götürüldü. ABD'ye dönen Jim Jones Jr. ablası Suzan ile yaşamaya başladı. Discovery ve History Channel'da yayınlanan Paradise Lost (2007, Kayıp Cennet) belgeselinde konuşan, karısını ve doğmamış çocuğunu olaylarda kaybeden Jim Jones Jr. belgeseli seyretmeyeceğini ve babası için yas tutmayacağını ifade etti.