Topçu Kışlası ve CHP'nin iftarı...

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Taksim'e cami Gezi Parkı'na kışla yapılacağını söylemesi, eskimeyen bir tartışmayı yeniden gündemimize soktu.

Süleyman ÖZIŞIK suleyman@internethaber.com

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Taksim'e cami, Gezi Parkı'na "kışla" yapılacağını söylemesi, eskimeyen bir tartışmayı yeniden gündemimize soktu.

Tamamı olmasa da Erdoğan'a oy veren seçmenin büyük kesimi yapılan açıklamayı destekliyor. Kimi AK Partililer de bu inatlaşmanın yeni bir gerginliğin kapısını aralayacak olmasından korkuyor.

Gezi olaylarını destekleyenler ise olaya farklı bir pencereden bakıyor, Cumhurbaşkanı'nın kendilerinden intikam almaya çalıştığını savunuyor.

Doğrusunu isterseniz ben bu açıklamanın bir inatlaşma veya intikam alma amacıyla yapıldığını düşünmüyorum. Aksine Erdoğan'ın bu açıklamayı yapmakta geç kaldığını bile düşünüyorum.

Neden böyle düşündüğümü anlatayım.

Amerika ve Avrupa Birliği'ne bağlı ülkeler, nice zamandır daha çok hükmedebilecekleri, hatta siyasi köle olarak kullanabilecekleri bir adam arıyor.

Kılıçdaroğlu'na gösterdikleri ilgi ve Demirtaş'a sundukları sevginin altında bu arayış yatıyor.

Erdoğan'ın omuzları, kendisine biçilen bu cekete uymuyor.

Kısacısı istenmiyor.

ABD eski Dışişleri Bakanı Dick Cheney'in danışmanı John Hannah'ın geçtiğimiz günlerde yazdığı bir makale, Erdoğan'ın neden istenmediğine dair aradığımız cevapları verir nitelikteydi.

Hannah makalede, "Edoğan problemi giderek kötüleşiyor, yayılıyor ve ABD çıkarları için büyük tehlikeler yaratmaya devam ediyor. Er ya da geç bir hesaplaşma günü yaşanması ihtimal dahilinde" diyordu.

Mesele şu ki çıkarları tehlikeye giren sadece ABD değil. İngiltere, Fransa, Almanya başta olmak üzere Avrupa Birliği'ne bağlı ülkelerin tamamı aynı hesaplaşma gününü bekliyor.

Neden mi?

Çünkü bir adam savaşıyorsa, bir şeyler istediği için savaşıyordur. Onlara göre Erdoğan, koca bir ordunun kazanamayacağı zaferleri kazandırdı ülkesine...

Onların yorumlarından yola çıkarak anlatacak olursak...

Erdoğan, kartalları andıran keskin algısıyla düşmanlarını hamle yapmadan önce çok zekice bulup avlıyor. 

İnsanlarını ırk, dil, din ve ideolojiler üzerinden değil, sadece ama sadece vatana ve millete sadakatleri üzerinden değerlendiriyor. Bu kıstasın dışına çıkan kim olursa olsun, gözünün yaşına bakmadan bertaraf ediyor.

Daha da önemlisi, insanlarını milli ve manevi duygularla sevindirmeyi çok iyi biliyor ve onları bir arada tutma işini mucizevi bir şekilde başarıyor.

"Bunların Gezi Parkı'na kışla yapılmasıyla ne ilgisi var?" diyebilirsiniz.

Anlatayım...

Yukarıda bahsini ettiğim ülkeler, Erdoğan'ı istemediklerini Gezi eylemlerini destekleyerek ilk kez fiilen göstermişti.

Gezi Parkı'nda bulunan çevreci eylemcilerin arasında pek çok ülkeye ait ajanların cirit attığı, sonraki günlerde boy boy yayınlanan fotoğraflarla belgelenmişti.

Erdoğan'ın o günlerde yaptığı konuşmalara dikkat ediniz.

Bıçak kadar sert sözlerle hem Avrupa'ya, hem de Avrupa medyasına eleştiriler yöneltmiş ve meydan okumuştu.

Şimdi ikinci meydan okumayı yapıyor!

Bir başka deyişle hem kendisinin, hem de ülkesinin itibarını kurtarma savaşı veriyor. "Oraya Topçu Kışlası'nı dikeceğiz" sözünün ortada görünenden daha fazla bir anlamı var ve bu anlamı iyi okumak gerek.

Topçu Kışlası hem Osmanlının hem de Türkiye'nin itibarının düştüğü yer olması bakımından sembolik bir eserdir.

Unutulmasın...

Sultan Abdulhamit, Selanik'ten gelen Hareket Ordusu'nun Toplu Kışlası'ndaki isyanı kanlı bir şekilde sindirmesinden hemen sonra sürgüne gönderildi. 

Osmanlının yıkılışı ve ülkenin adım adım işgali o kışlanın yıkılışından sonra gerçekleşti. 

O kışla bir sembol!

Erdoğan o sembolü yıkıldığı yere hakettiği şekliyle yeniden dikerek Gezi eylemcilerine değil, dünyaya mesaj vermek istiyor.

Mesele Gezi eylemcilerinden intikam almak falan değil. İntikam almak için pek çok yol var ama bu onlardan biri değil.

Ha...

Eğer bu meseleyi Erdoğan'dan kurtulmak için iyi bir bahane olarak görüp ayaklanmaya heveslenenler var ise onlara tavsiyem...

Sevgili Gezici arkadaşlar...

Erdoğan'ın yolu kendisinden önce ölümle veya zulümle gönderilen siyasetçilerden daha az tehlikeli değil...

Ancak o yolu gitmesine bu kez izin verilmeyecek!

CHP İFTARI

CHP'nin verdiği iftara davet edilen halk organizasyonun bozukluğu yüzünden aç bilaç geri dönmüş. Dün görüntüleri hayretler içinde izledim.

Protokol masasındakiler önlerine konulan suyu kafalarına dikerken arka taraftakiler, "Su yok mu, yemek yok mu?" diye isyan ediyordu. 

Güldür Güldür Şov'daki eşofmanlı Şevket Hoca'nın deyimiyle, halkın ince bağursuğuyla kalın bağursuğu birbirine tutunmuş feveran ederken, Kılıçdaroğlu önüne konan dondurmalı kunefeyi gomuyordu!

Anlaşılan Kemal Kılıçdaroğlu cenaze törenlerindeki rezillikle yetinmemiş, "Biraz da iftar sofralarında protesto edileyim" demiş!

İnşallah salı günü ekrana çıkıp, "Bütün yurttaşlarımın vicdanına sesleniyorum. AK Parti sayesinde bizim iftara davet ettiklerimiz aç kaldı. Buna rıza gösterecek misiniz?" demez.

Neticede onun adı Kemal, yaptığı anca bu kadar! Yaptıkları yapacaklarının teminatıdır!

Latife bir yana...

"Gönülsüz yapılan işten hayır gelmez" diye boşuna dememişler. Acemisi oldukları bir organizasyon sonuçta.. Eğer iftar etkinliği değil de bira festivali yapılsa, vallahi oraya kasa kasa biralar yığılır, herkes zilzurna sarhoş oluncaya kadar serviste tek aksama olmazdı.

Gidenler de kusura bakmasın artık. İçkili etkinlik olmayınca ancak bu kadar oluyor!

Aslında iftar açmadan dönenlerin üzülmelerine bir anlam veremedim. CHP'nin kuruş parası kursağınızdan geçmemiş kardeşim.

Sevinmeniz gerekiyor!

*****

twitter.com/slymnoz

facebook.com/suleymanozisik