TMSFden Demirele cevap
Abone olDemirelin TMSF gaspçı sözlerine tepki gösteren TMSF Başkanı Ertürk, Demirel' sert çıktı.
Demirel’in “TMSF gaspçı” sözlerine tepki gösteren Ertürk,
“Kimsenin böyle bir ithamda bulunma hakkı yoktur. O zaman eski
cumhurbaşkanları ne söylüyorsa doğrudur şeklinde bir düzenleme
yapalım” dedi.
TMSF Başkanı Ahmet Ertürk, eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in
TMSF yönetimine ilişkin “gaspçı” suçlamasına sert cevap verdi.
Demirel’in “gaspçı” suçlamasının Türkiye’de hukuk, kanun ve ahlâk
tanımazlığın bir göstergesi olduğunu belirten Ertürk, “Gasp denilen
işlem yargının kararıdır. Bu ithamlar, Fetret Devri’ne duydukları
özlemi gösteriyor” dedi.
Geçmiş dönemlerde hırsızlık, soygun ve gaspın başarıya ulaştığı
toplumsal bir zemin yaratıldığını belirten Ertürk, “Ben bunu modern
Türkiye’nin Fetret Dönemi olarak tanımlamıştım. Bize karşı tepkiler
bu dönemi özleyenlerin reaksiyonlarıdır” diye konuştu. Demirel’e
dava açtığını söyleyen Ertürk, “Bu ithamlar sadece bize değil, aynı
zamanda yargı sistemine de yöneliktir. Eski Cumhurbaşkanı da olsa
kimsenin böyle bir ithamda bulunmaya hakkı yok. O zaman gelsinler,
‘eski cumhurbaşkanı ne diyorsa doğrudur’ kanunu çıkaralım, biz de
buna uyalım. ‘Uygulamada sorun varsa yargıya gidin’ dedik. Gittiler
ama mahkemeler bizi haklı buldu. Her itiraz, ‘menfaatimize niye
dokunuyorsunuz’ itirazından başka bir şey değildir” dedi.
ÇÖZÜMÜ TMSF’YE BIRAKMAYIN
Demirel ailesinin devleti 400 milyon dolar zarara uğrattığını ileri
süren Ahmet Ertürk, sözlerini şöyle sürdürdü: “Ortada kaçırılmış,
gizlenmiş önemli bir mal varlığı var. Bunu ortaya çıkarmak bizim
imkânlarımızla mümkün değil. Ülkenin güvenliğinden sorumlu
kuruluşların bize destek vermesi gerekiyor. Çünkü bu sadece
finansal değil, aynı zamanda toplumsal huzur ve güvenle de ilgili
bir sorun. Bu sorunun çözümünü tek başına TMSF’ye bırakmak yanlış
olur.”
Demirel ailesinin “siyasi kartviziti en şişkin aile” olduğunu da
kaydeden Ertürk, “Türkiye’de Fetret Devri’nin oluşmasında bu
ailenin payı büyük. Türkiye’yi 40 sene yönetmiş insanlar, bugün
TMSF’nin kucağına 50 milyar dolarlık bir yük bırakmışlarsa, hiç
olmazsa suçluluk duyup, sussunlar. Sahneden çekilip kendilerini
unutturmaları gerekirken, bir kahraman gibi karşımıza çıkıp çeşitli
ithamlarda bulunuyorlar” dedi.
DÜZENLEME ŞART
Ertürk, bankacılık sistemi dışında, çok ortaklı şirketlerin
topladığı paraların akıbetiyle ilgili olarak da, şunları
söyledi:
“Finansal alan çok dikkatli düzenlenmeli. En küçük boşluk
insanların mağdur edilmelerine yol açabiliyor. Acil bir düzenlemeye
ihtiyaç var. Geride kalmış varlıklara müdahale edilip, bizimkine
benzer emanet bir kayyum sistemi içinde yönetilmeleri gerekiyor.
Aksi takdirde o sisteme para yatırmış olan insanlar paralarını
tamamen kaybetme riski ile karşı karşıya kalırlar. Diğer bankalarda
olduğu gibi katılım bankalarını da aynı düzenlemelere tabii tutmak
verimli sonuçlar doğuracaktır. Bunların performansı çok daha iyi
durumda. Bank Asya’nın halka açılıyor olması da pozitif bir
gelişme. Aslında katılım bankası fikri ekonomi için alternatif ve
başarılı bir uygulama.Topluma sundukları kaynak arttı. Bundan
ekonomi yarar sağlıyor.”
TELSİM’DE SORUN YOK
Ertürk, Telsim’e 300 milyon dolarlık yatırım yapmayı düşündüklerini
belirterek, “Kendi kaynaklarımızla Telsim’e ilk adımda 100 milyon
dolar yatırım yaptık. 300 milyon dolar yatırımdan sözedebiliriz.
Bunlar tamamlanınca bizim karar verdiğimiz yatırımlar tamamlanmış
olacak” dedi. Telsim’in satışıyla ilgili Danıştay kararının
ardından devir işlemlerine başlayacaklarını belirten Ertürk, “Devir
işlemlerinde herhangi bir pürüz söz konusu değil. Zaten Nokia ve
Motorola ile anlaşmayı yapmıştık. Motorolo’ya 940 milyon dolar
ödeyeceğiz. Bunun 500 milyon dolarını peşin olarak ödedik. 440
milyon doları da devrin ardından ödeyeceğiz. Bunun karşılığında da
Motorola Türkiye’ye karşı açtığı bütün davalardan feragat etti. Bu
yolla kamuyu hem borç yükünden kurtarmış olduk hem de uluslararası
kredibilitesini düzelttik. Devrin Mayıs ayı sonuna kadar
gerçekleşmesini planlıyoruz” diye konuştu.
Derin yönetimi devirdik
Uzan’ın şirketlerinde “gerilla” mantığıyla çalışan kişiler olduğunu
ve bu kişilerin kayıtları tahrif etmek ve borç ödememek gibi
görevlerde bulunduğunu ileri süren Ertürk, ‘derin yönetimi’ nasıl
devirdiklerini şöyle anlattı:
“Derin şirket yönetimleri vardı. Her şeyi onlar yapıyorlardı.
Uzan’ın devlete taktığı 6 milyar dolar borcun içinde birçok şey
vardı. Amacımız bu yapıya engel olmaktı. Buradaki illegal yapıyı
bozmaya çalıştık. Kimse için ‘bu şirketlerde çalışanlar Uzanların
adamları. Bunları işten atalım da yerine başkalarını getirelim’
diye düşünmedik. Özellikle teknik kadroları muhafaza ettik.
Motivasyon problemi yaşanan bu şirketlere güven götürdük.
Çalışanlara şirketin varlığına, performansına hizmet etmeleri
gerektiğini söyledik. Bu da başarılı olmamızı sağladı.”
AKSOY’LA ANLAŞTIK
Ertürk, satışı gerçekleşmeyen Kral FM ve Kral TV’nn ihalesini ise
yıl sonuna kadar yapmayı plandıklarını belirtti. Ertürk, “Bu
şirketlerin muhammen bedelleri yeniden belirlenebilir. Erol
Aksoy’la el sıkışmamıza sayılı günler kaldı” dedi. 2007 yılından
sonra küçülmeyi planladıklarını belirten Ertürk, “Bunu
gerçekleştirirsek şu anda hizmet verdiğimiz bina büyük gelir. O
zaman binamızı da satılığa çıkarırız. 550 kişilik bir kadro ile
hizmet veriyorum. Ağırlık hukukçu ve bankacılarda. Asıl
fonksiyonumuz mevduat sigortası” dedi.
En büyük zararı Uzan ailesi verdi
Türk ekonomisine en büyük zararı veren ailerden birinin de Uzanlar
olduğunu iddia eden TMSF Başkanı Ahmet Ertürk, bu ailenin bir
yandan yargılanırken bir yandan da siyasetin içinde olmasının
kendilerini zor durumda bıraktığını kaydetti.
6 MİLYAR $ ZARAR
Uzanlar’ın ülke ekonomisine verdiği zararın, bir grubun tek başına
verdiği en büyük zarar olduğunu hatırlatan Ertürk, “Dünyada bile
benzerine az rastlanan bir durumla karşı karşıyayız. 6 milyar
dolar, sadece mevduat ödemesi olarak devletin kasasından çıkan
bedeldir. Ödenmeyen vergiler, SSK primleri, en az 1 milyar dolar
civarında diğer kamu kuruluşlarına ödenmeyen borç var. Bütün
bunlar, Uzanların gündemi neden bu kadar işgal ettiğini ortaya
koymaktadır” diye konuştu.
Hem en suçlu hem en güçlü
Uzanların siyasi sistem ve yargının zaaflarını iyi kullandıklarını
dile getiren Ertürk, “Devlet içinde devlet tablosu çiziliyordu.
Yapılanların herkesin yanına kâr kaldığı bu dönemde, Uzanlar hem en
güçlü hem de en suçlulardı. Şimdi ise uluslararası destek
gördükleri çok açık. Uzanların aynı zamanda siyasetin içinde olması
TMSF’yi zor durumda bıraktı. Aile bir yandan yargılanırken, bir
yandan da siyaset yaptı. Bu ailenin siyasi partisi var. Bu parti
2002 seçimlerine katıldı. Hatırı sayılır bir oy aldı. Şimdi bile
bir milletvekili bu siyasi partiyi Meclis’te temsil edebilir.
‘Temsilcileri var’ sözümün neden bu kadar yadırgandığını
bilmiyorum” dedi.
Uzan şirketini yönetmek zor
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nun bir kamu kurumu olduğunu
hatırlatan Başkan Ahmet Ertürk, kendilerini bağlayan bazı
sınırlamalar olduğuna dikkat çekti. Ertürk, yaptığı açıklamada
şunları söyledi:
“Elimizde bulunan şirketler özel sektör kuruluşları. O şekilde
yönetilmeleri gerekiyordu. Kârlılık ve performans odaklı bir
yönetim anlayışıyla yönetilmelerine karar verdik. O dönem, bu kadar
şirkete el koyarak devletin sırtına yeni kamburlar getirmekle
suçlandık. TMSF, bu şirketleri elinde tutarak bir güce erişme
niyetinde olmadı. Biz buralara yasal zorunluluktan dolayı girdik.
Bundan çok da memnun değiliz. Bir Uzan şirketini yönetmek, başka
bir şirketi yönetmeye benzemiyor.”
Haber: Mehmet Canıtatlı
Kaynak: www.bugun.com.tr