The Economist'in özel Türkiye raporu
Abone olYaklaşık 1 milyonu aşan tirajıyla dünyanın en etkin dergileri arasında gösterilen The Economist'in Türkiye raporu şaşırttı!
Dünyanın önde gelen dergilerinden İngiliz The Economist,
yarın tüm dünyada piyasaya çıkacak sayısında Türkiye hakkında özel
bir rapora yer verdi. 20'nin üzerinde sayfadan oluşan ve 10 farklı
makalenin yer aldığı raporda, "Türkiye Batı'ya sırtını mı dönüyor?"
sorusuna yanıt arandı.
The Economist dergisinin özel raporunun ana
makalesinde son dönemde sıkça gündeme gelen eksen kayması
tartışmalarına yer verilirken, diğer makalelerde de Adalet ve
Kalkınma Partisi'nin iktidara gelmesiyle birlikte yaşanan değişim,
Türkiye'nin dış politikası, etnik yapısı, Kıbrıs meselesi ve
ekonomik görünümü incelendi.
"Bir ülkenin memnuniyetle karşılanan yükselişi: Türkiye
Batı'ya sırtını mı dönüyor?" başlıklı makalede şu
görüşlere yer verildi:
"Hayır. Ancak Avrupa ve ABD'nin Türkiye'nin başarısını
kabullenememesi durumunda bu olabilir.
Ortadoğu ve Rusya'nın yanı başında konumlanması, Avrupa ve Asya'yı
birbirine bağlamasından kaynaklanan stratejik konumu Türkiye'yi her
zaman önemli bir ülke yaptı. Ancak geçtiğimiz 10 yıl
içerisinde önemi daha da arttı. Türkiye iki büyük ancak
genellikle fark edilmeyen dönüşümden geçiyor: ekonomik performansı
ve dış politikası.
Savaş sonrası yıllarda Türkiye ekonomisi Çar Birinci Nikola'nın
19'uncu yüzyılda kullandığı 'Avrupa'nın hasta
adamı' tanımlamasına uygun bir durumdaydı. Ancak bugün
enflasyon çok düşük seviyelerde, bankalar güçlü bir durumda
Türkiye, zengin ülkelerin oluşturduğu OECD içinde en hızlı büyüyen
ekonomiye sahip.
AVRUPA’NIN ÇİN’İ OLDU
Türkiye mobilyadan otomobile, çimentodan ayakkabıya, televizyondan
DVD oynatıcılara kadar birçok şeyi üretebiliyor. Bu anlamda
Avrupa'nın BRIC ülkesi. Bir diğer deyişle Avrupa'nın
Çin'i.
Dış politika uzun bir süredir NATO üyesi olan
Türkiye, ABD'den sonra örgütün sayısal olarak ikinci en
büyük ordusuna sahip. Ancak bugüne kadar Türkiye'nin Batı
yanlısı tutumu, bir zamanlar Osmanlı sınırları içinde olanlar da
dahil olmak üzere komşularını göz ardı etmesine neden oldu.
Güçlü ekonomisinin de desteğiyle Türkiye, Ortadoğu, Balkanlar ve
hatta Afrika'da yürüttüğü diplomasiyle çok aktif hale gelirken,
zaman zaman müttefiklerini rahatsız etti. Bir anlamda Türkiye yerel
bir diplomatik dev oldu.
Batılı güçlerin bu tarz bir gelişmeyi memnuniyetle karşılayacağını
düşünebilirsiniz. Ancak daha zengin ve güçlü bir Türkiye
birçok kişinin canını sıkıyor. Bu kadar kalabalık bir
ülkenin AB'ye girme olasılığı Avrupalıların tüylerini diken diken
ediyor. Avrupalıları bu isteksizliğinden dolayı çokça eleştiren
ABD, Türkiye'nin bu yeni maceraperest dış politikasından
rahatsızlık duyuyor.
Batı'da bu duruma eleştirel bakanlar, Türkiye'nin İslami
köktenciliğe doğru kaydığı ve Batı tarafından
"kaybedildiği" yönündeki görüşlerin arkasına
sığınıyor. Bu yargı tamamıyla yanlış. Oysa Batı'da ne kadar çok
kişi bu görüşü dile getirirse, Türkiye'yi kaybetme olasılığı da o
kadar artıyor.
MÜSLÜMAN DAYANIŞMASI
Dış politikada, Recep Tayyip Erdoğan hükümeti,
İslam dayanışmasını güçlü bir şekilde uyguluyor. Sudan'ın korkunç
başkanı Ömer El-Beşir'e işlediği savaş suçlarına rağmen fazla iyi
davranıyor. İran'ın nükleer programıyla ilgili hatalı bir girişimde
Brezilya'ya katılmakla hata yaparak, BM Güvenlik Konseyi'nde
yaptırımlara "hayır" oyu vererek kendisini kötü
bir duruma düşürdü. Ayrıca bir zamanlar yakın müttefiki olan
İsrail'e karşı giderek artan saldırıları yalnızca İsraillileri
değil bazı Amerikalıları kızdırıyor.
Ancak temel olarak Türk hükümeti bir demokraside olması gerekeni
yapıyor: Kendi halkının görüşlerine uygun hareket ediyor.
Birçok Müslüman Filistinlilere kötü davranıldığını
düşünüyor. İsrail'in bakış açısına göre insan hakları
sicilinin tipik bir Arap diktatörü yerine demokratik olarak
seçilmiş bir başbakan tarafından sorgulanıyor olması şüphesiz garip
bir durum.
Peki ama ABD Müslümanların sesi dendiğinde kimi duyuyor? Mısır ve
Suudi Arabistan'daki otokratik yönetimleri mi? İran'daki mollaları
mı?
AVRUPA TARİHİ HATA YAPAR
Avrupalılar ise Türkiye'nin olası üyeliğinden rahatsız. Müzakereler
beş yıldır sürüyor. Bugüne kadar müzakerelere başlayıp da üyelik
teklif edilmeyen hiçbir ülke olmadı. Eğer AB, kendi Çin'ini
dışlamayı tercih ederse, o zaman etrafındaki bölgede en hızlı
büyüyen ekonomiye de sırtını dönmüş olacak.
Ayrıca doğusundaki bölgelerde etkinliğini artırma
umudunu da kaybedecek. Avrupalıların dünya tarafından kâle
alınmamaktan şikayet ettikleri bir dönemde Türkiye'yi dışlamak
tarihi bir hata olacak.
ERDOĞAN UZLAŞMACI TUTUM TAKINMALI
Türkiye'nin İran'a döndüğü yönündeki korkular saçma.
Erdoğan'ın muhalifleriyle didişmesinin kutuplaşmış bir toplum
doğurduğu da bir gerçek. Eğer Haziran ayındaki seçimlerde yeniden
seçilmek istiyorsa daha uzlaşmacı bir tutum takınması
gerekiyor.
Özetle, Türkiye iyi bir yöne doğru ilerliyor. İslam dünyasında
hukukun üstünlüğünün ve serbest piyasa ekonomisinin olduğu canlı
bir demokrasinin parlayan (ve ender görülen) bir örneği.
Her ne kadar Batılı liderlerin birçoğu tartışmayı Türkiye eksenli
yürütmek istese de esas soru kendileriyle ilgili: Amerikalılar ve
Avrupalılar Türkiye'yi olduğu gibi, yani farklı bir kültüre ve
diplomatik tutuma sahip ancak ekonomik ve siyasi liberalizme bağlı
Müslüman bir demokrasi olarak kabul etmeye hazır mı?
Bu dergi, yanıtın evet olmasını umuyor."
Hürriyet