TEŞHİR Mİ TEDAVİ Mİ?

Son zamanlarda sosyal medya içerisinde çok sayıda içerik üreticileri ile karşı karşıyayız. Bu durum farklı alanlarda farklı kişilerin kendi bildiği şeyleri sergilediği bir alanı bizleri verir. Bugün burada sizlerle paylaşmak istediğim kendi alanımızda olan kimi çalışma arkadaşlarımızın sözde yardım ve tedavi adı altında nasıl kendilerini teşhir ettikleri üzerine olacaktır.

Ege Ebrar ÖNÜR egebrar@gmail.com

Daha fazla izlenme ve beğeni toplamak adına yardıma ihtiyaç duyan kişilerin sadece takdir ve beğenilerini toplamak üzere kişilerin duymayı istediği şeyleri söylemeleri ve bununla birlikte daha acısı kendi bedenlerini ve ruhsallıklarını neredeyse tüm çıplaklığıyla bu uğurda sergilemekte bir sakınca görmemeleri söz konusudur. Kimseyi incitmek ve kırmak niyetinde olmadığım gibi yanlış bilinen ve yanlış anlaşılabilecek şeyleri düzeltmenin gerektiğine inanmamdan yola çıkarak bugün sizler karşısında bu konuyu da ele almak istiyorum. Hepinizin bildiği üzere çok popüler olan, sayısız danışan takip eden, danışanlarının hikayelerini kitaplara daha sonrasında da filmlere dönüştürüp gelir elde eden kişiler de mevcuttur. Bu durumun olumlu tarafları olduğu gibi olumsuz tarafları da vardır. Toplumun bilinçlenmesi ve psikoloji alanını tanıması “ben deli miyim de psikoloğa/psikiyatriste gideceğim?” algısının kırılması adına bu yapılan işler elbette ki önemlidir. Lakin bir taraftan da filmlere konu olan terapi odaları gerçeği yansıtmamakta ve gerçekten yardıma ihtiyaç duyan kişilerin beklentilerinde büyük değişiklikler olmasına sebebiyet vermektedir. Son dönemlerde popüler olan dizilere bakıldığında mafyasından zenginine orta gelirlisinden anti sosyaline herkesin terapi odasından bir kez geçtiğini görmekteyiz. Ancak dizi ve filmlerde terapi odasında yapılan işlere bakılarak terapötik çerçeveyi ve süreci algılamanın mümkün olmadığı bilgisini de psikolog olarak sizlere vermek durumundayız. Terapi danışan ve danışman yani terapist ile yapılan bir arkadaş sohbetinden farklıdır. Çay kahve ikramı, zamansız görüşmeler, tanıdıklarla terapi gibi bir durum gerçek bir terapötik ortamda asla mümkün olmamaktadır. Hiç kimse yaşadığı örseleyici bir durumu profesyonel birine ağlayarak anlatırken karşısında yer alan profesyonelin de onunla oturup ağlamasını, gözlerinin dolmasını, kalkıp ona sarılmasını istemez. İlk etapta bu empati gibi görünsede gerçekte bu kişilerde “acınma” duygusunu tetikleyen bir şeydir. Bu işi bu şekilde yapan profesyonellerin de anlatılan konuda kendilerini kontrol etmekte güçlük çektiği ve bununla ilgili bir süpervizyon desteği almaları gerektiğini söylemek mümkündür. Bir taraftan bu işi terapi odası dışına çıkartmış, benim burada sizler karşısında yapmakta olduğum gibi sosyal medyaya taşımış kişiler olduğunu da görmekteyiz. Aslına bakıldığında bu bir çok sebeple pek de uygun bir iş ne yazık ki değildir. Ancak günümüz teknoloji çağının, pandemi gibi toplumsal travma yaratan bir olayın varlığı ile birtakım dinamiklerin de değişmesi herkesçe anlaşılabilir. Lakin hal böyleyken de bu işi en doğru şekilde yapmak gerekir. Sırf daha fazla beğeni, yorum ve görüntülenme almak için asılsız, gerçeği yansıtmayan bilgilerin paylaşılması etik değildir. Medyada yer alan terapi odalarının danışanın ve danışmanın gerçekliğini çarpıttığını az önce sizlere aktarmıştım. Bu durum aslında kişinin televizyonda, internette gördüğü gibi bir seansta sorununu aktardığı ve  hemen o seansta çözüme ulaştığı bir süreci bizlere verir. Eğer o an hemen bir çözüm üretebiliyorsanız gerçekten iyi bir terapistsinizdir algısını ne yazık ki kişilerin zihnine yerleştirmiş bu durum aynı zamanda terapistleri de etkisi altına almış ve erken yorum yapmalarına sebebiyet vererek işleri daha karmaşık bir hale sürüklemiştir. Herkes ve yaşanılan her olumsuz, örseleyici olay biriciktir. Genelleme yapmak birkaç tane danışan üzerinden genel çıkarımlarda bulunup bu böyledir diye servis etmek mümkün değildir. Yaşanılanlarla başa çıkabilme mekanizması kişilere özeldir bu sebeple de kişisel bir tedavi gerektirir. Her tansiyon hastasına aynı ilaç reçete edilmediği gibi her örseleyici olay yaşayan kişiye de aynı teknik uygulanmaz. Bu son derece hassasiyet gerektiren bir konudur. Aynı hassasiyet terapistin yetkinliğine ve yeteneklerine de gösterilmelidir. Her terapist her danışana iyi gelemeyeceği gibi her terapist olduğunu iddia eden de ne yazık ki terapist değildir. Psikoloji mezunu olan herkes psikolog olsa dahi terapi yapabiliyor olması için klinik psikoloji master’ı yapması, sayısız terapi eğitimi ve süpervizyon desteği alması daha önemlisi bu kişilerin etik değerlere sahip olması gerekir. Bu iş birkaç saatlik “sözde eğitimle" alanan sertifikalarla yapılabilecek türden basit bir şey değildir. Danışanların bu noktada kendilerini koruyabilmeleri adına çok dikkatli olmaları gerekir. Sadece alınan eğitimler değil aynı zamanda terapistin yaşam tarzından giyim tarzına kadar her şey terapötik süreci etkilemektedir. Daha fazla gelir elde etme kaygısı ile ekran karşısında terapist kimliğine uymayacak şekilde giyinmek, konuşmak, ve davranmak sadece teşhirdir. Bu durum ne yazık ki işini layığıyla yapmaya çalışan meslek arkadaşlarına da yapılan işlere de sadece zarar verir. Olmaması gerekenlere bakıp olması gerekeni yargılamak hiç şüphesiz doğru değildir.