12 Yılı aşkın süredir Türkiye Cumhuriyetini yöneten siyasi
iradenin sık sık dile getirdiği bir söylem var;
“Artık bölgemizde söz sahibi ülke haline
geldik!”
Kulağa pek hoş gelen bu söylemi, insanın neredeyse havada kapıp
yiyesi geliyor değil mi?
Geliyor gelmesine de, birileri erken davranıp kapıveriyor hemen
“yedirmezuk” diyerek...
Havada kapma yarışının şaşkınlığını üzerimizden daha
atamamışken, meydanlarda yüksek volümlü hoparlörlerden
“dünya lideri…” anonsları çınlıyor!
TV’lerden yapılan canlı yayınlarla duymayan Sağır Sultan’ın dahi
kulakları çınlatılıyor!
Dünya Lideri…
Havada kapılası nur topu gibi bir dünya
liderimiz olur da kapışma yaşanmaz mı?
Önceki kapışmadan galip çıkan topluluk aldığı dopingin
etkisinden olsa gerek, dünya liderini de havada kapıveriyor!
Dünya liderinin üzerinden büyük bir yük daha kalkmış oluyor.
Böylece kışkırtma, bölme, kutuplaştırma çalışmalarına daha fazla
zaman ayırabileceğinin hesaplarını yapmaya başlıyor.
Artık AKP kurmayları ve başbakan susmuş halkın %45’i
konuşuyor;
Çoğu zaman %45’e de gerek kalmıyor. 3 – 5 Kişi bir araya geldi
mi tamamdır. Konu hemen açılıveriyor tabi.
“Bölgemizde söz sahibi olduk, dünyayı yönetmemiz ise an
meselesi…”
Konu siyaset olur da AKP’nin hizmetleri (!) konuşulmaz mı?
Esnaf Mehmet Emmi, Bağ-Kur borcu tavan yaptığı için kendisi de
dahil, eşi ve çocukları devlet hastanelerinden sağlık hizmeti
alamıyor. “Varsın olsun” Diyor Mehmet emmi ve hükümetin sağlık
alanında yaptığı reformları (!) anlata anlata bitiremiyor!
Hayatında sadece askerlik yaptığı yıllarda köyünden çıkmış olan
70’lik Hasan Çavuş, duble yolları gözleri ışıldayarak
anlatıyor!
Hasat mevsimi geldiğinde harcı borcunu ödemeyeceği için
narenciyesini toplamayıp yerle yeksan oluşunu buğulu gözlerle
izleyen Abdullah Emmi de önemli bir toplumsal yaraya parmak
basıyor. Onu asıl kahreden CeHaPe zihniyetinin 3. Köprüye karşı
olan tutumuymuş meğer!
Beş m2’lik merdiven altından bozma çay ocağında hayata
tutunmaya, çoluk çocuğuna ekmek götürmeye çalışan Haluk’un derdi
ise bambaşka; O çılgın projenin hayata geçeceği günü iple
çekiyor!
En çok da Taksim’de AKP’yi protesto eden Gezi’cilere
kızıyor.
O’da modaya uymuş protestoculara “Gezi Zekâlılar” diye hitap
ediyor!
“Cam, çerçeve kırarak ülke ekonomisini
çökertecekler” diye de bir hayli endişeli! Çözümü de
bulmuş kendince;
“Hele bir iki tanesini Taksim Meydanı’nda sallandır,
bakalım bir daha öyle bir şey yapabilirler mi.” Diyor!
Bu kadar tezatlığın bir arada yaşandığı dönemde tezatlığın
sorumlusu ne esnaf Mehmet Emmi’ler ne Haluk’lar ne de yaşı kemale
ermiş Abdullah Çavuşlar değildir elbet.
Onlar niteliksiz siyasetçilerin akıl dışı uygulamalarının
ceremesini en ağır şekilde ödeyen saf ve temiz insanlardır ve talan
politikalarının birer sonucudurlar!
Şayet mücadele edilecekse bu saf ve temiz insanları her konuda
istismar eden, halkı birbirine düşman kılmak için elinden geleni
ardına koymayan siyasetçilerle mücadele edilmelidir.
Çünkü halkın ve ülkenin ve hatta Müslümanlığın en
acımasız dış güdümlü düşmanları onlardır.
Asıl mücadele edilmesi gerekenler; adına “Akil
Adamlar” dedikleri bir takım insanlar aracılığıyla PKK
terör örgütünü ve onun elebaşı olan bebek katili Abdullah Öcalan’ı
Kürt halkının lideri konumuna taşıyan siyasetçilerdir!
Asıl mücadele edilmesi gerekenler; IŞID gibi Müslüman kafası
kesip, Müslüman kadınlara tecavüz eden katiller sürüsünü terör
örgütü olarak telaffuz edemeyip, izlediği yerleşik konumlanma
stratejisi nedeniyle neredeyse kutsamaya kalkan akademisyen ve
sözde aydınlardır!
Asıl mücadele edilmesi gerekenler, Laikliğin içinin boşaltılması
halinde nelerin yaşanabileceğini halkın gözünden kaçıran,
teröristleri silahlandırıp Müslüman kıyımına girişen ve bu katliamı
kutlu yol olarak adlandıran isimlerdir.
Asıl mücadele edilmesi gerekenler, terörist grupları sevk ve
idare ederken devlet yönettiğini zanneden zavallılardır!