'Terim'i getirmek büyük hataydı'
Abone olGalatasaray eski Başkanı Mehmet Cansun kulübün son yıllardaki başarısızlığını, Canaydın’ın Fatih Terim’i takımın başına zamansız getirmesine bağladı.
Bu yıl G.Saray yüzüncü yılını kutluyor. Ancak kulüpte pek de
alışık olmadığımız görüntüler hakim. Başkanından yöneticisine,
teknik direktöründen futbolcusuna kadar herkes ayrı telden çalıyor.
Bir bakıyorsunuz takım kaptanları kavga ediyor. Bir bakıyorsunuz
teknik direktör yönetimi suçluyor, bir bakıyorsunuz yöneticiler
birbirleriyle ağız dalaşına giriyor. Üstelik takım, 100. yılında
Avrupa’da bile yok. Cim-Bom’da yaşanan son gelişmeleri eski
başkanlardan Mehmet Cansun ile konuştuk. Başkan Özhan Canaydın’a
2002 yılı Martı’nda -kendi iddiasına göre- neredeyse borçsuz bir
kulüp bırakan Cansun, bugün için oldukça üzgün. Uzun süredir
medyaya kulüp ile ilgili açıklamalar yapmayan başkan, sessizliğini
Aksiyon için bozdu. -Ergun Gürsoy ile Hagi arasındaki sorunda
Başkan Canaydın’ın tavrını nasıl buluyorsunuz? Böyle bir sorun
varsa başkan nerede durursa dursun. Önemli olan Hagi ile Gürsoy’un
arasında sorunun olması. Nasıl olur? Böyle şey olmaz. Eğer uyum
yoksa Özhan Bey canı istediği yerde dursun nafile. İnsanlar bu
sözleri söyledikten sonra aynı masada nasıl oturacaklar. -Başkan
Canaydın, futboldan anlamadığını söylemişti, ama futboldan
anlayanlara da kulübü emanet edemedi galiba? Bu iş uyum işi. Bu işi
yapan insanların orkestra gibi uyum içinde çalışmaları lazım. Şu an
kulüpte bence eksik olan o uyumun yakalanmaması. G.Saray’da yaşanan
olay akıl dışı bir olay. Ben ne diyorum biliyor musun? “Özhan
Bey’in bir bildiği var, bunu mahsus yapıyor”. G.Saray batar mı diye
soracaksan bence batmaz. En kötü 10 sene önceki F.Bahçe gibi olur.
-Abdurrahim Albayrak gibi bir yöneticinin eksikliğinden söz
edebilir miyiz? Abdurrahim bizim dönemimizde çok önemli bir
kişiydi. Gönülden yapıyordu işini. Hiç unutmam bir gün takım
kampta. Victoria’nın eşi gecenin iki bucuğunda dişinden
rahatsızlandı. Abdurrahim atladı onu evinden aldı dişçiye getirdi.
İlgilendi. Victoria’nın olaydan haberi olmadı. Bunu sonradan
öğrenen Victoria, o sezon sanki Real Madrid’den gelmiş gibi top
oynadı. Aldığı para sadece 200 bin dolardı. -Canaydın gençlerle de
anlaşamıyor... Evet. Burak Elmas, Ali Gürsoy, Özer Saracoğlu küsüp
ayrıldılar. G.Saray, gelenekleri olan bir kulüptür. Başkanla
yönetim kurulundaki genç birinin atışması kabul edilemez. Zaten
genç olan kişilerde böyle bir şey yapmaz. Onun için bu saydığın
isimler başkanla ters düştükleri an kavga etmeden, ayrılıp
gittiler. -G.Saray’ın problemlerinin başında parasızlık
gösterilebilir mi? G.Saray kulübünün içinde yaşayıp bu kulübün ne
iş başarabileceğini bilen birisi olarak bence G.Saray için
parasızlık gibi şeyler sorun olmaz. Şu anki kadro bile oldukça iyi.
Burada sorun insanların birbirini sevmemesinde yatıyor. Herkes
birbirine iyi gözle bakmalı. Birbirini kıskanmamalı. Bu insani
değerleri bir araya getirdiğin zaman başarılı olursun. Şu an
kulüpte bir sevgisizlik ve uyumsuzluk ortamı var. Bu da bizi geri
götürüyor. -Sizin başkanlık yıllarınızla ilgili en büyük eleştiri,
Jardel, Serkan Aykut ve Bülent Akın’ı astronomik rakamlara almanız
ve bugünkü borçların o yıllardan kaldığı şeklinde... Bu
bahsettiğimiz futbolcuları almak kulübün dengelerini bozmadı,
bilakis kulübe para ve prestij kazandırdı. Parasız olduğumuzu iddia
ettikleri dönemde, Avrupa ve Türkiye gol krallarını ve Bülent Akın
gibi herkesin almak istediği bir oyuncuyu kadromuza dahil ettik. O
takım Süper Kupa’yı aldı. Çeyrek finalin eşiğinden döndü. Şampiyon
oldu. Tam hatırlamıyorum ama onların katkısıyla gelirlerimiz 85
milyon dolara çıktı. -Peki ne oldu da şimdi bu kadar borç oldu?
Bizim bir şey söylememize gerek yok. Canaydın ve ekibi geçen mali
kongrede bir bütçe kitabı yayımladı. O kitabın 32. sayfasında
karşılaştırmalı rakamlar var. 2002’nin Mart ayına göre -yani biz
bıraktığımız döneme göre- kulübün banka borcu 3 milyon 750 bin
dolara inmiş, gelirlerdeki temlikler ise 3 milyon 850 bin dolar.
Bugün itibariyle banka borcu 72 milyon dolar, temliklerin tutarı
ise 85 milyon dolar. Bir insan bunları bilmeden konuşmamalı bence.
-İyi de 3’ten 85’e çıkan borç karşısında siz kulübe emek veren biri
olarak niye feveran etmediniz? Son seçimde bunu genel kurula
anlattık. Ama bizi dinlemediler. 2001’in Türkiye’si çökmüştü. Biz o
yıllarda elimizdeki pahalı oyuncuları sattık. Döndük borçları
ödedik. Sahada da başarılı olduk. -G.Saray bugün Türkiye’nin en
büyük markalarından biri ama son yıllardaki kayboluş sizi
korkutmuyor mu? Türkiye’nin nerede olduğunu bilmeyen insan
G.Saray’ı tanıyor. Şimdi burada sıkıntı şu: G.Saray bir sene iki
sene ortada görünmemeyi kendi içinde halledebilir. Ama bunu dört
beş seneye taşıdığın zaman unutulmakla karşı karşıya kalırsın.
Bugünkü yönetim geçmişin mirasını yiyiyor. Şu an başarı da yok,
gelir de yok. -Bir de sizin başkanlığınız döneminde, unutulmayan,
Fatih Terim’in evine gitme olayı var..Perde arkasını anlatır
mısınız? Ramazan ayıydı. Aslında ben onunla ailece iftar yapmak
için perşembe akşamına randevulaşmıştım. Hem yemek yiyecek hem de
Terim’le, G.Saray’ın geleceği hakkında dertleşecektik. Ama
beklenmedik hadiselerle olay farklı boyutlara geldi. Fatih hocaya
gittiğimizde ben ona biz seni almaya geldik demedim. Gelmeyi
düşünür müsün dedim. O, “Evet gelmeyi düşünürüm. G.Saray’a
gelmeyeceğim de nereye gideceğim. Ama bugün takımın başında biri
var. Lucescu büyük yanlışlar yapar siz onu gönderir veya o istifa
ederse, ben takımı antrenörsüz bırakmam, seve seve gelirim.” dedi.
-Siz her ne kadar Terim’e teklif götürmedik dediyseniz de o gün
yönetimde yer alan Fatih Altaylı aksini dile getirmişti. Doğrudur.
O öyle söylemişti. İnsanlar tip tip. -Altaylı’yı yönetime rakibiniz
olan Cem Uzan’ın medya gücünü kırmak için mi aldınız? Onu yönetime
alacağımız vakit bize dedi ki, ‘Beni almayın, sivri dilliyim,
ağzıma geleni söylerim, rahatınızı kaçırırım’. Fakat o dönem Cem
Uzan’la karşılıklı rekabet içine girdiğimiz dönemdi. Uzan, Ateş
Ünal Erzen’i destekliyordu. Onun vasıtasıyla kulübe sızacaktı.
Elinde de çok ciddi medya gücü vardı. Onun bu gücünü kırmak için
biz de medyada etkili olan Fatih’i aramıza almaya karar verdik.
Yoksa Fatih yönetime girmek istemedi. -Başınızı çok ağrıttı ama?
Ağrıttı tabii. Bu yöneticilik işi beraber çalıştığınız insanları
iyi yönetmeyi gerektirir. Altay’lı konuşmadan önce iki dakika
düşünmedi. Kızdığında ağzına geleni söyledi... -Daha sonra seçime
bir gün kala sizi suçlayan demeçleri çıktı. Bu açıklamalar seçimi
kaybetmenizde etkili oldu mu? Etkili oldu denemez. Ama o röportaj
benden ziyade eşim Nihal’i çok üzdü. Sonra Fatih özür diledi. Olay
kapandı. -Tekrar Terim’e dönersek, onunla görüşmeyi yaptığınız için
pişman mısınız? Mutlaka bir faturası olmuştur G.Saray’a. Medyaya
yansımasaydı daha iyi olurdu. -Neden yansıttınız? Yansımayacaktı.
Çocuklar çok ısrar etmeseydi onunla perşembe buluşacaktık.
G.Saray’ın geleceği ile ilgili sen olsan burada ne yaparsın diye
ona tanışacaktım. Bundan da hiçbir zaman gocunmam. Çünkü Terim çok
iyi bir G.Saraylıdır. Ancak Lucescu bizi eleştirince, yönetim
kurulu olarak çarşamba akşamı Ada’da toplandık. Eren Talu ve Özer
Saracoğlu o gün Terim’le görüştü. Yönetim toplantısında da Fatih
Altaylı Terim’i aradı. Sonra telefonu bana uzattı. Hoca bu gece
görüşelim mi dedim. O da “Ben sahura kadar oturuyorum. Hay hay.”
dedi. Kalktık, evine gittik. Oturduğu siteye girince ne görelim,
karşımızda bir medya ordusu. Gizleyemedik olayı tabii. -O gece
Fatih hoca yeşil ışık yaksaydı takımın başına geçer miydi? Bütün
samimiyetimle söylüyorum o konuşmanın şekli o değildi. Ama eğer
Lucescu istifa etseydi, Fatih de bize gelecekti. -Ama ne iştir, iki
ay sonra Canaydın’ın seçim kozu Fatih Terim oldu ve onun sayesinde
seçimi kazandı… Bakın size Fatih hocayla ilgili bir şey anlatayım.
Ümit Davala’yı Milan’a satmaya gittiğimiz vakit Galliani’nin evinde
o zamanın Milan Başkanı Berlusconi ile görüşme imkanı bulduk.
Berlusconi bize Fatih Terim’i anlatmaya başladı: ‘Bu hoca çok ileri
düşünceli. Eline iyi bir kadro verdiğin zaman takımı Avrupa’da
zirveye taşıyacak kalitede’ dedi. Ben de buna inanıyorum. Fatih
hocanın sistemi heyecan veren, göze hoş gelen, bol gollü bir
anlayış. Ancak bizim ekip Lucescu’nun elinde defansif oynayan bir
takımdı. Skor elde ediliyordu, lakin göze hoş gelen futbol yoktu.
Eldeki imkanlar bu ölçüdeydi. Bu şartlardaki bir takıma Fatih Terim
gibi bir hocayı getirmek vites büyütmek olurdu. Bizim her şeyin
yerleşmesi için 2 seneye daha ihtiyacımız vardı. Ben Fatih hocayla
ilgili bu düşüncelerimi Canaydın’a da söyledim. Ama beni dinlemedi.
-Kulübün bugün geriye doğru gitmesini Terim’e mi bağlıyorsunuz?
Bana göre Terim’in takımın başına getirilmesi kırılma noktasıdır.
Hata kulübün onu getirmesindeydi. Fatih hocanın gelmesi G.Saray’ı
mali ve idari açıdan bambaşka bir yere taşıdı. Yoksa G.Saray ne
yaptığını bilen bir yere gelmişti. Cebindeki paraya göre harcama
yapıyordu. 2 seneye ihtiyaç vardı o açılmayı yapmak için. Orda
ipler koptu. Bir sürü oyuncu geldi gitti. Sanırım 31 tane. Paralar
harcandı. Makas orada açıldı. Sahadaki başarısızlığın yanında mali
sıkıntılar da kulübü yıprattı. Her şey ters gitmeye başladı. -Ama
siz buna rağmen Scolari’yi düşünüyordunuz... Bunun perde arkasında
da Lucescu’yla yaptığımız görüşme vardı. O ülkesine dönüp milli
takımı çalıştırmayı düşünüyordu. Üstelik Romanya’dan genç
yetenekleri de G.Saray’ın alt yapısına kazandırırım dedi. Scolari
de bir markaydı, bize iyi oyuncuları ucuza getirebilirdi. -Fatih
hocayı çok mu büyüttük o zaman? Fatih Terim’in iyi bir hoca olduğu
kesin. Dediğim gibi bir kan uyuşmazlığı oldu. Bizimle 4 sene
şampiyon oldu. 2 sene geçiyor. Fatih aynı Fatih. Tekrar takımın
başına geliyor ama olmuyor. Demek ki futbolda başarı da
başarısızlık da bir kişiyle olmaz. -Bir de stadyum olayı var.
Avustralya’dan portatif tribünler getirteceğinizi, hatta
malzemelerin gemiye yüklendiğini söylemiştiniz. Ne oldu rotasını mı
şaşırdı? (Gülmeler). Yok rotasını şaşırmadı. Fransa’da kaldı.
Getirmedik. Doğru söylüyorsun. -Stadı yapamadınız bir türlü...
Yapamadık. Bir stad yapmayı beceremedik. Bu olay bizim için ciddi
bir yara oldu. Ama bunda 2000 Kasım ayında Türkiye’de yaşanan
krizin çok büyük etkisi vardı. -Yüzüncü yıl logosu çok eleştirildi.
Siz beğendiniz mi? Ben beğenmedim. Benim bildiğim aslan bildiğim
aslan işte. -Yüzüncü yılda şampiyonluk illa da gelmeli gibi bir
düşünceniz var mı? Öyle bir takıntım yok. Yöneticilik yapmış biri
olarak da, taraftar olarak da öyle bir takıntım yok. G.Saray’ın
kuruluşunun yüzüncü yıldönümü 2005’in Ekiminde. 2005-2006 yılında
da şampiyon olsak olur. Önemli olan konu bu değil. Önemli olan bir
kulübün bildiği, gördüğü değerleri yitirmemesi. G.Saray kendi
dinamiklerini harekete geçirdiği zaman önünde kimse duramaz.
-Tekrar başkanlığa aday olmayı düşünüyor musunuz? Düşünmüyorum.
İnsan o makamda dolap beygiri gibi. O girdabın içine girdiğin zaman
sen ne çaba sarf ettiğini fark etmiyorsun. Dışarı çıktığın zaman
bakıyorsun hayat var. İnsanlar eğleniyor. Başkanlık işi uzun süre
yapılabilecek bir iş değil. Her üç günde bir kantara çıkartıyorlar
seni. Bugün için kesinlikle bir daha aday olmayı düşünmüyorum. Son
seçimde de 15 gün kala aday oldum. O da bir inatlaşma uğruna.
-Nasıl yani? Sabah Gazetesi’nde Levent Tüzemen bir yazı yazdı.
Özhan başkanla konuşmuş. Başkan bize sallıyor: Mehmet ve Faruk’un
geçmişte yaptıklarıyla ilgili elimde dosyalar var diye. Yani demek
istiyor ki biz yolsuzluk yapmışız. Bunlar bu yüzden aday
olamıyorlar gibi bir söz sarf ediyor. Evde, eşim gazeteyi okuyunca
‘sen yolsuzluk mu yaptın’ diye ağlamaya başladı. Açtım Levent’e
telefonu yaz oğlum ben aday oluyorum dedim. Ne varsa açıklasın
Özhan bey. SEBA’NIN BANA TEKLİFİ ŞAKAYDI Beşiktaş Başkanlığı için
Süleyman Seba’nın size teklifte bulunduğu doğru mu? (Kahkaha
atıyor) Yok, teklifte bulunmadı. Ben G.Saray Genel Sekreteriyim o
zamanlar. Süleyman Abi’yle devamlı görüşüyorduk. Serdar Bilgili
Beşiktaş’ın genel sekreteriydi. Çapkınlık zamanlarıydı. Devamlı
magazin basınındaydı. Seba da kendisinden sonra onu başkanlığa
hazırlıyordu. Bir gün yönetim kurulu toplantısında Beşiktaşlı
yöneticiler Süleyman Seba’ya Serdar Bilgili’nin bu hallerini
şikayet etmişler. Seba da orada kızıp, ‘Kızdırmasınlar beni sonunda
gidip Mehmet’e başkalığı teklif edeceğim’ demiş. Bu olay oradaki
biri tarafından Hürriyet Gazetesi’nin muhabirine söyleniyor. Ertesi
gün Hürriyet Gazetesi “Seba, keşke Mehmet Cansun Beşiktaş’a başkan
olsa dedi” diye manşet atıyor. Yoksa bir teklif yok. Bu olayla
ilgili bir şey daha anlatayım. Haberin çıktığı gün bir taksiye
biniyorum. Taksici Beşiktaşlı. Söz futboldan açılıyor. Abi diyor
‘şu bizim başkan kafayı yemiş’. Ben ‘ne oldu’ deyince, taksici ‘ne
olacak gidip G.Saray’lı birini Beşiktaş’a başkan yapacak’ diye bana
cevap veriyor. YANAL’IN HAKAN’I ALMAMASI İYİ OLDU! * Aziz Yıldırım
7 senelik tecrübesi olan bir başkan. 5 sene sıkıntı çekti. Ama bana
göre bugün düzlüğe çıktı. Kimse ona patron demiyor. Bal gibi de
F.Bahçe’nin patronu. * G.Saray batar mı bence batmaz. Nasıl olur,
geçmişteki F.Bahçe gibi olur. F.Bahçeliler kızıyor bana böyle
söyleyince ama, bugün biz 10 sene öncesinin F.Bahçe’si gibiyiz. Son
yapılan araştırmada bile hâlâ Türk halkının çoğunluğu G.Saray’ı
tutuyor. Biz ne yapıyoruz. Düzgün giden bir şeyi bozuyoruz. *
G.Saray’ın para bulması problem değil. En parasız dönem 2001’di. Ne
şirket kalmış Türkiye’de, ne banka. Her şey batmıştı. Ama biz o
günün şartlarıyla bile üçüncü yıldızı taktık. Takım Şampiyonlar
Ligi’nde çeyrek finali kaçırdı. * Milli takım hocası hangi
futbolcuyu istiyorsa onu alır. Bana göre Ersun Yanal’ın Hakan
Şükür’ü kadroya almaması yüzüncü yıl için daha iyi. Hakan
yıpranmayacak. Maçlarda daha diri olur, ne güzel işte. 1992 yılı.
K.H.Feldkamp’la anlaşmak üzereyiz. Onu Florya’ya getirdik.
Futbolcular antrenman yapıyor o da onları izliyor. Bülent’i uzaktan
tanıttık. Milli Takım’ın da stoperidir diye. Bülent’i birkaç dakika
izledikten sonra, ‘İnanmıyorum. Bu çocuk mu milli takımın stoperi’
diye bize şaşkın şaşkın baktı. Biz ‘evet’ deyince de. ‘Yahu adam
forvetin karşısında daha nasıl durulması gerektiğini bilmiyor.
Dümdüz duruyor. Böyle durunca çalım yedikten sonra nasıl geriye
dönecek?’ diye sordu. Haber: Behram Kılıç Kaynak: Aksiyon Dergisi
Link: www.aksiyon.com.tr