Terim deyince ilk akla gelenler
Abone olFatih Terim nasıl birisi? Egoist mi süpermen mi? Futbolcuları nasıl motive ediyor? İtalya ona ne kazandırdı? Peki ya talebeleri onun için ne düşünüyor?
Müfit’in karısı insanlarda 2 lop varsa, Fatih
Hoca’da 4 lop vardır der, yalan mı? Çalışır kafam. Çok iyi bildiğim
bir şey var. Bu ülkede benden nefret edenler bile beni takdir
ediyor, diyor Fatih Terim.
Milli Takım’ın Bulgaristan’la yaptığı dostluk maçı
öncesinde Sofya Hilton’un kral dairesinde konuşuyoruz. Heyecanlı,
mağrur, tavizsiz ve her zamanki gibi karizmatik. Tepeden tırnağa
Nike giymiş. Çorabının üzerinde Fatih Terim yazıyor. Ben hayretler
içinde ‘Çorabınızda adınız yazıyor’ deyince, ‘Bir tekstilci arkadaş
üretmiş, bu Nike değil’ diyor. Röportaj süresince ‘Ben meşhur
ettim’ dediği aromalı purolarından bol bol tüttürüyor. Söz dönüp
dolaşıp egoya geliyor. ‘Benim egom şişik değil. Ben nelerle
karşılaşıyorum bir bilseniz. Her sabah arayıp bağlılıklarını
bildirenler var. Bulgaristan’a indiğimde havalimanında Atatürk’ün
hayatını yazan bir kitap hediye ettiler. ‘Siz futbolun
Atatürk’üsünüz’ dediler. Tövbe, tövbe!’
9 yıl aradan sonra ilk kez Milli Takım ile kamp yapıyorsunuz?
Kendinizi nasıl hissediyorsunuz?
- Heyecanlıyım. Başka söze gerek yok. Dokuz sene sonra ilk defa.
Biliyorsunuz ben geçmişte altı sene, 90-96 yılları arasında Milli
Takım antrenörlüğü yaptım. Türkiye gibi istikrar arayan bir ülkede
çok uzun bir zaman diye düşünüyorum.
Siz teknik direktörlük yaptığınız takımlarda takımın mali
probleminden, futbolcunun psikolojisine kadar her şeyle
ilgilenirdiniz. Detaycılığınızla tanınıyorsunuz. Şimdi ‘Milli
Takımlar Başsorumlusu’ oldunuz. Ümit Milli Takım, A Milli Takım,
Genç Takımlar ve Olimpik Milli Takım size bağlandı. Başınıza nasıl
bir dert açtığınızın farkında mısınız?
- Ben bu göreve yarışmak için geldim. Öncelikle A Milli Takım’ın
yarışması için çalışacağım. Ama bu yarışma bilgilerimi,
becerilerimi, tecrübelerimi diğer arkadaşlarıma aktarmama engel
değil. Ben aynı anda birçok işe rahatlıkla yetişebilirim.
Siz süpermen misiniz?
- Yok canım, estağfurullah. Kolaycı değilim, hepsi bu! İşin
kolayına kaçsam ayda bir ya da iki ayda bir oynanan maça konsantre
olurum, iş biter. Hafta sonları lig maçlarını izlerim. Oyuncuları
takip ederim. Milli maça üç gün kala Milli Takım’ı açıklarım,
gelirim maçları oynarım. Hiç de yorulmam. Çok da rahat bir iş olur.
Ama bu benim tarzım değil. Ben fazla sorumluluktan hiç şikayet
etmedim. Üç şehre de giderim, altı şehre de giderim. Elimden
gelenin fazlasını yaparım. Hiç de gocunmam. Yetişebildiğim yere
yetişirim. Benim çalışma şeklim böyle. Hayatım bu. Lideri böyle
gören insanların da başka türlü çalışması beklenemez. Dolayısıyla
başarı gelir, diye düşünüyorum.
KÖLN’Ü, BERLİN’İ BİR SALLAMAK GEREK
Göreve gelir gelmez 5 yıllık kalkınma planı yaptınız. ‘75
milyonluk ülkede, 75 tane futbolcu çıkmaz mı’ dediniz ve işe
koyuldunuz. Şimdi Evliya Çelebi gibi gezip gelecek vaat eden
futbolcu mu arayacaksınız?
-Aynen öyle. Ben başta olmak üzere tüm antrenörler, tüm bölge
antrenörleri, hatta tüm ülke bu dev aramaya katılacaktır. Biz bunu
daha önce yaptık. Şimdi daha iyisini yapacağız. Tüm Türkiye’yi
gezdikten sonra, Almanya’ya da gideceğim. Çünkü orada 4-5 milyonluk
bir ülke var. Köln’ü, Berlin’i, Hamburg’u da bir sallamak
gerekiyor.
Bir zamanlar ‘Ben teknik direktörlük ceketimi astım’ dediğiniz için
Milli Takım’ın başına geçmekte hayli direndiniz. Ama o kadar çok
baskı geldi ki vatan haini ilan edinmekten çekindiniz ve ikna
oldunuz. Mutlu musunuz? Bazen kararlardan dönmenin iyi
olabileceğini gençlere tavsiye eder misiniz?
- Etmem. Herkes sözünün arkasında dursun. Ben hayatım boyunca,
bütün sözlerimin arkasında oldum. Çalışmadığım süre boyunca bana
onlarca teklif geldiğini tahmin edersiniz herhalde? Kabul ettiğim
kulüp herhangi bir kulüp değil. Milli Takım’dan bahsediyoruz. İşin
içine milli duygular girdi. Bu sözden dönmek değildir bence.
Türkiye için çalıştığımı düşünüyorum, en azından böyle teselli
buluyorum.
PAROLA: BASKI YOK PERFORMANS ÇOK
İtalya’dan, Milan’dan, Avrupa futbolundan öğrendiğiniz en önemli
şey nedir?
- Kazanmanın da kaybetmenin de çok doğal olduğunu öğrendim. Adamlar
futbolun bir oyun olduğunun farkında. Bizim yendiğimiz Milan -
Inter derbisinden sonra, 12 futbolcu gece kulübüne gitmiş. 7’si
Interli, 5’i Milanlı. Kazanan da eğleniyor, kaybeden de. Baskı yok,
performans çok. Parola bu!
Motivasyon konusunda uzman olduğunuz dilden dile dolaşıyor. Doğru
mu?
- Ben motivasyonu başka türlü algılıyorum. Önce işin tüm
değerlerini yerine getireceksin, sonra motivasyon olayına
gireceksin. Yani öncelikle oyuncuyu teknik olarak, fizik olarak,
taktik olarak ve sistem olarak hazırlayacaksın. Sonra hazır olan
bünyenin kalbine ve gönlüne girerek motive edeceksin. Yoksa ‘Haydi
arkadaşlar, hep beraber’le maç kazanılmaz.
YARDIMCILARINA VE FUTBOLCULARA SORDUK
Fatih Terim deyince aklınıza ilk gelen nedir?
Oğuz Çetin: Fatih Hoca demek güven demek.
Eser Özaltındere: Karizma
Mehmet Özdilek: Güven, dürüstlük, bilgi ve otorite.
Bülent Korkmaz: Türk futboluna damgasını vurmuş bir teknik
adam.
Emre Belözoğlu: Başarı, hırs, azim, disiplin, sevgi ve kazanma
isteği.
Hamit Altıntop: UEFA kupası 2000.
Hasan Şaş: Türk futbolunun önderi.
Serhat Akın: İmparator ve başarı.
İbrahim Toroman: Bilgi birikimi, tecrübe, otorite ve güven.
Okan Buruk: İmparator.
Fatih Tekke: Çok başarılı teknik adam, çok karakterli ve karizmatik
bir insan.
Stres bize uzak bir hadise değil arkadaşımız olur
Dudaklarınızı yediğinizin farkında mısınız?
- Evet, zaman zaman yiyorum. Bu alışkanlık meselesi. Stresle
alakalı. Stres bize çok uzak bir hadise değil. Hatta arkadaşımız
olur. Dudaklarımı yediğimi fark etmiyorum bile. Maçı çok farklı
kazanıyorken bile stresli oluyorum. Bazen o andan itibaren bir
sonraki maçın stresine giriyorum.
Hiç psikiyatrdan yardım aldınız mı?
- Profesyonel yardım almanın çok mantıklı olduğunu düşünüyorum.
Özel bir seansa gitmiyorum. Ama etrafımda görevli psikolog
arkadaşlarım var. Gerektiği zaman onlarla konuşuyorum.
Egonuzu kontrol altına almak için herhangi bir şey yapıyor
musunuz?
- Kafamı boşaltmak, stres atmak için bahçeyle uğraşırım.
Peki siz şişko egolu olduğunuzu kabul ediyor musunuz?
- Bilmiyorum. Dışarıdan öyle gelebilir. Ben, ben, dediğim zaman
ukalalık yapmak istemiyorum. O bir egonun devamı değil. Masum bir
ben o kadar. Genelde biz derim aslında. Ekibime güveniyorum. İyi
yapanlardan Allah razı olsun diyorum. Hep biz diyorum ama ağzımdan
bir tane ben kaçırınca o gündeme geliyor. Bazen fazla ben diyorum
galiba. Olabilir hatamı kabul ediyorum ama kötü niyetli olmadığımı
söylemek isterim. E yaptığım bir şeyi de ben yaptım, derim yani.
Deli zekası var bende... Müfit’in karısı hep söyler, insanlarda iki
lop varsa, Fatih Hoca’da dört lop vardır der, yalan mı? Öyle
işte... Çalışır benim kafam.
Kırılmış duygularımı onardım
Bir sezon futbola ara verdiniz. Hiç çemberin dışından bakabildiniz
mi?
- Tabii baktım. Her işte bir hayır var dedim kendimle, ailemle,
arkadaşlarımla ilgilendim. Geçmişi irdeledim, doğruyu yanlışı
gördüm. Kendimle hesaplaştım, kendimi dinledim, kendimi yargıladım.
Gelecek hayatta yapacaklarımı ve yapmayacaklarımı tanzim ettim.
Hedeflerimi belirledim. Biz kötü geçirdiğimiz günlerin önemini
biliriz. Önce iğneyi kendime batırdım sonra kırılmış duygularımı
onardım. Ama hiç futboldan uzak kalmadım. Kendime kurduğum
elektronik sistem sayesinde ikinci lig maçlarını bile canlı
izledim. Hafta sonları Türkiye’den ve Avrupa’dan 20’ye yakın maç
seyrediyordum.
Köşe yazmayı ya da futbol yazarı olmayı hiç düşünmediniz mi?
- Asla. Bu benim en önemli prensibime aykırıydı. Çok ağır teklifler
almama rağmen ne tek satır yazdım, ne televizyon programı yaptım.
Ben o işleri ancak emekli olduğumda yaparım.
Size ne verseler hayatınızdan futbolu çıkarırsınız?
- Çıkarmam. Benim işim bu. Futbolculuğu bir günde bıraktım. Gittim
teknik direktöre, bırakıyorum, dedim. 31 yaşındaydım. Futbolu
hayatımdan çıkaracağım zamanı ben tayin ederim.
Haber: Sibel Arna
Kaynak: www.hurriyetim.com.tr