Televizyonlar dizi çöplüğü oldu
Abone olHürriyet gazetesi yazarı Ebru Çapa, bu sezon yayına girdikten sonra dikiş tutturamayıp kaldırılan televizyon dizilerinin akibetini irdeledi!
Ebru Çapa, dizilerinin tutmama nedenlerini şöyle açıkladı:
Yazı: Ebru ÇAPA
Geçtiğimiz salının Vatan’ında yer alan, Neslihan Akdaş’ın
toparladığı bir habere göre, yeni sezona girdiğimizden beri sekiz
dizi yayından kaldırılmış
Sezon başından beri huzura 70 adet dizi gelmiş. Sabilerin onda
birinden çoğu, mürüvvetini göremeden sizlere ömür:
Düşler ve Gerçekler, Bendeniz Aysel, Deli Duran, Kapıları Açmak,
Rüzgárlı Bahçe, Maki, İlk Göz Ağrısı, Kanlı Düğün...
Haberin dumanı tütmekteyken alınmış bir karar mıdır bilmiyorum ama
geçen akşam televizyondan Misi adlı dizinin de yayından
kaldırıldığını öğrenmiş bulunuyoruz. Etti mi size dokuz... (Maki ve
Misi dizilerinin yapımcılarına özel not: İsterseniz bir de Miki ve
Mini’yi deneyiniz. Gavur yapmış azizim! İki zibidi farenin hikáyesi
100 yıla yakındır vizyonda.)
Yüksel Aytuğ, haberin girişinde ‘Dizi tutturmanın sihirli formülü’
başlıklı bir yazı yazmış. Efendim, ‘buharlaşan’ dizilerin ortak
özelliği nahif olmalarıymış, içinde aşk, sevgi ve insan
barındırmalarıymış. (Tam bu noktada kendime, ‘Ne barındıracaktı
yani fare mi?’ diye soruyor, neden sonra iki paragraf yukarda,
parantezde sarf ettiğim cümleyi hatırlıyor, utanç içinde çenemi
kapatıyorum.) Oysa dizi reytinginin sihirli formülünde mutlaka bir
tutam entrika, iki çimdik barut, bir çorba kaşığı kan ve
kaldırabildiği kadar gözyaşı olmalıymış...
Bu tip ‘öğreti’leri, direkt meydan okuma olarak almak şeklinde gaza
gelen bir tabiatım var maalesef. Kendi çapımda küçük tefek birkaç
senaryo denemesine girişmeye karar verdim. Aşağıda okuyacaklarınızı
daha önce görmüşsünüz gibi bir hisse kapılacak olursanız, şimdiden
savunmamı yapayım; günahı kimin boynunadır bilemem ama benim
boynumun konuyla kesinlikle bir alákası yok. Zira, 1- Sanat, zaten
hayatı taklit eder. 2- Gayet iyi bildiğiniz üzre, bizim diziler,
sanatı, yani başka dizileri taklit eder...
Tahir, külhan mizaçlı, kendi okuduğu sürece şiirsever bir gençtir.
Talihsiz bir sakatlanma neticesinde futboldaki parlak geleceği
sönünce, belediyeye girer. Siyasete atılmaya karar verir ve hırsı
sayesinde başarı basamaklarını süratli adımlarla tırmanmaya başlar.
Katastrof, kahramanımızın ülkesi Absürdistan mı dünyaya uysun,
dünya mı Absürdistan’a uysun, hangisi hangisine girsin
çatışmasından doğar. Bir alamete binilmiş, yola çıkılmıştır,
gerisini álemin en hınzır senaristi Mevlá kayıracaktır. Uzun süreli
vizyon, garantidir. Jenerik müziği olarak, ‘Beraber yürüdük biz bu
yollarda’ şarkısı yerine ‘Bir şöyle söyledim bir böyle, aslında no
problem’ şarkısının kullanılması daha mı uygundur, bilahare
tartışılacaktır...
Fazilet, sizden pamuk olmasın, Hülya Koçyiğit’in Kezban’ına rahmet
okutacak kadar saf ve duyarlı bir genç kızdır. En büyük aşkı,
çocuklardır. Çocuk sevgisi öylesine gelişmiş bir boyuttadır ki
memleketin her köşesinde, çocuklardan oluşan küçük istihbarat
birimleri kurar. Dayak yemekten fırsat buldukları zamanlarda
müzevirlik yapmak üzere eğitilen çocuklar, geleceğin küçük
Nuriş’leri, Alaattin’leri, Sedat’ları olarak yetişecektir. Gerisi
işte, ne bileyim, Kurtlar Vadisi’nden apartılabilir.
Bunlar üç saniye içinde ‘attırılmış’ kaba taslaklar... İki saat
haber bülteni izlenmesi hálinde, insanın yaratıcılığı maşallah
grizu misali patlar.
Kolay işmiş be... Üstelik, reyting garantidir. Seyirci beğenmese
bile yayınına devam edileceği de...