Televizyon huzurumuzu kaçırdı
Abone olÜnal Sakman, tv'lerin yaygınlaşmasıyla birlikte kanalların reyting yapmak için dramların en kötüsünü izleyicilere göstererek, toplum psikolojisini bozduğunu belirtti.
Ünal Sakman, H.O.Tercüman'da "Sahiden biz böyle miyiz?" başlıklı
yazısında, televizyonun ve kanalların Türkiye'de yaygınlaşmasıyla,
insan dramının en acıklı olanlarının verilmeye başlandığını ve bu
gidişatın toplum psikolojisini kötü yönde etkilediğini şöyle ifade
etmiş:
Sahiden biz böyle miyiz?
NELER görüyoruz, nelere şahit oluyoruz. Eski Yeşilçam filmlerini
gölgede bırakacak dramlar, trajediler yaşıyoruz. Eskiden böyle
şeyler olmuyor muydu? Yahut da, oluyordu da duymuyor muyduk? Hızlı
iletişim ve televizyonlar sayesinde, gizli-kapaklı pek fazla şeyin
kalmadığı muhakkak. Televizyon yokken, huzurlu, sakin bir hayatımız
olduğunu sanırdık. Hatta milli maçlarda hep üstün oynadığımız
halde, hakemlerin gadrine uğrayıp yenildiğimize inanırdık. Çünki
basınımız ya haksız bir penaltı ile, ya da ofsayttan atılan bir
golle yenildiğimizi yazardı. Şimdi herkes görüyor maçları. Basın da
eski hatalarına pek düşmüyor.
Sadece maçlar değil, sosyal hayatımız da bütün detayları ile
yansıyor ekranlara.
TELEVİZYONLARDAKİ kadın programlarını izleyenler mutlaka dehşet
içinde kalıyorlardır. Birbirinden çarpıcı, utandırıcı, hatta
tiksindirici olaylar peşpeşe sergileniyor. Bazen bir program içinde
4-5 ailenin yaşadığı olaylar ele alınıyor. Hepsi facia...
Kızını, eşini satan kocalar, 4-5 çocuk yapıp evini terk eden,
başkalarına giden eşler, çocuğunu veya eşini komaya sokana kadar
döven erkekler... İhanetler, vefasızlıklar, hainlikler,
ahlaksızlıklar gırla gidiyor.
Bir ara TRT'de yayınlanan Dallas dizisinin senaristlerini
kıskandıracak öyküler. O diziyi seyrederken, bu kadar entrika ve
iğrençlik, nasıl bir ailede toplanmış diye şaşardık. Şimdi onlara
niçin şaştığımıza şaşar haldeyiz.
YÜKSEK enflasyonların, siyasi ve ekonomik krizlerin ve göçlerin,
toplum ahlakını bozduğu bir gerçek.
Ancak bu kadar çözülme, bu kadar çürüme olmamalıydı. İnsan
ister-istemez sağına soluna bakıyor. Çok şükür ki,
televizyonlardaki olaylar kadar korkunçlarına rastlamıyoruz. Ama
ekranda da her gün bir sürü utandırıcı hikaye yer alıyor. Hele bazı
bölgelerden ekrana aksedenler, yarınlarımız için ümit kırıcı. Biz
gerçekten böyle miyiz? Bu kadar mı bozulduk? Namus, şeref
kavramları böylesine aşınmış olabilir mi?
POLİTİKACILAR, toplum mühendisleri, sosyologlar, bu manzaraları
seyrettikleri halde, nedense hiç seslerini çıkarmıyorlar. Varoşlar
konusunda kafa yoran kimse yok. Çaresiz insanlar, devleti bırakmış,
televizyonlardan medet umuyor. Yönetenlerin buna seyirci kalması
ise olayın bir başka boyutu.
ASLINDA, milyonlarca insanın önünde, aile sırlarını yaşadıkları
çirkinlikleri anlatan, tartışan kişilerin, toplumun asli
unsurlarını temsil ettiklerine inanmak güç. Bazıları iş bulmak,
yardım toplamak için bu yola başvuruyor olmalı. Bazıları da çeşitli
kesimlerden cımbızla çekilip çıkarılıyor galiba. Çünki programların
ilgi çekmesi, yüksek izlenme oranı sağlaması gerek.
Fakat durum böyle de olsa, bu tip ailevi olayların sık şekilde
yayınlanması, diğer aileler ve fertler için zararlıdır. Kimi bu
başıboşluklara özenir, kimi de gerçek aile yapısı bu sanabilir.
Bizi ayakta tutan en önemli özelliklerimizin başında, aile
bağlarımız gelir. Türkiye birçok vartayı sağlam aile düzeni
sayesinde atlatmıştır. Bu bakımdan televizyonlardaki uç olayların,
toplumun geneline sirayet etmemesi için, herkesin dikkatli olmasını
diliyoruz.
H.O.TERCÜMAN