Tek tıkla ekonomi gündemi
Abone olEkofinans'la ekonomi gündemi başlıyor. Türkiye ve dünyanın önde gelen ekonomi haberlerini sizin için derledik.
Yeni teşvik paketiyle getirilen düzenlemeler dikkate alınarak Kurumlar Vergisi Genel Tebliği değiştirildi. Şans oyunları lisans ve işletim haklarını alan kuruluşlar kurumlar vergisinden muaf tutuldu.
Maliye Bakanlığı'nın konuya ilişkin 6 seri numaralı Kurumlar Vergisi Genel Tebliği, Resmi Gazete'nin bugünkü sayısında yayımlandı.
Yeni düzenleme ile kurumlar vergisi istisna kapsamı genişledi. Buna göre, kamu idare ve kuruluşları tarafından genel insan ve hayvan sağlığını korumak ve tedavi etmek amacıyla işletilen kuruluşlardan sağlık hizmeti kuruluşların, teşhis ve tedaviye yönelik olarak birbirlerine yapacakları mal ve hizmet satışları kurumlar vergisi muafiyetini ortadan kaldırmayacak.
Böylelikle, kamu idare ve kuruluşlarına bağlı sağlık kuruluşlarının ihtiyaç fazlası mallarının birbirleri arasında devri veya mevcut kapasiteleri çerçevesinde arz edilebilecek hizmetlerinden birbirini yararlandırmaları muafiyeti etkilemeyecek.
Şans oyunları düzenleyen kurumları vergi muafiyeti
Kurumlar Vergisi Genel Tebliği'nin 4.8 numaralı ''Özelleştirme İdaresi Başkanlığı, Özelleştirme Fonu, Toplu Konut İdaresi Başkanlığı ve Milli Piyango İdaresi Genel Müdürlüğü'' başlığı, ''Özelleştirme İdaresi Başkanlığı, Özelleştirme Fonu, Toplu Konut İdaresi Başkanlığı ve 5602 sayılı Kanunun 3'nücü Maddesiyle Tanımlanan İlgili Kurum ve Kuruluşlar'' şeklinde değiştirildi.
Özelleştirme İdaresi Başkanlığı, Özelleştirme Fonu, TOKİ'nin yanı sıra şans oyunları lisans veya işletim haklarını hasılattan pay verme karşılığından devralan kuruluşlar hariç 5602 sayılı Şans Oyunları Hasılatından Alınan Vergi, Fon ve Payların Düzenlenmesi Hakkında Kanun'un 3'üncü maddesinde tanımlanan ilgili kurum ve kuruluşlar kurumlar vergisinden muaf tutuldu.
Buna göre, ilgili mevzuat çerçevesinde şans oyunu tertip etme hak ve yetkisine sahip kurumlar ile bu hak ve yetkinin devredildiği kurum, kuruluş ve özel hukuk tüzel kişilerine de muafiyet getirildi. TOKİ'nin konut tedariki ile ilgili iktisadi işletmeleri de muafiyet kapsamına alındı.
Kredi teminatı sağlayan kuruluşlar
Yabancı ülkeler veya uluslararası finans kuruluşları ile yapılan mali ve teknik işbirliği anlaşmaları çerçevesinde yalnızca kredi teminatı sağlamak üzere kurulmuş olup bu faaliyetlerinden elde ettikleri kazançları teminat sorumluluk fonlarına ekleyen ve sahip oldukları fonları ortaklarına dağıtmaksızın kredi sağlayan banka ve kuruluşlara yatıran kurumlara, kurumlar vergisi muafiyeti getirildi.
Önceki düzenlemede yalnızca KOBİ'lere kredi teminatı sağlamak üzere kurulmuş kurum ve kuruluşlara kurumlar vergisi muafiyeti getiriliyordu.
Yurtdışında devam eden işlerin hasılatları
Yurtdışında yapılmakta olan işlerden elde edilen hasılatın Türkiye'ye döviz olarak getirilmesi halinde, işlerin tamamlandığı geçici vergilendirme dönemine kadar söz konusu yabancı paraların değerlendirmesinden kaynaklanan kur farkları istisna kapsamında değerlendirilecek.
TEŞVİK SİSTEMİ CARİ AÇIĞI VURACAK!
HABERİ OKUMAK İÇİN SONRAKİ SAYFAYA GEÇİNİZ...
Zafer Çağlayan yeni teşvik sistemini Wow Otel'de düzenlenen bir toplantıda Türkiye İşadamları ve Sanayicileri Konfederasyonu üyelerine anlattı. Bakan Çağlayan kısa bir konuşma yaparak teşvik sisteminin amacından bahsetti.
Wow Otel'de düzenlenen toplantıda konuşan Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, "Allahımıza şükürler olsun açıklamış olduğumuz teşvik sistemine başta TUSKON ve sizler başta olmak üzere Türkiye iş aleminin yüzde 90'dan fazla takdir gelmesi bizim ne kadar doğru bir iş yaptığımızın göstergesidir. Dolayısıyla teşvik sisteminde geçmişte olmayan bazı eksikliklerden dolayı sistemin tam anlamıyla enjekte edilmediğini ifade ederdim. 2009'da hükümetimizin yaptığı teşvik sistemimizde de birtakım önerilerim vardı onlar tabii gerçekleşmemişti. Ama bugün şükürler olsun bu konunun patronu olarak sizlerin karşısına başımız dik alnımız açık olarak çıkıyoruz" dedi.
Teşvik sistemi cari açığa darbe
Bakan Çağlayan, hazırlanan teşvik sisteminin cari açık için bir darbe olacağını da kaydetti. Çağlayan,"Bugün hazırladığımız teşvik sistemi Türkiye'nin cari açığına ciddi anlamda darbe vuracak. Cari açığına panzehir olacak demiştim bugün biraz daha cesaretli bir biçimde darbe vuracak bir yapıda olacak diyorum. Bir taraftan uluslararası yatırımcıların kendilerine güvenli bir liman aradığı, önemli bir lojistik merkezi aradığı bir ortamda bu teşvik sistemi inanıyorum ki ilaç gibi olacaktır. Biz bu teşvik sistemini aslında bir ilaç kabul edebiliriz. Neyin ilacı ? Cari açığa karşı mücadele ilacı. Uluslararası yatırımların Türkiye'ye gelmesi ve Türkiye'nin yeni bir yatırım cennetine dönüşmesi gerçekleşecek" diye konuştu.
"Sanki ithalatı ben yapıyorum"
Türkiye'ye teşvik sistemi sonrası yeni yatırımların oluk oluk akacağını kaydeden Bakan Çağlayan, "Önümüzdeki günlerde göreceksiniz ki kimya sektörü başta olmak üzere önemli yatırımlar gelecek. Niye ? Biz kimya sektöründen geçen yıl 11 milyar dolar dış ticaret açığı verdik. Siz bakmayın laf olsun torba dolsun Türkiye'nin bir kuruşluk gelişmesine katkısı olmayanlar hayatında bir işçi çalıştırmamış bir lira onun ücretini ödememiş olanlar Türkiye'nin dış ticaret açığından bahsederlerdi. İthalat haritasında onların cevabını verdik. Şimdi bakın hiçkimse bunu sormuyor. Sanki ithalatı ben yapıyorum rahmetli babam mezardan çıkmış o yapıyormuş gibi ithalatın faturası bize kesilmeye çalışılıyor. Türkiye'de ithalatın temel nedeni Türkiye'de üretilemeyen ürünler. Bunlar içinde hiç üretilemeyecek ürünler var. Bunun yanında kapasitemiz yeterli olmadığı için ev ama yapılamayan yatırımlar var" ifadesini kullandı.
Konuşmaların ardından toplantı basına kapalı olarak devam etti.
DOLANDIRICILAR SMS'E DADANDILAR!
HABERİ OKUMAK İÇİN SONRAKİ SAYFAYA GEÇİNİZ...
Telefonların akıllanmaya başlamasıyla birlikte banka dolandırıcılığı telefon üzerinden de yapılmaya başladı. Bankacılık işlemlerinde dolandırıcılığı azaltan SMS bile, eskisi gibi güvenli değil.
Sabah gazetesinin yaptığı habere göre, Emniyet Genel Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele (KOM) Dairesi tespitlerine göre, dolandırıcılar herhangi bir bankanın internet sayfasının aynısını tasarlayıp internet bankacılığı kullananlara e-mail yolu ile gönderdikleri güncelleme bahanesiyle elde ettikleri bilgileri kendi web adreslerine gelmelerini sağlıyor.
Bankaların resmi sitelerinin bire bir kopyası
KOM uzmanlarının tespitlerine göre, bankaların müşterilerin bilgilendirmelerini takibe alan dolandırıcılar, bankaların resmi internet sitelerini kopyalayarak yeniden tasarlıyorlar. Dolandırıcılar, bilgi güncellemesi bahanesiyle link attıkları vatandaşların kendi tasarladıkları sahte banka web sitelerine yönlendiriyor. Böylece vatandaşların hesap bilgilerine ulaşan internet dolandırıcıları, hesapları boşaltabiliyor. Bankaların son yıllarda geliştirdikleri SMS şifreleri ile bu dolandırıcılık yönteminin önüne önemli ölçüde geçildi.
SMS dolandırıcılığı azalttı ama smsde yönlendiriliyor
İnteraktif bankacılık işlemleri için tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de kullanımı yaygınlaşan SMS mesajı ile onaylama işlemlerinin yapılması, bu alandaki dolandırıcılık ve mağduriyet oranlarının azalmasını sağladı. Ancak geliştirilen bu güvenlik önlemi ve kullanımının yaygınlaşmasına karşılık, SMS mesajlarının yönlendirilmesini sağlayan truva atı türevi zararlı yazılımlarda da büyük bir artış meydana geldi. Bilgisayarlara yönelik olarak hazırlanan truva atı türevi birçok zararlı yazılım modifiye edilerek akıllı telefonların etkilenmesini sağlayacak hale getiriliyor.
Bu zararlı yazılımın suçlular tarafından kullanım süreci bilgisayar kullanıcılarına bankadan gelen izlenimi verilmiş e-postalar gönderilmesiyle başlıyor. Bu e-posta aracılığı ile cep telefon numara ve modellerini belirtmeleri isteniliyor. Kullanıcı tarafından bu bilgiler verildiği takdirde; telefona, bankacılık işlemlerinin gerçekleştirilebilmesi için bir dijital sertifikanın yüklenmesi gerektiğini belirten ve yazılımın yükleneceği linki içeren SMS mesajı gönderiliyor. Kullanıcı tarafından bu yazılımın yüklenmesi sonucunda kullanıcıya ulaşan SMS mesajları, daha önceden belirlenen başka bir cihaza yönlendiriliyor.
Akıllı telefonların ortaya çıkışı suçları artırdı
Uzmanların tespit ettiği diğer bir yöntem ise akıllı telefonlar üzerinde uygulanıyor. Akıllı telefonların ve mobil uygulamaların bankacılık gibi işlemlerde artan bir şekilde kullanılmasıyla bu tür uygulamalar da hedef oldu. Klasik telefon özellikleri ile birlikte kişisel bilgisayarlar aracılığı ile yapılabilecek işlemleri de gerçekleştirebilen mobil işletim sistemleri bulunduran cihazlar olan akıllı telefonların 'taşınabilir bilgisayar' halini almaları, bu tür cihazların suç işlemek amacıyla kullanılmasını da yaygınlaştırdı. Emniyet tespitlerine göre, bilgisayarlardaki zararlı yazılımlara karşı oluşan bilinç, akıllı telefonlar veya tablet bilgisayarların kullanımında henüz yeteri kadar oluşmadı. Bu durum da suçlularının bu alanda daha kolay hareket etmelerine imkan sağlıyor.
'Cafelerde internet bankacılığı işlemi yapmayın'
KOM Dairesi tarafından yapılan uyarılarda şu ifadelere yer veriliyor: "Hiçbir banka müşterilerine gönderdiği e-posta üzerinden şifre, parola ve hesap bilgilerini istemez. Bu yüzden bankanız tarafından gelmiş gibi gözüken ve sizden şifrenizi veya kart bilgilerini isteyen e-posta'ları önemsemeyin.
Bu e-posta içeriklerinde bankanızın logo ve sembolleri de içerebilir. Ayrıca e-posta içeriğinde verilen linklere de itibar etmeyiniz. Bankanızın internet şubesine sadece verilen resmi adresinden girin.
Dolandırıcılar bu şekilde bankaların adreslerine benzer alan adları ile müşterileri kandırarak kendi sistemlerine yönlendirmekte ve bu şekilde kullanıcı adları ve şifrelerini ele geçirmektedirler. Ayrıca bankalar adreslerini harf gruplarından oluştururlar bu yüzden sayı grupları ile oluşturulmuş adreslere karşı duyarlı olunuz.
İnternet bankacılığı işlemlerinizi evde veya ofisinizdeki şahsi bilgisayarlarınızdan gerçekleştirin. İnternet cafe, kütüphane ve benzeri herkesin kullanımına açık bilgisayarlarda yaptığınız işlemler sizin bilginiz dışında arka planda kaydedilebilir ve bu sayede şifre/hesap bilgileriniz kötü niyetli insanların eline geçebilir."
BANKALAR KREDİ KARTINDA LİMİT TANIMIYOR!
HABERİ OKUMAK İÇİN SONRAKİ SAYFAYA GEÇİNİZ...
Alışveriş sırasında limitin yetersiz kalması durumunda tüketiciler, POS makinesi aracılığıyla kredi kartının limitini yükseltebiliyor.
Alışveriş sırasında limitin yetersiz kalması durumunda tüketiciler, POS makinesi aracılığıyla kredi kartının limitini yükseltebiliyor. Herhangi bir belgeye ya da kefile ihtiyaç duyulmayan bu işlem, birkaç dakika içinde gerçekleştiriliyor.
BKM'nin verilerine göre kredi kartı sayısı 52 milyona yaklaştı
Bankalararası Kart Merkezi'nin (BKM) verilerinden ve Kart Monitör Araştırmasından derlenen bilgilere göre, Türkiye'de 2001 sonu itibarıyla yaklaşık 14 milyon olan kredi kartı sayısı, 2011 sonunda 51,4 milyona ulaştı.
Özellikle birçok sektörde uzun vadeli faizsiz taksitli alışverişe imkan sağlanması, kredi kartı kullanımını artırdı. Merkez Bankası'nın 26 Nisan'da açıklanan haftalık bültenine göre, bireysel kredi kartı kullanım tutarı 56 milyar 508 milyon 150 bin lira olarak gerçekleşti.
Kullanımı artan kredi kartları, bankalar için önemli gelir kapısı oldu. Birçok banka, müşterilerine cazip imkanlar sunarken, bazıları da marketteki POS makinesiyle kredi kartı limitini yükseltmeye başladı.
Mağazada bile kredi kartı limiti yükseliyor
Tüketiciler Birliği Onur Kurulu Başkanı Aydın Ağaoğlu, bankaların sonunda, markette, mağazada, kasa başında kredi kartı limitini yükseltmeye de başladığını söyledi.
Bazı bankaların, müşterilerinin kredi kartı limitlerini, alışveriş yaptıkları esnada market kasasındayken artırabildiğini dile getiren Ağaoğlu, şöyle devam etti: "Markette alışveriş yapan tüketiciler, kasada ödeme esnasında, limiti yetersiz çıkınca, kasiyer tarafından kendisinin onayı alınarak kart limitinin POS makinesiyle yüzde 40 yükseltildiğini bildirerek, Tüketiciler Birliği'ne başvurdu. Bu limit artırımı için herhangi bir belge, maaş bordrosu, kefil istenmeden birkaç dakika içinde gerçekleşiyor. Bu şekilde limit artırımı, yasalara aykırıdır. Artış nedeniyle kefilin sorumluluğu bulunmayacaktır. 2006 yılında çıkarılan kanunla kredi kartı limit artışı, kurallara bağlanmıştır. Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanunu'nun 9. maddesi, kredi kartı limitinin, 'bir model veya skorlama sistemi sonuçları, müşterinin tanı ilkeleri' çerçevesinde belirlenmesini zorunlu kılmaktadır." Ağaoğlu, tüketicilerin fazla harcama yaparak mali güçlerinin üzerinde borçlanmasına neden olunduğunu ileri sürerek, "Market kasasında limit artışı yapılarak, tüketimin teşvik ediliyor. En önemlisi banka, kart hamilini gücünün üstünde ödeme riskine sokuyor. POS makinesinden limit artırımının ilgili kurumlarca takip edilmesini, incelenmesini talep ediyoruz" dedi.
'Kartı çıkaran kuruluşlar limitleri kural dışı artıramazlar'
İlgili kanuna göre, kart çıkaran kuruluşların, kredi kartı almak isteyen kişilerin yasaklılık veya engel durumu, ekonomik ve sosyal durumu, aylık veya yıllık ortalama geliri gibi birçok bilgiyi dikkate alarak yapacakları değerlendirmeye istinaden kullanım limiti tespit etmek zorunda olduğunu vurgulayan Ağaoğlu, "Kart çıkaran kuruluşlar kart limitlerini bu hüküm çerçevesinde güncelleyebilirler. Kart çıkaran kuruluşlar, kart hamilleri talep etmedikçe kart limitlerini artıramazlar. Kanuna bakıldığında bankaların, bu yaptığı uygulama kabul edilemez" diye konuştu.
TÜRKİYE BÜYÜMEDE STRATEJİK HATA YAPTI
HABERİ OKUMAK İÇİN SONRAKİ SAYFAYA GEÇİNİZ...
Prof. Dr. Kerem Alkin, Çin için konuşulan büyüme modelinin Türkiye'ye uymadığını ifade ederek, Türkiye'nin iç talebe yönelik büyüme modeline geçmesinin sonuçlarının felaket olacağını söyledi.
Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği tarafından düzenlenen 5. İstanbul Hazır Giyim Konferansı'nın ikinci gününde ekonomi oturumu gerçekleştirildi. Bu oturumda konuşan Keller, yüzyılda bir olabilecek kriz yaşandığını, dünyada çok büyük borç yükü olduğunu anımsatarak, “Euro alanı üzerinde duruluyormuş gibi görülüyor ama ABD'nin borçluluğu da çok yüksek. En büyük kamu borçlanma ülkelerinden birisi olan Japonya, önümüzdeki 2 yıl içinde daha agresif olacak. O nedenle de henüz sorunun son hali de anlaşılmadı” değerlendirmesini yaptı.
Gelişmiş pazarların tamamen negatif olmadığı anlatan Keller, geçmiş yıllardaki ekonomik krizlerin gelişmekte olan ülkelere bazı şeyler öğrettiğini söyleyerek, “Gelişmekte olan pazarlardaki ekonomiler ve politikalar daha güçlendi, iyileştirildi. Şimdi artık çok esnek rejimleri var, özellikle de çok büyük dengesizlikler yok, bağımsız merkez bankaları var. Yatırımcılar açısından öngörülebilirlik, ekonomik sağlamlık arttı, demogratif anlamda da bazı avantajlar gelişti” diye konuştu.
Bağımlılık oranlarının Avrupa'da ABD'ye oranla daha fazla olduğunu, Japonya'da ise bu durumun kendisini daha fazla hissettirdiğini, küçük bir çalışan nüfusun artık emekliler için çalışmakta olduğunu vurgulayan Keller,”Çin gibi ülkeler, demografik sorunlar yaşayabilir. İş gücünün avantajı gelişmekte olan ülkeler açısından devam etmekte. Gelir açığı azalmaya başladı” dedi.
Küresel anlamda gelişmekte olan ülkelerin daha fazla tüketmeye çalışacağını, diğer ülkelerin ise daha çok üretmeye mecbur kalacaklarını ifade eden Keller, şöyle konuştu:
“Asya gibi ülkelerde sermaye ihracatı beklemek biraz mantıksız gibi görülüyor. Bu ülkeler çok fazla üretim ve yatırım yapıyorlar. Avrupa ülkelerinin çoğunun ve ABD'nin cari açığını azaltması gerekecek. Gelişmekte olan pazarlar büyümeye devam edecek, sermeye gelişmiş pazarlardan gelişmekte olan pazarlara kayacak. 120 trilyon dolar aktif para var. Bu paranın gelişmekte olan pazara kaydığını göreceğiz.
Çünkü büyüme orada. Gelişmekte olan ülkelerde borç yükü yüzde 40'lar seviyesinde. Krizde ana sorun Avrupa'daki bankacılık sisteminin kırılgan yapıda olması. Gelişmekte olan pazarlar da mali sistemlerinin bütün dünyaya bağlı olmasınından dolayı hassas, ticarette ise bir kopuş yaşandı.”
“Türkiye şu an iç talebe yönelik büyüme modeline geçemez”
İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Kerem Alkin ise dünya ekonomisi için asıl problemin, 2025-2030'lu yıllarda dünyada bireysel yaşam standartlarının nasıl arttırılacağı olduğunu belirterek, üretim yükünün ABD ve Avrupa'nın üzerinden alınması gerektiğini söyledi.
Dünyada genel anlamda yaşam standartlarının ayağa kaldırılması gerektiğini, Çin, ABD ve Almanya gibi ekonomilerin dünyaya satabilecekleri malların sınırına ulaştıklarını söyleyen Alkin, “Çin dünya ekonomisine ciddi mal satarken, GSMH'daki ihracat payını ciddi şekilde arttıramaz. Çin'in 10-14 trilyon dolar hasılaya sahip olduğunda GSMH'nın yüzde 30'unu dünyaya satacağını göremeyeceğiz. Böyle bir dünya yok. Belli bir noktadan sonra hasılaları belli bir büyüklüğe ulaşmış ekonomiler, ihracat odaklı büyüme modelinden, iç talep odaklı büyümeye kademeli olarak geçmeye mükellef ülkelerdirdir. Çin de bunların başındadır” dedi.
'Türkiye stratejik hata yaptı'
Türkiye'nin stratejik bir hata yaptığını, dünyada yeni büyüme modellerinin tartışıldığı dönemde Çin için konuşulan büyüme modelinin Türkiye için geçerli olmadığı görüşünü dile getiren Alkin, “Türkiye şu an iç talebe yönelik büyüme modeline geçemez. Türkiye ihracat odaklı büyümeye devam etmek zorunda. İç talebe yönelik geçiş, dünya hasılasının yüzde 3'ünü ürettiği zaman olur. Dünya hasılasının yüzde 1,04'üne sahipken iç talebe yönelik büyümeye geçilirse, bu felaket olur. Yüksek cari açık ve enflasyona sebep olur” diye konuştu.
'Çin yakında dünyanın en yüksek ithalat yapacak ekonomisi olacak'
The Economist dergisinde yayımlanan bir makalede, Çin'in 2015 yılına kadar para birimi yuanın ortalama yüzde 5, ABD'ye navlun fiyatlarının yüzde 5 ve işçilik maliyetlerinin yüzde 30 artması durumunda, 2016 yılında o malın Çin'de üretmekle ABD'de üretmek arasında hiç bir maliyet avantajı kalmayacağını hatırlatan Alkin, “Çin'in bazı fiyat odaklı rekabet mallarında Srilanka'ya, Bangaldeş'e, Kamboçya'ya, Vietnam'a ve Filipinler'e kaydırmaya başladı. Önümüzdeki dönemde Çin dünyanın en yüksek ithalat yapan ekonomisi olacak. Dünya tekstili açısından da muhtemel müşterilerinden birisi olacak. Türkiye'nin 2023'de dünya GSMH'nın yüzde 3'ünü temsil eden 2,7-3 trilyon dolar seviyesine geldiğinde ülke için iç talebe yönelik büyüme modelini konuşuruz” dedi.
“Yeni Ortadoğu'yu reforme etme zamanı”
Arafa Holding Yönetim Kurulu Başkanı ve Üst Yöneticisi (CEO) Dr. Alaa Arafa ise konuşmasında Mısır ile Türkiye'nin Ortadoğu'da işbirliğine gitmesini söyledi.
Ekonomik kriz ve Arap baharının kaynakları çok etkilediğini, Avrupa'nın durağan yapısının ve yavaş büyümesinin devam ettiğini belirten Arafa,”Yeni Ortadoğu'yu reforme etme zamanı. Bugünlerde yeni bir tarih yazdığımızı söyleyebilirim.
Türkiye ve Mısır arasında gelecekte yazılacak hikayeyi anlatmamız gerekir. Türkiye ile Mısır iki farklı ülke değil de, bir iş birliği yapan ortak gibi olacak. İki ülke sadece tekstil ve hazır giyim değil, farklı sektörlerde de iş birliği yapmalıdır. Mısır ve Türkiye aralarındaki işbirliği sayesinde Ortadoğu'yu koordine edebilecek bir durumda” dedi.
Türkiye ile Mısır'ın Eurozone gibi bir bölgeyi Ortadoğu'da oluşturabileceğini vurgulayan Arafa, bu bölgenin Ortadoğu'nun zenginliğini de yansıtarak, Mısır ve Türkiye'nin etkin rolü ile bunun yakın zamanda olacağını ve gerçek anlamda bir gelişmekte olan pazar yaratacaklarını söyledi.
İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali de krizin kendi içerisinde yaşadığı değişik fazlara rağmen, büyüme dinamiğinin gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere kaydığını belirterek, “Türkiye de bu trendden ciddi şekilde payını alan bir ülke” dedi.
Türkiye ekonomisinin bir büyüme esnekliğine sahip olduğunu söyleyen Bali,”Yeri geldiğinde ya da şartlar oluşmadığında daralmayı gösterebildiği gibi şartlar mümkün olduğunda da genişleyebiliyor. Bunu da büyük ölçüde iç talebin canlandırılabilmesi sayesinde yapıyor.
Belki uzun dönemli bir büyüme stratejisinin parçası olmayabilir ama dalgalı bir kriz konjonktüründe de iç talebin varlığı bir ekonomi için ayırt edici bir unsur olmalıdır diye düşünüyorum” dedi.
BU EVLERDE GÜVENLİĞİ YENİÇERİLER SAĞLAYACAK!
HABERİ OKUMAK İÇİN SONRAKİ SAYFAYA GEÇİNİZ...
İstanbul Boğazı'na nazır Çengelköy sırtlarında üç katlı olarak inşa edilen 35 bloktaki 79 konut, metrekaresi 3,200 ile 5,800 lira arasında değişen fiyatla satışa çıktı.
Delta, Çağdaş ve Emiroğlu İnşaat konsorsiyumu ve Arista işbirliği, Sultan Makamı Konakları ismini verdiği projenin yüzde 20'sini başlangıç fiyatıyla satacak.
Arista İnşaat Yönetim Kurulu üyesi Timuçin Yalı, kaba inşaatı bitme aşamasına gelen ve önümüzdeki eylül ayında yaşamın başlamasının planlandığı Sultan Makamı'nın imarlı, ruhsatlı ve Anıtlar Kurulu onayı alınmış bir konut projesi olduğunu söyledi.
150 milyon dolara mal oldu
150 milyon dolar maliyetle hayata geçirilen projede 9 adet havuzlu müstakil köşk, 26 bahçe dubleksi, 26 çatı dubleksi ve 18 normal daire bulunuyor.
Osmanlı konakları tarzında inşa edildi
Osmanlı konakları tarzında inşa edilen ve kapısındaki güvenlik görevlilerinin yeniçeri kıyafetiyle görev yapacağı proje, 67 dönümlük arazi üzerinde konumlandı. Sakinleri için Limuzin ve tekne servisi de vereceklerini belirten Timuçin Yalı, "Maliyetine lüks kavramının mucidi biziz ve bu servis hizmetlerini de maliyetine vereceğiz. Sitenin yönetimi 10 yıl bizde kalacak." dedi.
800 BİN KONUT SAHİBİ ZOMBİYE DÖNDÜ!
HABERİ OKUMAK İÇİN SONRAKİ SAYFAYA GEÇİNİZ...
Küresel ekonomik kriz, İngiltere'de hane başına 30 bin avro ek maliyet getirdi. Ülkede son dört yılda hane halkı refahında 787 milyar euro erimeye neden oldu.
İngiltere’de hane halkı refahı, 2007 yılı başındaki seviyesinin 787 milyar euro altında seyrediyor. Uzmanlar, 2019 yılına kadar nakit durumda düzelmenin mümkün görülmediğini belirtiyorlar.
Vergi eşitsizliği büyük
Vergi eşitsizliklerinin ağır bastığı ve vergi politikası oluşturma sürecinde problemlerin yaşandığı İngiltere’de hane halklarının ödedikleri yüksek vergiler sorunların başını çekerken, kredi ödemesi için ek süre talebinde bulunanlarının sayısının 1 milyona yaklaştığı bildirildi.
Zombi hane halkı sayısında keskin artış
İngiltere Ekonomi ve Sosyal Araştırmalar Kurumu tarafından yayımlanan raporda, finansallardaki sıkışıklığın zombi hane halkı sayısında keskin bir artışa neden olabileceği bildiriliyor. Zombi terimi mortgage taksitlerini ödemek için mücadele içerisinde olan kesim için kullanılıyor.
800 bin mortgage kredisi ödemesi için ek süre talebi var
İngiltere’de 800.000 mortgage kredisi ödemesi için ek süre talep edildiği ve çoğu ev sahibinin evini kaybetme tehlikesi yaşadığı bildiriliyor. Rapor, son dört yılda hane halkı refahının 7,647 milyar euro seviyesinden 6,860 milyar euro seviyesine gerileyerek 787 milyar euro eridiğini ortaya koydu.
ZENGİNLE FAKİRİN ARASI ÇOK FAZLA AÇILDI!
HABERİ OKUMAK İÇİN SONRAKİ SAYFAYA GEÇİNİZ...
Uluslararası Para Fonu'nun ekonomistlerinin çalışmasına göre, ABD'deki zenginler, daha da zenginleşirken, tabandaki yüzde 95 daha da borçlanıyor.
IMF ekonomistleri, zenginlerin daha zengin, fakirlerin ise daha fakirleştiğini söylüyor.
Fakirlerin kazandığı her doların 1,48 doları borç
1983'te ABD nüfusunun yüzde 95'inin kazandığı her doların 62 centi borçtu. Bu rakam 2007'de her 1 dolarlık kazanca karşılık 1.48 dolar borca yükseldi. Diğer yandan gittikçe daha da zenginleşen zenginler borçlarını ödeyerek borç-gelir oranlarını 1983'lerdeki yüzde 76'dan 2007'de yüzde 64'lere çekti.
Zenginler piyasada at koşturuyor, fakirler durumu korumaya çalışıyor
CNN Money'ye konuşan IMF'nin çalışmasının yazarlarından Michael Kumhof, zenginlerin oynayacak daha çok parası olduğuna, geri kalan nüfusun ise yalnızca alıştıkları standardı korumaya çalıştığına dikkat çekti.
Fed'in faiz indirimler ve likidite enjeksiyonlarının ardından, Kongre ve Beyaz Saray'ın ekonomiyi geliştirmek üzere mali sorunları çözmesine yönelik çağrılar da arttı.
RUSLAR'A TÜRKİYE'DEN TATİL DOPİNGİ!
HABERİ OKUMAK İÇİN SONRAKİ SAYFAYA GEÇİNİZ...
Yaz turizm sezonu başladığı dönemde Türkiye'de vizesiz kalma süresinin 30 günle sınırlı olmasından şikayetçi olan Ruslara, Türkiye vizesiz 60 gün hakkı tanıdı.
Rus haber ajanslarının büyük müjde olarak duyurduğu yeni uygulamaya göre bugünden itibaren 31 Aralık 2012 tarihine kadar Rus vatandaşları ülkemize turist olarak vizesiz giriş yaptıklarında 30 gün yerine 60 gün devamlı kalabilecek.
Tatillerini bölüyorlardı
Ruslara bu haberi Moskova’daki Turizm Müşavirimiz Celal Kılıç duyurdu. RİA ajansına açıklama yapan Kılıç, “Vizesiz 60 gün Türkiye uygulamadan özellikle ülkemizin tatil beldelerinde uzun vadeli villa kiralayan Rus vatandaşlarına kolaylık sağlayacak. Önceki uygulamaya göre 30 gün bitiminde Rus turistler tatilini bölerek giriş çıkış yapması gerekiyordu” dedi.
Aynı jesti Moskova yapmadı
2011 Nisan tarihinde Rusya ile Türkiye arasında yürürlüğe giren karşılıklı 30 gün vizesiz turistik ziyaretler uygulamasında Moskova aynı jesti yapmamış olması da dikkat çekti. Türk vatandaşlarının Rusya’ya turistik ziyaretleri hâlâ 30 günde sınırlı kalıyor. Ankara defalarca bu sürenin geçici kararlarla uzatılması değil, kalıcı olarak 60 gün vizesiz uygulama haline dönüştürülmesini Moskova’ya önermişti.
4 milyon Rus hedefi
Geçen yıl Rusya’dan Türkiye’ye gelen turist sayısı 3.5 milyonla rekor kırarken, 2012 için de 4 milyon Rus turist hedeflendi. Turizm Bakanlığı verilerine göre bir turistin Türkiye ekonomisine katkısı 1000 doları buluyormuş.
İSTANBUL FİNANS MERKEZİNE YENİ MODEL
HABERİ OKUMAK İÇİN SONRAKİ SAYFAYA GEÇİNİZ...
Türkiye ile Lüksemburg arasında ilişkilerin artması gerektiğini söyleyen Suzan Sabancı Dinçer, iki ülke için çok ciddi fırsatların olduğunu söyledi.
Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK), düzenlediği çalışma toplantısında Türkiye ve Lüksemburglu iş dünyası temsilcilerini bir araya getirdi. Türkiye-Belçika İş Konseyi Başkanı Pınar Eczacıbaşı, toplantıda yaptığı konuşmada, Lüksemburg ile Türkiye arasındaki fırsatlara işaret ederek, özellikle İstanbul Finans Merkezi projesi kapsamında, bir finans merkezi olan Lüksemburg ile bazı işbirliklerine gidilebileceğini söyledi.
Türkiye ile Lüksemburg ortaklık yapabilir
Lüksemburg Ankara Büyükelçisi Arlette Conzemius da Türkiye ve Lüksemburg arasındaki ticari ilişkilerin daha da gelişebilecek potansiyele sahip olduğunu, finans alanında çok iyi olan Lüksemburg ile dinamik pazar olan Türkiye arasında iş ortaklıkları yapılabileceğini vurguladı.
Lüksemburg İstanbul Fahri Konsolosu Suzan Sabancı Dinçer ise çok yüksek GSYH'ya sahip ve çok gelişmiş ekonomisi bulunan Lüksemburg'da ciddi anlamda iş fırsatları bulunduğunu, bu kapsamda Türk iş dünyası temsilcilerinin bu alternatifleri ve fırsatları değerlendirebileceğini söyledi. Dinçer, aynı zamanda Lüksemburgluların da Türkiye'deki fırsatlara bakabileceğini ifade etti.
Lüksemburg Ekonomi ve Ticaret Bakanlığı Yatırım Dairesi'nden Luc Decker da diğer Avrupa ülkelerine göre çok düşük borçluluk oranlarına sahip Lüksemburg'da hükümetin ticari odaklı bir anlayışı bulunduğunu söyledi.
REYTİNG ŞİRKETLERİNE İSYAN BÜYÜYOR!
HABERİ OKUMAK İÇİN SONRAKİ SAYFAYA GEÇİNİZ...
Başbakan Erdoğan'ın S&P'ye sert çıkışı, reyting şirketlerine karşı bir hareket başlattı. Yurtdışından Başbakan'ın görüşlerine destek yağdı. Avrupa ise kendi reyting şirketini kurmaya hazırlanıyor.
Önceki gün Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, Türkiye'nin pozitif olan kredi notunu durağan olarak revize eden kredi derecelendirme kuruluşu Standard&Poor's'a (S&P) yönelik sert açıklamaları tüm dünyada yankı buldu. "Bunu Tayyip Erdoğan'a yutturamazsın, S&P'yi tanımayız" çıkışının ardından yurtdışından birçok kurum ve kişiden Başbakan'ı destekleyen açıklamalar geldi. 2008'deki baş gösteren krizini körüklemekle suçlanan ABD'li reyting kuruluşları S&P, Moody's ve Fitch'in AB ülkelerinin kredi notlarını indirmesi çoğu çevreler tarafından hedefli operasyon olarak nitelendiriyor. Bu nedenle Avrupa'da finans sektörünün büyük oyuncuları alternatif çözümler üzerinde konuşmaya ve önemli adımlar atmaya başladı. İtalyan Bankalar Birliği Başkan Yardımcısı Guido Rosa, kredi derecelendirme kuruşlarının tutumunun ekonomik krizi derinleştirdiği görüşünü savundu. İtalyan iş dünyasını en önemli temsilci kuruluşlarından Condindustria Başkanı Emma Marcegaglia da Avrupa'nın kendi kredi derecelendirme kurumunu oluşturması gerektiğini söyledi. İtalya'da 155 bin şirketi temsil eden Confindustria Başkanı Emma Marcegaglia "Avrupa'nın kredi derecelendirme kurumunu oluşturmalıyız. Çünkü Amerikalı kredi derecelendirme kuruluşları temeli olmayan kararlar veriyor" diye konuştu.
Sabah gazetesinin haberine göre, reyting şirketleri konusunda tek dertli olanın Türkiye olmadığı ortaya çıktı.
Karar hatalı
Başbakan'ın açıklamalarının ardından ilk destek bugüne kadar Türkiye ile ilgili birçok olumsuz rapor yazan Royal Bank of Scotland'ın (RBS) Başekonomisti Timothy Ash'den gelmişti. RBS gelişmekte olan piyasalar araştırma biriminin başkanı Tim Ash, S&P'nin Türkiye'nin kredi notu görünümünün 'pozitif'ten 'durağan'a revize kararının hatalı olduğunu belirtti. Ash, "Erdoğan haklı, Türkiye'nin derecelendirmesi yanlış" dedi. "Türkiye temerrüde düşmemiş, finansal yapılandırmaya maruz kalmamış, güçlü ve ödeme gücü yüksek olan bir ülke, daha iyi bir notu hak ettiği kesin" şeklinde konuştu.
Türkiye imrenilecek durumda
İtalyan Bankalar Birliği Başkan Yardımcısı ve aynı zamanda İtalya Yabancı Bankalar Birliği Başkanı da olan Guido Rosa, Türkiye'nin bankacılık sistemi ve ekonomisinin son derece güçlü durumda olduğunu söyledi. Rosa, Türkiye'nin imrenilecek büyüme performansında, ülkenin bankacılık sisteminin rolünün büyük olduğuna işaret etti. Türkiye'nin kredi notunun yatırım yapılabilir ülke seviyesine bir türlü yükseltilmemesine de değinen Rosa, "Kredi derecelendirme kurumları tam anlamıyla ciddi bir problem" yorumunu yaptı.
Uluslararası bankacılık uzmanı Rosa, sözlerine şöyle devam etti: "Kredi derecelendirme kuruluşlarının ekonomik krizde son derece kötü bir sınav verdiğine inanıyorum. Kriz olmadan ve ekonomide sarsıntılar olmadan gerekli uyarıları yapmaları gereken zamanlarda, nedense son derece sessiz kalıyorlar. Öte yandan bazı ülkelere karşı, temeli olmayan konularda ciddi not revizyonları yapma yolunu seçiyorlar. Çok açık bir şekilde kredi derecelendirme kuruluşlarının tutumu ekonomik krizi derinleştiriyor."
ŞİRKETLERİN SATIN ALMA İSTEĞİ AZALDI!
HABERİ OKUMAK İÇİN SONRAKİ SAYFAYA GEÇİNİZ...
Ernest&Young'un 57 ülkede üst düzey 1,500'den fazla yönetici ile yaptığı, Türkiye'den de şirketlerin katıldığı araştırma sonucuna göre, birleşme ve satın alma işlemlerine ilişkin iştahta azalma olduğu görülüyor.
Ernst & Young Kurumsal Finansman Bölümü tarafından global olarak 6 ayda bir yapılan ve üst düzey yöneticilerin birleşme ve satın alma işlem öngörülerini konu alan Capital Confidence Barometer (Sermaye Özgüven Barometresi) Raporu yeni dönem sonuçları açıklandı.
57 ülkede üst düzey 1,500’den fazla yönetici ile yapılan, Türkiye’den de şirketlerin katıldığı araştırma sonuçlarına göre, birleşme ve satın alma işlemlerine ilişkin iştahta azalma olduğu görülüyor.
Küresel ekonomiye karşı iyimserlik artıyor
Küresel ekonominin daha iyiye gideceğini düşünenlerin oranı Ekim 2011 sonuçlarına göre hızla artarak, %26 seviyesinden % 52 seviyesine çıkarken, katılımcıların sadece %20’si bu konuda olumsuz düşünüyor. Buna rağmen ekonomiye ve genel olarak iş ortamına ilişkin olumlu beklentiler birleşme ve satın alma faaliyetlerine yansımıyor: Global araştırmada önümüzdeki 12 ayda birleşme ve satın alma işlemleri gerçekleştirebileceğini düşünenlerin oranı Ekim 2011’e göre on puan azalarak %31 seviyesine inmiş durumda.
Global ve yerel çapta ekonomik düzelmeye güven tam!
Bir önceki araştırmada daha ziyade gelişmekte olan ülkelerden şirketler yerel ekonomik gelişme konusunda olumluyken, bu sefer onlara özellikle yerel ekonomiye güvenin üçe katlandığı ABD, bu oranın ikiye katlandığı İngiltere ve Fransa gibi ülkeler de eşlik ediyor. Yunanistan konusunda endişelerin azalmaya başlamasının ve ABD’deki büyüme sinyallerinin, tüm dünyada şirket yetkililerinin beklentilerinin olumlu yönde değişmesine imkan tanımış olduğu görülüyor. Ancak katılımcıların %86’sı Eurozone krizinin işlerini etkilediğini belirtmiş durumdalar.
Yerel ekonomiye duyulan güven endeksinin önümüzdeki dönemde daha da iyiye gideceği yönündeki beklentiler global olarak %50 seviyesinde iken, bu oran ABD’de %65 seviyesine ulaşıyor. Ancak Çin ve Hindistan’da hızlı büyümenin yavaşlamasından duyulan endişe, söz konusu oranların Çin için %16’ya, Hindistan için %47’ye gerilemesine neden olmuş durumda.
Finansal hizmetler, sağlık, enerji, teknoloji ve tüketici ürünleri sektörleri aktif
Ağırlıklı olarak; finansal hizmetler, sağlık, teknoloji, tüketim ürünleri ve perakende gibi tüketicinin nabzını tutan sektörlerde faaliyet gösteren şirketler, birleşme ve satın alma işlemlerinde daha aktif olacaklarını belirtiyorlar. Çin, Hindistan, ABD, Brezilya ve Endonezya ise araştırmaya göre yatırım yapılması planlanan ülkelerin başında geliyor. Şirketlerin çoğu önümüzdeki dönemde gelişmekte olan ülkelerde yatırım planlıyor.
Yapılması planlanan işlemlerde finansman kaynağı olarak nakit işlemlerin revaçta olduğu görülürken, yapılan araştırmaya katılan yöneticilerin neredeyse yarısı söz konusu işlemlerde nakit kaynaklarını kullanacaklarını belirtmekteler. İşlemlerde borç kullanmayı planladıklarını belirten şirket oranı ise, borçlanma imkânlarının artması ve borçlanma oranlarının düşmesi sonucu Kasım 2011’e göre yükselerek %33’ten %39’a çıkmış durumda.
Ana iş kolu dışındaki varlıklarını satmayı planlayanların oranı artıyor
Araştırmaya katılanların temkinli yaklaşımı, organik büyümeye verdikleri önem ve portföy optimizasyonu planları, ana faaliyet alanı dışında kalan varlıklarını satma konusunda artan istekliliğe de yansımış durumda. Araştırma sonuçları, katılan şirket yetkilerinin %52’si için önümüzdeki 12 ay içinde ana konunun büyüme olacağını ortaya koyuyor. Ellerinde fazla kaynak olması durumunda şirketlerin %50 ile ağırlıklı kısmı yatırım için organik büyümeyi seçerken, şirket satın alarak büyümeye odaklananların oranı %16 seviyesinde oluştu. Katılımcılardan önümüzdeki 12 ay içinde varlık satışı yapmayı planlayanların oranı 6 ayda 9 puan artarak %31’e ulaşmış durumda.
Birleşme ve satın alma hacmi düştü
Araştırma sonuçlarını yorumlayan Ernst & Young Türkiye Kurumsal Finansman Bölümü Başkanı Müşfik Cantekinler ise araştırma ile ilgili yorumlarında şunları söyledi: “Global krizin etkilerinin yavaş yavaş aşılmaya başlandığı bu dönemde hem global, hem de Türkiye birleşme ve satın alma pazarının, gelecek için olumlu hedefleri var. Dünyada ekonomik iyileşme konusunda temkinli bir yaklaşım gözlenirken, ilk çeyrekte birleşme ve satın alma işlem hacmi geçen senenin aynı dönemine göre %22 azaldı. Buna rağmen Türkiye’de 2012 yılının ilk çeyreğinde gerçekleşen işlem hacmi geçen senenin aynı dönemine göre %30 artarak yaklaşık 6.7 milyar dolara ulaşmış durumda. Geçen yılın yarısında ulaşılan hacmi, ilk dört ayda yakalamış durumdayız. Hem yerli, hem de yabancı yatırımcıların Türkiye’nin büyümesine odaklı ilgileri artarak devam ediyor. Dolayısıyla, satın alma işlemlerinde global piyasalardaki yavaşlamaya rağmen, Türkiye’de en az geçen seneki hacmin yakalanacağının sinyalleri açıkça görülüyor.”
KAŞARLI SİMİT UÇUŞA GEÇTİ!
HABERİ OKUMAK İÇİN SONRAKİ SAYFAYA GEÇİNİZ...
Simit Sarayı ile anlaşma yapan SunExpress mönüsünü yeniledi. Uçakta 5 liraya simit satacak şirket, yılda 1 milyon adet simit satmayı hedefliyor.
Türk Havayolları ve Lufthansa'nın ortak şirketi SunExpress menüsüne simidi ekledi. Uçak mönülerinde ilk kez böyle bir uygulama başlattıklarını dile getiren SunExpress Üstdüzey Yöneticisi (CCO) Server Aydın, "İç ve dış hat uçuşlarında sadece simit değil Simit Sarayı'nda satılan gül böreği, açma sandviç, simit sandviç, sebzeli pizza gibi 4-5 farkı lezzeti de mönüye ekliyoruz. Yılda 1 milyon adet simit satmayı planlıyoruz" dedi.
Kaşarlı simidin 5 liraya satılacağını dile getiren Aydın, ilk 15 günde satışlarda yüzde 25 oranında artış yaşadıklarını, bu oranın yüzde 50'lere ulaşmasını öngördüklerini dile getirdi.
Yılda 100 milyon adet satıyor
Simit Sarayı'nın kurucularından Haluk Okutur ise, başka havayolları ile de bu tip işbirlikleri gerçekleştirmeyi planladıklarını söyledi. Yılda 100 milyon adet simit sattıklarını ve yurt dışı yatırımlarını hızlandıracaklarını dile getiren Okutur, "Bu yıl sonunda 12 ülkeye ulaşmayı hedefliyoruz. Şu anda 4 bin 500 çalışanımız ve 250'den fazla mağazamız var. Eleman sayısını 100 bine çıkarmak ve dünyada en fazla mağaza ağına sahip markalardan biri olmak için çalışıyoruz" diye konuştu.
Simit sarayına yılda 150 milyon kişi geliyor
Her hafta 2-3 mağaza açtıklarını ifade eden Okutur, "500 bin kişinin ziyaret ettiği Simit Sarayı'na bugün 150 milyon kişi geliyor. Simidi dünyada bilinen bir Türk markası haline getireceğiz" dedi.
ÖTV OTOMOTİV SATIŞLARINI FRENLEDİ!
HABERİ OKUMAK İÇİN SONRAKİ SAYFAYA GEÇİNİZ...
Ekonomi yönetiminin 2011 yılında aldığı kararlar, otomobil ve ticarî araç satışlarını frenlemeye devam ediyor. Otomotiv pazarı yılın ilk dört ayında yüzde 23 daralırken hafif ticarî araçlarda düşüş daha yüksek oldu.
Ekonomi yönetiminin artan cari açığa önlem olarak geçen yıl uygulamaya aldığı kararlar, otomotiv satışlarındaki etkisini sürdürüyor. Lüks sınıftaki otomobillere ve hafif ticari araçlara geçtiğimiz ekim ayında getirilen ek Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) yükü de özellikle ticarî araç pazarında düşüşe neden oldu. Bu yüzden yaz öncesi olmasına rağmen aylık bazda satışlar, 65 bin bandını aşmakta zorlanıyor. Nisan ayında otomobil ve hafif ticarî araç satışları 62 bin 949 adet olurken 2011 yılı aynı ayına göre yüzde 19 daralma ortaya çıktı. Yılın dört ayında ise düşüşü daha yüksek gerçekleşti; ocak-nisan döneminde otomobil ve hafif ticarî araç toplam pazarı yüzde 23,5 azalarak 198,7 bin olarak gerçekleşti. Geçen yıl aynı dönemde satış rakamı 259,6 bin olmuştu.
Otomotiv sektörü ÖTV'nin etkisinden kurtulmak için krediye yüklenecek
Otomotiv Distribütörleri Derneği Genel Koordinatörü Hayri Erce, pazardaki düşüşün ÖTV oranlarındaki artışın dalga etkisi ve araç fiyatlarındaki yükseliş ile ekonomik aktivitenin yavaşlaması gibi sebeplere bağlı olduğunu söyledi. Erce, mevcut göstergeler doğrultusunda, yıl sonunda toplam pazarın 775-825 bin aralığında gerçekleşeceğini kaydetti. Böylece yılın geri kalan 8 ayında 600 bine yakın aracın müşteriye ulaşması gerekiyor. İşte bu hedef otomotiv şirketlerinin mayıs ve haziran ayında kampanyalara biraz daha ağırlık vermesini sağlayacak. Özellikle kredi maliyetlerinin yüksek olması markaların 24 aya kadar varan faizsiz kredi seçenekleriyle tüketicileri otomobil sahibi yapmaya odaklanmasına yol açtı. 2012 yılı Ocak ayında 29,5 bin Şubat'ta 41,3 bin, Mart'ta 64,9 bin adet araç satıldı. Nisan ayında pazarın 70 bine yaklaşması bekleniyordu. Pazar, beklentilerin yüzde 10 altında kaldı.
Ticari araçlardaki satış yüzde 33 azaldı
Geçen ay otomobil satışları bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 15 düşerken hafif ticarî araç satışlarında daralma daha yüksek oldu. 4 aylık verilerde ise hafif ticarî araç satışlarındaki azalma yüzde 33'lere çıktı. Yılın ilk 4 ayında 1600 cc altındaki otomobil satışlarında yüzde 15,8 azalış olurken, ÖTV artışının etkisi ile 1600-2000 cc aralığında motor hacmine sahip otomobil satışlarında yüzde 42, 2000 cc üstü otomobillerde de yüzde 56 düşüş görüldü. 2012 yılı Ocak-Nisan döneminde otomobil satış adetleri geçen yıl ile kıyaslandığında, otomatik şanzımanlı otomobil satışlarının payı yüzde 33,4'ten yüzde 35'e yükseldi.
4 aylık satışlara göre markalar bazında ilk sırayı 28 bin 95 adetlik satış rakamı ile Renault alırken, ikinci sırada 25 bin 692 adetlik satışla Fiat, üçüncü sırada ise 24 bin 860 adetlik satışla Ford yer aldı.