Tek tıkla ekonomi gündemi
Abone olEkofinans'la ekonomi gündemi başlıyor. Türkiye ve dünyanın önde gelen ekonomi haberlerini sizin için derledik.
İstanbul'un imar planları mahkemeye taşındı. Son 1.5
yılda CHP meclis üyelerince yargıya taşınan, 87 davadan 84'ü imar
planlarına yönelik.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) ve ilçe belediyelerine son 1.5 yılda toplam 87 dava açıldı. Bu davaların sadece 4’ü ilçe belediyelerine geri kalan 83’ü ise İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne yönelik. Davaların üçü hariç hepsi yani 84’ü imar planlarına ilişkin. İBB’nin CHP’li üyelerince yargıya taşınan konuların başında yeşil alanların imara açılması yoğunluk artışları ve özel tahsisler geliyor. Askıya çıkan planlara ilişkin de yasal sürecin tamamlanmasının ardından 60’a yakın yeni dava daha açılacak. CHP grubu içerisinde İBB kararlarını izlemek üzerine komisyon kuruldu.
Komisyonun hukukçu üyesi Dr. Tuncer Özyavuz “Biz organize olarak dava açmaya başlayınca, mahkemeler karşımıza set çıkarmaya başladı. Karara konulan muhalefet şerhine üyesinin adı yazılmadığı için davalarımız geri çevriliyor” dedi.
Mahkemeden ilginç ret
Muhalefet şerhine isim yazdırmanın pratikte mümkün olmadığına
dikkat çeken Özyavuz, meclisteki işleyiş hakkında şu bilgileri
verdi: “Kararlar oybirliği ya da oy çokluğu ile geçiyor.
Mecliste 2 parti var. Karar oybirliği ile çıkarsa CHP de ‘evet’
demiştir. Oyçokluğu varsa CHP ‘hayır’ demiştir. İzleme
komisyonumuzun çalışmaları sonrası bir anda 40-50 tane dava açtık.
Ücretleri yatırdık. Mahkemeler, ‘Mecliste adınızı muhalefet şerhine
yazdırmamışsınız’ diyerek davaları reddetmeye başladı. Mecliste
günde bir saat içinde 100 dosya görüşülüyor. Muhalefet şerhine isim
yazdırmak pratikte mümkün değil. 30’a yakın davamıza bu nedenle ret
geldi.”
Özyavuz, özel üniversitelere orman alanlarından yer tahsislerinin arttığına da dikkat çekti. TEKEL’in Kartal-Dragos’taki arazisinin Şehir Üniversitesi’ne tahsis edilmesine karşı dava açtıklarını anımsatan Özyavuz,“Bilirkişi lehimize rapor verdi, yerel mahkeme yürütmeyi durdurdu. Üst mahkemeye itiraz edildi. Bilirkişi raporuna karşın yürütmeyi durdurmayı kaldırdı. Şu an esastan karar verilecek” dedi. Özyavuz, Kavacık’ta Medipol Üniversitesi’ne, Beykoz’da Türk-Alman Üniversitesi’ne yapılan tahsislere de dava açıldığını kaydetti.
İŞ DÜNYASI SURİYE'Yİ KAYGIYLA İZLİYOR!
HABERİN DEVAMINI OKUMAK İÇİN
TIKLAYIN...
[PAGE]Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin ateşkes
sağlanması için verdiği sürenin dolmasına saatler kala Suriye,
‘karara uyacağını’ bildirdi. Ancak Türk iş dünyası Suriye’nin
kararını temkinlikle karşıladı.
Suriye’de meydana gelen çatışmalar Türkiye’nin ihracatına ve
bavul turizmine balta vurdu. Büyük iş kaybına uğrayan Türk iş
dünyası işlerin tekrar toparlanabilmesi için kalıcı barış
sağlanmasını istiyor.
Suriye ile gerginliğin
faturası Türkiye ekonomisine kesildi. İhracatın rekor kırdığı bir
dönemde Suriye’ye ihracat mart ayında yüzde 77 düştü. Nakliye yapan
tır sayısı günde 250’den 10 - 15’e indi. Hatay ve Gaziantep’e günde
30 - 40 otobüs dolusu gelen turistlerin ayağı kesildi. İki şehrin
bavul ticaretinden 2’şer milyar dolar kaybı oldu.
İhracat kaybı 450 milyon dolar
Ekonomi Bakanı Çağlayan, mart ayında Suriye’ye
ihracatın yüzde 77 oranında daraldığını açıkladı. Çağlayan,
“Ocak - Mart döneminde ise Suriye’ye ihracat geçen yılın
aynı dönemine göre yüzde 57.1 oranında düştü”
dedi.
Çağlayan, “İhracatımızda önemli
pazarlardan biri olan Suriye’de yaşanan gelişmeler ve Avrupa
Birliği’nin (AB) içinde bulunduğu durum nedeniyle ilk çeyrekte
ihracat kaybımız yaklaşık 450 milyon dolar düzeyinde” diye
konuştu.
TİM Başkanı Mehmet Büyükekşi de Hatay’ın
ihracatının mart ayında, 2011’in aynı ayına göre yüzde 13
azaldığını söyledi.
Vize kalkınca esnaf bayram etmişti
Cilvegözü sınır kapısındaki incelemelerde bulunan
Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, sınır kapısında nakliye sektörü
temsilcileriyle toplantı yaptığını belirterek, şunları
söyledi:
“Ticari açıdan bizim en hareketli
kapılarımızdan birisi olan Cilvegözü’nde yüzde 40 azalma var.
Alternatifler üzerinde çalışılıyor. Mısır’la anlaşmak üzereyiz.
Mısır’a Ro - Ro seferleri düzenleyeceğiz. Tır’ların deniz yoluyla
gitmesi yönünde çalışmalar sürüyor. Tüm Ortadoğu’ya ticari emtia
Suriye’den gidiyor. ile vizelerin kaldırılması,
ticaretimizi çok çok önemli etkilemişti. Son durumdan Hatay esnafı
da çok kötü etkilendi. Özellikle hafta sonu
tarafından insanlar gezmeye, alışverişe geliyordu. İnşallah
sorunlar biter.”
Gaziantep’in durumu şimdilik iyi
Güneydoğu Anadolu İhracatçı Birlikleri (GAİB) Başkanı
Abdulkadir Çıkmaz, birlik olarak, Ocak - Mart 2012 dönemi ihracat
miktarlarının, 2011 yılının aynı dönemine göre yüzde 18.9’luk bir
artışla 1 milyar 871 milyon dolara yükseldiğini bildirdi. Çıkmaz,
şu bilgileri verdi:
“İhracatımızda
Ortadoğu ülkeleri yüzde 58,7 pay ile ilk sıradaki yerini koruyor.
AB ülkeleri yüzde 15.7 pay ile ikinci ve Afrika ülkeleri yüzde 10.4
pay ile üçüncü sırada bulunuyor. Toplam 159 ülkeye ihracat
gerçekleştiriyoruz. Bu ülkeler arasında Irak, Suudi Arabistan, ABD,
Libya, Almanya, İtalya, Mısır, Rusya, İngiltere ve İran ilk
sıralarda yer alıyor.”
Rakamlar moral bozuyor
Ekonomi Bakanlığı’nın verilerine göre Türiye’nin
Suriye’ye ihracatında 2011 yılında, bir sene öncesine göre yüzde 13
düşüş yaşandı. 2010 yılında 1 milyar 845 milyon dolar olan ihracat,
2011 yılında 1 milyar 611 milyon dolara geriledi.
Kuş uçmuyor, kervan geçmiyor
Hatay’ın Reyhanlı ilçesindeki Cilvegözü sınır
kapısından günde 250 adet Türk plakalı tır geçerken bu sayı 10 -
15’e düştü. Uluslararası Nakliyeciler Derneği (UND) Yönetim Kurulu
Üyesi Hamit Şanverdi, İstanbul’dan sonra ikinci büyük tır filosuna
sahip Hatay’da yaklaşık 9 bin aracın bulunduğunu ve bunların 2 bin
500’ünün Avrupa, diğerlerinin de ve diğer Ortadoğu ülkelerine
nakliye yaptığını söyledi. Şanverdi, şöyle devam etti:
“Cilvegözü’nden günde 250 tır çıkış yaparken,
olaylar nedeniyle bu sayı 10 - 15’e düştü. Olayların başladığı
günden bu yana Reyhanlı’dan 4 şoför hayatını kaybetti, 15 kişi
yaralandı, 28 araç kurşunlandı ve 15 sürücümüz de araçlarını
Suriye’de bırakıp gelmek zorunda kaldı. Sefer fiyatları 300 liradan
1000 TL’ye çıkmasına rağmen tır sürücüleri bu ülkeye gitmeye
korkuyor.”
2 milyar dolarlık hacim
sıkıntıyagirdi
Antakya Ticaret ve Sanayi Odası (ATSO) Başkanı Hikmet
Çinçin, Suriye’deki gelişmelerin kent ve bölge ekonomisini ciddi
biçimde etkilediğini belirterek, “Suriye ile vizelerin
kalkmasının ardından yıllık 2 milyar dolarlık bir ticaret hacmi
yakalanmıştı. Ancak ilişkilerin bozulması bizi sıkıntıya soktu.
Bavul ticareti ile sağlanan kayıt dışı ticari ilişkilerin bitme
noktasına gelmesi esnafı önemli ölçüde etkiledi” dedi.
ALTIN MART AYINDA KAYBETTİRDİ
HABERİN DEVAMINI OKUMAK İÇİN
TIKLAYIN...
[PAGE]TÜİK verilerine göre, Mart ayında
yatırımcısına en fazla getiri sağlayan finansal yatırım aracı ABD
doları oldu. Doları avro izledi. Altın ise yatırımcıyı
üzdü.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ''Finansal Yatırım Araçlarının Reel Getiri Oranları Mart/2012'' sonuçlarını açıkladı. Buna göre Mart ayında en yüksek reel getiri, ÜFE ile indirgendiğinde yüzde 1,41, TÜFE ile indirgendiğinde de yüzde 1,36 oranlarıyla ABD dolarında gerçekleşti.
İMKB Mart'ta yüzde 1,02
kazandırdı
ÜFE ile indirgendiğinde
yatırım araçlarından yüzde 1,22, İMKB 100 Endeksi yüzde 1,02 ve
mevduat faizi yüzde 0,13 oranında yatırımcısına reel getiri
sağladı. Buna karşılık, külçe yüzde 2,48 oranında yatırımcısına
kaybettirdi. TÜFE ile indirgendiğinde ise yüzde 1,17, İMKB 100
Endeksi yüzde 0,97 ve mevduat faizi yüzde 0,08 oranında
yatırımcısına reel getiri sağlarken, külçe yüzde 2,53 oranında
yatırımcısına kaybettirdi.
Finansal yatırım araçlarından İMKB 100 Endeksi ÜFE ve TÜFE ile indirgendiğinde üç aylık, ÜFE ile indirgendiğinde altı aylık, külçe ise ÜFE ve TÜFE ile indirgendiğinde yıllık değerlendirmede en yüksek reel getiri sağlayan yatırım aracı oldu.
Borsa ilk üç ayda yüzde 13,94
kazandırdı
İMKB 100 Endeksi, üç aylık
değerlendirmede ÜFE ile indirgendiğinde yüzde 14,96, TÜFE ile
indirgendiğinde yüzde 13,94 oranında yatırımcısına reel getiri
sağladı.
Altı aylık değerlendirmeye göre İMKB 100 Endeksi ÜFE ile indirgendiğinde yüzde 2,58 oranında yatırımcısına reel getiri sağlarken, TÜFE ile indirgendiğinde ise yüzde 0,62 oranıyla yatırımcısına en az kaybettiren yatırım aracı oldu. Aynı dönemde külçe altın, ÜFE ile indirgendiğinde yüzde 9,65, TÜFE ile indirgendiğinde ise yüzde 12,46 oranında yatırımcısına en çok kaybettiren yatırım aracı olarak dikkati çekti.
Yıllık bazda en çok külçe kazandırdı
Finansal yatırım araçları, yıllık olarak değerlendirildiğinde ise en fazla reel getiri oranlarına göre, külçe altın, ABD doları, mevduat faizi, ve İMKB 100 Endeksi olarak sıralandı.
ÜFE ile indirgendiğinde, külçe yüzde 23,17 ve ABD doları yüzde 4,67 oranında yatırımcısına reel getiri sağladı. Diğer taraftan, mevduat faizi yüzde 1,27, yüzde 1,30 ve İMKB 100 Endeksi yüzde 10,30 oranında yatırımcısına kaybettirdi.
TÜFE ile indirgendiğinde ise külçe yüzde 20,70 ve ABD doları yüzde 2,57 oranında yatırımcısına reel getiri sağlarken, mevduat faizi yüzde 3,24, yüzde 3,28 ve İMKB 100 Endeksi yüzde 12,10 oranında yatırımcısına kaybettirdi.
İMKB, ŞİRKETLERE 52 MİLYAR DOLAR SAĞLADI!
HABERİN DEVAMINI OKUMAK İÇİN
TIKLAYIN...
[PAGE] İMKB Başkanı İbrahim Turhan,
İMKB'de halka yapılan arz aracılığıyla şirketlere 52 milyar dolar
sermaye sağladıklarını söyledi.
İstanbul Menkul Kıymetler Borsası (İMKB) Başkanı İbrahim Turhan
kurumsal yönetim endeksinin önemine işaret ederek ''Artık
sizin şirketinizin, hatta tedarikçilerinizin sadece finansal
tablolar açısından güçlü ve sağlıklı olmaları değil, aynı zamanda
kurumsal yönetim ilkelerine uyum göstermeleri, çevreye karşı
duyarlılık göstermeleri, sosyal sorumluluk projelerinde yer
almaları önemli bir unsur'' dedi.
Turhan, Globalcv tarafından bu yıl ikinci kez
düzenlenen ''Yükselen Türkiye, Yükselen İnsan
Kaynakları'' konulu zirvede yaptığı konuşmada, Avrupa
Merkez Bankası eski Başkanı Vean-Claude Trichet'in ''2012
yılında dünya ekonomisi nasıl olacak diye soruyorsanız, tek
kelimeyle cevap vermek gerekirse iyi, iki kelimeyle cevap vermek
gerekirse iyi değil'' şeklindeki sözlerini hatırlatan
Turhan, iş dünyasının iki kelimelik ifadeyi tek kelimeye
dönüştürmesini mümkün kılan unsurun insan kaynakları zenginliği
olduğunu vurguladı.
Son krizle birlikte modern dünya tarihinde bir ilkin yaşandığını, gelişmekte olan ülkelerin ve yükselen piyasa ekonomilerinin dünyadaki toplam üretime yaptığı katkının gelişmiş ekonomilerin katkısını geçtiğini belirten Turhan, şöyle devam etti:
''Bu, önümüzdeki dönemi planlarken bize yol göstermesi gereken unsurlardan biri. Dün, dünyanın 61 ülkesinde faaliyet gösteren bir yatırımcı kuruluşla toplantı yaptık. Bütün konuştuğumuz şey, 'nasıl olur da Balkanlar, Kafkasya, Orta Asya, Ortadoğu bölgelerindeki faaliyetlerini artırabilirler? Biz İMKB olarak, bu anlamda nasıl bir işbirliği geliştirebiliriz.' Neden bu kuruluş bunu düşünüyor? Çünkü şunun farkındalar ki Batı'da, gelişmiş ekonomilerde uzun süre büyüme olması çok mümkün değil. Büyüme olsa bile, bu büyüme uzun süre düşük seyredecek. Halbuki dünyanın geri kalanında büyük bir dinamizm, gelişen ekonomiler var. Para kazanmak isteyenlerin yönelmesi, bakması gereken yer burası.''
''Yeni dönemin diğer unsuru yükselen risk''
Yeni dönemin bir diğer unsurunun yükselen risk olduğuna dikkati çeken Turhan, uzun süre yatay seyreden toplam riskin dünyada giderek arttığını, risk arttığında işletmelerin kendilerine mukayeseli üstünlük sağlayacak birtakım modeller geliştirmeleri gerektiğini söyledi.
Dünya ekonomisinin değişen bileşimi ve risk algısı bir araya geldiğinde farklı bir tablo ortaya çıktığının altını çizen Turhan, gelişmekte olan ülkelerin hem daha dinamik, oluşan risklere karşı daha anlamlı imkan sunduklarını, hem de dünya ekonomisine daha fazla katkı sağladıklarını ifade etti.
İMKB Başkanı İbrahim Turhan, Türkiye ekonomisinin, son krizde ortaya koyduğu performansla sermaye piyasası araçlarının getirisi anlamında da büyük bir avantaj sağladığını vurguladı.
Kurumsal yönetim endeksinin öneminin de altını çizen Turhan, şunları kaydetti:
''Artık işletmelerinize yatırım yapacak olanlar, sadece finansal göstergelerinize bakmayacaklardır. Belki finansal göstergeler kısa dönemde şirketin karlılığıyla ilgili bir fikir veriyor ama, yatırımcıların kendi itibarlarını koruyabilmeleri için başka şeyler de gerekiyor. Artık sizin şirketinizin, hatta tedarikçilerinizin sadece finansal tablolar açısından güçlü ve sağlıklı olmaları değil, aynı zamanda kurumsal yönetim ilkelerine uyum göstermeleri, çevreye karşı duyarlılık göstermeleri, sosyal sorumluluk projelerinde yer almaları önemli bir unsur. Bunlar, bir firmanın itibarını, dolayısıyla yatırımcının faydasını sağlayan hususlar... İşte bunlara ulaşabilmenin yolu da halka açıklık ve halka açıklık çerçevesinde kurumsal yönetim endeksi ve buna benzer geliştirilecek endekslerdir.''
''Demografik yapı önemli fırsat penceresi''
Geçen yıl itibarıyla açıklanan büyüme rakamlarından sonra Türkiye ekonomisinin 2010 ve 2011 yıllarında ortalama yüzde 8,8 yıllık büyüme hızıyla Çin'in arkasından en hızlı büyüyen ekonomi pozisyonuna geldiğine değinen Turhan, ülkenin bütün başarı öyküsünün önemli bir bileşeninin insan kaynağı yapısı olduğunu vurguladı. Turhan, ''Demografik dağılıma baktığımız zaman Türkiye'nin önümüzdeki 20-30 yılda da bu başarı öyküsünü devam ettirmesini mümkün kılacak fırsat penceresinin ne olduğunu rahatlıkla görüyoruz'' dedi.
Şu anda 0-14 yaş arası gençlerin hala ülke nüfusunun önemli kısmını oluşturduğunu, Türkiye'nin nüfusunun yarısının 30 yaşın altında olduğunu anlatan Turhan, bunun çok önemli bir fırsat penceresi sunduğunu söyledi.
Türkiye'nin işsizliğin azaldığı ender ülkelerden biri olduğuna da değinen Turhan, ''İstihdamın dağılımına baktığımızda hizmetler sektörü, neredeyse istihdamın yarısının gerçekleştiği bir yer. Bu bir bakımdan iyi. Ama öte yandan da cari açık gibi birtakım problemlerimizin çözümüne çok fazla katkı sağlamıyor. Demek ki önümüzdeki dönem yapılması gereken şey, iş dünyasına bu mesaj, hizmetler sektörünün Türkiye'ye döviz kazandıracak rekabetçi bir sektör haline getirilmesidir'' şeklinde konuştu.
ELEKTRİK ŞİRKETLERİNİ KENDİ FATURALARI ÇARPTI
HABERİN DEVAMINI OKUMAK İÇİN
TIKLAYIN...
[PAGE]Elektrik faturalarındaki kayıp kaçak
bedelinin iadesi için açılan davalar dağıtım şirketlerini korkuttu.
Tüketiciler davaları kazanmaya başlayınca dağıtım şirketleri
EPDK'nın kapısına dayandı.
Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu'nun (EPDK) 2011 yılı başında şeffaflık ilkesi gereği bedelini oluşturan kalemleri ayrıntılı olarak açıklama zorunluluğu getirmesinin ardından dağıtım şirketleri ile vatandaşlar adliyelerden çıkmıyor.
Akşam gazetesinin haberine göre faturadaki TRT payı kayıp-kaçak
bedeli, enerji fonu, sayaç okuma bedeli gibi kalemlere itiraz
ederek dava açan vatandaş, bu hakları kaybetme tehlikesiyle karşı
karşıya. EPDK'ya başvuran şirketler, tüketicinin mahkemeler yoluyla
kazandığı ve kendilerinin ödemesi gereken parayı yine tüketicilere
ödetmek istiyor.
1000'e yakın dava açıldı
Türkiye'nin birçok yerinde aboneler Tüketici Hakem Heyetleri'ne başvurarak 'elektrik faturalarını düzenli ödedikleri, kaçak kullanmadıkları halde kendilerinden bu payın kesilmesine' itiraz ettiler. Heyetlerin çoğu da bu başvuruyu yerinde buldu, ancak dağıtım şirketleri konuyu yargıya taşıyarak asliye mahkemelerine itiraz etti. Bugüne kadar 1000'e yakın dava açıldı. Birçok ilde dağıtım şirketleri davayı kazandı ancak Sakarya ve Afyon gibi illerde mahkemeler tüketici lehinde karar verdi. Son dava Sakarya'nın Serdivan İlçesi'nde görüldü.
"İflas ederiz"
Dağıtım şirketleri 'Eğer davalar artar ve
kaybetmeyi sürdürürsek, kar etmemiz mümkün değil. Yüzde 2.33 gibi
düşük bir kar oranıyla dağıtımı gerçekleştiriyoruz. Eğer tarife
kaleminde yer alan ve Türkiye ortalaması yüzde 17 olan (bazı
bölgelerde bu yüzde 70'e de çıkıyor) kayıp kaçak bedellerinin
tüketiciye iadesi istenirse faaliyetlerimizi sürdüremez duruma
geliriz' diyor.
Dağıtım şirketleri EPDK'ya 'Söz konusu kayıp enerji bedellerinin tüketiciye ödenmesi durumunda, bu bedellerin tarifeye yansıtılma usulünün tespit edilmesi gerekiyor' talebinde bulundu. EPDK henüz bu talebi görüşmedi, ancak bir sonraki kurul toplantısında gündeme gelmesi bekleniyor.
TRT payı tüketiciye verilecek
Dağıtım şirketlerinin bir diğer sorunu da TRT ile
ilgili. Çünkü TRT, faturalarından aldığı payın eksik hesaplandığını
belirterek dava açıp kazanmıştı. TRT'ye ödenen payın da EPDK'nın
aldığı kurul kararları gereğince hesapladıklarını belirten dağıtım
şirketleri, 'Bu kararla faturalara yansıtılmış olan TRT,
BTV ve Enerji Fonu kesintilerinin tüketiciye eksik yansıtıldığı
ortaya çıkıyor' diyor. Şirketler, bu durumda eksik bölümün
tüketicilerden faiziyle birlikte alınması gerektiğini vurgulayarak
'EPDK, eksik tutarı hangi yöntemle telafi edileceği
konusunu saptamalıdır' diyor.
"Elektrik şirketinin savunması yetersiz
bulundu"
Hakem heyeti ve asliye mahkemesi Sakarya bölgesinin
dağıtımını yapan SEDAŞ'ın savunmasını yeterli görmeyerek bugüne
kadar bu başlık altında alınan paranın iadesine karar verdi.
Mahkeme, dağıtım şirketinin dayanaklarını yetersiz bularak
'Ücret ödemeden enerji kullanan kişilerin bulunup, enerji
bedelinin o kişilerden tahsil edilmesi esas olmalı'
dedi.
ABD'YE 'BÜYÜKLÜĞÜMÜZÜ GÖRÜN' ÇAĞRISI
HABERİN DEVAMINI OKUMAK İÇİN
TIKLAYIN...
[PAGE]TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Ümit
Boyner, ABD'nin ekonomik açıdan Türkiye'yi transatlantik çerçeve
içinde görmeye başlaması zamanının geldiğini söyledi.
TÜSİAD ile ABD Ticaret Odası koordinasyonunda Washington merkezli Sidar Global Advisors tarafından hazırlanan ''Yeni Dönemde Türk-Amerikan İlişkileri: Daha Güçlü Bir Stratejik Ortaklık İçin Analiz ve Öneriler'' raporu Ceylan Intercontinental Oteli'nde tanıtıldı.
Toplantıda konuşan Ümit Boyner, ABD'nin, TÜSİAD'ın yakından takip ettiği ve aktif olarak varlık gösterdiği öncelikli ülkelerden biri olduğunu söyledi.
2010 yılında, stratejik iş geliştirme birimi TÜSİAD International bünyesinde ABD Çalışma Grubu'nun kurulduğunu hatırlatan Boyner, tanıtımı yapılan raporun, Türk ve Amerikalı iş dünyası temsilcileri için bir rehber niteliği taşıyacağına ve yenilikçi bir tartışma ortamı yaratacağına işaret eti.
Türkiye ve ABD ikili ilişkilerinde başarılı sonuçlar vermeyen eski yöntemlerin bir kenara bırakılarak, yaratıcı stratejiler benimsenmesi gereğini vurgulayan Boyner, ''Türk ve ABD hükümetleri arasında uyumlu ihracat politikalarının uygulanması için çalışmalıyız. Üçüncü ülke piyasalarına ortak yatırımların özendirilmesinin gerekli olduğunu düşünüyoruz. Enerji, inşaat, sağlık gibi sektörlerde finansman imkanlarının yaratılmasının ABD ve Türkiye arasındaki ilişkilerin geliştirilmesinde hayati nitelik taşıdığını düşünüyoruz'' diye konuştu.
Türkiye'nin dünya ekonomik ortamındaki en önemli ekonomik partnerinin AB olduğunu dile getiren Boyner, şunları kaydetti:
''AB ve ABD ise küresel düzende birbirlerinin en önemli ekonomik partnerleridir. Ufukta AB ile ABD arasında bir serbest ticaret anlaşması müzakere dönemi var. Türkiye'nin AB hedefini her zaman siyasal olarak destekleyen ABD'nin, artık ekonomik açıdan da Türkiye'yi bir aday AB üyesi olarak, bu Transatlantik çerçevenin içinde görmeye başlamasının da zamanının geldiğini düşünüyoruz.
Sadece Gümrük Birliği temelinde, ABD ile Türkiye arasındaki dış ticaret rejiminin, gümrük tarifeleri ve kuralları ile, ABD ve AB arasındaki mevcut ticaret rejimi ile aynı olması gerektiğini düşündüğümüzün altını çizmek isterim. Bugün TÜSİAD-ABD Ticaret Odası işbirliğinde düzenlenen bu etkinliğin, ABD ve Türkiye arasındaki ekonomik ilişkilerin ikili, bölgesel ve global boyutuyla ele alınması açısından önemli bir fırsat yaratacağını düşünüyor, ilişkilerin yeniden yapılanmasında katkı sağlamasını umut ediyoruz.''
''2023 başarısının içinde yer almak istiyoruz''
ABD Ticaret Odası Avrupa-Avrasya Başkan Vekili Peter Rashish de, şöyle konuştu:
''Türkiye ile Amerika arasındaki ilişkiler, değişen küresel ve bölgesel şartları da yansıtıcı şekilde gelişmeli. Türkiye yabancı yatırım için Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Örgütü'ne (UNCTAD) göre yabancı yatırım için 15. en cazip ülke. Türk ekonomisindeki büyüme bizi çok etkiliyor.
Ekonomilerimizin yanı sıra küresel ticari konuları da tartışmamız gerekiyor. Amerikan şirketleri olarak, Türkiye'nin 2023'te dünyanın en büyük 10. büyük ekonomisi olma hedefinin ve başarısının içinde yer almak istiyoruz. Büyüyen Türk piyasasında Amerikan şirketleri için önemli yatırım imkanları var. Türk ve Amerikan şirketlerinin birbirlerini daha iyi tanımaya ihtiyacı var.''
''Türk-Amerikan şirketleri daha fazla ortaklık kurmalı''
TÜSİAD International ABD Çalışma Grubu Başkanı Adnan Nas da, çalışma grubunun, Başkan Obama'nın yeni açılımının ardından 2010 yılında kurulduğunu söyledi.
''Ekonomik ilişkileri geliştirmenin en iyi yolu Türk-Amerikan şirketlerinin daha fazla ortaklık kurmasından geçiyor'' diyen Nas, bu tür ortaklıkların geçmişte ciddi başarı hikayelerine dönüştüğüne dikkati çekti.
Nas, ''Türk-Amerikan şirketlerinin ortaklığı, Türkiye'nin ABD'ye ihracatını da artıracak, Türk şirketlerinin, Amerikan pazarının kendine özgü özellikleri nedeniyle ortaya çıkan dezavantajlardan kurtulmalarını sağlayacak. Amerikan şirketleri de, Türk ortaklarıyla, bölgedeki üçüncü ülkelerde önemli avantajlar kazanacak'' değerlendirmesinde bulundu.
Türkiye'nin ihracatında önemli ağırlığı olan bölgelerdeki ekonomik krizlere ve risklere dikkati çeken Nas, ''ABD, üzerine yoğunlaşmamız gereken bir alan. Şimdiye kadar, 'AB bize yetiyor' anlayışı vardı. Ama artık ABD pazarı Türk özel sektörü için hayat-memat meselesi'' dedi.
Bu arada, konuşmaların ardından söz alan bazı Türk iş adamları ise, ABD'de iş yapmanın önündeki en büyük engellerden birinin vize sorunları olduğunu ve kimi zaman vize uygulamaları nedeniyle bu ülkede rekabet açısından ciddi sıkıntılar yaşadıklarını vurguladı.
BANKALAR NEREDEYSE TAŞTAN BİLE SU ÇIKARACAK!
HABERİN DEVAMINI OKUMAK İÇİN
TIKLAYIN...
[PAGE]Bankalar ile tüketiciler arasında
yaşanan anlaşmazlıkların ardı arkası kesilmiyor.Bazı bankalar hesap
ve kart ekstrelerini bile ücretli yaptı. Banka ekstresinin her
sayfası 5 lira.
Kart aidatı yüksek faiz oranları hesap işletim ücreti gibi birçok soruna, ücrteleri de eklendi. Tüketici istemese de evine ya da işyerine gönderen bazı bankalar, bunun için de tüketiciden habersiz hesabından para kesiyor. Bu sıkıntı özellikle kartı hesap özeti gönderiminde yaşanıyor.
Ekstre ücreti almak haksızlık
Tüketiciler Birliği Başkanı Nazım Kaya, bankaların vatandaştan ücreti almasının haksız bir uygulama olduğunu söyledi. Kaya, "Banka, hesap açarken, ücreti alınacağını söylemek zorunda. Kredi kartı ekstresinden ücret talep edeceklerse de, bunu sözleşmede belirtmeleri gerekiyor. Ama belirtmiyorlar ve vatandaş sürprizle karşılaşıyor. Ekstreden bile para kazanmaya çalışıyorlar" dedi. Bankaların gönderdikleri ekstreler için 5-6 TL para aldığını belirten Kaya, "Bir A4 kağıdını 5 TL'ye satan bir sektör olur mu? Dünyada örneği yok" diye konuştu.
Şubede işleme 1 lira alınacak
Tüketiciler Birliği Başkanı Kaya, ayrıca, geçtiğimiz
günlerde bir bankanın, şubede yapılan işlemler için 1 lira tahsilat
parası alacağını açıkladığını vurgulayarak, şunları kaydetti:
"Banka çalışanı meşgul edildiği için böyle bir para talep
ediyor. Tüm dünyada ilk kez böyle bir uygulama yapılacak.
Gerek ücretleri gerekse diğer haksız alınan
paralarla ilgili tüketici hakem heyetlerine
başvurulabilir."
28 ŞUBAT 2001 KRİZİNİ TETİKLEDİ Mİ?
HABERİN DEVAMINI OKUMAK İÇİN
TIKLAYIN...
[PAGE]Türkiye tarihine damga vuran
gelişmelere sahne olan 28 Şubat sürecinin siyasetin yanında
ekonomiye de etkileri oldu. İşadamları 2001 ekonomik krizin 1997'de
ki sanal krize dayandağını söylüyor.
Konuya ilişkin AA muhabirinin sorularını yanıtlayan (ASKON) Genel Başkanı Mustafa Koca 28 Şubat 1997'de ''sanal kriz'' çıkaranların 2001 ekonomik krizinin de fitilini ateşlemiş olduklarını savundu. Koca, bunun neticesinde Türkiye'nin çok ciddi bir fatura ödediğini vurgulayarak, ''28 Şubat'tan bugüne kadar geldiğimizde, bu sürecin Türkiye ekonomisine zararı 300 milyar dolar civarında olmuştur'' dedi.
Günümüzde, Türkiye'nin her kesimiyle 2023 hedeflerine kilitlendiğini belirten Koca, şöyle konuştu:
''Demokrasimize, 28 Şubat süreci gibi antidemokratik müdahaleler olmasaydı, Türkiye 2023 hedeflerini çoktan yakalamış olurdu. Bugün yapılan anayasa çalışmaları bu anlamda çok önemli bir fırsattır. Bu konularda söyleyecek sözü olanların konuşması lazım. Böyle antidemokratik müdahalelerden kaynaklanan faturaları ülkemizdeki 75 milyon insan hak etmiyor. O nedenle Türkiye'deki herkes, tüm kurum ve kuruluşlar, insanın refah ve mutluluğunu hedef alan bu anayasa çalışmalarına katılmalı diye düşünüyorum. İnşallah demokrasimiz ve özgürlüğümüz bir daha böyle kesintilere uğramaz. Bu süreçlerin tekrar yaşanması halinde 2023 hedefleri gibi hedeflere hiç bir zaman ulaşamayız.''
''Faiz artışının maliyeti 1,6 dolar oldu''
Türk Hava Kurumu Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ünsal Ban ise 28 Şubat sürecinde Türk Lirası üzerinde yüzde 100'e varan devalüasyon yaşandığını belirtti ve ''Hesaplamalarımıza göre, 1997 yılında yaşanan olaylar sonucunda faizlerin yükselmesi devlete yaklaşık 1.6 milyar dolar ek maliyete neden olmuştur'' dedi.
Ban, 28 Şubat için yapılan ''Bu açık bir darbe değildi, bundan dolayı da etkileri sınırlı kaldı'' şeklindeki görüşlere de karşı çıkarken, 28 Şubat sürecinin etkilerini ''Türk Lirası'nda gerçekleşen yüzde 100 civarındaki devalüasyon, patlayan enflasyon, halkın alım gücünün iyice düşmesi, yaşam standartlarının gerilemesi'' olarak sıraladı.
28 Şubat sürecinde hisse senetleri piyasasının da olumsuz etkilendiğini bildiren Ban, Aralık 1996'da yükselişte olan piyasanın 28 Şubat süreci nedeniyle durağanlaştığını ifade ederek, şunları kaydetti:
''Buna ek olarak ülkeye hisse senedi piyasası yolu ile ayrıca hazine bonosu ve devlet tahvili satımı ile sağlanan para girişi tartışmaların sürdüğü 1997 yılında negatif seviyelerdedir. Ekonomideki istikrarın bozulması ile 1997 yılında gerçekleşen iç ve dış borçlanmaların faiz ödemeleri daha yüksek oranlardan yapılmıştır.Hesaplamalarımıza göre, 1997 yılında yaşanan olaylar sonucunda faizlerin yükselmesi devlete yaklaşık 1.6 milyar ABD Doları ek maliyete neden olmuştur. Bu görünen yüzü bir de görünmeyen yüzü var. Demokratik ülke değil diye Türkiye yatırım gelmedi, ayrıca yatırımlar da çıktı. Bunları da unutmamak lazım. Bunun çok çok üzerinde ekonomiye zararı olmuştur.''
İSTANBUL BÖLGESEL FİNANS MERKEZİ OLACAK!
HABERİN DEVAMINI OKUMAK İÇİN
TIKLAYIN...
[PAGE]Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, hükümet olarak
İstanbul'u bölgesel finans merkezi haline getirmek için bir eylem
planı belirlediklerini belirtti.
15. Avrasya Ekonomi Zirvesi'ne katılmak üzere geldiği İzmir'de partisinin il başkanlığını ziyaret eden Maliye Bakanı Mehmet Şimşek gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Şimşek, bir gazetecinin, ''Türkiye'nin Suriye'ye müdahale edeceği yönünde söylentilerin bulunduğunu'' hatırlatarak, Türkiye ekonomisinin böyle bir operasyonu kaldırabilecek bir güçte olup olmadığı yönündeki sorusuna ise varsayımlara dayanan sorulara cevap vermek istemediği karşılığını verdi.
Bununla birlikte, Türkiye ekonomisinin çok sağlam temellere sahip olduğunu, son 60 yılın en büyük krizinden başarıyla çıktığını, makro ekonomik performansta ilk üçte olduğunu belirten Şimşek, ''Biz hiçbir şekilde, hiçbir komşumuzla bir sıkıntı yaşanmasını arzulamayız. Suriye'de yapılan zulümde de tarafsız kalamayız. Bu konuda, ülke olarak değerlendirmeler yapılıyor'' dedi.
Şimşek, Suriye konusunda yapılan doğrudan harcamalardan çok, bunun Türkiye ekonomisine dolaylı etkilerinin düşünülmesi gerektiğini, petrol fiyatlarındaki 10 dolarlık artışın 4-4,5 milyar dolar fatura çıkardığını kaydetti.
Yeni teşvik sistemi
Mehmet Şimşek, bir gazetecinin yeni teşvik sistemine ilişkin olarak, ''bölgeler arasındaki farklılıkların giderilmediği, İzmir'in, Manisa'ya göre dezavantajlı konumunu devam ettirdiği'' yorumlarını hatırlatması üzerine yaptığı değerlendirmede ise yeni sistemle artık illerin konumunun anlamlı olmadığını, bölgeler arasındaki gelişmişlik farkını giderme yönünde adım atıldığını, yeni sistemin çok boyutlu olduğunu ifade etti.
Yeni teşvik sisteminin, cumhuriyet tarihinin en büyük vergi indirimi olduğunu dile getiren Şimşek, bu vergi indirimini yaparken de tercihlerini, tüketimden yana değil, yatırımdan, üretimden istihdamdan ve ihracattan yana kullandıklarını söyledi.
Şimşek, İzmir'in, katma değer zincirinde yukarılarda olması gerektiğini, bilgi yoğun teknoloji ürünlerde Türkiye ekonomisinin motoru görevini görmesi gerektiğini dile getiren Şimşek, şöyle konuştu:
''İzmir'i çok önemli bir hizmet ve imalat sanayi üssü olarak görmek lazım. Yeni teşvik sisteminde en önemli husus, stratejik yatırımlar hususu. Bu yatırımlar nerede olursa olsun 5. bölge teşvikini alıyor. Diyelim ki Türkiye'nin ağırlıklı olarak ithal ettiği ürünü İzmir'de üretmeye karar verdiniz. Siz, 5. bölge, yani memleketin en az gelişmiş illerindeki teşvikleri alacaksınız.
Yeni teşviklerden İzmir maksimum derecede yararlanacak. Yeter ki, bu kent de girişimci, işveren dostu bir yaklaşım içinde olsun. İllerin başarısı sadece devletin verdiği teşviklerle belirlenemez. Kent olarak yatırımların önünü mü açıyorsunuz, engel mi koyuyorsunuz. Bunlar kritik konulardır.''
Hükümetin İzmir'e çok önem verdiğini, rakamların da bunu doğruladığını ifade eden Şimşek, şöyle devam etti:
''2002 yılından bu yana rakamlara baktığınızda hükümet olarak bizim İzmir'e pozitif ayrımcılık yaptığımızı göreceksiniz. Türkiye'nin tüm illerine yapılan yatırımlarda İzmir'in payı yüzde 2,7'den 3,8'e geldiyse bu olsa olsa İzmir'e yönelik bir pozitif ayrımcılığı gösterir. Yine İzmir Büyükşehir Belediyesine aktarılan imkanların vergilere oranı İstanbul'un da üzerindeyse yine aynı şekilde. Miktar olarak da 6 kat artmış. Altyapı yatırımlarına baktığımız zaman, İzmir'in ciddi şekilde desteklendiğini görürsünüz. 80 yılda İzmir ve çevresine yapılan duble yol, otoyol miktarı belli, biz bunu neredeyse 3'e katlamışız. 9 yılımız 80 yıla bedeldir.''
VOB'un İstanbul'a taşınacağı iddiaları
Bakan Şimşek, bir gazetecinin Vadeli İşlem ve Opsiyon Borsası'nın İstanbul'a taşınmak istenmesi konusunda ne düşündüğünü sorması üzerine ise hükümet olarak, İstanbul'u bölgesel finans merkezi haline getirmek için bir eylem planı belirlediklerini belirterek, İstanbul'un finans merkezi olması anlamında konumunu güçlendirecek bir tasarıyı yakın zamanda gündemine taşıyacaklarını, konunun Başbakan Yardımcısı Ali Babacan'ın yönetiminde olduğunu ifade etti.
Şimşek, ''Biz İstanbul'un konumunu güçlendirmek istiyoruz, ama şuradaki borsa, burada olmalı mı hangi konumda güçlü olur, memlekete faydası nasıl olur'. Bunlar tabii ki konuşulan, irdelenen konulardır. Doğrusu o anlamda ilgili bakan değilim, önümüze gelmiş bir husus da yok'' dedi.
TÜRKİYE YARDIMDA REKOR KIRDI
HABERİN DEVAMINI OKUMAK İÇİN
TIKLAYIN...
[PAGE]Kriz nedeniyle bütçelerinde
kısıtlamaya giden gelişmiş ülkeler, kalkınma yardımlarını
azaltırken, Türkiye kalkınma yardımlarını yüzde 38 oranında
artırarak rekor kırdı.
AA muhabirinin Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) verilerinden derlediği bilgiye göre Türkiye resmi kalkınma yardımlarında geçen yıl en yüksek artırımı gerçekleştirdi. Türkiye 2010 yılında 967 milyon dolar olan kalkınma yardımlarını yüzde 38,2 artırarak 1 milyar 320 milyon dolara çıkardı.
Dünya genelinde yardımlar yüzde 2,8
azaldı
Dünya genelinde uluslararası kalkınma yardımları yüzde
2,8 azalarak 133,5 milyar dolara geriledi.
OECD kalkınma fonuna olan katkısını yüzde 39,3 ile geçen yıl en
fazla azaltan ülke Yunanistan olurken, İspanya da OECD kalkınma
fonuna olan katkısını yüzde 32,7 oranında düşürdü. ABD'de 2008
yılında başlayan emlak krizinin yerini Avrupa krizine bırakmasıyla
borçları ile ilk gündeme gelen İzlanda ise yine kalkınma fonuna
olan katkısını geçen yıl yüzde 18,2 azaltmak zorunda
kaldı.
ABD bile yardımlarını azalttı
Halen OECD kalkınma yardımları fonuna en yüksek katkıyı yapan Amerika Birleşik Devleti bile geçen yıl itibariyle yardımlarını yüzde 0,9 azalttı. ABD geçen yıl fona 30,7 milyar dolar katkıda bulundu. Yine Avrupa'nın en güçlü ekonomilerinden İngiltere'nin uluslararası kalkınma fonuna olan katkısı yüzde 0,8 azalarak 13,7 milyar dolarda kaldı.
Kuzey Avrupa ülkeleri de bütçeleri
kıstı
Özellikle Yunanistan gibi borç krizinde olan Avrupa
ülkelerinin ekonomik yükünü kurtarma paketleri ile üstlenmek
istemeyen Kuzey Avrupa ülkeleri de OECD'nin kalkınma fonlarına
ayırdıkları bütçeleri ciddi miktarda kıstı. Finlandiya katkısını
yüzde 4,3, Danimarka ise yüzde 2,4 azalttı. AB üyesi olmaya ve kişi
başı milli geliri yaklaşık 52 bin dolar olan Norveç'in kalkınma
fonuna olan desteği yüzde 8,3 azalarak 4,9 milyar dolara düştü.
"Kriz bahane olmamalı"
OECD Genel Sekreteri Angel Gurria, konuya ilişkin
değerlendirmesinde, "Gelişmekte olan ülkelerin krizin
yıkıcı etkilerinden dolayı en çok yardıma ihtiyaç duyduğu dönemde,
yardımların azalmasından endişe duyuyoruz. Ekonomik sıkıntılar
çeken ülkelere azalan yardımları yanı sıra, bu ülkeler azalan
ihracat ve yatırımlardan da etkilendiler. Bu yüzden bütün ülkeleri
bütçe planlarına sadık kalmaya davet ediyorum. Bu ülkeler kalkınma
yardımlarına olan katılarını azaltmak için krizi bahane olarak
kullanmamalı" görüşünü ifade etti.
"Bazı ülkeler sözlerini yerine
getirmedi"
OECD Kalkınma Yardımları Komitesi Başkanı J.Brian
Atwood ise gelişmiş ülkelerin krizi neden göstererek bütçelerinde
kalkınma yardımlarının payını azaltmaları ile ilgili olarak,
"Bazı ülkelerin sözlerini yerine getirmemiş olmasından
dolayı hayal kırıklığı yaşıyor olmama rağmen, toplam yardımlara
bakarak halen hastalık, güvenlik ve iklim değişikliği gibi küresel
zorluklar karşısında ciddi bir farkındalığın var olduğunu
düşünüyorum" değerlendirmesini yaptı.