Tek öğrenciyle eğitim mücadalesi!
Abone olGenç neslinin temsilcileri giderek azalan Türkiye'deki Rumlar uzak bir hatıra olmak değil, toplumun aktif bir parçası olarak yaşamlarını sürdürmek istiyor. Son dönemdeki iyileşmelere rağmen bazı alanlarda çok geç kalındığı endişesi var.
Jonathan Head
BBC İstanbul Muhabiri
Okulun tek bir öğrencisi var
Kadıköy'deki Rum okulunun eski zili, ilk dersin başladığını haber vererek çalıyor.
Zilin çalmasıyla, 10 yaşındaki Valendi Mihailidis sınıfına giden
merdivenleri koşarak çıkıyor.
Ancak 19. yüzyıldan kalma bu etkileyici binada bugün duyulan tek ayak sesleri onunkiler...
Çünkü Valendi, okulun tek öğrencisi.
Valendi, son üç yıldır yaptığı gibi, sınıfta tek başına oturuyor.
Bugün, misafir profesör Yorgo İstefanopulos'tan özel İngilizce dersi alıyor.
İstefanopulos, okulun idaresine yardımcı oluyor. Okul ise, geçmiş yıllarda İstanbul'un Rum azınlığı için inşa edilmiş yirmiden fazla okuldan biri.
"1950'li yıllara kadar, İstanbul'un Rum nüfusunun 150 bin civarında olduğunu düşününce, durumun ne kadar üzücü olduğu anlaşılıyor. Şimdi 2.500'den az kişiyiz ve bunun da çoğunu yaşlılar oluşturuyor." diyor.
Yorgo İstefanopulos ile boş okulu geziyoruz.
50 yıl önce, daha Rum karşıtı gösteriler, ayrımcı yasalar ve el konan arsalar dolayısıyla, toplumun çoğu ülkeden ayrılmadan, kendisi de bu okulun öğrencilerindenmiş.
Bana okulun yemekhanesini gösteriyor:
"Bu yemekhane eskiden evden yemeklerini getiren küçük çocuklarla doluydu. Anneleri, yemeklerini sefertasına koyardı." diyor.
Bugün ise, İstanbul'un eskiden bir Türk şehrinden çok Rum şehri olduğuna dair tek görünür işaret, kilise.
Patrikhane, ekümeniklik ve mülkler
Ekümenlik tartışmaları yıllardır sürüyor
Patrik Bartolomeos, bir avuç insanın katıldığı ayinleri yönetiyor.
Patriğin Ortodoks Hristiyanların lideri sayılması dördüncü yüzyıla kadar uzanıyor, ancak Türkiye Cumhuriyeti bu titri tanımıyor.
Dolayısıyla da, kurumun kilise ve başka mülklerin resmi sahibi olması imkansız.
Eskiden sahip olduğu binaların çoğuna devlet tarafından el konmuş.
Ancak geçen Kasım ayında, eski, tahta bir yetimhanenin kiliseye geri verilmesi kararı, Patriğin avukatı Cem Sofuoğlu'na göre, devletin azınlıklara yaklaşımında bir dönüm noktası olmuş.
Sofuoğlu'na göre karar, ilk kez hükümetin Patriği, kişi ve kurum olarak fiilen tanıması anlamına geliyor.
"Bu davadan, beş sene önce böyle bir sonucun çıkabileceğini hayal edemezdim. Evet, bu karar bir devrim niteliğinde." diyor.
Karar, aynı zamanda geçen yıllarda mülklerine el konan binlerce Rum ve diğer azınlık için de yeni bir yol açıyor.
Bağış: Zihniyetler değişiyor
AKP hükümeti, daha hoşgörülü yaklaşımlarıyla gurur duyuyor.
Hükümetin Avrupa Birliği Başmüzakerecisi Egemen Bağış, bu yaklaşımın kısmen AB üyelik kriterlerini gerçekleştirme isteğiyle ilgili olduğunu söylüyor.
Bağış, görüşmemizde de, ülkenin gayri-Müslim topluluklarının geçmişe göre daha mutlu olduğunu, bunun da nedeninin Türkiye'de AB süreciyle değişen zihniyetler olduğunu vurguladı.
Yetimhane tapusunun aktarımı önemli bir dönüm noktası oldu
Başmüzakereciye göre, değişen yalnızca karar vericilerin değil, aynı zamanda ülkenin 72 milyon vatandaşının zihniyeti...
"İstanbul, 2010 Avrupa Kültür Başkenti" projesinde rol alan isimlerden Nuri Çolakoğlu da, bu yılın şehrin zengin geçmişini yansıtmaya yarayacağını umduğunu anlatıyor.
2010 Avrupa Kültür Başkenti çerçevesinde düzenlenen sergilerden bazıları, zengin Rum mimari mirası üzerineydi.
Ancak şimdiye kadar Rumlar ve diğer azınlıkların durumunda yapılan değişiklikler, büyük ölçüde sembolik.
Rum toplumunun temsilcilerinden Laki Vingas, kalan nüfusun, İstanbul'un tarihindeki rollerine dair gecikmiş bir kabulden fazlasına ihtiyacı olduğunu söylüyor:
"Bir şeyler düzeliyor ve bunu gördüğümüz için mutluyuz. Daha fazlasını bekliyoruz çünkü bir 30-40 senemiz daha yok beklemek için." diye yakınıyor.
"Azınlıklar, bu ülkenin halkları ve miraslarını devam ettirmek istiyorlar. Kültürleriyle gurur duyuyorlar ancak aynı zamanda üretiyor olmak ve Türkiye'nin sosyal hayatına katkıda bulunmak istiyorlar."
"Antika değeri olan, tarihin bir parçası gibi korunmak istemiyorlar. Yaşanılan ana dahil olmak, aktif ve üretken olmak istiyorlar."