TBMM'nin onayladığı tezkerenin anlamı
Abone olTBMM'de oylanan ve kabul edilen sınırötesi operasyona ilişkin tezkere, "Esad rejimine" karşı çıkarılmış gibi görünüyor.
TBMM'de oylanan ve kabul edilen sınırötesi operasyona ilişkin tezkere, "Esad rejimine" karşı çıkarılmış gibi görünüyor.
Tezkerede yer alan ,"Gelişmeler Suriye rejiminin uluslararası normlara aykırı her türlü yöntemi ve silahı kullanabileceği noktaya vardığını göstermektedir.
Türkiye, rejimin yapabileceği her türlü saldırıdan ve Suriye'deki belirsizlik ve kaos ortamından en çok etkilenecek ülke konumundadır" ifadeleri dikkat çekiyor.
Tezkeredeki ifadelerden yola çıkılarak Türkiye'nin;
-Şam kırsalındaki kimyasal silah kullanımından Esad yönetimini sorumlu tuttuğunu
-Şam kırsalındaki kimyasal saldırıda hayatını kaybedenlerin sayısını 1400 olarak kabul ettiğini
-Türkiye dahil komşu ülkelere yönelik olası saldırılarda "fail, Esad yönetimi" önkabulü ile hareket ettiği/edeceği anlaşılıyor.
Şam kırsalındaki saldırıdan Esad yönetimini sorumlu tutan kesinleşmiş bir rapor bulunmadığı, ölü sayısına ilişkin birbirinden farklı rakamlar verildiği ve Suriye'de 1200 civarında silahlı gruptan biri veya birkaçının Türkiye dahil Suriye'ye komşu ülkelere saldırabileceği gözönüne alındığında Türkiye'nin Suriye politikasının esneklikten hala çok uzak olduğu ortaya çıkıyor.
Tezkerede "olası her saldırının faili Esad yönetimidir" yaklaşımın hakim olması Türkiye'yi farklı amaçlar çerçevesinde saldırılara açık hale getirebilir.
Yine Türkiye'ye komşu olan El Kaide varlığından, El Kaide-Cephe El Nusra-ÖSO ve YPG çatışmalarının Türkiye'ye sıçramasının önlenmesinden bahsedilmemesi dikkat çekiyor.
Çatışan gruplar
Kendi aralarında çatışan silahlı gruplardan birinin Türkiye'ye yönelik kimyasal madde ya da bombalı eylem gibi yöntemlerle saldırı düzenlemesi halinde olaydan Esad yönetiminin sorumlu tutulacağı şaşırtıcı olmayacak gibi görünüyor.
Suriye'nin kuzeyinde sahada baskın güç olan El Kaide'nin Türkiye'nin sınırları kapatma olasılığına karşı eylem yapması halinde eylemden Esad yönetiminin sorumlu tutulması ihtimali gündeme gelebilir.
Diğer taraftan sahada kendi aralarında çatışan 4 büyük silahlı güçten bahsettiğimiz bir süreçte, kaçakçılıktan ciddi kazançlar sağlayan grupları da dikkate aldığımızda Türkiye'ye yönelik saldırı gelebilecek kaynak sayısı oldukça artıyor.
Uluslararası platformda politik çözüm sürecinin hızlandığı, ABD'nin dahi askeri müdahale yerine politik çözümü tercih ettiği bir dönemde Esad yönetiminin Türkiye'ye yönelik kimyasal silah dahil bir saldırıya kalkışması ne kadar mantıklı?
Esad yönetimi ve Suriye ordusundan böyle bir saldırı gelse bile uluslararası konjonktür Türkiye'nin Suriye ile savaşmasına uygun mu?
Daha önce defalarca BM'yi ve NATO'yu göreve çağıran Türkiye'ye istediği yanıt verilmemişti.
Diğer taraftan, sahadaki her hangi bir silahlı grubun kimyasal malzeme dahil Türkiye'de eylem yapması halinde Türkiye, Şam'ı mı vuracak?
Aynı zamanda tezkerede bütün saldırılardan Esad yönetiminin sorumlu olacağı ön kabulüyle hareket edilmesi ve kapsamı belirgin olmamakla birlikte askeri operasyon yapılacağının duyurulması Türkiye'nin ayağını bağlayan bir sürece neden olabilir mi?
Bu çerçevede, eylemi kim yaparsa yapsın Esad yönetiminin suçlanacağı bir yaklaşım "Türkiye'nin açık bir askeri operasyonu ile rahatlayacak olan" bazı silahlı grupların farklı amaçlarına hizmet eden bir handikapa dönüşür mü?
Türkiye'ye yönelik bir saldırı olduğunu ve Türkiye'nin buna cevap vermediğini düşünelim... Türkiye'nin dış politikasından kaynaklanan prestij kaybını pekiştireceğini söylemek mümkün.
Tezkere metni, Suriye'deki tabloyu tam olarak ortaya koyan ve Esad yönetimi ile silahlı muhaliflerden her birinden gelebilecek tehditlerin eşit derecede değerlendirildiği bir yaklaşımın henüz gelişmediğini ortaya koyuyor.
Türkiye'ye komşu olan El Kaide yapılanmasına karşın Türkiye'nin silahlı muhalifleri "tek çatı altında biraraya gelmiş ortak hedefe sahip silahlı muhalifler" olarak değerlendirdiği yaklaşımını sürdürdüğü görülüyor.
Türkiye-Suriye ilişkilerinin "taraflardan birinde hükümet/yönetim değişmediği sürece ilişki kurulamayacak" sevideye olduğu herkesin malumu. Bu nedenle, Türkiye'den ani söylem yumuşası elbette beklenemez ancak Türkiye'nin 2,5 yıldır aynı önkabul ve söylemlerle Suriye krizine yaklaşması dış politikanın içinde bulunduğu çıkmazı derinleştiriyor.
El Kaide gibi uzun soluklu mücadele gerektiren tehlikelerle karşı karşıya olan Türkiye'nin "Suriye'de sahada meydana gelen gelişmeleri tek açıdan yaklaşmakta" ısrarcı hareket etmesi mücadele etmek zorunda kalacağı tehlike ve zorunlu tercih potansiyelini de büyütüyor.
El Kaide uzantıları
Suriye'deki El Kaide uzantılı grupların hangi noktaları kontrol ettikleri köy isimlerine kadar biliniyor.
Suriye'nin kuzeyi ile Türkiye sınırı arasındaki bölgede yoğunlaşan El Kaide uzantılı gruplara karşı Suriye ordusunun hamle yaptığını varsayalım.
Mesela, Suriye ordusunun cihatçı grupları Halep kırsalı ile Türkiye arasındaki bölgeye sıkıştırdığını düşünelim. Türkiye'nin birkaç km ilerisinde devam eden savaş sırasında illa ki Türkiye'ye düşen mermi, havan topu, roket olacaktır.
Çıkarılan tezkerenin uygulanması için Türkiye içinde baskı oluşabilir.
Bu durumda Türkiye, El Kaide uzantılı militanlara Türkiye'ye giriş izni verecek mi? Ya da Türkiye, tezkerenin öngördüğü çerçevede hareket ederek ve "El Kaide ile savaşan Suriye ordusuna karşı askeri operasyon" yapacak mı?
Uluslararası toplumda giderek daha yüksek sesle dile getirilen "Türkiye'nin El Kaide'ye destek verdiği" iddilarının olduğu bu süreçte, böylesi bir manevra Türkiye'ye yeni suçlamaların da yöneltilmesine yol açabilir.