Tayyip Erdoğan iki ruhlu!
Abone olTEMPO'ya göre, Erdoğan, Erbakan mirasına sahip. Tezkerede pasif kalarak siyasi alanda zayıf olduğunu belli etti.
ABD ondan 2. Özal misyonu bekliyordu. Oysa Erdoğan, Erbakan
mirasına sahip. Tezkerede pasif kalan Erdoğan ezildi. İmajı ve
gerçeği arasında. ABD yanlısı pragmatist rolde zorlanıyor.
ABD-karşıtı rolü ise AKP'de Bülent Arınç kaptı. Tayyip Erdoğan zor
durumda. "Kasımpaşalı, delikanlı Tayyip" son tezkere krizinde tam
anlamıyla 'karizmayı' çizdirdi. Ortada kaldı, bocaladı, AKP grubunu
serbest bıraktı ve yenildi. Şimdi bu açık liderlik zaafını,
'demokrasi kazandı' palavrası ile örtmeye çalışıyor. Ne yani, 19
çekimserden 4'ü daha 'Evet' verip tezkere geçse 'demokrasi
kaybetti' mi denecekti? Tezkere sonrası AKP Hükümeti'nin IMF
paketini aynen kabul edip, ekonomik faturayı halkın cebinden
çıkarmak istemesi ise Tayyip Erdoğan için yenilginin ötesinde bir
hüsran oldu. "Vergi yok, fakir fukarayı rahatlatacağız, köylüye
gelir desteği" diye bol keseden atan Tayyip Erdoğan'ın
liderliğindeki AKP hükümeti, zaten krizle bunalmış Türkiye halkının
gırtlağına basıp haraç alma yoluna gitti. Böylece Tayyip Erdoğan'ın
inandırıcılığı sıfırlandı. Şimdi 'karizması çizik, sözüne
güvenilmez' Erdoğan 9 Mart Siirt seçimlerinde milletvekili seçilip
başbakanlık görevini üstlenmeye hazırlanıyor. Ancak çok istediği bu
makam ona 'ateşten gömlek' olarak geliyor. Çünkü Ortadoğu'da
ABD'nin savaş gemileri Türkiye'nin kapısına dayanmışken,
Ankara'daki bir başbakanın göstermesi gereken vizyon, cesaret,
liderlik, birikim ve yetenek maalesef Tayyip Erdoğan'da yok.
Olmadığı kısa sürede ortaya çıktı. Peki neden yok? Ve şimdi ne
olacak? Erdoğan'ın dramı onun 'imajı ve gerçeği' arasındaki derin
çelişkiden kaynaklanıyor. AKP'nin son seçim zaferinden sonra parti
içinde ABD'ye yakınlığı ile bilinen işadamı Cüneyd Zapsu ve bazı
odaklar Tayyip Erdoğan'ı Beyaz Saray'a ve Bush yönetimine '2. Özal'
imajıyla pazarladılar. O sıralar Erdoğan'a yakın olan Yeni Şafak'ta
yazan gazeteci Cengiz Çandar'ın da ABD yönetimine yönelik bu
pazarlamada katkısı oldu. Erdoğan tıpkı Özal gibi 'ılımlı İslamcı,
pragmatist, cesur, değişimci, reformist genç lider' olarak
tanıtıldı. Yoksul halkın sevgilisi, yeni umudu, demokrasi kahramanı
ve rejim muhalifi. Ankara'nın askeri ağırlıklı milli yönetim
modelini, halktan aldığı destekle değiştirip Batı yanlısı,
reformist, halkçı açılımları sağlayacak lider olarak pazarlandı
Erdoğan. Avrupa ülkelerine de aynı şekilde tanıtıldı. Kasım-aralık
aylarında Türkiye'nin AB adaylığı için attığı tur Türkiye'yi
Batı'ya taşıyacak lider havasındaydı. Gerçi bu tur, beklenen sonucu
vermedi, ama Erdoğan Avrupa'ya iddialı bir çıkış yaptı. Kıbrıs
konusunda Denktaş'a karşı çıkan uzlaşmacı tavrı ise Yunanistan ve
AB'de umut yarattı. Özalvari çözümlere yatkın olduğu kanısı uyandı.
Beyaz Saray kapısında nice lider kuyrukta beklerken Bush'un
Erdoğan'ı kabul edip izzet-ikram göstermesi bu beklentilerin
sonucuydu. Baba Bush-Özal ikilisinin 1. Körfez Savaşı'nda
gösterdiği yakın işbirliği ve dayanışmanın Oğul Bush-Tayyip ikilisi
tarafından 2. Körfez Savaşı'nda tekrarlanması bekleniyordu. Doğrusu
Erdoğan, Beyaz Saray'da bu beklentileri güçlendirecek bir tutum
sergiledi. Saddam'sız bir Irak özlemini vurguladı, Bush'la
dayanışma mesajı verdi. Bush'un Irak operasyonu düğmesine
basmasında Erdoğan'dan aldığı bu desteğin de payı oldu. Cüneyd
Zapsu ve ekibinin ABD'de 'Tayyip marketing' ile yarattığı imaj,
Ankara'da ipleri eline alan güçlü bir liderin olduğu şeklindeydi.
Ezici Meclis çoğunluğu ile Erdoğan, Türkiye'nin kaderini
değiştirecek ve Ortadoğu'daki büyük değişimde ABD'nin yanında
sağlam duracak bir lider profili çiziyordu. Böylece Türkiye 'tek
Müslüman demokrat' ülke olarak ABD desteği ile Ortadoğu'da 'model
ülke' haline gelecek ve diğer Arap ülkelerinde rejim değişikliği
sırasında ABD'nin stratejik müttefiki rolünü, siyasi ve ekonomik
anlamda oynayacaktı. Ancak Özal'ın talip olduğu ve kısmen oynadığı
bu rolün Erdoğan'a ağır geldiği kısa sürede ortaya çıktı. Erdoğan,
ABD'ye pazarlanan imajının ötesinde böyle bir role hazır değildi.
Çünkü Erdoğan'ın bütün eğitimi, görgüsü, bilgisi Erbakan'ın dizinin
dibinde edinilmişti. Erbakan ekolünün bütün özelliklerine
taşıyordu. İmam-cemaat ilişkisine uygun bir liderlik havası,
kendisine kişisel bağlılığa duyulan özgüven, sorunları kendi kutsal
varlığının çözeceğine olan inanç ve konuşmada bol keseden atma. Ama
Erbakan ekolünün bir özelliği daha vardı: Anti-Amerikan hatta
Anti-Batı olmak. Tayyip Erdoğan da bütün imaj marketinge rağmen
derin Amerikan karşıtı bir geçmişten geliyordu. Erdoğan'ın
ABD-Türkiye ilişkileri üzerine pek düşünmediği ve Ortadoğu'da
ABD'nin girişmeye hazırlandığı büyük operasyon hakkında hiçbir
fikri olmadığı kısa sürede ortaya çıktı. Erdoğan, Beyaz Saray'ın
kendisinden beklediği 'Pro-Amerikan Türk lideri' rolünü oynamaya
hazır değildi. Siyasi birikimi ve eğitimi bu role müsait değildi.
Tam tersi Anti-Amerikan bir muhalefet lideri olarak yetişmişti.
Yapısı ve bilgisi bu role uygundu. Bu yüzden ABD'nin beklediği
adımları atamadı, ABD operasyonunda onun yanında yer almayı açıkça
savunamadı. Erdoğan'ın Türkiye topraklarını ABD askerine açan
tezkereyi ürkek ve mahcup savunması, ekonomik gerekçelerden öteye
gidemedi. Globalleşen dünyada ABD Ortadoğu'yu yeniden dizayn etmeye
hazırlanırken, Erdoğan bu yeni oyunda kendi yerini ve rolünü net
olarak çizemedi, belirleyemedi. Böyle tarihi ve kritik bir dönemde
'derin bir siyasi kişilik bölünmesi' yaşayan Erdoğan, şimdi
başbakanlık görevini üstlenmeye hazırlanıyor. ABD hâlâ kendisinden
'bölgede pro-Amerikan liderlik rolü' ve 'Tezkere'yi geçirmesini
bekliyor. Erdoğan ise şimdilik bu konuda sessiz kalmayı sürdürüyor.
Erdoğan AKP içinde 'Amerikan yandaşı' rolü üstlenmekten kaçınırken,
Amerikan karşıtı rolünü de büyük ölçüde Bülent Arınç ve Ertuğrul
Yalçınbayır gibi isimlere kaptırmıştır. Erdoğan başbakan olsa da,
bundan sonra böyle bir dönemde, böyle bir bölgede Türkiye'yi
sağlıklı bir şekilde yönetmesi çok zor olacaktır. Çünkü Erdoğan'ın
ikilem içindeki siyasi çizgisi buna uygun değildir. Erdoğan, Özal
misyonu ve Erbakan ekolü arasında sıkışıp kalmıştır. Net, açık ve
düzgün bir siyasi duruş gösterememektedir. İmajı ve gerçeği
arasında ezilmiştir. Bu derin ikilemin ve siyasi çelişkinin ağır
faturasını ise korkarız yalnızca AKP değil tüm Türkiye
ödeyecektir.