Tavır koymayan savcıya küfrederim
Abone olZaman Gazetesi'nden Nuriye Akman'a bir röportaj veren Vural Savaş önemli konulardaki sorulara cevap verdi...
Yargıtay eski Başsavcısı Vural Savaş, Türkiye’de savcıların
tarafsız olamayacağını belirterek, “Eğer bir savcı cumhuriyetten
yana, laiklikten yana tavır koymuyorsa ben o savcıya küfrederim.”
dedi. Nuriye Akman’a konuşan eski başsavcıya göre bir savcının en
önemli vazifesi cumhuriyeti ve laikliği korumak. Geçmiş dönemdeki
iddianamelerinde kullandığı ‘vampirler, habis ur’ gibi ağır
terimler için kendini savunan Savaş, “Bir savcı işin vahametini
belirtecek kelimeleri her zaman kullanabilir.” diyor. Doğu
Perinçek’in Ulusal Kanal’ında program yapan Vural Savaş,
Perinçek’in son zamanlarda söylediklerinden memnun. Eski başsavcıya
göre bugünlerde en Atatürkçü çizgide fikir üretenlerden biri
Perinçek. Eskiden kendini sosyalist olarak tanımlayanların hepsinin
Atatürk’ü çok eleştirdiklerine işaret eden Savaş, “Şimdilerde ise
bir kuva-yı milliye ruhu şahlanıyor. İkiz sözleşmelere ilk defa
karşı çıkan Perinçek oldu. Bu da beni çok memnun ediyor.” şeklinde
konuşuyor. Savaş, Haşim Kılıç’ın eşi için sarf ettiği ‘başını
halıyla örttü’ ifadesinin yanlış anlaşıldığını, ancak bedelini
ödediğini ve pişman olmadığını kaydetti. ******* Vural Savaş’la 28
Şubat’ın en hararetli günlerinde çok konuşmak istedim. Bir türlü
randevuyu kopartamamıştım. Nasip Zaman’aymış. Koruma yönergesinin
değişmesi onu yeniden gündeme taşıdı. Yazdığı kitaplar nedeniyle
emekli olduktan sonra bile popülaritesini koruyan Yargıtay eski
Başsavcısı ile dört saat aralıksız konuştuk. Enerjisine hayran
kaldım. Tabii sıra konuşmayı özetlemeye gelince çok zorlandım.
Savaş, söyleşiye alamadığım kısımda BM’ce önem verilen ikiz
sözleşmeler gibi bazı uluslararası sözleşmeleri Türkiye’nin çekince
koymadan imzalaması ve Terörle Mücadele Yasasının 8.maddesinin
kaldırılmasını Türkiye gibi bölücülük cereyanına fazla muhatap olan
bir ülke için son derece sakıncalı bulduğunu anlattı. 312’inci
maddenin tehlikeleri önlemeye yetmeyeceğini, anlaşmalardaki
hükümler Türkiye’nin ülke bütünlüğüne imkan verecek tarzda
yorumlanamaz gibi bir çekince konmadığı için, Avrupa
Parlamentosunun 1994’de aldığı Türk hükümetinin ülkenin bütününü
temsil etmediği yolundaki kararı nedeniyle self determinasyon
hakkının şimdi tanınmış olacağını söyledi. “Emekli oldum. Nerede
görsem ordu mensupları bana sevgili gibi davranırlar” diyen Savaş,
sadece genç subayların değil ordunun tümünün bu gidişattan rahatsız
olduğunu belirtti ve “Her ülke kendi anayasal düzenini korur. Bunu
siviller başaramazsa görevi gereği askerler devreye girer. Otuz bin
evladını kaybetmiş memlekette sen gelip bölücülük propagandasını
serbest bırakırsan, bunun sonucuna da PKK eylemleri yarın beş
misline çıkar, ülke tamamen paramparça olacak atmosfer doğarsa,
ordu vazifesini yapmasın mı?” diye sordu.(NA) ******* Yargıtay eski
Başsavcısı Vural Savaş’a göre Son zamanların en Atatürkçüsü
Perinçek! Haşim Kılıç’ın eşinin açtığı davayı niye kaybettiniz?
İnsan doğruları söyler, sonucuna katlanır. Kaybettiğinize göre
doğruları söylemiyordunuz… Ben doğruyu söylediğime inanıyorum. Öyle
bile olsa misafirinizin onuruyla niye oynuyorsunuz? Bazıları sizin
gibi düşündü: İşte evine misafir gelmiş birisinin davranışını
söylememesi gerekirdi. Ben meseleye başka açıdan baktım. Çünkü
Anayasa Mahkemesi türban meselesinde karar verme mecburiyetinde.
Bunların da kamuoyunca bilinmesinde yarar var. Açıkladım, hayatım
boyunca mertçe görüş açıklamaya devam edeceğim. Davayı niye
kaybettiniz? Ben gerekçeyi bile okumadım. Bu işleri avukatlarıma
veriyorum. Ne kadar tazminat ödediniz? 4 milyara yakın ödedim.
Eşiniz aleyhinizde tanıklık yaptı mı? Efendim, karı koca
münasebetlerimiz inanılmaz derecede iyidir. Ben kendisine giderken
dedim aklında ne kaldıysa onu söyle. O da gitmiş tanıklık yapmış.
Söylediklerini öyle yorumlayan Akit gazetesi oldu. Benim ağzımdan
şu çıktı: Halıyla başını örttü de falan. Öyle değil de yani böyle
gözü görünmeyecek şekilde halıya başını eğdi tarzında söylemek
istedim. Ama ikisi arasında çok fark var. Ne kastettiğimi burada
açıklığa kavuşturuyorum. Ben gidip mahkemede konuşmadım. Yani
halıya öyle bir eğildi ki, ayaklarıyla da yere vuruyor. Başı da ben
görmeyeyim diye halının üzerinde. Eşim “Ben tepsiyle çay
dağıtıyordum, arkamda anormal bir şeyler oldu. Ben hissettim
kadının Vural’ın gelişinden rahatsız olduğunu. Hiç o tarafa
bakmadan Vural’a doğru gittim. Vural, hastaysa hastaneye götürelim,
dedi. Yok ben sana sonra açıklarım, sen git, dedim, o da gitti.”
tarzında ifade vermiş. Eşimin söylediği, orada halıyla başını
örttüğü doğrulanmadı gibi yorumlanmış. Halıyla başını örtmesine
imkan var mı, koskoca halı. Öyleyse neden sürç–ü lisan ettiğinizi
kabul etmiyorsunuz? Sürç–ü lisan değil efendim, halıyla başını
örttü, yani başını öyle eğdi ki, halıdan yüzü görünmeyecek hale
getirdi kendisini. O günlerde Cumhurbaşkanı ile sürtüşmenizin
öfkesini Kılıç’ın eşinden mi aldınız? Hiçbir ilgisi yoktur. Ben
Anayasa Mahkemesi ve Cumhuriyet kurumlarına son derece önem veren
bir kişiyim. Bu Haşim Kılıç olayını da yazdığım bir kitapta detaylı
anlatacağım. Sizi sadece Akit kınamadı. Mehmet Yılmaz, “Çok çirkin
bir suçlama.” dedi. Efendim, yanlış anlamışlar, düzeltiyorum. Hakkı
Devrim de Cumhurbaşkanı sizi değil de başkasını seçti diye
köpürdüğünüzü söyledi. Gönül Kılıç’ın sara nöbeti geçirdiğini
söylemenizi ayıpladı. Sara nöbeti demedim. Dediniz, Hulki
Cevizoğlu’nun programında. Hakkı Devrim “Bu zatın kimliğini daha
yakından tanımaya yaradığı için bu program faydalı oldu. Ama
Türkiye Cumhuriyeti’ni savunmak, bu ruh ve mizaçta insanlara
kaldıysa, vay bize.” diye yazdı o günlerde. Hiç pişman değilim,
doğruyu söyledim, bedelini de ödedim. İncittiğimiz kişiler olursa
dava açar, cezai sorumluluğu varsa ona da katlanırım. Neden büyük
kanallar sizi programa çıkarmıyor artık, sadece Perinçek’in
kanalında varsınız. Acaba toplum nezdinde militan demokrasinin
kıymet–i harbiyesi kalmadı mı? Değil bilakis, benim hasbelkader bir
seçim çalışmam oldu. Beni utandıracak kadar bütün kanallardan davet
aldım. O dönem bitti. Üç dört ay öncesine kadar böyleydi. Benim E
TV’de Vural Savaş’la Başbaşa programım vardı fakat o ayda bir
kereydi. Ben muntazaman bir program yapmak istiyorum ve söylediğim
hiçbir şeyin beni çağıran kanalları rahatsız etmesini istemiyorum.
Şimdi bir tek Perinçek’in kanalı rahatsız olmuyorsa sizden, niye o
zaman İP’ye üye olmuyorsunuz? Ben herhangi bir siyasi partiye üye
olmak istemiyorum. Muntazaman bir program yapmaya karar verdiğimde
en uygun kanal olarak Ulusal Kanal’ı gördüm. Zaten son zamanlardaki
tutumunu da son derece beğeniyorum. Perinçek’in siyasi görüşlerini
beğeniyor musunuz? Bir insanın tüm görüşlerini benimseme diye bir
şey olamaz. Ancak son zamanlarda en Atatürkçü çizgide fikir
üretenlerden biri. Doğu Perinçek’in söylediklerinde beni rahatsız
eden hiçbir şey yok. Perinçek’in neydi en büyük hatası? Doğu
Perinçek hakkında fazla konuşmak istemiyorum. Hepimiz daima
değişiyoruz. Bernard Shaw’un meşhur bir lafı var. “20 yaşında
sosyalist olmayan eşek, 40 yaşında hâlâ sosyalist kalan eşekoğlu
eşşek.” Şu anda Bernard Shaw’un penceresinden Perinçek’in durumu
ne? Ben bunu İşçi Partisi lideriyle ilişki kurarak söylemedim.
Yalnız beni çok memnun eden bir gelişme oluyor Türkiye’de. Eskiden,
kendini sosyalist diye tanımlayanlardan hepsi Atatürk’ü de son
derece eleştiriyorlardı. Şimdi Türkiye’de bir kuva–yı milliye ruhu
şahlanıyor. İkiz sözleşmelere ilk defa karşı çıkan Doğu Perinçek
oldu maalesef. Siz Perinçek’i bir zamanlar Kürtçülükle,
ayrımcılıkla suçlamadınız mı? Ben şimdi geçmişe bakmıyorum. Keşke
Tayyip Erdoğan’lar da antiemperyalist çizgiye gelseler de biz
onların defterleri üzerinde pek kafa yormasak. ABD’de bir hakim,
trafik suçu işlediği iddiasıyla yargılanan bir Lübnanlıya sadece
‘Terörist misin?’ diye sorduğu için dava edildi ve istifa etmek
zorunda kaldı. ABD’de olsaydınız size ne yapılırdı, “Vampirler,
habis ur” vs. gibi hukuki olmayan kelimeleriniz üzerine? O
ifadeleri kullandığımda hakim değil, savcıydım. Savcı iddia
makamıdır, tarafsızlığı diye bir şey yoktur. Kapattığımız
partilerin önemlilerini Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de
onaylıyor. Ne demişim? “Metastaz yapan habis bir ur gibi”... Aynı
adamların partisini kapatıyorsunuz, yenisini kuruyorlar. Ben siyasi
partilerin kapatılmasını demokrasinin sağlıklı işlemesi için bir
urun temizlenmesine benzettim. Çocukken doktor mu olmak istediniz?
Yoo doktor olmayı hiç düşünmedim. Bunlar hukuki değil tıbbi
terimler de… İşin vahametini belirtecek kelimeleri her zaman
kullanabilirsiniz, hunharca cinayet de diyebilirsiniz mesela.
Cinayetten cinayete fark var. Peki çocukken vampirli filmler
seyredip çok mu korktunuz? Yok efendim, hiç öyle bir şeyim yok. Ben
hiç paniğe kapılmam ve cesaretli davranırım. Şahsi meselelerde çok
hoşgörülüyüm. Vampir kelimesi de şudur. Başörtüsü de başörtüsü diye
tutturdular. Danıştay karar veriyor bilmem ne oluyor. Üniversite
kapılarında hâlâ, sanki TC’ni kötülemek için kanla beslenen
vampirler gibiler dedim. Savcı tarafsız değildir. Eğer bir savcı
cumhuriyetten yana laiklikten yana tavır koyamıyorsa ben o savcıya
şurada küfrederim. Eh bu durumda laiklik karşıtları da küfrü hak
ediyor. Yani bir savcının en önemli vazifesidir cumhuriyeti
korumak. Gidip de ana avrat sövmek değil, içimden söylenirim
anlamında söyledim. Aslında bu adamlar benim söylediğim lafların
çok daha fazlasını hak etmişlerdir. Savcılar hakaret edebilir mi?
Birine sahtekar demek de hakaret. Ama sahtekarlık yapmışsa ancak
savcı iddianamesine yazabilir. Parti kapatılmalar zorlaştırıldı
diye üzülüyor musunuz? Bölücülük yapan, irticai faaliyette bulunan
partilerin kapatılmasının zorlaştırılması hiç de yerinde
olmamıştır. Bu durumda kaderinize şükrediyor musunuz, ya bu dönemde
Yargıtay başsavcısı olsaydınız demek ki işsiz kalacaktınız. Niye
işsiz kalayım? Benim yaptığım işlerin binde biri parti kapatma
davaları. Ama sizi popüler yapan parti davalarıydı... Biz bunları
popüler olalım diye yapmadık, vazifemizi yaptık. Etkilendiğim
Şiirler güldestenizden öğrendiğimize göre 13 yaşınızda yazdığınız
iki şiir için Peyami Safa size “İkinci bir Orhan Veli
olabilirsiniz.” diyor. Orhan Veli olamayacağınızı anladığınız için
mi şiir yazmayı bıraktınız? O ara merakım artmıştı, o devrin belli
başlı şiirlerini okuyunca, gerçek şiirin ne olduğunu öğrenince
denemekten bile vazgeçtim. Bir Orhan Veli olma çabasına hiç
girmedim. Necip Fazıl, Cahit Zarifoğlu, Sezai Karakoç gibi sağın
önemli şairlerinden etkilenmediğiniz anlaşılıyor. Acaba şiire
yaklaşımınız da ideolojik formatlanmamanız paralelinde mi? Diğer
şairleri kafa yapısı itibarıyla tanıdığımdan ve bana son derece
değer verdiklerini bildiğimden onların şiirlerini izin almadan alıp
basmanın ancak onları memnun edeceğini düşündüm. Ama söz ettiğiniz
şairlerin böyle spekülasyon yapabilecekleri aklıma geldi. Yoksa
onların da hiç olmazsa birkaç şiirini alabilirdim. Mesela Necip
Fazıl’dan mutlaka alırdım, ‘Kaldırımlar’ dahil buna. O sağcı bir
şair olarak tanınıyor ama öyle şiirleri de var ki erotik. Bu kitabı
çok güç şartlar altında yazdım. Her hafta televizyon programı, bir
dergiye her hafta yazı, 10 üniversitede konferans. İnanın benim
böyle sanatçıların telefon numarasını öğrenmek, araştırma yapacak
bilmem ne yapacak vaktim yok. Ama o zaman da gayri ciddi oluyor.
İzin almamışsınız öbürlerinden de? Efendim almak için bunların
peşine düşmek lazım. Şöyle düşündüm ondan sonra: Yahya Kemal’ler
bilmem neler halka mal olmuşlar. Bakın benim sağ sol ayrımı
yapmadığım şurdan belli; Mehmet Akif Ersoy’dan ölümünün üzerinden
70 yıl geçmiş olduğu için ondan da çok geniş alıntılar yaptım.
Yaptınız ama onun da bazı bölümlerini, irtica hassasiyetiniz
dolayısıyla attınız. Pek muhtemel, almış olduğum kaynakta bunlar
atlanmıştır. Yani o kadar incesine girmedim. Sadece Akif değil
Nazım Hikmet’in de Attilâ İlhan’ın pek çok şiirinin tamamını
almadım. Ama o zaman da şiirin bütünlüğünü bozmuş olmuyor musunuz?
Efendim değil… Olur mu? Bir mimar ev yapıyor. Kapısı alınır, bacası
alınmaz mı? Ona saygısızlık olmuyor mu? Her şiirin beni en çok
etkileyen bölümlerini almaya gayret ettim. Kendi zevkime göre
seçmek istedim. Fakat basına intikal ettiği gibi değil. Araştırın,
Attila İlhan, Ataol Behramoğlu size neler söyleyecekler? Biz
izinsiz alınmasına karşıyız ama Vural Savaş dostumuzdur diyorlar.
Ataol Behramoğlu Vatan Gazetesi’ne telefon ediyor. “Siz Vural Savaş
ile niye uğraşıyorsunuz?” diyor. Attila İlhan diyor ki:
“Yayınevi’nin sahibi Tevfik Köklü çekingendir. Allah aşkına
kitabını çekme.” Fazıl Hüsnü Dağlarca “Ben antolojilere karşıyım
ama Vural Savaş bir tane almış. Onun için dava mava düşünmüyorum.”
diyor. Ona karşın geri çektim kitabı. Yayınevine borçlandım. 400
tanesinin 200 tanesini şiirle ilgili kimi gördüysem belli başlı
yazarlara gönderdim. Astarı yüzünden pahalıya mal oldu size. Ne
olacak efendim. Değer. Ben çoluk çocuğuma, dostlarıma bir hatıra
bıraktım. İnandığınız bir eseri meydana getirmenin zevki
katlanacağınız zarara, diyelim bir milyara feda olsun. Yargının
dışında üç kitabınız var. Satılmışların Ekonomisi, Militan
Demokrasi ve Güldeste. Üçünün de üstünde Vural Savaş yazıyor. Üçü
de derleme. Acaba özgün fikirlerinize güvenmediğinizden mi
kendinize destek arıyorsunuz? Her yiğidin bir yoğurt yiyişi var.
Bir kere bu kitapları okuyanlar görüyorlar: o konudaki bütün
neşriyatı en iyi takip edenlerden biriyim. Ben kendi
söyleyeceklerimi kısa tutuyorum; ama onu kuvvetlendiren çok değerli
insanların araştırmalarına da büyük saygı duyuyorum, geniş pasajlar
almayı tercih ediyorum. Benim Militan Demokrasi kitabıma, Turan
Dursun Ödülü de verdiler. Varsın derleme desinlerler. Şimdi siz
yoğurdu derleyerek yiyorsunuz da toplam sayfa adedine baktığımız
zaman sizin sözleriniz 8–9 sayfayı geçmiyor. Bu durumda
başkalarının siyaset bilimiyle ilgili görüşlerini dikkate alarak
siyaset bilimine, ekonomik görüşleriyle ekonomi bilimine,
başkalarının şiirlerini alarak da edebiyata katkı yapmış
oluyorsunuz. Bu da başkalarının sırtından geçiniyormuşsunuz gibi
bir izlenim doğurabilir. Onları başkaları söylesin. Kim söylüyor?
Ben irtica ve bölücülüğe karşı bir kitap yazmışım. Bu konuda
binlerce kişi yerli yabancı fikir üretmiş. Ben bunları derli toplu
sunuyorum. Peki Türkiye’de “Ben Militan Demokratım” diyen sizden
başka kimse var mı? Valla ben duymadım. Ama Avrupa’da çok yani bu
kitaplara bu ismi veren, hukuk tabiri olarak kullanan. Bütün çağdaş
insanlar militan demektir. Ben gerçek demokrasilerin de ancak
militan olduğunu söylüyorum. İrtica tehlikesi Avrupa’da yoksa niye
bu konuda yasalar çıksın. Bizde ırkçılıkla ilgili madde
bulamazsınız, Avrupa’da parti kapatma nedenidir. Buna karşı bir tez
olarak da radikal demokrasi kavramı üretildi. Bizde de Fuat Keyman
bu konuda bir kitap yazdı. Tam aksine demokrasiyi korumak için daha
fazla demokrasi gerekir, deniyor. Ve bunlar da hiç de irticayı
savunan insanlar değil. Valla bunlar havada görüşlerdir. Tarih
bilinci, siyasi bilinci olmayan insanların bu konuda hiç
konuşmaması lazım. Bakın Amerika pek çok demokratik fikir üretiyor
gibi görünüyordu. İkiz kulelere uçak çarptı. Şimdi Amerika dünyada
neler yapıyor. Ben zaten militan demokratım da demedim. Militan
demokrasiyi anlattım. Herkes bana bu militan demokrasi kitabımdan
sonra militan demokrat demeye başladı. Ben bir gün anılacaksam
militan demokrat falan değil, militan Atatürkçü olarak anılmak
isterim. ZAMAN GAZETESİ