Tatlıses'ten köşe yazarı olur mu?
Abone olArebesk türkücü İbrahim Tatlıses'in Bugün'de köşe yazması gazete yazarlarını ikiye böldü. Ahmet Hakan'ın başlattığı tartışmaya Nazlı Ilıcak ile Haluk Şahin de katıldı.
Arabesk türkücü İbrahim Tatlıses'in Bugün Gazetesi'nde köşe
yazarlığına başlaması medyada yeni bir tartışmayı da beraberinde
getirdi: İbrahim Tatlıses'ten köşe yazarı olur mu?
Konuyu gündeme ilk taşıyan Hürriyet yazarı Ahmet Hakan Coşkun
oldu. Coşkun, dünkü yazısını "Magandalığa meşruiyet
kazandırmaya yönelik sözde felsefi ve edebi ataklara geçit
vermeyelim" diye bitirdi.
Hakan'ın bu sözlerine Bugün Gazetesi yazarı Nazlı Ilıcak'tan tepki
geldi. Ilıcak, bugünkü yazısında Tatlıses'ten pekala köşe yazarı
olabileceğini yazısıyla iddia etti. Ve Prof. Dr. Haluk Şahin,
Tatlıses'in köşe yazarı olup olamayacağı konusunda koydu.
İşte Nazlı Ilıcak ile Haluk Şahin'in yazıları:
Yazı: Nazlı Ilıcak
Kaynak:
Ahmet Hakan benim dostum. İbrahim Tatlıses de dostum.
Bu listeye, politikacısından, profesörüne kadar çok sayıda kişiyi
dahil etmek mümkün.
İkidir, Ahmet Hakan, İbrahim Tatlıses'e "yazarlığı"
yakıştıramadığını belirtiyor sütununda. Hakan'a da Hürriyet
yazarlığını yakıştıramayan ve konjonktür değiştiğinde onun,
oralarda kalmayacağını söyleyenler var. Birilerini küçük görmek,
yaygın bir alışkanlık. Psikologlara göre, sevgisiz büyüyen çocuğun
sevgi verememesi gibi, küçük görülen insanlar da, başkalarını küçük
görerek tatmin olurmuş.
Ahmet Hakan için buna gerek yok. Gerçi Beyaz Türklerin bir bölümü,
Ahmet Hakan'ın başarısını halâ hazmedemiyor. Ama, o, tam aksi bir
tavır benimsemeli.
İbrahim Tatlıses, "kıro" ise, sorumlusu, içinde yetiştiği
şartlardır. Kimi çevrelere göre, Ahmet Hakan, "zenci" kategorisine
giriyorsa, İbrahim Tatlıses de, bir başka açıdan aynı
kategoride.
Bu noktada Prof. Nilüfer Göle'nin bir sözünü hatırlıyorum: "İbrahim
Tatlıses, Michael Jackson gibi rengini değiştirmeden kendisi
Türkiye'ye kabul ettirdi."
Evet Tatlıses'i Türkiye benimsedi, baştacı yaptı ama, sosyetik
aydınlarımızın gözünde o "çok banal" bir insan. Çünkü icabında
Avrupa'nın lüks otellerinde kebap yapıyor; İstanbul Türkçesi'ni
konuşmuyor; kadınlara haşin davranıyor...
***
Çocuklar saf ve temiz doğar. Önce aileleri onları eğitir; sonra
okullarda eğitim alırlar. Kimisi de kendi kendini yetiştirir, dünya
denilen bu cehennemde darbeler ala ala ayakta kalmaya çabalar;
katılaşır, hırçınlaşır; farklı değerler kazanır. Türkçe'yi dahi
askerde öğrenen İbrahim Tatlıses, düşe kalka, itile kakıla
bugünlere gelmiş. Şöhret olmuş. Şimdi de, Bugün gazetesinde köşe
yazıları yazıp, hislerini bizlerle paylaşıyor. Tatlıses'ten köşe
yazarı olur muymuş? Tatlıses, "Kadınlarımız" diye bir yazı kaleme
alabilir miymiş?
Oysa o yazıyı yazdığı gün, Tatlıses beni aradı ve "Hem ağladım, hem
yazdım" dedi.
Keşke, kişileri eleştirdiğimiz kadar, onları anlamaya da çalışsak.
Tatlıses'in her hareketini, her söylemini beğenmeyebiliriz. Ama
eğitimsiz olduğu için küçük görürsek ayıp etmiş oluruz.
Dün Hürriyet gazetesinde okudum, NTV'de program da yapan, Akşam
gazetesi yazarı Deniz Gökçe, eşi Gülü Leman'a kafa attığı
gerekçesiyle 844 milyon liraya mahkûm olmuş. Leman Gökçe, eşinin,
arkadaşlarının yanında, kendisini kulaklarından tutarak kafa
attığını iddia ediyor. Deniz Gökçe ise, sadece sinirlenip, onu
ittiğini, kafasını bir yere çarpmış olabileceğini söylüyor. Ben,
İbrahim Tatlıses'in kadın dövmesinden ziyade, eğitimli bir hocanın
kadına kafa atmasını daha çok yadırgıyorum. Üstelik cezası sadece
844 milyon lira!
Pes doğrusu!
Yazı: Haluk Şahin
Kaynak:
İbrahim Tatlıses'ten köşe yazarı olur mu?
Polemiksever basınımızda son tartışma konusu: İbrahim
Tatlıses'ten köşe yazarı olur mu? Kimi meslektaşlarımız Tatlıses'i
çok 'kıro' buluyor, köşe yazarlığına layık görmüyorlar.
Bence yanılıyorlar. İbrahim Tatlıses'ten köşe yazarı bal gibi olur.
Oldu bile.
Peki, İbrahim Tatlıses'ten iyi bir köşe yazarı olur mu? Ona pek net
cevap veremiyorum. Ne yazdığına bağlı, nasıl yazdığına bağlı.
Bekleyip göreceğiz.
Kimin köşe yazarı olabileceği sorusu köşe yazarlarımızın ve
halkımızın sevdiği konulardan biridir. Bu bağlamda, gazetelerimizde
köşe yazarı sayısının çok artmasından şikâyet edilir. Fazla
düşünmeden ortaya atılmış basmakalıp bir şikâyettir bu. Değişen
iletişim ortamında gazetenin işlevinin nasıl dönüştüğünü göz ardı
eden bir şikâyet...
Çok uzak olmayan bir geçmişte gazetenin ana işlevi haber vermekti.
Yurtta ve dünyadaki haberleri 'ilk veren' olmaktı. Oysa artık o
işlevi radyolar, televizyonlar, internet, cep telefonları vb.
yerine getiriyor. Depremleri, benzin fiyatı artışlarını, siyasal
partilerden istifaları önce başka bir yerden öğreniyor, sonra
gazete okuyoruz. Gazetelerden ilk haberi almayı değil, onun ne
anlama geldiğini, hayatımızı nasıl etkileyeceğini öğrenmek
istiyoruz.
'Dün ne oldu?' sorusundan, 'Dur bakalım ne oluyor?' sorusuna
geçemeyen gazetenin günümüzün çok seçenekli iletişim ortamında pek
bir varoluş nedeni kalmıyor..
Köşe yazarlarının sayısının artmasını da bu çerçeve içinde
değerlendirmek gerek.
Bence günümüz Türk basını için asıl sorulması gereken soru 'Niçin
bu kadar çok köşe yazarı var?' değil, 'Niçin bu kadar az muhabir
var?' olmalıdır.
Biraz ansiklopedik bilgi. Evrensel gazetecilik uygulamasında köşe
yazısının üç özelliği olduğu söyleniyor: Sürekliliği, yazarının
kişiliğini yansıtması, fikir ve görüş içermesi. Yazarının eğitimli
olup olmaması (Örneğin Oxford'tan mezun olup olmaması) ya da ileri
sürdüğü görüşlerin niteliği tanım açısından önem taşımıyor.
Yani, ansiklopedist ölçütlere göre İbrahim Tatlıses'ten köşe yazarı
olabilir. Ama nasıl bir köşe yazarı?
Kitle iletişiminde, basının 'ne verdiği'nin değil, okurun ondan 'ne
aldığı'nın daha önemli olduğunu öne süren yaklaşım çerçevesinde bir
sınıflandırma yapmak istiyorum. Buna kuramcılar 'Kullanımlar ve
doyumlar yaklaşımı' diyorlar.
Bu yaklaşım içinde dört çeşit köşe yazarı düşünebiliyorum:
1) Danışma ihtiyacımızı gideren köşe yazarları. Bunlar uzman
oldukları konuda kafamızdaki sorulara yanıtlar veriyorlar. Uzmanlık
alanları ekonomiden hukuka, gönül işlerinden çiçeklere, spordan
teolojiye değişebiliyor.
2) Yaşadığımız dünyayı anlama ihtiyacımızı gideren köşe yazarları.
Bu türden yazarlar sürekli değişen dünyayı yorumlama çabamıza
katkıda bulunuyor, bulanık konuları kafamızda netleştirmemize
yardımcı oluyorlar.
3) Küfretme ihtiyacımıza cevap veren köşe yazarları. Bizi
sinirlendiren konularda 'kötü adamlar'a en sert şekilde bağırarak
rahatlamamıza yarayan, bir çeşit 'katharsis' sağlayan yazarlar
bunlar. Bizde ve dünyada en çok onlar okunuyor.
4) Küçümseme ihtiyacımızı doyuran köşe yazarları. 'Hadi yahu, bu
ebleh heriften de köşe yazarı olabiliyorsa benden köşe yazarlarının
kralı çıkar!' dedirten ve 'Acaba bugün hangi zırvaları
yumurtlamış?' türünden bir merakla okunan yazarlar. Onları
okuduktan sonra kendimize güvenimiz artıyor, bayağı akıllı
olduğumuzu düşünmeye başlıyoruz.
Şimdi buyurun size bir pazar testi: İbrahim Tatlıses dahil
bildiğiniz köşe yazarlarını yukarıdaki kategorilere yerleştirin
bakalım...