Taşpınar: Türban rejimi zorlar
Abone olDr. Ömer Taşpınar, AK Parti ve ABD arasındaki ilişkiyi analiz etti. Türban, Ilımlı İslam, Tezkere ve ABD'nin AK Parti'ye olan tutumları ele alındı. ABD'nin gözüyle AK Par
Washington Brookings Enstitüsü Türkiye Programı
Direktörü Dr. Ömer Taşpınar: 'AKP rejimle sorunu olabilecek
bir parti'
ABD'de AKP'ye karşı eski heyecanın kalmadığını söylüyor Taşpınar.
Ona göre rejimle sorunu olabilecek bir parti görünümündeki AKP,
türban konusunu zorlarsa sistemle çatışmaya girer
DERYA SAZAK: Türkiye'nin AB hayali son bulursa, ABD'nin
Türkiye'de liberal demokrasinin tehlikeye gireceğine ilişkin
kaygılarını belirten makalenizi okudum. Washington'dan bakınca ne
tür riskler gözüküyor?
ÖMER TAŞPINAR: ABD-Türkiye ilişkileri 11 Eylül'den sonra özel bir
döneme girdi. O zamana kadar hep güvenlikten söz edilirken,
Huntington'un 'Medeniyetler Çarpışması' tezi 11 Eylül terörizmiyle
gerçek haline geldi, birdenbire 'İslamla, Hıristiyanlık çatışma
içine giriyor' kaygısı başladı ve Amerikalı uzmanlar İslam
dünyasında demokrasi arayışına başladılar. Türkiye, sadece
jeostratejik önemiyle değil, laik ve demokratik sistemi, Müslüman
kimliği, AB yolunda ilerleyişiyle bir rol modeli olarak öne çıktı.
AKP'nin iktidara gelişiyle, 'ılımlı İslam' projesi Türkiye'nin laik
hassasiyeti ile çatıştı. Kırılma noktası, Colin Powell'ın 'İslam
Cumhuriyeti' nitelemesidir. ABD yönetimine kuşkuyla bakan
çevrelerde, radikal İslama karşı 'ılımlı İslam' projesinin AKP
üzerinden geliştirilmek istendiği yargısı doğdu. Bu süreçte
Türkiye'nin Kemalist kimliği ortadan kalkacaktı. 'Acaba, Amerika
yine hata mı yapıyor, bizi İslam dünyasına mı itmeye çalışıyor?'
tepkisi oluştu.
Türkiye'den 'model' nitelemesine o kadar sert tepkiler geldi ki ABD
sözcüleri 'm' harfini ağızlarına bile almak istemiyorlar. 'Ilımlı
İslam' da sözlükten çıkarıldı. 'İlham kaynağı' diye bir formül
buldular.
Neyin ilham kaynağı?
- İslam dünyasında demokrasinin gelişmesinin.
ABD'nin 'İslam ve demokrasi'yi buluşturma projesi Sovyetler'in
çözülmesine dek gidiyor. Brzezinski'nin ünlü 'yeşil kuşak' projesi
Avrasya'ya uzanma stratejisi değil miydi? Afganistan ve Irak
işgali, 'Post-Saddam' dönemi, Büyük Ortadoğu Projesi tasarlanırken
'ılımlı İslam' yükselişe geçti. Türkiye Cumhuriyeti'nin 80 yıllık
laik rejiminin bu dönemde sorgulanmaya başlaması rastlantı olabilir
mi?
- ABD'ye yönelik kuşkular, Soğuk Savaş döneminde Türkiye'nin sol
aydın kesiminde hep olmuştur. Ancak geçmişteki anti-Amerikanizm
bugüne oranla çok daha sınırlıydı. Bunun iki nedeni var: Birincisi,
Sovyetler ve komünizm ortak düşmandı. Washington ve Ankara aynı
tehdit algılamasına sahipti. İkincisi, Soğuk Savaş döneminde
Türkiye'nin bugünküne benzer kimlik sorunları öne çıkmamıştı. Sağ
ve sol akımlar kimlik sorunlarını kamufle ediyorlardı. Kürt kimliği
sol içinde yer bulurken, siyasi İslam antikomünist sağ kapsamında
baş tacı ediliyordu. Bugün olduğu gibi halkın geneline yayılan bir
ABD düşmanlığı yaşanmasına imkân yoktu.
1 Mart tezkeresi
Marmara depremi ve 11 Eylül trajedisinde büyük yakınlaşma
sağlanmıştı. Kırılma noktası Irak savaşı oldu.
- 'Afganistan'da Bin Ladin'i kim yarattı: ABD!..' tezi Türkiye'de
çok ciddi. Irak senaryoları başlayınca, ABD ne yapmak istiyor diye
küresel anlamda gösterilen tepkiye bütün dünya gibi Türkiye kamuoyu
da katıldı. Washington bunları doğal karşıladı, hatta 1 Mart
tezkeresine de ölçülü tepki verdi, çünkü Meclis'in kararı
demokratikti. Stratejik askeri ilişkiler Irak nedeniyle darbe aldı.
Paul Wolfowitz'in, 'Güvendiğimiz kurumlar açıklama yapmadı' mesajı
Pentagon ile TSK ilişkilerindeki yıpranmayı gösteriyordu. Ancak ABD
açısından bu hiçbir zaman Türkiye'yi gözden çıkarma anlamına
gelmiyor. Parlamento 'Hayır' dedi, asker de konuşmadı. Bu
demokrasinin güçlendiğinin kanıtıydı aynı zamanda.
Türkiye 1 Mart tezkeresine kuşkuyla baktı, ABD desteğiyle kuzey
Irak'ta bir Kürt devleti kurulmasından endişe etti Genelkurmay.
Irak'ta savaş sonrası planlar konusunda güvence veremedi ABD.
ABD, Irak'taki konumunu bugünkü gibi sürdürebilir mi?
Askeri kayıplar giderek artıyor...
- Şu anda Bush'un Amerikan kamuoyundaki imajı son derece kötü,
yüzde 45'e düşmüş durumda ABD Başkanı'na destek oyları. Bunun
önemli nedeni Irak. Sıradan Amerikalı, 'Irak'ta ne işimiz var' diye
sormaya başladı. Cenazeler geldikçe tepki artıyor. 11 Eylül, Bin
Ladin ile Irak'ın ilgisi nedir, Bush'a bunu soruyorlar. Kitle imha
silahları da çıkmadı. Bir tek konuda halkı ikna edebiliyor, 'İslam
dünyasında bize saldırıyorlar çünkü siyasi İslam var. Siyasi İslam
ABD'yi öcü olarak gösteriyor. Siyasi İslam niye var? Çünkü cami
dışında gidebildikleri tek yer yok, camide örgütleniyorlar!'
Örneğin Mübarek'in Mısır'ında cami dışında konuşabileceğiniz yer
yok. Bu muhalefetin İslamlaştığı bir ortam yaratıyor. Bush yönetimi
'İslam dünyasında demokrasi'yi bu nedenle savunuyor. Burada sorun;
niye Suudi Arabistan'dan, Mısır'dan başlamadılar? 11 Eylül'de
uçakları İkiz Kuleler'e çakan hava korsanlarının hepsi Suud'du.
AKP Kemalizmin ürünü
ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, geçen hafta
Mısır'daydı ve Hüsnü Mübarek'le görüştü...
- Çok önemli mesajlar verdi. ABD'nin sorduğu, 'Arap dünyasında
gerçekten demokrasi istiyor muyuz?' Arap coğrafyasında demokrasi
gelişirse önce İslamcılar iktidara gelecek. Cezayir gibi olacak.
Amerikalılar buna 'One man, ona vote, one time...' diyorlar. Bir
insan, bir oy ve bir daha seçim olmayacak. Gelecekler iktidara ve
kalacaklar. Eskiden Türkiye'de de korkulurdu. İslamcılar
demokrasiye inanmıyor gelecekler ve gitmeyecekler.
AKP ile bu sendrom aşıldı mı?
-Aşıldı çünkü
Türkiye'de güçlü bir devlet var. Laikliğin kırmızı çizgilerini 28
Şubat'ta öğrendi siyasal İslam. AKP sonuçta Kemalizmin bir
ürünü.
Erdoğan'ın AB'ye çok ihtiyacı var
Türban referandumu, 2007'de eşi başörtülü cumhurbaşkanı
profili, rejimi zorlamaz mı?
- Maalesef Türkiye'de bu bir kimlik sorunu, kolay kolay
dengelenecek bir şey değil, AKP bu süreçte pragmatik olmak zorunda.
Çünkü, Türkiye'de 28 Şubat sürecini AKP kadroları yaşadı. Başbakan
Erdoğan o zaman, dört ay hapiste yattı. Sistemi zorlarsa nasıl bir
tepki geleceğini biliyor. O yüzden AB'ye çok ihtiyacı var. AB
olmazsa, reformlara halk desteği yıkılır. Liberallerin, merkez
sağın AKP'ye bu kadar destek vermesinin tek nedeni var: Kopenhag
kriterleri. AKP'liler, Kopenhag kriterleri içinde başörtüsü
olmadığını geçen yaz çok kötü biçimde fark ettiler. Ardından AİHM
kararları çıktı.
Liberaller desteği çeker
AB hedefi kesintiye uğrarsa?..
- Kürt meselesinde reformlar durur. Liberallar, 'AB üyeliği yoksa
AKP'ye niye destek veriyoruz?' demeye başlar. Bugün Türkiye'deki
demokratik koalisyonun tutkalı, AB'ye girme ümididir. AB hedefi yok
olursa, 'Ankara kriterleri' söylemi gündeme gelecek, 'Biz bunu
halkımız için yapıyoruz diyecek' AKP. Halk, o zaman 'Bir dakika!
Bunu türbanlı için mi yapıyoruz?' diye sormaya başlayacak.
AKP, Batı reddetti diye rotayı 'Doğu'ya çevirir mi? ABD
bundan mı çekiniyor?
- Türkiye'yi iyi tanıyan ABD'liler, Türkiye'nin Doğu'ya gidemeyecek
bir ülke olduğunun farkındalar. En başta ordu buna izin vermez.
Ordudan benim anladığım, güçlü devlet. Derin devlet değil!
Genelkurmay, Dışişleri, bürokrasi. Osmanlı'dan, Tanzimat'tan bu
yana Türkiye'yi Batı'ya taşımaya çalışan bürokratik bir gelenek
olmasa Türkiye Doğu'ya gidebilir, diye korkarlardı. Bernard Lewis,
'Türkiye bin yıldır Batı'ya gidiyor, Doğu'ya gitmez' dedi. Lewis,
ABD'deki neo-con'ların fikir babası. Dedi ki, 'Batıya yolculuk
bugün Avrupa'ya doğru sürüyor, AB'nin aslında vakit kaybı olduğunu
anlayacak Türkler.'
AB'nin alternatifi ABD mi?
Huntington da İstanbul'daki konferansta 'AB Türkiye'yi almayacak'
dedi.
- Bernard Lewis de, Huntington da buna inanıyor, çünkü Avrupa
ırkçı, kültürel olarak Türkiye Müslüman olduğu için hiçbir zaman
kapılarını açmayacak diyorlar. Önerileri, 'Gelin Batılılaşma
geleneğinizi ABD ve İsrail eksenli devam ettirin.'
AB mi ABD mi? Avrupa Birliği'nin alternatifi Amerika mı
olmak zorunda?
- 3 Ekim'den sonra AB ile ilişkiler
kötüye giderse, Türkiye'ye 'imtiyazlı ortaklık' önerilir ve AKP
'Yeter artık, buraya kadar' derse ABD yeniden tek alternatif haline
gelebilir. Ancak Türkiye'de düşünüldüğünün aksine ABD bunu
istemiyor. İstiyor ki, Türkiye demokratik olarak yoluna devam etsin
çünkü ABD Türkiye'de demokratikleşmenin motorunu AB olarak
görüyor.
12 Eylül 1980'deki askeri darbe ABD tarafından
desteklendi.
- AKP'nin gözünde Amerika'ya güvenmemek aslında bir Çevik Bir
sendromu. 28 Şubat'ın arkasında ABD var mıydı diye kuşkuya
düştüler. Ayrıca İslamcıların dünyasında ciddi bir paranoya vardır.
ABD'yi Yahudiler yönetiyor diye... Türkiye'deki İslamcı kesim de
buna inanır, ABD'nin ipiyle kuyuya inilmez, yarın öbür gün yine
'Düğmeye basarlar mı?' diye korkuyorlar.
Türban rejimi zorlar
Başbakan Erdoğan, Washington'a gelmeyi ısrarla istedi, Bush'la
görüştü, 'düğmeye basılmadığı' güvencesini alarak mı döndü
Ankara'ya?
-ABD'de eski AKP heyecanı yok. ABD yönetimi bir ara romantize
ediyordu AKP'yi. Bu adamlar gerçekten modern, büyük işler
becerebilirler, hem AB'ye girip hem de İslam dünyasında ciddi
mesajlar verebilirler. Medeniyetler çatışmasına bir engel olarak
görüyordu demokratikleşmek isteyen bir Türkiye'yi. Sonradan farkına
vardı ki, AKP bir popülist parti. AKP, Türkiye'nin milliyetçi
dalgasından etkileniyor. Rejimle sorunu olabilecek bir parti hâlâ.
AKP'ye dışarıdan bakanlar, 'Tamam çok güçlü parlamentoda, ama
Türkiye'yi yansıtan bir parti mi?' diyorlar. Sol yok ortada,
Türkiye'de şu anda muhalefet yok. AKP türban konusunda zorlarsa
rejimle çatışmaya girecek.
İkinci 28 Şubat korkusu
O zaman ne olur?
- ABD için en kötü olabilecek
senaryo, ikinci bir 28 Şubat yaşanması. Çünkü Türkiye daha otoriter
bir yapıya dönüşebilir diye korkuyorlar. O yüzden Amerika, askere
bakarken bir kere Irak nedeniyle yaşadığı sorunları tam olarak
unutamıyor. Ciddi bir kriz yaşandı. 1 Mart tezkeresi sonrası
aslında içi boş bir kavram haline geldi ama demokratik ortaklık
devam etti. Çünkü Türkiye bölgedeki tek demokratik güç. Bush, 17
Aralık'ta müzakere takvimi verilmesi için Chirac'la kavga etti. AKP
ile ilişkilerde kırılma noktası Felluce tepkisi oldu. Soykırım
suçlaması çok ağır geldi. Bu sorunlar, Başbakan Erdoğan'ın son
ziyaretiyle kısmen aşılmış durumda. Türkiye'yi makro anlamda doğru
yöne giden ama mikro anlamda hatalar yapan bir ülke olarak
görüyorlar.
Irak'a askeri destek
Suriye ve Irak'ın geleceği konusunda tam bir uzlaşı gözükmüyor.
Kerkük sorunu var. Türkiye Kuzey Irak'taki durumdan kaygılı.
- Etnik federasyon kabul edilmek zorunda. Türkiye'nin kırmızı
çizgisi filan kalmadı, bir Kürt federasyonu doğdu. Başkenti Erbil
mi, Kerkük mü olacak, bugünkü tartışma bu. Kürtlerin içinde
maksimalist bir grup var, daha fazla toprak alalım, Kerkük
petrolünün üzerine oturalım, uzun dönemde bağımsızlığı düşünelim
diyen. Yakın zamanda bağımsızlık olmayacak. Gidişat, Kerkük'ün
başkent olacağı bir Kürt federasyonuna doğru. Türkiye, Barzani ve
Talabani'yi 'bağımsız devlet' kurmama garantisiyle yanına
çekebilir.
Irak direnişi kuzeyi de etkilemeye başladı. ABD Irak'ta
kontrolü kaybediyor. Bu durumda Erdoğan'ın Bush ziyaretinde dile
getirilen 'birlikte çalışma'nın yöntemi ne olacak?
-
İlişkilerde turnusol kâğıdı Suriye. Suriye politikası, 'Askeri
rejimle demokrasi geleceğine inanmıyoruz, ama Başar Esad da
anlamalı ki, demokratik açılımlar yapmazsa iktidarda fazla kalamaz'
söylemine dayandırılırsa Ankara-Washington ilişkileri retorik
olarak düzelir. Ciddi bir düzelme Türkiye Irak'ta NATO çerçevesinde
asker eğitilme teklifiyle giderse olur. Türkiye, savaştan sonra
güvenliğin sağlanması için 10 bin asker göndermeyi istedi, kabul
etmediler. Irak'ta işler ABD için iyi gitmiyor, Türkiye'den eğitim
amaçlı desteğe ihtiyaç duyacakları günler yakın.
AKP bunu yapabilir mi, o zaman Irak direnişine karşı tutumu
nedeniyle İslamcı tabanından sert tepki görecek.
- AKP burada bir seçim yapmak zorunda, ABD ile toplumsal tabanı
arasında bir zıtlık varmış gibi gözüküyor. Halbuki, Erdoğan AKP
tabanına, 'ABD bizim düşmanımız değil, yarın bir gün ordunun
gelmemesini engelleyecek de Amerika'dır' mesajını verebilir. Bir 28
Şubat sürecinin başlamaması için kim askerin elini tutabilir?
Kimdir?
Dr. Ömer Taşpınar, 1993 ODTÜ Kamu Yönetimi mezunu. 1996-2001
yılları arasında Johns Hopkins Üniversitesi'nde yüksek lisans ve
doktora yaptı. 2001 yılından bu yana aynı üniversitede uluslararası
ilişkiler dersleri veriyor. Washington'un en eski (1903 yılında
kurulmuş) düşünce kuruluşu Brookings Enstitüsü'nün Türkiye
programını yönetiyor. Demokratlara yakın enstitünün başında Clinton
dönemi Dışişleri Bakan Yardımcısı Stobe Talbott bulunuyor.
Taşpınar'ın Kürt sorununa ilişkin bir kitabı var.
Röportaj : Derya Sazak
Kaynak :