Tarihteki en ünlü 'şey'ler
Abone olBardakçı, eskilere gidiyor ve ülkeyi yönetenlerin ağzından çıkan gün yüzü görmemiş küfürleri sıralıyor..
Arınç’ın ‘şey’leri, eski ‘şey’lerin yanında övgü dolu ‘şey’ gibi
kalır TBMM Başkanı Bülent Arınç’ın ‘şeyini şey ettiğimin şeyi’
demesi üzerine ortalık birbirine girdi, hemen herkes Bülent Bey’e
yüklendi, bir devlet büyüğünün bu şekilde ifadeler kullanmaması
gerektiği söylendi ama bütün bunlar yapılırken, işin çok önemli bir
tarafı unutuldu: Tepesi atan devlet adamının láfını hiç
sakınmamasının bizde çok eski bir gelenek olduğu... İşte, eski
devlet büyüklerimizden bazılarının hiddet ánında sarfettikleri
sözlerden birkaç örnek... Ama, bütün bu ifadelerde aslında herşeyin
apaçık söylenmiş olduğunu ve ‘şey’ sözünün bazı kelimelerin yerine
tarafımdan ve mecburiyetten dolayı konduğunu bilin ve Bülent
Arınç’ın ‘şeyini şey ettiğimin şeyi’ demesinin bütün bunların
yanında ne kadar zarif kaldığını görün. MECLİS Başkanı Bülent Arınç
‘şeyini şey ettiğimin şeyi’ deyiverince ortalık birbirine girdi.
Neredeyse hemen herkes Bülent Arınç’a veryansın etti, devlet
adamının bu şekilde ifadeler kullanmaması gerektiğini söyledi,
hattá işi devlet terbiyesinin ne hále geldiğini tartışmaya
götürenler bile oldu. Ama, Bülent Arınç’ı eleştirenler bence
insafsızlık ettiler; zira Meclis Başkanı’nın söylediği sözler bizde
asırlardan beri várolan bir geleneğin son halkasını teşkil
ediyordu: Tepesi atan yahut attırılan devlet adamının láfını hiç
sakınmaması ve aklına gelen ilk sözü serbestçe edebilmesi
geleneğinin son halkasını... Üstelik, eski devlet adamlarımızın bu
‘şey’ temeline dayalı sözleri hiçbir zaman gizli kalmamış, ánında
kayda geçirilmiş ve çok kısa bir müddet sonra devletin resmi
tarihlerinde de yer almışlardı. İşte, padişahından sadrazamına,
valisinden kadısına kadar eskiden yaşamış devlet büyüklerimizden
bazılarının hiddet ánında sarfettikleri sözlerden söylendikleri
tarihlerle beraber birkaç örnek... Ama, bütün bu ifadelerde aslında
herşeyin apaçık söylenmiş olduğunu ve ‘şey’ sözünün bazı
kelimelerin yerine tarafımdan ve mecburiyetten dolayı konduğunu
bilin ve Bülent Arınç’ın ‘şeyini şey ettiğimin şeyi’ demesinin
bütün bunların yanında ne kadar zarif kaldığını görün. Eski devlet
büyüklerimizden ‘şey’li ve ‘i nokta’lı vecizeler SADRAZAM
CENANİZADE KADRİ PAŞA (1885): ‘Bu kadıncağızın şeysi han değildir,
yoldan gelen herifler geceleri oraya giremezler. Sen ne biçim
kocasın ki karının şeysini hana çevirmişsin?’ (İkinci Abdülhamid’in
iktidar yıllarında Edirne’de valilik yaptığı sırada karısını
erkeklere sattığı iddiasıyla tutuklanan bir kocaya verdiği öğüt).
SULTAN İBRAHİM (1645): ‘Bre mütevelli yapılı kodoş, bre karpuz
kafalı pezevenk...’ (Hükümdarın, şişmanlığıyla meşhur sadrazamı
Semin Mehmed Paşa’ya kızgın olduğu günlerde yazdığı mektuplarda
kullandığı hitap şekli). ADANA VALİSİ ŞAİR EŞREF (1890’lar): ‘Ey
i... teres, senin aileni sırayla ve eşit şekilde şeyederim, sonra
onları bir şişeye istifler, şeyimi de şişenin tıpası niyetine
kullanırım’ (Saraya kendisi hakkında şikáyet dilekçesi gönderen bir
devlet görevlisi hakkında yazdıkları). SELİM (1798 Temmuz’u): ‘Bre,
bu ne eşek herifmiş!’ (Mısır’ı işgale giden Napolyon Bonapart’ı
hálá Paris’te zannederek saraya ‘Fransa, bizim dostumuzdur’ diye
raporlar gönderen Paris Sefiri Moralı Esseyid Ali Efendi’nin
raporunun üzerine düştüğü not). DÖRDÜNCÜ MURAD (18 Mayıs 1652):
‘Gel beru topal zorba başı! Bre káfir, abdest al!’ (Sadrazamı Receb
Paşa’yı idam ettirmesinden hemen önceki bağırması. Receb Paşa,
hükümdarın bu sözleri söylemesinden birkaç dakika sonra celláda
teslim edildi). VEHBİ (1790): ‘Babanı belki anan kahpe dahi bilmez
idi’ (Asıl mesleği kadılık olan şairin, Zağra’da görev yaparken
azledilmesinden hemen sonra yerine gelen yeni kadı tarafından hapse
atılması üzerine halefini hiciv maksadıyla yazdığı şiirden). SULTAN
ABDÜLMECİD (1850’ler): ‘Köstebek kılıklı herif! Hain! Sen devletine
de, dinine de, padişahına da hainsin; üstelik kaatilsin. Bu işlere
hep sen sebep oldun’ (Kızı Fatma Sultan’ın piyasaya binlerce altın
borç yaptığını öğrenmesi üzerine, kızının kocası yani damadı Ali
Galip Paşa’yı huzurundan kovarken söyledikleri). SADRAZAM AHMED
VEFİK PAŞA (1882): ‘Kalk, s...tir git kerata! Namussuzlardan
şikáyet etmek bizim gibi namusluların hakkıdır. Senin gibi
rezillerin şikáyete hakkı yoktur.’ (Kendisine yaranmak için
başkalarını çekiştiren bir misafirini yalısından kovarken
söyledikleri). SULTAN ABDÜLMECİD (1840’ların sonunda): ‘Şu eşşek
herife bak! İki hükümdarın birbirine verdiği nişanın kıymeti
ölçülür mü? Bunların verilmesinin maksadı hükümdarların
birbirlerine gösterdikleri karşılıklı saygıdır’ (Zamanın Savunma
Bakanı Rıza Paşa’nın, Rus Çarı’nın Abdülmecid’e gönderdiği Saint
Andre nişanını ‘Pek birşey değilmiş, sadece altınmış’ diye
küçümsemesi üzerine). SADRAZAM MUSTAFA REŞİD PAŞA (1840’larda): ‘Bu
herif cıvık sabuna benzer. Onunla ne el yıkanır, ne de çamaşıra
gelir’ (İleriki senelerde sadrazam olan ve ‘Nedimof’ diye anılan
Mahmud Nedim Paşa’dan bahsederken). YUSUF KÁMİL PAŞA (30 Mayıs
1876): ‘Paşa hazretleri, iyi bok yediniz!..’ (Sultan Abdüláziz’in
tahttan indirilip yerine Beşinci Murad’ın çıkartıldığını öğrendiği
zaman, hükümdarı devirenlerden Sadrazam Rüştü Paşa’ya söylediği
söz). SULTAN İBRAHİM (22 Ocak 1646): ‘Kendini devlete hizmet mi
ettim sanırsın? Bu kadar hazinemi sarfettin. Şimdi de yaban yaban
söylüyorsun’ (Sadrazam Yusuf Paşa’yı idam ettirmesinden birkaç
dakika önce söyledikleri). OSMAN (Mart 1755): ‘Bana bak şimdi seni
azlederim, yerine hamallar káhyası Ali Usta’yı vezir yaparım haaa!’
(Sadrazam Hekimoğlu Ali Paşa’ya bir kızgınlık anında söyledikleri).
GENÇ OSMAN (20 Mayıs 1922): ‘Hain, ben sana neyledim? İki defa
canını bağışlayıp üstüne üstlük bir de makam sahibi ettim. Bana bu
düşmanlığın nedendir? Alçak!’ (Tahtından indirilmesinden hemen
sonra öldürüleceğini anlayan hükümdarın, Sadrazam Davud Paşa’ya
söylediği sözler. Genç Osman, sadrazamına ‘Alçak’ demesinden birkaç
saat sonra boğduruldu). AHMED (27 Mart 1692): ‘Bre hain, ben sana
devleti böyle işler edesin diye mi emanet ettim? Devlete böyle
hıyanet ediyorsan, vallahi seni Allah yoluna götürürüm.
Padişahlığımın nasıl olduğunu da şimdi gösteririm. Ak sakalını
kızıl kana boyayım da gör! (Avusturya’yla devam eden savaşta bir
türlü başarı kazanamayan Sadrazam Arabacı Ali Paşa’yı azlederken
söyledikleri). SULTAN ABDÜLMECİD (17 Ağustos 1858): ‘Sen nasıl
sadrazam olacaksın? Böyle şeylere bakmıyorsun. Elindeki mührü alır,
adamı kovuverirler. Mes’uliyet altındasın!’ (Hükümdarın, piyasaları
sarsan mali bir krize çözüm bulmak için Babıali’de yapılan
toplantıda sadrazam Áli Paşa’ya hitaben söylediği sözler). Kumran’ı
merak edenler bu kitapları okuyabilirler GEÇEN hafta Mel Gibson’un
İsa filmi ile Kumran Tomarları’nı konu alan yazımdan sonra çok
sayıda e-mail ve faks aldım. Yayınlandığını söylediğim tomarlarla
ilgili kitapların ismini ve nerede basılmış olduğunu soruyorlardı.
Soranlar arasında bazı yayınevleri de vardı. Hafta boyunca gelen bu
sorulara toplu halde cevap veriyorum: ‘Ölüdeniz Tomarları’, ‘Kumran
Yazıları’ yahut ‘Kumran Tomarları’ denilen iki bin küsur senelik
belgelerin tamamı yayınlanmıştır. Bu konuda çok sayıda yayın vardır
ama Geza Vermes’in 1962’den buyana defalarca basılan ‘The Dead Sea
Scrolls in English’ isimli kitabı bunların en önemlisidir. Michael
Wise, Martin Abegg JR ve Edward Cook’un 1996’da çıkarttığı ‘The
Dead Sea Scrolls. A New Translation’ başlıklı kitap da fena
sayılmaz. Belgelerin ortaya çıkartılmalarından son senelere kadar
devam eden macerasını merak edenler ise Michael Baigent ile Richard
Leigh’ın son baskısı 1997’de yapılan ‘The Dead Sea Scrolls
Deception’ına bakabilirler. Kumran Tomarları ile ilgili önde gelen
kaynaklar, bunlardan ibaret. Tomarlar konusunda internet adresi
soranların yapmaları gereken iş ise, arama motorlarında biraz vakit
harcamaktan ibaret.