Tarihi zirvenin perde arkası
Abone olErdoğan'la, Bush arasında futboldan Irak'a, dindarlıktan Kıbrıs'a uzanan bir sohbetti Ergin köşesine şöyle taşıdı:
Futboldan Irak'a, dindarlıktan Kıbrıs'a uzanan bir
sohbet
Dondurmalı pasta ve kahvenin ardından yemeğin sonuna gelinmişti.
Başkan George Bush, tam karşısında oturan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a yemekten dolayı ağırlaştığını gizlemeyen samimiyet ölçüleri içinde ‘‘Böyle bir yemekten sonra gidip biraz koşmak gerekir. Başkan Yardımcısı Cheney sporunu hiç ihmal etmez’’ dedi.
Irak, Kıbrıs, Ortadoğu gibi ağır dosyalar geride kalmış ve yemeğin sonunda tümüyle dostane bir şekilde yürüyen sohbette konu birden spora kaymıştı.
Bush, ardından sordu:
‘‘Spor Türkiye'de önemli mi? Türkler en çok hangi sporu seviyor?’’
Karşısında yeşil sahalara aşina bir muhatap vardı. ‘‘Bizde en çok futbol sevilir’’ diye yanıtladı Erdoğan ve ekledi:
‘‘Ben de gençliğimde uzun yıllar futbol oynadım. Futbolda büyük gelişme kaydettik. Dünya futbol şampiyonasında üçüncü olduk. Ama maalesef geçen yıl Avrupa futbol şampiyonasından elendik.’’
BİRAZ TARIM, BİRAZ İRAN
Yemeğin bu bölümünde daha çok Bush sordu, Erdoğan yanıtladı. Bush, örneğin, ‘‘Türkiye gıda alanında kendi kendine yeterli mi?’’ sorusuyla Türkiye'de tarımın durumunu öğrenmek istedi.
Keza, ‘‘Türkiye kullandığı enerjinin ne kadarını su kaynaklarından karşılıyor?’’ diye sordu ve hidroelektrik kaynaklı enerjinin toplam içindeki yüksek oranına şaşırdığını gizlemedi.
Yine bu bölümde, Erdoğan'ın İran'daki demokrasi sancılarına bakışını da öğrenmeye çalıştı Başkan Bush. Erdoğan, İran'daki demokrasi yanlısı güçlerin kuvvetlendirilmesi gerektiğini söyleyerek, reform yanlılarına destek verilmesi gerektiğini söyledi.
Bush ise başını Cumhurbaşkanı Hatemi'nin çektiği reform çizgisine sıcak bir bakış ifade etmekle birlikte ABD'nin sınırlarını çizdi ve ‘‘İran nükleer çalışmalarını durdurmadığı ve El Kaide mensuplarını barındırmaktan vazgeçmediği sürece İran'la ilişki kuramayız’’ dedi.
BUSH DİNDARLIĞINI SIKÇA VURGULADI
Önceki gün Beyaz Saray'ın ‘‘Old Family Dining Room’’da yenen yemeğin kutsal motifleri de vardı.
İtikadı kuvvetli bir insan olan Bush, görüşmenin iki-üç ayrı noktasında dindarlığına atıf yaptı, örneğin bir keresinde ‘‘Benim dediklerime inanın, ben dindar bir insanım’’ diye konuştu.
‘‘Yüksek düzeyde’’ bir Türk yetkilisinin aktardığına göre, bu sözü ‘‘Irak'ta bağımsız bir Kürt devletine izin vermeyecekleri’’ güvencesini verirken sarf etti.
Bush, 2002 yılı aralık ayında Erdoğan'la yaptığı görüşmeye gazetecilerin önünde ‘‘İkimizin de ortak yönü Allaha inanmamızdır’’ gibi kuvvetli bir dindarlık temasıyla açmıştı.
Önceki günkü paradoks, görüşmede Bush'un dindarlık temasını Erdoğan'a kıyasla daha kuvvetli vurgularla işlemesi, Erdoğan'ın ise bu konuda çok daha ‘‘kontrollü’’ bir çizgide durmasıydı.
YENİ STRATEJİK VİZYON
Hatta bir ara, Erdoğan, İstanbul'daki son terör saldırılarını anlatırken ‘‘dinci teröre hedef olduk’’ deyince, Bush ‘‘Hayır, dinci terör olmaz. Dindar insanlar terörist hareketlere girişmezler’’ diye müdahale etti.
İslam dininin yayıldığı coğrafyanın geleceği, yemekten önce baş başa yapılan ve Türk tarafından yalnızca Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün katıldığı, ABD tarafının ise Savunma Bakanı Donald Rumsfeld, Dışişleri Bakanı Colin Powell, Ulusal Güvenlik Danışmanı Condalizza Rice olmak üzere kalabalık bir şekilde hazır bulunduğu sınırlı katılımlı görüşmenin en önemli başlığıydı.
Bu bölümde, Erdoğan, AKP hükümetinin demokratikleşme, şeffaf yönetim, hukukun üstünlüğü gibi evrensel değerlerin benimsetilmesi için İslam dünyasına yaptığı çağrıları anlattı.
Erdoğan, bu çerçevede İslam dünyası içindeki değişikliğin sabırlı bir şekilde, bir evrim içinde gerçekleşmesi, bu çerçevede İslam ülkelerindeki demokrasi güçlerinin desteklenmesi gerektiğini söyledi.
Bu haliyle, Erdoğan'ın verdiği mesaj, Ortadoğu'ya köşeli ve buyurgan politikalarla yaklaşan Başkan Bush'a daha ‘‘yumuşak’’ politikalara geçmeleri beklentisini içeriyordu.
Erdoğan, Bush'un son dönemde ortaya attığı ‘‘Büyük Ortadoğu’’ kavramının coğrafi bir sınırlamadan çıkartılarak, Kafkaslar ve Orta Asya ülkelerini de içine alan daha geniş çerçeve içinde tanımlanması gerektiğini de söyledi.
Bush, genişletilmiş kavramsal çerçevede Erdoğan'la görüş birliği içinde olduğunu söyledi.
Bush, ayrıca İslam dünyasının değişimi temasında da Erdoğan'a destek verdi ve bu bağlamda Türkiye'nin İslam ile modernleşmeyi bağdaştıran bir ülke olarak ‘‘eşsiz’’ ve ‘‘değerli’’ bir konumda durduğunu anlattı.
Bu haliyle görüşmenin en önemli sonuçlarından biri, Bush ve Erdoğan'ın bu ‘‘stratejik vizyon’’da ve bu vizyon içinde Türkiye'nin önemli bir model işlevi göreceği konusunda varılan mutabakat oldu.
BUSH, IRAK KONUSUNDA ÖN ALDI
Irak, yemekte değil, başlangıçtaki sınırlı katılımlı bölümde gündeme geldi. Burada ilginç olan Bush'un Erdoğan'ın kafasından geçenleri bildiği için ön alarak, bir talep getirilmeden Erdoğan'ın istediği güvenceleri vermesiydi.
Bush, kuvvetli ifadelerle ‘‘Irak'ın dağılmasına izin verecek bir federasyon modelini kabul etmeyeceklerini’’ belirtti ve şöyle dedi:
‘‘Kaygılarınızı, hassasiyetlerinizi biliyoruz. Atacağımız adımlarda bu hassasiyetlerinizi dikkate alan bir yaklaşım içinde olacağız.’’
Erdoğan, kendisiyle sohbetimizde Bush'un kendisine ‘‘Kürt grupların taleplerini kabul etmeyeceklerini açıkça söylediğini’’ aktarırken, üst düzey bir Amerikan kaynağı da ‘‘Başkan Bush, açık ifadelerle Irak'ta etnik ve mezhepsel bir federasyona karşı olduğunu Başbakan Erdoğan'a bildirdi’’ diye konuştu.
PKK KONUSUNDA HAREKETLENME
Bush, daha başlangıçta bu güvenceleri verince, Erdoğan da Irak dosyasının ayrıntılarına girmemeyi tercih etti. Türkmenlerin durumu, Kerkük'ün statüsü gibi hassas başlıklar, bunun üzerine Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ile ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell arasında dün yapılan görüşmeye bırakıldı.
Yine Irak bölümünde, Bush'un PKK'nın Irak'taki varlığına müsamaha gösterilmeyeceği konusunda verdiği kuvvetli güvence de Türk tarafını rahatlattı.
Bu konuda yapılan açıklama görüşmenin havasını yumuşatırken, ABD birliklerinin aynı saatlerde PKK'nın Kuzey Irak'taki siyasi kolu olan Demokratik Çözüm Partisi'nin merkezini basmaları da yine ABD'nin tutumunu sertleştirmeye başladığının bir başka işareti oldu.
Ancak, bu hareketlenmenin PKK'yı hedef alan bir askeri harekáta ne zaman dönüşeceği konusunda açık bir işaret alınamadı.
POWELL KIBRIS İÇİN KOLLARI SIVIYOR
Kıbrıs konusunda Erdoğan'ın en önemli beklentisi, giriştiği son diplomatik manevrada Bush Yönetimi'nin desteğini yanına çekebilmekti. Erdoğan, bu beklentisine Bush'tan olumlu bir karşılık aldı.
Başkan Bush, Türkiye'nin Kıbrıs konusunda attığı adımların olumlu yankılandığını, hatta kendilerini şaşırttığını belirtti.
Bush, yönetiminin Kıbrıs sürecini ‘‘kolaylaştırmak’’ devreye gireceği taahhüdünde bulunarak, bu konuyu Dışişleri Bakanı Powell'a havale etti.
Bu yönleriyle bakıldığında, Erdoğan'ın Beyaz Saray buluşmasında siyasi alandaki beklentilerinin çoğuna önemli bir karşılık aldığı söylenebilir.
Dondurmalı pasta ve kahvenin ardından yemeğin sonuna gelinmişti.
Başkan George Bush, tam karşısında oturan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a yemekten dolayı ağırlaştığını gizlemeyen samimiyet ölçüleri içinde ‘‘Böyle bir yemekten sonra gidip biraz koşmak gerekir. Başkan Yardımcısı Cheney sporunu hiç ihmal etmez’’ dedi.
Irak, Kıbrıs, Ortadoğu gibi ağır dosyalar geride kalmış ve yemeğin sonunda tümüyle dostane bir şekilde yürüyen sohbette konu birden spora kaymıştı.
Bush, ardından sordu:
‘‘Spor Türkiye'de önemli mi? Türkler en çok hangi sporu seviyor?’’
Karşısında yeşil sahalara aşina bir muhatap vardı. ‘‘Bizde en çok futbol sevilir’’ diye yanıtladı Erdoğan ve ekledi:
‘‘Ben de gençliğimde uzun yıllar futbol oynadım. Futbolda büyük gelişme kaydettik. Dünya futbol şampiyonasında üçüncü olduk. Ama maalesef geçen yıl Avrupa futbol şampiyonasından elendik.’’
BİRAZ TARIM, BİRAZ İRAN
Yemeğin bu bölümünde daha çok Bush sordu, Erdoğan yanıtladı. Bush, örneğin, ‘‘Türkiye gıda alanında kendi kendine yeterli mi?’’ sorusuyla Türkiye'de tarımın durumunu öğrenmek istedi.
Keza, ‘‘Türkiye kullandığı enerjinin ne kadarını su kaynaklarından karşılıyor?’’ diye sordu ve hidroelektrik kaynaklı enerjinin toplam içindeki yüksek oranına şaşırdığını gizlemedi.
Yine bu bölümde, Erdoğan'ın İran'daki demokrasi sancılarına bakışını da öğrenmeye çalıştı Başkan Bush. Erdoğan, İran'daki demokrasi yanlısı güçlerin kuvvetlendirilmesi gerektiğini söyleyerek, reform yanlılarına destek verilmesi gerektiğini söyledi.
Bush ise başını Cumhurbaşkanı Hatemi'nin çektiği reform çizgisine sıcak bir bakış ifade etmekle birlikte ABD'nin sınırlarını çizdi ve ‘‘İran nükleer çalışmalarını durdurmadığı ve El Kaide mensuplarını barındırmaktan vazgeçmediği sürece İran'la ilişki kuramayız’’ dedi.
BUSH DİNDARLIĞINI SIKÇA VURGULADI
Önceki gün Beyaz Saray'ın ‘‘Old Family Dining Room’’da yenen yemeğin kutsal motifleri de vardı.
İtikadı kuvvetli bir insan olan Bush, görüşmenin iki-üç ayrı noktasında dindarlığına atıf yaptı, örneğin bir keresinde ‘‘Benim dediklerime inanın, ben dindar bir insanım’’ diye konuştu.
‘‘Yüksek düzeyde’’ bir Türk yetkilisinin aktardığına göre, bu sözü ‘‘Irak'ta bağımsız bir Kürt devletine izin vermeyecekleri’’ güvencesini verirken sarf etti.
Bush, 2002 yılı aralık ayında Erdoğan'la yaptığı görüşmeye gazetecilerin önünde ‘‘İkimizin de ortak yönü Allaha inanmamızdır’’ gibi kuvvetli bir dindarlık temasıyla açmıştı.
Önceki günkü paradoks, görüşmede Bush'un dindarlık temasını Erdoğan'a kıyasla daha kuvvetli vurgularla işlemesi, Erdoğan'ın ise bu konuda çok daha ‘‘kontrollü’’ bir çizgide durmasıydı.
YENİ STRATEJİK VİZYON
Hatta bir ara, Erdoğan, İstanbul'daki son terör saldırılarını anlatırken ‘‘dinci teröre hedef olduk’’ deyince, Bush ‘‘Hayır, dinci terör olmaz. Dindar insanlar terörist hareketlere girişmezler’’ diye müdahale etti.
İslam dininin yayıldığı coğrafyanın geleceği, yemekten önce baş başa yapılan ve Türk tarafından yalnızca Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün katıldığı, ABD tarafının ise Savunma Bakanı Donald Rumsfeld, Dışişleri Bakanı Colin Powell, Ulusal Güvenlik Danışmanı Condalizza Rice olmak üzere kalabalık bir şekilde hazır bulunduğu sınırlı katılımlı görüşmenin en önemli başlığıydı.
Bu bölümde, Erdoğan, AKP hükümetinin demokratikleşme, şeffaf yönetim, hukukun üstünlüğü gibi evrensel değerlerin benimsetilmesi için İslam dünyasına yaptığı çağrıları anlattı.
Erdoğan, bu çerçevede İslam dünyası içindeki değişikliğin sabırlı bir şekilde, bir evrim içinde gerçekleşmesi, bu çerçevede İslam ülkelerindeki demokrasi güçlerinin desteklenmesi gerektiğini söyledi.
Bu haliyle, Erdoğan'ın verdiği mesaj, Ortadoğu'ya köşeli ve buyurgan politikalarla yaklaşan Başkan Bush'a daha ‘‘yumuşak’’ politikalara geçmeleri beklentisini içeriyordu.
Erdoğan, Bush'un son dönemde ortaya attığı ‘‘Büyük Ortadoğu’’ kavramının coğrafi bir sınırlamadan çıkartılarak, Kafkaslar ve Orta Asya ülkelerini de içine alan daha geniş çerçeve içinde tanımlanması gerektiğini de söyledi.
Bush, genişletilmiş kavramsal çerçevede Erdoğan'la görüş birliği içinde olduğunu söyledi.
Bush, ayrıca İslam dünyasının değişimi temasında da Erdoğan'a destek verdi ve bu bağlamda Türkiye'nin İslam ile modernleşmeyi bağdaştıran bir ülke olarak ‘‘eşsiz’’ ve ‘‘değerli’’ bir konumda durduğunu anlattı.
Bu haliyle görüşmenin en önemli sonuçlarından biri, Bush ve Erdoğan'ın bu ‘‘stratejik vizyon’’da ve bu vizyon içinde Türkiye'nin önemli bir model işlevi göreceği konusunda varılan mutabakat oldu.
BUSH, IRAK KONUSUNDA ÖN ALDI
Irak, yemekte değil, başlangıçtaki sınırlı katılımlı bölümde gündeme geldi. Burada ilginç olan Bush'un Erdoğan'ın kafasından geçenleri bildiği için ön alarak, bir talep getirilmeden Erdoğan'ın istediği güvenceleri vermesiydi.
Bush, kuvvetli ifadelerle ‘‘Irak'ın dağılmasına izin verecek bir federasyon modelini kabul etmeyeceklerini’’ belirtti ve şöyle dedi:
‘‘Kaygılarınızı, hassasiyetlerinizi biliyoruz. Atacağımız adımlarda bu hassasiyetlerinizi dikkate alan bir yaklaşım içinde olacağız.’’
Erdoğan, kendisiyle sohbetimizde Bush'un kendisine ‘‘Kürt grupların taleplerini kabul etmeyeceklerini açıkça söylediğini’’ aktarırken, üst düzey bir Amerikan kaynağı da ‘‘Başkan Bush, açık ifadelerle Irak'ta etnik ve mezhepsel bir federasyona karşı olduğunu Başbakan Erdoğan'a bildirdi’’ diye konuştu.
PKK KONUSUNDA HAREKETLENME
Bush, daha başlangıçta bu güvenceleri verince, Erdoğan da Irak dosyasının ayrıntılarına girmemeyi tercih etti. Türkmenlerin durumu, Kerkük'ün statüsü gibi hassas başlıklar, bunun üzerine Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ile ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell arasında dün yapılan görüşmeye bırakıldı.
Yine Irak bölümünde, Bush'un PKK'nın Irak'taki varlığına müsamaha gösterilmeyeceği konusunda verdiği kuvvetli güvence de Türk tarafını rahatlattı.
Bu konuda yapılan açıklama görüşmenin havasını yumuşatırken, ABD birliklerinin aynı saatlerde PKK'nın Kuzey Irak'taki siyasi kolu olan Demokratik Çözüm Partisi'nin merkezini basmaları da yine ABD'nin tutumunu sertleştirmeye başladığının bir başka işareti oldu.
Ancak, bu hareketlenmenin PKK'yı hedef alan bir askeri harekáta ne zaman dönüşeceği konusunda açık bir işaret alınamadı.
POWELL KIBRIS İÇİN KOLLARI SIVIYOR
Kıbrıs konusunda Erdoğan'ın en önemli beklentisi, giriştiği son diplomatik manevrada Bush Yönetimi'nin desteğini yanına çekebilmekti. Erdoğan, bu beklentisine Bush'tan olumlu bir karşılık aldı.
Başkan Bush, Türkiye'nin Kıbrıs konusunda attığı adımların olumlu yankılandığını, hatta kendilerini şaşırttığını belirtti.
Bush, yönetiminin Kıbrıs sürecini ‘‘kolaylaştırmak’’ devreye gireceği taahhüdünde bulunarak, bu konuyu Dışişleri Bakanı Powell'a havale etti.
Bu yönleriyle bakıldığında, Erdoğan'ın Beyaz Saray buluşmasında siyasi alandaki beklentilerinin çoğuna önemli bir karşılık aldığı söylenebilir.