Tarihçileri şaşırtan esaret günlüğü!
Abone olTarihçiler bile şaştı kaldı! Rusya'da esir kalan Osmanlı subayının günlüğü ortaya çıktı
Sarıkamış harekatının yıl dönümünde o yıllarda esaret günlerini
anlatan bir Osmanlı subayının günlüğü ortaya çıktı. Kafkas
cephesinde savaşan Trabzonlu zabit vekili Hafız Şaban
Efendi’nin tuttuğu günlüğün bir esirin kaleminden çıkması
nedeniyle ilk özelliği taşıyor.
TARİHÇİLERİ DE
ŞAŞIRTTI
Rusya’daki esir kampı günlerini 98 yıl sonra ortaya çıkaran tarihi
vesikanın hikayesi de oldukça ilginç. Esarette bir askerin günlük
tutması ve saklamasının oldukça zor olduğuna dikkat çekilirken,
kamptan kaçan Şaban efendinin günlüğü kurtarmayı başarması
tarihçileri de şaşırttı .
Şaban Efendinin geride kalan eşyaları ve günlüğü bugünkü
varislerinin eline ulaşmış. Torunu Necdet Durgun
ve kardeşinin torunu Sami Ayan dedelerinden kalan
Osmanlıca el yazısı defterin içeriğinde ne olduğunu öğrenmek için
Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Lokman
Erdemir’e başvurmuş.
Lokman Erdemir eline ulaşan vesikaları incelediğinde ilk kez bir
esirin günlüğüyle karşı karşıya olduğunu anlıyor ve içeriği ile
ilgili bir de akademik makale kaleme alıyor. Erdemir makalesinde,
günlük ile ilgili “Tarihimiz önemli bir dönüm noktasını
teşkil eden Kafkas Cephesi’nde alınan esirlerin esaret hayatlarının
anlaşılmasında mühim bir vesika özelliği taşıyor”
ifadelerini kullanıyor. Günlüğüne genel itibariyle
“Hamdolsun bugün de iyiyiz.” ifadeleriyle
başlıyor.
HAFIZ ŞABAN EFENDİ'NİN ESARETİ
BAŞLIYOR
Trabzon’un Çaykara İlçesi’nin Şahinkaya köyünde 1887 yılında doğan
Hafız Şaban Efendi I. Dünya Savaşı’nın çıkması üzere askere
alınıyor. Şaban Efendi Kafkas Cephesi’nde 52. Alay 3. Tabur’da
zabit vekili olarak görevlendiriliyor. Şaban Efendi’nin esir olduğu
tarih kesin olarak bilinmemekle birlikte günlüğünü 14 Mayıs
1916’dan itibaren yazmaya başlıyor. Esir alındığı tarihten 19
Haziran 1916’ya kadar Satılmış-Gedik’te (Gedik-Satılmış) tutulmuş,
o sabah saat 8.00’de yürütülerek Kars’a, buradan da saat 10.00’da
trene bindirilerek Tiflis’e gönderilmiş. Esirlerin gönderileceği
yer olan Moskova’dan önce, 23 Haziran’da Bakü’ye varan burada bir
gün kalan Hafız Şaban Efendi, 135 kişilik bir grupla Moskova’ya
trenle gönderilmiş.
BİR HANEDE 6 KİŞİLİK ODALARDA
KALMIŞ
Hafız Şaban Efendi 3 Temmuz 1916’ya Mokova’ya getirildi. 4
Temmuz’da 65 kişi kafileden ayrılarak 20 kişi ile birlikte Volga
Nehrine yakın başka bir yere gönderilmiş. Burada Avusturya
esirlerinin de katılımıyla 7 Temmuzda tren ile tekrar hareket eden
grubun nereye gideceği hâlâ belli değildir. Hafız, Şaban Efendi bu
durumu “Makinadayız. Bakalım nereye kadar
gidecek.” ifadeleri ile belirtiyor. Esaret hayatı 13
Aralık’a kadar devam etmiş. Esaret hayatının sonuna kadar kaldığı
Başahun’da bir hanede altı kişilik odalarda kalmış. Hafız Şaban
Efendi günlüğünde bu süreçte, ailesine özlemini esaretin kolay
geçmediğini ifade eden cümleler kuruyor.
Şaban Efendi’nin esaret dönüş tarihi ve keyfiyeti kesin
olarak bilinmemektedir. Yalnız aileden alınan bilgiler,
esaret dönüşünün firar ederek 1920 yılında olduğu, Milli
Mücadele’ye katılmak üzere Eylül ayında İnebolu üzerinden
Anadolu’ya geçtiği ve I. İnönü Muharebesi’ne (6-11 Ocak 1921)
katıldığı belirtiliyor. Esaret sırasında geçirmiş olduğu zatürre
hastalığının İnönü Muharebesi sırasında nüksetmesi üzerine hava
değişimi ile memleketi Trabzon’a gönderiliyor. Zatürreden
kaynaklanan akciğer hastalığına bağlı şikâyetlerinin artması ve
hastalığının ilerlemesi üzerine 1921 veya 1922 yazının Temmuz ayı
başlarında Kuşmer Yaylası’na çekiliyor ve aynı yıl hastalığından
dolayı vefat ediyor.
ESARET GÜNLÜĞÜ VE
MAHİYETİ
27 varaklık günlükte bazı sayfaların yırtıldığı ve eksik olduğu
tespit edilmiş. Günlük, başında -okunamayacak kadar silik- alay
bilgilerinin olduğu ilk sayfadan sonra herhangi bir başlık olmadan
1 Mayıs 1332 [14 Mayıs 1916]Pazar tarihi itibari ile başlayıp 4
Şubat 1332 (17 Şubat 1916) tarihinde biten 8 ay 20 günlük
zamanın kaydını ihtiva ediyor.
Bu tarih aralığında istisnasız hergün tutulduğu anlaşılan günlüğün
son sayfalarında ise “Ey Padişah sen var iken, ya ben kime
yalvarayım?” şeklinde yarı nesir bir münacaat bulunuyor.
Günlüğün son iki sayfasında ise Türkçe-Rusça küçük bir sözlük
bulunuyor. Günlük durum tespiti mahiyetinde kısa cümlelerden
oluşuyor.
Hafız Şaban Efendi’nin esaretinin zor geçen yanı ailesinden,
özellikle çocuklarından ayrı kalışı olduğu dikkat çekiyor. Günlüğün
ilk sayfası “Birinci günü Pazar Satılmış-Gedik, Kars
civarı…” ifadeleriyle başlıyor. Bir sonraki gün
“Pazartesi [15 Mayıs 1916] [ncı] gününde havadis almayarak
boş geçirdik.” şeklinde.
Esaretinin ilk günlerinde Kafkas Cephesi’nde cereyan eden
muharebelere dair duymuş olduğu haberleri kısaca naklediyor.
Günlüğünü tutmaya başladığı ilk günlerdeki “İnşallah Rus
aleyhindedir harb Cenab-ı Allah’tan temenni ederim”
ifadesi bulunuyor. (19 Mayıs 1916).
Günlükte Mayısın 8, 10, 15. ve 16. günlerinde sulhten yoğun bir
şekilde bahsedilmiş, sonraki günlerde sulh ifadeleri ve beklentisi
seyrekleşiyor. Bu sulh ifadelerinin en önemlisi Amerika Birleşik
Devletleri başkanı Wilson’un kendi adı ile bilinen savaş sonrası
durum ile ilgili yayınladığı prensipleridir. Bu durum günlükte
“Bazı avam tarafından sulh için Amerika nota vermiş ve
sulhu kabul edeceğini beyan et demişler” sözleri ile
belirtiliyor (4 Kasım 1916). Günlükte, bu haberden 3 ay sonra 10
Şubat 1917 tarihli satırına savaşın seyrini değiştiren başka bir
hadiseyi, Amerika Birleşik Devletleri’nin savaşa girişini
kaydetmiştir. Bu tarihten bir hafta sonra 17 Şubatta da günlük sona
ermiştir.
Hafız Şaban Efendi kendisine gelen 2. Ordu cephesinde Kop
Dağı’ndaki muharebelerle ilgili haber üzerine (1 Haziran 1916).
“Allah Osmanlı’ya Nusret versin. Amin”
temennisinde buluyor (20 Mayıs 1916).
DÖNEMİN BAZI SİYASİ
OLAYLARI
Hafız Şaban Efendi’nin günlüğünde geçen hadiselerden biri de
dönemin askerî ve siyasî hadiseleridir. Özellikle harbin sürecini
değiştirmiş hadiselerin haberi günlüğünde de yer etmiştir. 9
Haziran 1916 tarihli satırlarında İngiliz Harbiye Nazırı Lord
Kitchener için “…Fi nari cehenneme gark oldu.”
ifadesini kullanıyor (10 Haziran 1916).
Lord Kitchener 5 Haziran 1916’da Çanakkale’deki başarısızlığından sonra Rusya’nın içinde olduğu durum karşısında Rus hükümetine yardımcı olmak için çıktığı seyahati sırasında Hampshire Kruvazörü’nün Alman U75 Denizaltısı’nın döşemiş olduğu mayınlardan birine çarparak batması üzerine kurtulamayarak boğulmuştu.