Tarih Vakfının Darphane isyanı
Abone ol10 gündür Tarih Vakfı, haklarına sahip olduğu Darphane binalarına sokulmadığını iddia etti.
Darphane binaları, Tarih Vakfı’na, 1996 Habitat Zirvesi
kapsamındaki Dünya Kenti İstanbul ve Anadolu’da Konut ve Yerleşme
sergilerinin düzenlenmesi ve ardından İstanbul Müzesi’nin kurulması
için 1995 yılında verildi. Tarihi Darphane binalarının tapusunda,
“tamamının intifa hakkı 49 yıllığına Tarih Vakfı’nındır” yazmakta.
Ne yazık ki 10 gündür Tarih Vakfı, haklarına sahip olduğu binalara
sokulmuyor.
Üstelik yasa dışı bir şekilde... Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın,
memurlarının hazırladığı bir rapora dayanarak İstanbul Valiliği’ne
ve Valiliğin de Eminönü Belediye Başkanlığı’na yazdığı bir yazıyla
Tarih Vakfı, 6 Mart Salı günü bu binalardan tahliye edilmek
istendi. 4. İdare Mahkemesi aynı gün yürütmeyi durdurma kararı
verdi. Ancak tebligat yapılmadığı gerekçesiyle binalar İstanbul
Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü yazısıyla mühürlendi.
Mahkemenin yürütmeyi durdurma kararının 7 Mart Çarşamba günü,
Bakanlığa, Valiliğe ve Belediyeye resmen tebliğ edildiğini
biliyoruz.
Ancak buna rağmen mühürler sökülmedi ve Tarih Vakfı kendisine ait
binalara sokulmuyor. Bu uygulama suçtur. Ve Tarih Vakfı, mahkemenin
kararını uygulamayan idari görevliler hakkında suç duyurusunda
bulunacaktır. Tarihi Darphane binalarında, Tarih Vakfı tarafından
İstanbul Müzesi’nin kurulması, 1996 yılından bu yana
engellenmektedir. 1996-2002 yılları arasında, Koruma Kurulu
kararları ve buna bağlı olarak devam eden yargı süreci, İstanbul
Müzesi projesinin hazırlanmasını da uygulanmasını da
engellemiştir.
Dava süreci 2002 sonunda tamamlanmış, o tarihten sonra da Kültür ve
Turizm Bakanlığı ile Tarih Vakfı arasında sorunun çözümü ve
engellerin kaldırılması için sayısız görüşme yapılmıştır. 2,5 yılı
bulan görüşmeler sonrasında, Kasım 2005’te Kültür ve Turizm Bakanı,
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ve Tarih Vakfı Başkanı ortak
imzasıyla bir protokol imzalanmış, bu protokolle İstanbul
Müzesi’nin bu üç kurum ortaklığıyla, Darphane binalarında yapılması
kararı alınmış ama ne yazık ki protokol yürürlüğe girmemiştir. 2006
Temmuz ayında, Bakanlık tarafından İstanbul Müzesi için bir başka
mekan gösterilmesi teklif edilmiş, bu teklif Vakıf tarafından kabul
edilmiş, ancak bu söz yerine getirilmemiştir.
Kasım 2006’da, Vakıf yönetimi ile Bakanlık arasındaki görüşmelerle
yeni bir mutabakat yaratılmış, İstanbul Müzesi’nin Bakanlık müzesi
olacağı, kuruluşta Bakanlık ile Vakfın birlikte çalışacağı,
işletmenin ise Bakanlık, Valilik, Büyükşehir Belediyesi ve Vakfın
ortaklığıyla gerçekleşeceği kabul edilmiş, bunun için yeniden bir
protokol hazırlanmış, ancak bu protokolün görüşmeleri sürerken, bu
defa, binaların çökme riski taşıdığı ve bir an önce tahliye
edilmesi gerektiğine ilişkin düzmece rapor ve buna dayanarak
hazırlanan tahliye kararı ortaya çıkarılmıştır. 17 Şubat 2007’de,
Vakıf ile Bakanlık arasında yeni bir protokol için çalışılmaya
başlanmış, ancak bu defa da imza aşamasında tahliye kararı
yürürlüğe sokulmuştur.
Tahliye, mahkemenin yürütmeyi durdurma kararı ile durdurulmuş ama
buna rağmen binalar mühürlenmiştir. Bilinmelidir ki, bütün bu yol
ve yöntemlerle engellenmeye çalışılan, Tarih Vakfı değil,
İstanbul’un çok önemli bir girişimi ve 2010 Avrupa Kültür Başkenti
İstanbul’un en önemli projesi olan İstanbul Müzesi’dir.
Katılımcılık, STK’ların desteklenerek geliştirilmesi ve kamunun
asil taraflarından biri haline getirilmesi artık çağdaş demokratik
ülkelerin yönetişim anlayışının bir sonucudur. Türkiye’de de son
dönemde çıkarılan yasa ve yönetmeliklerde devlet-STK ilişkilerinin
önemine ve gereğine yer veren onlarca madde bulabilirsiniz. Ama
sorun bunları yazıp kabul etmekte değil, uygulamadadır.
Devlete, bürokrasiye yerleşmiş ve öyle çok kolay değişmeyeceği
belli olan anlayıştadır. Bu anlayışı, bizim konumuzda, yani
İstanbul Müzesi’ne yaklaşımda da görüyoruz. Tarih Vakfı, devletle
ve yerel yönetimlerle, eşit ortaklar olarak (yani tabi olarak
değil) iş yapma kapasitesine ve becerisine sahip az sayıdaki
STK’dan biridir. Bunu çok çeşitli ve büyük çaplı projelerle de
kanıtlamıştır. (Habitat Zirvesi, Cumhuriyetin 75. Yılı projeleri
vs.) Bütün bunlara rağmen İstanbul Müzesi projesinin 11 yıllık
öyküsü, devletle STK’ların kamu yararı doğrultusunda işbirliğinin
değil, iş yapmak isteyen bir STK’nın bürokrasi çarkları içinde
nasıl bezdirildiğinin, nasıl "mahkeme kapılarında
süründürüldüğü"nün örneği olmuş ve olmaya devam etmektedir.