Tank komutanı El Bab'da böyle destan yazmış
Abone olFırat Kalkanı harekatına katılan tank komutanları, El Bab önlerinde DEAŞ'a karşı destan yazmışlar.
Güdümlü tanksavar roketi yiyen tankta can pazarı
yaşanmış. Tabur komutanının telsizden "tankı tahliyet et" emrine
karşı tank komutanı “Biz bu çaydanlığı terk edersek, arkada bir tek
adam kalmaz komutanım!” diye karşılık
vermiş.
Kahramanlar, Akil Dağı’nı DEAŞ’ın geri almak için gerçekleştirdiği saldırılar sırasında iki tank komutanının yazdığı destanı anlatıyor. Güvenlik uzmanı Abdullah Ağar'ın yazı dizisinin son gününde Fırat Kalkanı Harekâtı’na katılan askerlerin anlattıklarını aktardı.
İşte askerimizin ağzından, Akil Dağı’nda kontrolü sağlayan birliklerimize yönelik saldırı girişimleri sırasında yaşananlar:
"Bab’taki Akil Dağı’na Özel Kuvvetler ve komandolarımız 20 Aralık gecesi başlayan ve 21 Aralık’ta devam eden bir operasyon yapmıştı. Burada yaşanan kanlı çatışmalardan sonra dağı tamamıyla ele geçirmiştik. Şimdi artık Bab içinde operasyonlar başladı. Bir yandan da Akil Dağı’nda iksa, inşa ve tahkim çalışmalarımız devam ediyor.
DEAŞ ise bundan hiç memnun değil. Bize fena halde bozulmuş
durumdalar. Akil Dağı kritik öneme sahip. Tek nedeni var: Burası
bütün Bab’a hâkim...
DEAŞ GERİ ALMAK İÇİN ELİNDEN GELENİ YAPIYOR
Gözetleme ve ateş sahaları, örtü ve gizleme, kritik arazi
arızaları, engeller ve yaklaşma istikametleri gibi araziyi
kullanmak, etkilemek ve değerlendirmek adına sayısız inisiyatif
sunuyor. Burayı kaptıran DEAŞ, hırsından kuduruyor. Tekrar geri
almak için elinden geleni yapıyor.
HER TARAF TÜNEL, HENDEK VE MENFEZLERLE DOLU
Biz de bütün bunlara karşılık Bab içinde genişledikçe genişliyor,
açıldıkça açılıyoruz. Adım adım Bab’ı ellerinden alıyoruz. Bunların
hepsi zor, hem de çok zor işler. Burası bildik bir meskûn mahal
değil. Her taraf DEAŞ’ın kullandığı ve geliştirdiği tünel hendek ve
menfezlerle dolu...
Deliklerinden çıkıp, atıp, tekrar deliklerine kaçıyorlar. Bir
haftadır buradayız. Gerçekten çok soğuk. Kimi geceler eksi 10’u
görüyoruz. Ateş yakamayınca, ısınamayınca zor oluyor. Ve artık bir
kez daha akşam oluyor. Hava kararıyor. Sonra birden takırdamaya
başlıyor namlular.
İşte böylece bir kez daha tam bir ateş talanının altında
kalıveriyoruz. Çok sert bir atış baskısı bu! Önce ağır silahlarla
çok yoğun bir ateş baskısı üretiyorlar. Sonra alacakaranlıkta
ortaya çıkan adam ve araçları görmeye başlıyoruz. Tünelleri
var.
ATEŞE BOĞUYORLAR
Evlerin içine, altına sakladıkları, tünellerden çıkardıkları zırhlı
araçlarla, kamyonetlere yükledikleri monteli Doçkalarla,
Katyuşalarla, güdümlü tanksavar füzeleriyle üs bölgemizi ateşe
boğuyorlar. Evlerin arasına kurdukları havanlarla mermi üstüne
mermi fırlatıyorlar.
Hemen anlaşılıyor. Yoğun ve kalabalık çok güçlü bir saldırı bu.
Bir havan mermisiyle tankımızı vurdular. Bir başka havan mermisi
resmen ZMA’nın kapağından içeri girdi. İşte o kadar yoğun yani.
İNTİHAR KOMANDOLARI GELİYOR
Bu arada birkaç yaralımız var. Artık mücadelemizin en kritik
anlarındayız. Onlar uzaktayken tankların ve tanksavar
silahlarımızın etki üretmesi nispeten kolaydı. Şimdi ölümüne
zorlaştı. Çünkü burası dış bükey bir yükselti.
Bu; tepenin sırt çizgisinin altını görememek, o çizginin altına
gireni yatık mermi yollu silahlarla vuramamak demek. Gözümüzün
seçtiği kimi adamların üzerinde feda yelekleri olduğunu görüyoruz.
Onlar kendilerini patlatacak olanlar.
Özellikle ve öncelikle onları vurmaya çalışıyoruz. ZMA 25’lik
namlusuyla birini vurduğunda herif patladı. Derken, bir M-60T
tankımız mevzisinden geri geri çıkmaya başlıyor. Hendekten çıktığı
gibi, bütün heybeti ve ağırlığıyla sert bir yarı mihver dönüşü
yapıyor.
Burnunu istikamete çevirir çevirmez de gazı tam köklediği gibi
gacır gucur fırlıyor. Artık o ölü alanın içine giren bombalı
araçları görebileceği bir yere gidiyor. Açığa çıkıyor.
TANK RESMEN DELİRMİŞ GİBİ
Tank resmen delirmiş gibi. Bu tankın komutanı bir teğmen. Geldiği
yerde apansız duruyor tank! Hemen sonra, çıktıkları o açık alanda,
tankın 120’lik topu ilk atışını yapıyor. Gümbürdüyor ortalık.
Sarsılıyoruz. Ama asıl sarsılan, gümbürdeyen biz değiliz. Ölü bölgeden olağanüstü bir patlama duyuluyor. Önce ses, ardından kapkara dev bir bulut oradan yükselmeye başlıyor. Bizim tankın bombalı aracı havaya uçurduğunu böylece anlıyoruz.
ÖLÜMÜNE SAVAŞTILAR
Tank yine durmuyor. Yine atıyor, yine atıyor. Şimdi biz burada,
ağır ateş altındaki açıktaki Türk tankçısının kahramanlığına şahit
oluyoruz. Tankımız bir daha gümbürdüyor. Ve karşıdan büyük bir
patlama daha. Ve tam burada büyük bir şok yaşıyoruz. Vuruluyor
bizim tank.
Büyük bir gürültüyle reaktif zırhından parçalar kopuyor. Apansız
yediği bu güdümlü tanksavar roketinin üstüne, tankımızdan geri bir
manevra, tahliye, iç patlama, şehit ya da yaralı haberi bekliyoruz.
Oysa bunların hiçbiri olmuyor. Yeniden sarsıyor hepimizi... Bir
daha attığı 120’lik bir sabotla gömüyor resmen. Çatırdıyor ortalık.
Şaşkın bir onur yaşıyoruz.
Yediği o mermi tankımızı durduramadığı gibi, daha bir çıldırtıyor.
Ne yapıyor bu teğmen? Bir daha! Bir daha çakıyor. Ve tankımız
bundan sonra güdümlü bir tanksavar roketi daha yiyor.
Tankın tepkisel zırhı büyük bir gürültüyle bir kez daha
parçalanıyor. Dumanlar yükseliyor tanktan. Tabur komutanı,
telsizden avazı çıktığı kadar bağırıyor.
“Tankı tahliye et teğmen! Tankı tahliye et!” Bırakın telsizi, ‘kapalı kutu’ tankın içinden bile rahatlıkla duyulabilecek bir tahliye haykırışına, o ufak tefek teğmen nasıl karşılık verdi, bilir misiniz? “Biz bu çaydanlığı terk edersek, arkada bir tek adam kalmaz komutanım!” Sonradan öğrendik, teğmen tankın içinde bağırmış;
ÇIKAN DEAŞ'TAN BETER OLSUN KOMUTANIM
“Çıkmaya kalkan olursa kendini paletin altında bilsin!” Buna
karşılık tank mürettebatından bir uzman, “Çıkan DEAŞ’tan beter
olsun komutanım” diye karşılık vermiş. Sonra bir roket daha
yediler. Ağır oldu bu. Yedikleri iki roketin yarattığı zırh
zafiyetinden mi bilinmez, artık tankın içinde duramaz
oldular.
HEPSİ BİRDEN YARALANMIŞLAR
Zaten hepsi birden yaralanmışlar. Bir mermi daha yeseler, artık
mermi içeri akardı. Ve mürettebat içindeki mühimmatla birlikte,
kestane gibi patlardı. Artık kimi telsizden kimi bağırarak;
“Tankı geri çekin, artık içinden çıkın” filan derken, bu sefer de
başka bir deli ortaya çıktı. Ümit Astsubay’ın tankı, mevzisinden
çıktığı gibi Aslan Teğmen’in tankının yanına...
Güdümlüleri yediği taraftan yanaşıp, atış pozisyonuna geçti. Bu
çılgıncasına bir şeydi. Ümit Astsubay resmen tankıyla, yaralı
tankla atılacak roketlerin arasına girdi.
BİR YANDAN TANKIYLA YARALI TANKI KORUYOR BİR YANDAN DA
VURMAYA DEVAM EDİYORDU
O artık bir yandan tankıyla yaralı tankı koruyor, bir yandan da
vurmaya devam ediyordu. O da mutlaka mermi yiyecekti. Ama bunu
çoktan göze almışlardı. Göz göre göre, bile bile, yiğitçesine... Ve
başka bir destan şimdi orada başladı.
ÜMİT ASTSUBAYIN TANKI GÜRLEYİP DURUYORDU
Ümit Astsubay ve komutasındaki tankı içine düştüğümüz bu ölüm dirim
kavgasında ölüme, onura, yiğitliğe dair bambaşka bir destan
yazıyordu. Bu sırada Ümit Astsubay’ın tankı gürleyip duruyordu. Hiç
yılmadı, hem de hiç.
Teröristler üzerinde ürettiği o korkunç etki anlarında iki güdümlü
tanksavar roketi de o yedi. Yılmadı ama! Üzerimize gelen diğer dört
bombalı aracı da o imha etti. Etrafta bombalar, havanlar, roketler,
ağır ve hafif mermiler uçuşup durduğu o koskoca anlarda ölümüne
savaştı Ümit’in tankı.
GERİ ÇEKİLDİLER
Bu araçların etrafında kaç tane terörist öldü bilmiyoruz. Ama
artık burada bütün dirençlerinin, ümitlerinin ve kararlılıklarının
kırıldığını biliyoruz. Öylece pısıp kaldılar bir süre. Sonra teker
teker sıyrılmaya başladılar. O kaçış sırasında da pek çok çatışma
oldu. Ölü ve yaralılarını da kaçırmaya çalıştılar.
Zaten en başından beri geriye doğru adam taşıyıp duruyorlardı. Bu
kaçışlar sırasında üzerimizdeki ateş baskısını da ihmal etmediler.
Ama kesinlikle gelişlerini destekleyen kadar yoğun değildi.
Onlar da çoktan yılmıştılar. O ağlayan atışlarda bile, sanki hüsran
vardı. DEAŞ’lı teröristler geldikleri gibi gittiler. Daha sonra
bölgeye yaptığımız operasyonda 23 teröristin cesedini bulduk.
Bunların kimi parçalanmıştı.
Biz yaşadığımız böyle bir baskın girişimini iki tankımızın ve bütün
Mehmetlerimizin kahramanlığıyla savuşturduk. Bu çatışmada bir
Mehmetçik’imiz şehit oldu. Beş kardeşimiz de yaralandı. Onları
büyük bir hüzün ve onurla tahliye ettik. Biz bütün bunlarla
uğraştıktan sonra kendimize gelmeye çalışırken, ileri istihbarat
unsurlarımızdan bir haber geldi.
Bir önceki gün yapılan hava taarruzlarından birinde DEAŞ’ın sözde
emirlerinden Ebu Huseyn el Tunusi ile bugün yapılan bir akında yine
sözde emirlerinden Ebu el Ensari, yanlarındakilerle birlikte imha
edilmişti.
Artık hava çoktan kararmıştı. Soğumuştu. Biz ise hâlâ sımsıcaktık.
Bırakın dinlenmeyi, kendimize gelmeyi, yerimizde bile duramıyorduk.
Bu yaşadıklarımızı belki de bir ömür boyu unutamayacaktık.
SİLAHLAR BATI’DAN
Ha, unutmadan! Bizim tanklara atılan güdümlü tanksavar mermileri TOW silahına aitti. Bunu da tanklarımızın etrafından topladığımız parçalardan anladık. TOW, Amerikan malıydı.
DEAŞ'IN SİLAHLARI GIPGICIR
Öyle bakkalda filan da satılmazdı. Bir de neredeyse metrekareye
üçer beşer düşen 120’lik havan mermileri vardı. Kuyruk tapalarına
bakınca gıpgıcır oldukları anlaşıldı.
Yazıları gayet şirin bir İngilizce’yle yazılmıştı. Şimdi bunlar
kimin diye sormayın. Rusların havanları ise 82’lik ve 122’lik
atardı. Bir de onlar vardı. Yapanı bilinirdi de alanı vereni çok
bilinmezdi.
Hakkını yemeyelim, roketler, Katyuşalar, Doçkalar, uçaksavar da Rus
patenti taşıyordu. BMP zırhlı taşıyıcılar da öyle. Humwee’lere
gelince! Artık o kadar da değildi. Onları da IŞİD, Irak ordusundan
çarpmıştı.