Tamam, Esad kötü bir insan.
Kabul.
İnsanları öldürmekten büyük zevk alıyor.
Sabahları uyandığında bir “Günaydın” ı bile
çevresine çok görüyor,
Yemek ayırt edip, yerken de ağzını şapırdatıyor.
Hatta boyu kısa olsa; Hacüc-Mecüc’den biri olabileceğinden bile
şüphe ediliyor.
İğrenç biri yani…
İyi bir adam değil.
Hepsine eyvallah.
Ama tüm bunları düşündüğümde de, kendimi bir soru sormaktan
alamıyorum? Beynimi kurcalıyor.
Bir yerde azıcık da olsa gözden kaçırılan bir olgunun olduğundan
şüpheleniyorum.
***
Şimdi dostlar,
Suriye’de rejim bozuk, antidemokratik, insancıl değil falan
filan evet…
Ama siyasal rejimi değiştirmek için halkı silahlandırıp
devletlerine karşı savaştırmakla “özgürlüklerinin
kazanılması” sağlanır mı?
Çözüm adına atılan bu adım, doğru bir adım mıdır?
Eğer durumu biraz daha iyi anlamak için kendimizden bir misal
verecek olursam;
Güneydoğu’da belirli gruplar silahlandırılarak
“Haklarımızı istiyoruz!” diye sokaklara dökülse ve
devletle çatışmaya girse. Asker de bu çatışmalara sertlikle
karşılık verse... BBC, CNN gibi uluslararası haber kanalları ve
ajanslar “Türk hükümeti katliam yapıyor”
diyerek olayı dünya gündemine taşısa. Belirli kasabalar yada köyler
de kurtarılmış bölge haline gelse.
Üstüne üstlük, komşu ülkelerden ve batılı devlet adamlarından
“Türk hükümeti çekilmeli artık.” yada
“Katil Türk hükümeti!” gibi ifadelerle keskin
çıkışlar gelse... Nasıl okuyacağız tüm bu süreçleri?
Evrensel demokrasi ve tarihsel insan hakları mücadelesi adına
doğru bir çözüm arayışı olarak mı değerlendireceğiz?
“Zaten 30 yıldır Türkiye’ye telkinler yapılıyordu.
Olacağı da buydu.” mu diyeceğiz?
Sizce de böyle bir tabloda, bir sorun yada tuhaflık yok mu?
Dünyadaki birçok haksızlığa göz yumarken; “Yahu bu
devletlere ne oldu da bizim topraklardaki halkaların kaderlerini bu
denli umursar oldular?” demeyecek miyiz?
Sanırım ki diyeceğiz.
***
Evet, Esad’ın kendi halkına karşı kullandığı aşırı şiddet
kesinlikle tasvip edilemez. Edilmesi de mümkün değil.
Ama sanki Esad ortada hiçbir sebep yokken canı istedi diye,
Sanki; içindeki kötülük tohumları birden bire filizlenip ortaya
saçıldı diye “insanları öldürmeye başladı gibi bir
hava estirmek” de, olayın üstünü örtmekten başka bir şey
değil.
Bunu da görmek lazım ha dostlar.
Esad zulmünü işaret ederken, bunu da görmek gerek.
Çünkü Esad’ın gösterdiği şiddet refleksini tasvip etmesek de, bu
reflekse sebep olacak öğeleri de bilmek Suriye sorununu daha doğru
okumamızı kolaylaştıracaktır.
“Zalim olan zalimdir” elbet ama
“zalimliğin tanımının” çıkar eksenleri üzerinden
değiştiği bir dünyada yaşadığımızı da gözden kaçırmamız lazım.
Biliyoruz ki; Saddam’ından Kaddafiye, Mübarek’inden Esad’a kadar
yıllarca batıyla müttefik olan yada tahammül edilen liderler, bir
anda küresel şeytan haline getirildi.
Ortadoğu’da Saddam gitti, Kaddafi gitti, Usame bin ladin gitti
ama ben onların yerine gelen hiçbir “Huzur”
görmedim şimdiye kadar.
***
Kabul edilmeli ki; egemenliklerin hukuk ile meşru kılınmadığı
bir dünyada, güçlü olmayan devletlerin uluslararası hukuku
kendileri adına adil bir şekilde işletmeleri kolay olmuyor.
Şuan Suriye’ye “barış ve demokrasi”
temasıyla adım adım askeri bir müdahale geliyor.
işte bu nedenlerle demokratik rejimlerin gelişimini, Arap
baharını, toplumsal mühendisliklerle oluşturulan etnik ve mezhepsel
çatışmaları da azıcık bu perspektiften kavramaya çalışmak
lazım.
Çünkü unutmamak gerekiyor ki;
Savaş bir çözüm değil, sadece bir ölüm şeklidir.