Talu TCK'yı yeni keşfedenlere kızdı
Abone olYeni Türk Ceza Yasası basın özgürlüğü açısından tehlikeli maddeler içeriyor. Sabah yazarı Umur Talu, konuyu yeni gündeme getirenlere ateş püskürdü.
Yumurta kapıya dayandı... Ve, herkesi "haberdar" etmekle yükümlü gazetecilik dünyası, kendi başına gelebileceklerden yeni "haberdar" oldu.
Yeni Ceza Kanunu'nun, Avrupa Birliği, demokratikleşme vesaire derken kaldırıldığı varsayılan hapis cezalarını demet demet taşıdığı keşfedildi.
"Mapushane damı" nın, sadece onca yıl, sisteme, düzene, rejime, devlete "aykırı" yazılardan dolayı konuk ettiklerinin değil...
En basit polisiye haberi, yargı haberini vermek ve yorumlamaktan dolayı da gazetecinin başında dolaştığı anlaşıldı.
Adalet Bakanı Çiçek, "Bunca zaman neredeydiniz?" derken haklı...
"Basın meslek örgütleri neredeydi?" derken haksız.
Bu maddelere imza attıkları için bin kere adaletsiz.
Haklı; çünkü, özellikle "basın özgürlüğü" kavramını bile reddedip "iletişim özgürlüğü" nü ikame edenlerin medyası...
Zaten kanunlar ve kurumlar karşısında "özgürlük" gibi bir dertten epeydir kurtulmuştu.
Şimdi, yıllarca "zararsız" sanılan yazı ve haberlerin başının derde gireceği de nihayet anlaşılınca telaş başladı.
Bakan haksız; çünkü, ödüller yahut işlerine gelen açıklamaları dışında, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'ni hiç takmayanların...
Türkiye Gazeteciler Sendikası'nı zaten hiç umursamayanların medya ve siyaset dünyasında, bu iki kurum sanki zamanında hiç tepki göstermemiş gibi göründü.
Oysa, cılızlaştırılmış sesleriyle de olsa, her ikisi de kanunun "basın"a giydirmeyi hedeflediği deli gömleği ile hapishane yoluna döşediği taşlara dikkat çekti.
Yırtındılar ama yırtıldıkları için, başta büyük büyük gazeteciler, kimse umursamadı.
Adaletsiz; çünkü, hükümetin "demokratikleşme"den ne anlayıp ne anlamadığını ortaya koyan o hükümlerin "demokrasi ufku ve adalet" ile ilgisi yok.
Demokrasilerde "tehdit"e yer yok çünkü!
Şimdi, "meslek örgütleri"nden Basın Konseyi'ne geleyim.
Başkanı Oktay Ekşi, haklı olarak, "Yeni TCK, özellikle iletişim (basın) ve ifade özgürlüğü ile ilgili çok sakıncalı hükümler getiriyor" dedi.
Bu doğru da... Kına mı yakmalı! Parantez içine alınmış
"(basın)"ı sevsinler! Hani, Oktay Ekşi ve fikirdaşlarına göre, "basın özgürlüğü" demek yanlıştı da, yerine ille "iletişim özgürlüğü" demek gerekirdi.
Bu mahcup parantez neyin nesi! Ona, parantez içinde kalsa bile, ihtiyaç hasıl oluyor, çünkü yasa ile tehdit edilen, genel olarak iletişim özgürlüğü değil, bilhassa "basın özgürlüğü".
Cezaların katlanmasının vesilesi; telefonla, elektronik posta ile, faksla, halkla ilişkiler bültenleriyle "iletişim"de bulunulması değil; basında, medyada yazmak, çizmek, gazete, dergi ve televizyonla haber vermek, yorumda bulunmak; "basın yoluyla" ifade etmek.
Tehdit altındaki, herhangi bir "iletişimci" değil, "gazeteci".
"23 ayrı suç" isnadıyla, "ifade özgürlüğü" kısıtlanmak istenen, haber ve yorum sütunları.
Lakin, bir iktidar kendini kollama güdüsü ve gazeteciliği sınırlama arzusu yanında...
Bir de, "Yahu bunlar zaten kendi basın özgürlüklerini, gazetecilerin özgürlük alanını kendi içlerinde pekala kısıtlıyor; otosansüre bayılıyor, her haberi yapmıyor" tespitiyle yola çıkmışsa...
"Basın özgürlüğü" kavramını, elbette halkın doğru ve adil haber ile farklı ve dürüst yorumlar alma hakkı ile de bağlantılı olarak...
Bin kere düşünmek lazım. Neden hep parantez içine tıkılı diye!
Yazı:Umur Talu
Kaynak:Umur Talu