Talu, gazeteci etiğini anlattı
Abone olUmur Talu, son yazısında Fransa'nın tanınmış gazetesi "Le Figaro" çalışanlarının yaptığı protestoya değinmiş. Talu, bununla beraber gazeteci etiğini anlatmış.
Umur Talu son yazısı ile gazetecilere nasıl davranmaları
gerektiğini öğütlemiş. İşte Talu'nun kalemiyle "gazetecilik
etiği":
Le Figaro, Fransa'da "merkez sağ" bir gazetedir. "Serbest piyasa
ekonomisi"ni destekler.
Küresel düzenle de, iktidardaki merkez sağ hükümetle de temelde bir
sorunu yoktur.
Ama bu gazetede, "gazeteciler", gazetenin yayın politikasının
"patron çıkarları" doğrultusunda belirlenmesini, çalışanların yüzde
93'ünün oyuyla halk önünde protesto etti.
"Gazeteciler", savaş uçağı da üreten ve dünyaya satan şirketin
gölgesinde bir gazeteciliği, mesleğe ve okurlara "yamuk" olarak
tanımladı!
Jacques Chirac, Fransa'nın Cumhurbaşkanı ve kadim merkez sağ
politikacısıdır.
"Serbest piyasa ekonomisi"ni destekler.
Küresel düzenle de, iş dünyasıyla da temelde bir sorunu yoktur.
Ancak, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu öncesinde, başta
Brezilya'nın "solcu" Başkanı Lula, 50 ülke lideriyle birlikte, 110
ülkenin destek verdiği bir deklarasyon hazırladı.
Yoksulluk, kötü çalışma koşulları, cehalet, sefalet, hastalık ve
küresel adaletsizliğe karşı, ABD'nin hoşlanmadığı bir tavır
aldı.
Bunlar...
Hem dünyanın, ülkelerin, insanların sorunlarının...
Hem de bunları didiklemesi, geniş kitlelerden yana sıkıntıları
irdelemesi gereken gazeteciliğin...
Neden sadece "patronlar dünyası" ekseninde yapılamayacağına dair
iki bağımsız örnek.
Temel toplumsal ve küresel acılara gözlerini kapatmamaya, dünyayı
ve olayları sadece "büyük sermaye" gözüyle algılamamaya dair.
Buna karşın, bizde, mesela büyük bir medya grubu, belki de
görünürde olumlu bir iş yaparak, orada burada iş dünyası adına
toplantılar düzenliyor, bu toplumun önüne "şirket gibi yönetilen
Dubai zenginliği"ni örnek diye koyuyor.
"Patron bakış açısı"nın, medya dışında da işleri olan işadamlarının
böyle bir faaliyeti olabilir tabii.
Ama, gazetesiyle, televizyonuyla, sıfatları aslında "gazeteci"
olanlar, "editoryal bağımsızlık"ın en temel halkaları olan
"gazeteci-yöneticiler" de bu "bakış açısı"nın tam ortasında saf
tutmuşlar.
Bu, sadece "kendi patronunun zihniyetine teslim olmak" değil, genel
olarak hayata, "patron, sermayedar, iş dünyası, şirketler" gözüyle
bakmaya kendini kaptırmaktır.
Bu, "sağcı, piyasa yanlısı Figaro"da gazetecileri isyan ettiren
bir, iki "patron çıkarları müdahalesi"nden de öte...
Aklını, vicdanını, fikrini, haberini, yorumunu "bir şirket gibi
yönetilen ülke" modellerine ve o zihniyet dünyasına adamaktır.
Gazetecilik sorumluluklarının yamulması, gazetecinin bağımsız ama
vicdandan güç alması gereken gözlerinin körleşmesi, öncelikle
dünyanın ve ülkenin acılarına, mağdurlarına açık olması gereken
kulaklarının sağırlaşması, elinin titremesi, kaleminin,
bilgisayarının, ekranının pusulasını yitirmesi böyle böyle
azıtır.
"Etik, ahlaklı, ilkeli" denilen gazetecilik, yazabildiğini doğru ve
temiz yazmaktan ibaret değildir ki...
Asıl, yazamadıklarına, yazmayı aklına bile getirmediklerine,
dünyaya hangi pencerelerden bakıp, hangi manzaralara gözlerini
kapadığına ilişkin bir sorundur!
Le Figaro ya da Chirac kadar bile olup olamadığın meselesidir.