Internet Haber Mobil Uygulama
Internet Haber mobil uygulamasını denediniz mi?
Internet Haber mobil uygulamasını denediniz mi?
Hatırlarsanız bir önceki yazımda, "Türkiye terörle değil, teröristle mücadele ediyor" demiş, terörün kaynağını kurutma konusunda ciddi hatalar yaptığımızı dile getirmiştim.
Habertürk'te Ceren Kenar ve Yıldıray Oğur'un sunumuyla ekrana
gelen "Şimdi ve Burada" isimli program,
tam da anlatmak istediklerimi anlatan bir video görüntüsü
yayınladı. ()
"Bir üniversite öğrencisinden canlı bomba yaratan karanlık,
sandığımızdan çok daha yakınımızda olabilir" sözleriyle
başlayan video, bir gencin dağa çıkışının yol hikayesini
anlatıyordu.
"Taksim'den Kandil'e giden yol" hikayesi
şöyle:
İstiklal Caddesi'ne gidiyor, 200 metre yürüyüp gözünüzün iliştiği
bir kitapçıya giriyorsunuz. Türkiye'deki silahlı bütün sol
örgütlerin dergileri bu kitapçının raflarını süslüyor.
Hem de en ön sırada...
İlk derginin kapağını açtığınızda karşınıza Çevik Kuvvet
servisini tarayan Çiğdem Yahşi ve Berna Yılmaz isimli teröristler
çıkıyor. Her iki terörist şu satırlarla methediliyor: "İki
kadın cephe savaşçısı, Çevik Kuvvet'in beynini taradı. İki kadın
haklılardı. Haklılıkları meşruluklarındandı. Çiğdem ve Berna
ölümsüzdür!"
Buna benzer onlarca dergide teröre, teröriste ve şiddete yönelik
övgüler bulabiliyorsunuz.
Kitapçıdan çıkıp bir konsere mi gitmek istediniz?
Bir anda kendinizi Grup Yorum'un seslendirdiği teröristleri
metheden "Mitralyöz" isimli şarkıya eşlik ederken
buluyorsunuz.
Vur ha vur ha vur ha vur.
Mitralyözle vur ha vur.
Sevdamız kurşun olsun, zulmün üstüne yağdır.
Bir sonraki gün üniversitenize gittiniz. Üniversite
meydanında kendinizi teröristleri övücü türküler eşliğinde halay
çeken bir grubun içinde buluyorsunuz.
Sesi üniversite duvarlarını döven türkünün sözleri şöyle:
"Ellerinde Bixiler,Düşüyor Skorskyler. Ellerinde Doçkalar,
Düşüyor tüm Kobralar. Partileri PKK, Vuruyor APOcular. Orduları
HPG, Vuruyor APOcular. Siz dağda biz şehirde, Vuruyor
Apocular, Ellerinde fişekler, ağlıyor güvenlikler."
Aynı günün akşamı, üniversitenin konferans salonununda PKK'nın
kuruluş yıldönümü etkinliklerine katılılıyor, üniversitedeki
hocanızın "Şiddetin Üretici Gücü" üzerine yazdığı
yazıları ve imzaladığı "Devlet katliam yapıyor"
bildirilerini okuyup etkileniyorsunuz.
Ertesi gün yine Taksim İstiklal Caddesi'ne çıkıp, cadde üzerinde
konuşlanan örgütlere bağlı bir kültür merkezine giriyorsunuz.
"Dayanışma Gezileri"nden birine katıldığınızda,
yolculuk Kandil'de veya bir başka terör örgütünün karargahında son
buluyor!
Sonrasında canlı bomba olarak dönüp ya Ankara, ya da Taksim'in
göbeğinde kendinizle beraber yüzlerce kişiyi havaya
uçuruyorsunuz.
Bir başka deyişle..
Bu ülkede televizyonlar, gazeteler ve dergiler terörün ve
teröristin propagandasını sınırsız özgürlükle yapabiliyor.
Gözlerimizin önünde Mehmetçik katletmenin türküsü yazılıp, bu
katliam türküleri üzerine halaylar çekiliyor.
Vatan haini teröristler devletin okullarında, devletin bursuyla,
devletten maaş alan "hocalar" tarafından
yetiştiriliyor.
Terör artık Kandil'den yönetilmiyor!
İstanbul'un, Ankara'nın ve diğer pek çok kentin en merkezi yerleri
terörist fabrikası gibi çalışıyor.
Bizler, İstanbul'un iki yakasını birleştiren köprüleri hizmetten
sayarken, birileri çok daha büyük projelere imza atıyor. Kandil'den
Taksim'e, oradan Kızılay'a ve daha pek çok kente uzanan dünyanın en
uzun köprüsünü inşa ediyor.
Buna karşın devlet ne yapıyor?
O köprüyü kullanıp Kandil'e gidenleri izlemekle yetiniyor. Ne
zaman ki Kandil'den dönüp bize silahın namlusunu
doğrulturlarsa, işte o zaman savaşmayı tercih ediyor. Yani
"terörle" değil, "teröristle"
savaşıyor!
Niye?
Çünkü "O, onu diyecek, bu şunu söyleyecek. Falanlar bizi
kınayacak, filanlar 'Hani düşünce özgürlüğü'
diyecek" paranoyasından kurtulamıyoruz.
Terörist ülke İsrail, mazlumları öldürmenin hak olduğunu dünyaya
kabul ettirdi ama biz terörle mücadelenin haklılığını
anlatamıyoruz.
Lanet olsun ki anlatamıyoruz!
"Bu ülkede kim özgür değil? Türkiye'de kimin hakkı
gaspedilmiş? Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne PKK'lıları alacak
kadar özgür bir ülkeyiz" demekten aciz bir portre
çiziyoruz.
Terör örgütlerini yayınlayan kitapçı kapatılsa yayınevlerine
müdahale. İhanetin simgesi olan dergi veya gazete kapatılsa basın
özgürlüğüne müdahale. Terörist üniversite öğrencileri ve terör
yardakçısı hocaları tutuklansa eğitime müdahale.. Dernekleri
kapatılsa zıkkımın köküne müdahale...
Bu söylemlere göre mi hareket edilecek?
Asker ve polis bunların kahpe kurşunlarıyla şehit düşecek. Anne
karnındaki doğmamışların, savunmasız kadınların, dermansız
yaşlıların etleri canlı bombalar eliyle parça parçalanıp caddelere
saçılacak ve bizler öylece oturup izleyecek miyiz?
Böyle gelmiş ama böyle gidemez, böyle gitmemeli...
Sırtında ihanet kamburu taşıyan hiç bir devlet ayaklarının üzerinde
dimdik duramaz.
Yapmamız gereken tek şey bu kamburdan kurtulmak.
Terörist fabrikası gibi çalışan kişi ve kurumlara ihanetin bir
bedeli olduğunu, o bedelin de hayatlarının sonu olduğunu
hatırlatmadan bu ülke ayağa kalkamayacak!