Tahrir'in özgür çocukları
Abone olMısır, yakın tarihinin en önemli kavşaklarından birinde günlerdir. Dış dünya Kahire'de yaşananları canlı yayınlarla izlerken, halk ayaklanmasına yerinde tanık olanlar neler gözlemliyor? Kahire'den Mete Çubukçu anlatıyor.
Tahrir meydanı, adının anlamını, gerçekten taşıyor bugünlerde.
"Özgürlük" ya da "kurtuluş" anlamına geliyor Arapçada. Son günlerde, Mübarak yanlılarının alanın dışında gösterilere başlaması taş ve sopalarla muhaliflerle çatışması sonucu bir demokrasi platformu havasındaki meydanda, şimdi savunma hatları da var.
Tesadüf bu ya, Cumhurbaşkanı Mübarek'in “Eylül'de aday değilim. Reform yapılacak, yeni anayasa hazırlanacak, demokratik haklar genişletilecek” açıklamasının üzerinden saatler geçmeden, Mübarek yanlısı olarak nitelenen bazı kişiler Tahrir meydanına taşlarla saldırmaya, atlar ve develerle girmeye çalışıyor.
Deve simgesi
Deve ve at Arap kültüründe güç simgesi. Ama Hüsnü Mübarek’e yakın partinin son seçimde kullandığı simge de, deve.
Mübarek yanlıları develerle alanı ele geçirmeyi planlamış ama püskürtülmüşlerdi.
O günden bu yana meydana açılan yolların birçoğu, kademeli olarak barikatlarla kapatılmış halde. Barikatların ardındaysa muhalifler, ellerinde taşlar, gece gündüz bekliyor. "Çünkü" diyorlar, “burası bizim savunma hattımız. Demokrasi ve özgürlük hattımız; burayı kaybedersek, biz de kaybederiz”.
Bu yüzden, Cuma günü yapılan büyük gösteri sonrası “başkanlık sarayına yürüme planı” iptal edildi.
Bunun gerekçesini ise, şöyle açıklıyor protestocular:
“Bizler barışçıl ve haklarının demokratik kurallar içinde arayan insanlarız. Dışarıdan bize saldıran, parayla tutulan rejimin adamları, sivil giysili polisler gibi insanlar değiliz. Onlar bizi provoke ediyor. Bu kışkırtmalara gelirsek, onlar gibi oluruz ve meşruiyetimizi kaybederiz. Ama, burayı da savunuruz onlara karşı. Bu yüzden yürüyüşü iptal ettik.”
Kaos mu, istikrar mı?
Muhaliflere göre, Hüsnü Mübarek, Amerika’nın baskısı ile bir daha aday olmayacağını açıklarken, eski alışkanlıklarından vazgeçmiş değil; bir yandan yeni bir anayasa, reform, muhalefetle diyalog önerirken, diğer yandan sopasını gösteriyor:
“Seçim sizin, kaos ya da istikrar. Çocuklarınızın geleceği için karar verin.” diyor.
Bu sözler, tehdit kokuyor muhalif Mısırlılara göre.
"Zaten kendi adamlarını, sivil giysili polisleri, baltacı olarak anılan hırsızları, muhaliflere saldırtması da bu yüzden. Terör yaratarak insanları korkutmak istiyor." diyorlar.
Belki de 30 yıllık rejimin ayakta kalma esprisi de burada yatıyor. "Ben olmazsam ülke çöker, siz de yok olursunuz" mantığı bu; sokaklara salınan sivil giyimli polisler, hapishanelerden salıverilen katillerle göz korkutmayı amaçlıyor.
Ancak Kahire’deki meydanda birkaç gün geçirdikten sonra, insanların korku duvarını aştıklarını görüyorsunuz. Kendilerine güveniyorlar ve sistemin şu ya da bu biçimde değişeceğine inanıyorlar.
Belki dışarıdan bakınca bazılarına tuhaf geliyor ama, Mısır muhalefetinde bu dinamik mevcut.
'Kifaye' yani yeter...
Gerçekten yoksul olanlarla, rolex saatli, iş adamları, iş kadınları, Müslüman Kardeşlerin üyeleri ile solcu gençler, çelişkilerini en azından şimdilik geride bırakarak omuz omuza haykırıyorlar. “Kifaye yani yeter” diye.
Bir genç konuşmak istiyor: “Ben varlıklı bir ailenin oğluyum. Ayda bin dolardan fazla kazanıyorum. Ama biliyorum ki günde 2 dolarla geçinmeye çalışanlar var. Siyasi bir yanım yok ama, o insanlar için buradayım” diyor.
Bir biçimde vicdanlar da devreye giriyor, insanlar "artık gözlerimizi kapatamayız" noktasında.
Kendini liberal olarak tanımlayan yüksek lisans öğrencisi Raşa Remzi, dünyanın merak ettiği soruyu yanıtlıyor:
“Herkes, Mübarek giderse, Müslüman Kardeşler gelir korkusu yaratıyor. Benim Müslüman Kardeşlere benzer bir yanım var mı? Bu korkuyla Mübarek rejiminin devamını mı isteyeceğiz? İnsanlar ilk kez, kendileri için, ülkeleri için bir şey istiyor. Ya şimdi olacak, ya da hiçbir zaman.”
'Sen gitmeden biz gitmeyeceğiz'
Bu yüzden kimse alanda kendini şu ya da bu partiye yakın olarak tanımlamıyor. Kendilerini Mısırlı olarak görüyorlar.
Önemli olanın Mübarek’i devirmek olduğunu, ardından herkesin demokratik platformda mücadele edeceğini savunuyorlar. Bu heyecan onları ayakta tutuyor. Hüsnü Mübarek'in “Yeniden aday değilim.” şeklindeki açıklamasına rağmen, Tahrir meydanını kastederek “Sen gitmeden biz gitmeyeceğiz!” diyorlar.
Bir tiyatro yönetmeni olan Hani el Metenavi’nin tek gözü, sargı bezi ile kapatılmış.
Bir önceki Cuma günü polisin attığı göz yaşartıcı gazın kapsülü gözüne isabet etmiş, kolu yanık içinde. Görme güçlüğü var.
"Çok iç açıcı değil diyor." Metevani. Ve ekliyor:
“Bizi anlamak gerekiyor. Hayatımızda ilk defa bu insanlar bir şey istiyor ve korku duvarını aşmış durumdalar. İnsanlar, demokrasiyi anlamıyla yaşamak istiyorlar. Bizi bölünmeye zorluyorlar. Müslüman Kardeşler'i gerekçe gösteriyorlar. Evet, onların gücü var. Ama önemli olan, eşit şartlarda, demokratik bir ülkede mücadele etmek” diyor.
Uzun yıllar Orta Doğu’da gazetecilik yapmış biri olarak, bölgenin kendine has dinamiğinin harekete geçtiğini söylemek gerekiyor.
Diyelim ki Mısır’da olanlar, rejimi tamamen değiştirmeyecek. Olsun, bu da bir devrim; bazıları için Orta Doğu’da bunların olacağını hayal etmek zor olsa bile.
Türkiye'nin prestiji
Bir kadın karşımıza geçip “Bütün olanların sorumlusu, siz Amerikalılarsınız. Mübarek’i siz desteklediniz!” diyerek haykırırken, onu sabırla dinleyip sözlerinin bitmesini bekliyorum.
“Ama ben Amerikalı değilim, Türkiye’denim.” diyorum. O anda kadın çok utanıyor, defalarca özür diliyor.
Türkiye’den gelmiş olmak ciddi bir prestij.
Tabii ki, Mübarek yönetimi ve taraftarları için aynı şey geçerli değil.
Ordu ise tarafsız; hatta çatışmaların ortasında kalsa bile, meydana giren saldırganlara da hiçbir şey yapmayacak kadar “tarafsız”.
Ordu ve ABD de, muhaliflerin direncine göre strateji belirlemeye çalışıyor.
Bu satırların yazıldığı saatlerde, Tahrir Meydanındaki gösteriler devam ediyordu.
Yıllardır Orta Doğu’da en heyecanlı günler yaşanıyor.
Kendi deyimleriyle “Mısır, başka bir noktaya koşuyor; yeni bir Mısır'a."