Tahrir Meydanı'na bakan pencere
Abone olBBC'nin deneyimli muhabiri Lyse Doucet'in aktardığına göre Mısır'da kimilerinin Tahrir Meydanı'nda olanları görmek için televizyonun düğmesine basması gerekmiyor - pencereden başlarını uzatıp bakmaları yeterli.
Manal, gündüzleri de geceleri de genellikle sandalyesinde oturuyor. Çiçekli, kadife kumaşla kaplı bir sandalye bu.
Manal da dökümlü elbisesi içinde, kocaman bir Mısırlı kadın. Yuvarlak, zarif yüzünü çevreleyen bir de başörtüsü var. Manal oturduğu yerden, açık balkon kapısına bakıyor. Oraya bakmaktan sıkılırsa da bakışlarını küçük televizyonuna kaydırıyor.
Orada da değişen pek bir şey yok. Manal'ın bugün, bütün dünyanın izlediği Tahrir Meydanı'na bakan bir penceresi var. Her şeyi duyuyor: polisle protestocular arasındaki çatışmalardan gece boyu feryat eden ambülans sirenlerine dek...
Bazen polisin kullandığı göz yaşartıcı gaz öyle güçlü oluyor ki camlarından içeri sızıyor. Bütün bunlar uyanık tutmuyor mu onu peki? Manal, Tahrir meydanının annesiymiş gibi gülümsüyor, gözleri yuvarlak, tel gözlüklerinin ardında kırışıveriyor. "Meydandaki gençler için endişelenmekten uyuyamıyorum" diyor. "Güvende olduklarını bilmek istiyorum."
Başka bir Tahrir
Peki ya kendi oğulları? 14 yaşındaki İsmet, okul kitaplarını sıkı sıkıya kavramış, utangaç bir halde dinliyor. Beş katlı binadan inmesine sadece, hemen yanlarındaki saha hastanesini ziyaret etmesi için izin var. Burada her gün yüzlerce protestocu tedavi ediliyor. Manal'ın büyük oğlu Ahmed ise daha özgür. Öğretmeni meydanın öte yanında, o yüzden her gün meydanı baştan aşağı geçip eve geri geliyor. Manal endişeleniyor mu peki? Yüzünde yine o tatlı gülüş... Ahmed, dindar Müslümanlara özgü bir şekilde ayrılıyormuş evden her gün: "Alnımda yazılıysa geri döneceğim."
Ahmed annesinin yukarıdan göremediği, başka bir Tahrir Meydanı'na tanık oluyor. Burası her geçen gün kent içinde kente dönüşüyor. Tişört ve kot pantolonlu genç erkekler, bu alana her girenin kontrol edildiği bir insan kordonu oluşturmuş durumda. İçeride gönüllüler yolları temizliyor, beyaz gömlekleri içinde doktorlar yaralıları tedavi ediyor.
Geceleri Manal'ın balkonundan burası sarılı beyazlı ışıkların arasından parlayan mavi ambülans ışıklarla dolup taşan bir insan tuvali adeta. Sıra sıra polislere ve orduya doğru ilerleyen kalabalıklar. Sonra göz yaşartıcı gazdan kaçarak gerileyen... Burada ellerinde bayraklarıyla yürüyen, "Erhal! Erhal!" yani "Terk et!" diye bağıran insan zincirlerinin izini sürebilirsiniz. Ocak ayında bu meydanı ilk işgal ettiklerinde ve Cumhurbaşkanı Mübarek'e istifa çağrısında bulunduklarında da böyle bağırıyorlardı. Mübarek de 18 gün süren beklenmedik protestolar sonrası gitti.
Yeni bir düzen
Mısırlılar yeni bir düzenin doğuşunu kutladılar. Ama şimdi yeniden aynı sloganlarla ama Mareşal Tantavi'nin gitmesi talebiyle meydandalar. Aktivistler bu kez tüm talepleri karşılanmadan meydandan ayrılmayacaklarını söylüyorlar. Bu hafta görüştüğüm önde gelen pek çok aktivist daha günler önce, Tahrir'in gücünü kaybettiği endişesi içindeydiler. Bir fark yaratmaya yetecek kadar insan toplanamadığını söylüyorlardı.
Bu aktivistlerden bazıları, bu hafta Manal'ın balkonundan bakmak için beş kat merdiven çıktı. Tahrir'e hayranlık ve öfke ile baktılar: Meydanın eski haline kavuşması nedeniyle hayranlık, güvenlik güçlerinin onca insanı öldürmesi ve yaralaması sebebiyle öfke içinde...
Tahrir eski havasına yeniden kavuştu, Mısır ordusunun da buradan gelen sesi dinlemek zorunda hissettiği açık, ama bir yere kadar. Kahire'nin kalabalık sokaklarında, Tahrir'in bittiğini düşünen pek çok Mısırlıyla görüştüm. Ordunun Mısır'ı demokrasiye taşımak için elinden geleni yaptığına inanıyorlardı. Kahire dışında, Nil boyunca yerleşik köyleri ziyaret ettiğimizde de Tahrir'deki kargaşanın onları ıskalamadığını, ama hayatın tüm sıkıntısına rağmen devam etmek zorunda olduğunu gördük.
Peki, Tahrir daha ne kadar devam edecek? Manal gibi Mısırlıların hayatı artık Tahrir olmuş durumda; evinin balkonundan görünen manzarayı paylaşmayı kabul ettiği bizim gibi gazeteciler dahil, insan seliyle kesintiye uğramış bir hayat, bu...
Oğlu İsmet, hem heyecanlı hem de endişeli, derslerine çalışmakla kapısının önünde gerçekleşen tarihi izlemek arasında gidip geliyor. Sıklıkla annesinin yanında oturuyor, İsmet. Manal dingin bir şekilde, koltuğundan olanları izliyor, yaşananların ne zaman ve nasıl biteceğini ise söyleyemiyor. Aslında bunu tarihin en ön sıralarında oturanlar dahil kimsenin söylemesi mümkün değil.