Suudi Kralı Selman'ın dedesi İstanbul'da idam edilmişti!
Abone olSuudi Arabistan Kralı Selman'ın büyük dedesi Abdullah bin Suud'un bundan 196 yıl önce Padişah İkinci Mahmud'un huzurunda Beyazid Meydanında başı kesilerek idam edildiğini biliyor muydunuz?
Suudi Arabistan'ın 7'inci Kralı Selman
bin Abdülaziz el-Suud, İslam İşbirliği Zirvesi'ne katılmak için
İstanbul'a geldi. Kral Selman'a Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan
tarafından devlet nişanı verildi.
Suudi Arabistan da Türkiye'nin bölgedeki müttefiki konumunda. İki
ülkenin ilişkileri çok yakın ve gerek Suriye'de gerekse de Yemen'de
aynı safta oldukları yönündeki açıklamalar bizzat liderlerin
ağzından kamuoyuna defalarca yansıdı. Krala yönelik sıcak karşılama
ve devlet nişanıyla ödüllendirilmesi de iki ülkenin arasındaki bu
ilişkiyi perçinlemek ve ilan etmek niteliği de taşıyor.
KRAL SELMAN'IN DEDESİ İSTANBUL'DA İDAM
EDİLMİŞTİ
Ortadoğu'da yıllardır yaşanan bütün bu karmaşa ve Suudi Kralı'nın
Türkiye'de böyle sıcak karşılanması 196 yıl önce İkinci Mahmud'un
Osmanlı'nın tahtında bulunduğu ve Arap Yarımadasının Vahhabiliği
benimseyen Suud Kabilesi tarafından yakılıp yıkılmasını ve Kral
Selman'ın büyük dedesi Abdullah bin Suud’un İstanbul'a getirilerek
idam edilmesini akıllara getirdi.
ZİNCİRLE PAYİTAHTTA
GEZDİRİLDİ
Cnntürk'ün haberine göre, aradan geçen yaklaşık 200 yıllık sürede
Ortadoğu'daki karmaşalar son bulmasa da artık isyancı bir Suud
kabilesi ile Osmanlı Sarayı değil, Cumhuriyet Türkiyesi ve iyi
ilişkilere sahip olduğu Suudi Arabistan Krallığı var. Peki bu
ilişkiler nereden buraya geldi? İşte 196 yıl önce boynunda zincirle
başkent ya da payitahtta gezdirilen ve ardından idam edilerek başı
Topkapı Sarayı'nın surlarında sergilenen Abdullah bin Suud’un
hikayesi:
DİNİ ÖĞRETİLER
SİYASALLAŞTI
Arap Yarımadası 18. yüzyılda Vahhabiliğin etkisine girdi.
Vahhabilik, 1703'te Necd bölgesindeki Uyeyne köyünde doğan
Abdulvahhab'ın, Selefi akımının kurucusu kabul edilen İbni
Teymiyye'nin görüşlerinden etkilenen dini doktrinine dayanıyor.
Hazreti Muhammed'in dönemindeki hayat tarzına dönülmesini savunan
Vahhabilik, gittikçe yaygınlaştı. Her türlü yeniliğe ve mezarlara
karşı olan Vahhabiler, bulundukları yerlerde mezar ve türbeleri
yıkmaya başlayınca bu öğretilerin yayıcısı Abdulvahhab da çeşitli
sürgünlere tabi tutuldu. Ancak Suud Kabilesinin lideri Muhammed bin
Suud'dan himaye gördü. 1744'te Der'iye sözleşmesi ile mutabakat
altına alınan bu gelişmeyle birlikte bu dini öğreti de
siyasallaşarak, bölgesinde yayılmaya çalışan ve bir İslam devleti
kurmaya çalışan Suud Kabilesinin meşrulaştırıcı ideolojisi haline
geldi.
SUUD KABİLESİ MEKKE VE MEDİNEYİ
YAĞMALADI
Suud kabilesi 1790'larda Arabistan Yarımadasında Necd bölgesine
sahip olur. Suudların bu yayılmasına, Rus ve İran savaşları ile
uğraşan Osmanlı pek bir karşılık vermez. Bundan yararlanarak
faaliyetlerini genişleten Vahhabiler, Basra Körfezi çevresinde
hakimiyetlerini genişletir, Necef'i ele geçirir, 1802'de Kerbela
törenlerine katılan Şiileri kılıçtan geçirir ve Hz. Hüseyin'in
türbesini yağmalarlar. Ardından da Taif, Mekke ve Medine'yi ele
geçirirler. Mekke Şerifi Galip kısa bir süre sonra Mekke’yi geri
alınca Suud şeyhi Abdülaziz Necd'e geri döner. Burada da
Kerbela'nın intikamını almak isteyen bir Şii tarafından öldürülür.
Yerine geçen oğlu Abdülaziz 1805'te yeniden Hicaz'a girer,
Medine'yi ele geçirir ve Vahhabiliği kabul etmeyenleri ölümle
tehdit eder, şehirdeki türbe ve mazarları yakar. Vahhabiler, Hz.
Muhammed'in türbesini de yağmalar. Bir yıl sonra da Mekke'yi ele
geçirirler ve Mekke Emiri Şeyh Galip yönetimlerini tanır.
OSMANLI MEKKE VE MEDİNEYİ VEHABBİLERDEN
KURTARDI
Kutsal topraklarda terörün hakim olması Hac yolunun uzun zaman
kapalı kalması üzerine Osmanlı daha fazla Vehhabi tehdidini gözardı
edemeyince hükümdar İkinci Mahmud, Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali
Paşa'ya durumu havale eder. Paşa oğlu Tosun emrindeki bir orduyla
1812-1813 yılları arasında Mekke, Medine ve Taif’i Vehhâbilerden
kurtardı. Bu sırada Suud bin Abdülaziz 1814’de ölmüş yerine de oğlu
Abdullah geçmiştir.
YAKALANARAK İSTANBUL'A
GETİRİLDİ
Diğer taraftan Mısır ordusunun başına da Tosun Paşa’nın ölümü
nedeniyle kardeşi İbrahim Paşa geçmiştir. İbrahim Paşa,
Vahhabilerin başkenti Der’iye’yi kuşatır ve Nisan 1818’de ele
geçirir. Abdullah bin Suud yakalanır. Önce Mısır’a oradan da
gönderildiği 1820 yılının Şubat ayının ikinci haftasında
İstanbul’da idam edilir.
SULTAN MAHMUD'UN HUZURUNDA İDAM
EDİLDİ
Abdullah bin Suud'un kafası, Bayezid Meydanı’nda Sultan Mahmud’un
huzurunda Bostancıbaşı Halil Ağa’nın kılıcıyla kesilir. İdam
başkentte sevinçle karşılanır. Suud'un başı Topkapı Sarayı'nın
surlarında sergilenir. Abdullah bin Suud'un beraberinde yakalanan
Vahhabi alimlerinden bir kısmı da idam edilir ve bunlar arasında
Abdulvahhab’ın torunu Der’iye kadısı Süleyman bin Abdullah da
vardır.
TARİH-İ CEVDET'TE ABDULLAH BİN
SUUD
Cevdet Paşa Tarihinde, Abdullah bin Suud’un Arabistan’da yakalanıp
İstanbul’a getirilişi ayrıntılarıyla anlatılıyor. Buna göre,
Abdullah bin Suud’u taşıyan gemi Haliç’te özel bir iskeleye
yanaşmış, gemiden zincire vurulmuş olarak indirilen Abdullah
hapishaneye kapatılmış ve cezası üç gün devam eden bir sorgudan
sonra verilmiştir. Tarih-i Cevdet'te yer alan Abdullah bin Suud'un
İstanbul'a getirilişi ve idamı, Selda Güner'in "Vehhabi Suudiler"
adlı kitabında aktardığına göre şöyle anlatılıyor:
"Mısır’dan İstanbul’a gönderilen Abdullah bin Suud ile
adamlarını taşıyan gemi Haliç’e girdi ve Eyüpsultan civarındaki
Defterdar İskelesi’ne yanaştı.
Abdullah ile adamlarının boyunlarına çifte zincir vurulmuştu.
Divanyolu’ndan geçirilip Babıáli’ye getirildiler ve Sadrazamın
huzuruna çıkartıldılar. Sadrazam, Abdullah’ı Mısır’dan getiren kapı
kethüdasına, tatar ağasına, geminin kaptanına ve diğer görevlilere
samur kürkler hediye etti ve her birine ömür boyu gelir bağladı.
Abdullah’la adamları, Bostancıbaşı’nın hapishanesine gönderilip
Mekke’yle Medine’den çaldıkları malların ortaya çıkartılması için
üç gün boyunca sorguya çekildiler.
Hünkar, o gün yapılan cirit ve mızrak oyunlarını seyretmek için
eski saraya gitmişti. Abdullah’ı adamlarıyla beraber eski saraya
götürüp huzura çıkardılar. Hünkar mahkumları bir müddet
seyrettikten sonra idamlarını emretti.
Sorguları sırasında Mekke ile Medine’den ve Hazreti Hüseyin’in
Kerbelá’daki türbesinden çaldıkları bazı mallar hakkında Mısır
Valisi Mehmed Ali Paşa tarafından hapsedilen öteki adamlarının
bilgi sahibi oldukları öğrenilmişti. Bu konuda Mısır’a gereken
yazılar yazıldı. Kahvecibaşı da, Mehmed Ali Paşa ile oğlu İbrahim
Paşa’ya kılıç, kalkan ve fermanlar götürmek üzere Mısır’a
yollandı."