Suudi Arabistan krallarının kabusu sarayda bir gece ansızın
Abone olSuudi Arabistan'da veliaht prens ABD onaylı büyük bir tasfiye hareketi başlattı. Peki Suud krallarını bu denli ABD'ye bağlayan şey ne? İşte yanıtı.
Suudi Arabistan krallarının uzun bir süredir ABD-İsrail
çizgisinde politikalar izlemesinin nedeni, Suudi Arabistan'ın
Batı'ya baş kaldıran kralı Faysal bin Abdülaziz'in, 1975 yılında
sarayında tabanca ile vurularak öldürülmesi
gösteriliyor.
"SARAYDA ÖLDÜRÜLEN KRAL" KABUSU
Suudi Arabistan'ın ABD ile olan ilişkileri veliaht prens Muhammed
bin Selman'ın tasfiye harekatı başlatmasıyla yeniden gündemde.
Suudi krallarının kayıtsız-şartsız ABD'ye olan bağlılığı,1970'lerde
arkasında ABD'nin olduğu iddia edilen Faysal suikastına kadar
uzandığı söyleniyor. Yakın Doğu Araştırmaları Asistanı Şinasi
Batur'un, Mısır'ın darbeci lideri Sisi'ye destek çıkan Arabistan
ile ilgili 2 yıl önceki makalesindeki ayrıntılar bugünlere ışık
tutuyor. İşte o yazı:
PETROL KRİZİNİN BAŞ AKTÖRÜYDÜ
Peki 1975’te ne oldu? Suudi Arabistan kralı Faysal bin
Abdülaziz, kendi yeğeni tarafından öldürüldü. Kral Faysal
bin Abdülaziz kimdir? 1964 yılında Suudi Arabistan tahtına
geçen Kral Faysal bin Abdülaziz İslam Birliği düşüncesine sahipti.
Suudi Arabistan’ın ve İslam Dünyası’nın liderliğini yapmak
istiyordu. Bu çerçevede yaptığı Türkiye ziyareti de,
bunun bir göstergesidir. “Panislamizm’’ düşüncesini yaymak amacıyla
Irak, Suriye ve Mısır ülkeleriyle diplomatik ilişkiler
kurmaya çalıştı. İslam ülkeleri liderleri ile yaptığı görüşmelerin
sonucunda İslam Konferansı Örgütü’nün kurulmasını sağladı.
Kral bin Abdulaziz bu dönemde batı karşıtı bir
politika izliyordu. Bu onu 1973’te çıkan Petrol Krizi’nin baş
aktörü haline getirdi. Batılı ülkelerin özellikle Amerika’nın
Filistin meselesinde İsrail’i desteklemeleri de Batı karşıtı bir
tutum geliştirmesinde önemli bir faktördü.
ÜNLÜ KUDÜS KONUŞMASI
Petrol Krizi’nin başlangıcına değinecek olursak, 1967’de
yaşanan 6 gün savaşından sonra 1969 yılının Ağustos
ayında Mescid-i Aksa’nın bir Yahudi tarafından
yıkılması, Kral Faysal bin Abdulaziz’i çok üzdü. Bu
olaydan sonra yaptığı Ünlü Kudüs
konuşmasında cihad çağrısında bulunarak şunları
söylemişti: “Kardeşlerim! Neden
bekliyoruz? Dünyanın vicdana gelmesini mi
bekliyoruz? Nerededir ki dünyanın vicdanı? Mukaddes
Kudüs’ü Şerif sizi çağırıyor. Kendisini kurtarmanızı bekliyor.
Neden korkuyoruz? Ölümden mi korkuyoruz? Allah
yolunda cihad ederek ölmekten şerefli ve daha faziletli
ölüm var mı? Ey kardeşlerim, bizim istediğimiz İslam Milliyeti ve
İslami uyanıştır. Milliyetçilik, ırkçılık veya bloklaşma
değildir arzumuz. Çağrımız İslami çağrıdır. Allah
yolunda cihad etmeyedir çağrımız. Dinimiz, inancımız,
mukaddesatımız ve harimi İslâm içindir çağrımız. Ne zaman ki
hatırlasam Haremi Şerifimiz (Kudüs) ve mukaddesatımız işgal ve
tecavüz altındadır ve aşağılanmaktadır ve orada günahla Allah’a
isyan ve ahlaki çöküntüler sergilenmektedir; işte o zaman Allah’a
halisane yalvarıyorum, eğer bana cihad etmek ve mukaddes
topraklarımızı kurtarmak nasip olmayacaksa, beni bu dünyada bir an
bile yaşatma.”
Yaptığı bu çağrı dört yıl sonra cevap buldu ve 6 Ekim 1973’te Mısır
ve Suriye kuvvetleri, İsrail’e saldırdılar (Yom Kippur).
Tahmin edilebileceği gibi, ABD ve Batılı devletler İsrail’i
destekledi. Bunun üzerine Arap ülkeleri de ellerinde olan petrol
kozunu kullanma kararı aldı. Başta Suudi Arabistan ve onun lideri
Kral Faysal’ın önderliğindeki Arap ülkeleri, Batı ülkelerine petrol
ambargosu başlattılar[5] ve kısa bir süre içinde büyük bir enerji
krizi ortaya çıktı.
KISSİNGER ANLATIYOR
Dönemin Amerikan Dışişleri Bakanı Henry Kissinger, petrol
krizini çözmek için Suudi Arabistan’a bir ziyaret
gerçekleştirdi. Amacı, Kral Faysal bin Abdulaziz’i ikna
etmekti ama başarılı olamadı. Henry Kissinger, kendi
hatıratında Suudi Arabistan’a yaptığı ziyareti şu cümlelerle
anlatmıştı: “Kral Faysal oldukça sinirli görünüyordu,
aramızda bir diyalog başlayabilmesi ümidiyle esprili bir dille ona,
uçağımın yakıtı bitti, uçağın deposunu doldurmak için emir
verirseniz uluslararası fiyatından ücretini vermeye hazır
olduğumuzu söyledim. Kral gülümsemedi ve kafasını yukarıya
kaldırarak sert bir şekilde bana şunları söyledi: ‘Ben yaşlı bir
adamım, ölmeden önceki tek
dileğim Mescid-i Aksâ’da iki rekat namaz kılmaktır!
Sen bu konuda bana yardımcı olabilir misin?“‘
TARİHE GEÇECEK CEVAP
Aslında ikili arasında şöyle bir diyalog daha geçmişti ve Kral
Faysal, hafızalardan silinmiyecek olan o
meşhur sözü orada ifade etmişti. Faysal, “İsrail’e
destek olmaktan vazgeçerseniz, ambargo biter”
dediğinde, Kissinger petrol kuyularını
bombalama tehtidinde bulundu. Kral Faysal ise, bunun
üzerine Kissinger’e tarihe geçecek şu cevabı verdi:
“Tabii ki petrol kuyularımızı bombalayabilirsiniz. Fakat
unutmayınız ki, biz ve atalarımız hurma ve deve sütüyle yaşıyorduk,
yine öyle yaşayabiliriz; ancak artık siz petrolsüz
yaşayamazsınız.”
Ünlü Fransız yazar ve Ortadoğu uzmanı
olan ThierryMeyssan’agore, Suud Kralı’nın yaptığı
tam bir intihardı ve buna “Suudi İntiharı”
diyordu.
Tarihler 25 Mart 1975’i gösterdiğinde, Kral Faysal
bin Abdulaziz sarayında yaptığı bir halk
görüşmesinde suikaste uğrayarak hayatını kaybetti. Kral
Faysal’ın nasıl öldüğü ya da öldürüldüğü ile ilgili kesin bir
açıklama hala yapılabilmiş değil; fakat kesin olan şu ki, bütün
oklar Amerika’yı gösteriyor.
KRALI ÖLDÜREN YEĞENİ ABD'DEN YENİ GELMİŞTİ
Suikasti gerçekleştiren kişi kralın yeğeni Faysal
bin Musad’tı. Faysal bin Musad, Amerika’dan
yeni gelmişti. İlk başlarda hükümet
tarafından Musad’ın akli dengesinin yerinde olmadığı
söylense de, daha sonra yapılan muayenelerde aksi tespit
edildi ve 18 Haziran’da Riyad Meydanı’nda asıldı.
SONRAKİ KRALLARDA FAYSAL SUİKASTI KORKUSU
Sonuç olarak şunları söyleyebiliriz ki; Kral Faysal
bin Abdulaziz’den sonra Suudi Arabistan’da başa geçen
krallar Amerikan eğilimli politikalar izlemeye başladılar.
Bugün Kral
Faysal suikastinin korkusu ile yaşayan Körfez
Emirlikleri ve Krallıkları’nın, uluslararası
ilişkilerde izledikleri yol, ABD-İsrail çizgisi dışına
çıkmamaktadır. “Sarayında öldürülen kral” kâbusu
onları gece gündüz takip ettiği için, iktidarlarına alternatif
olacağını ve kendilerini tahtlarından edeceğini düşündükleri
Müslüman Kardeşler’e karşı da büyük bir nefret
beslemektedirler.