Susurlukun 10. yıl dönümü

Abone ol

Susurluk ilçesinde 10 yıl önce meydana gelen bir kaza siyaseti ve sistemi derinden etkiledi.

Balıkesir'in Susurluk ilçesi yakınlarında 3 Kasım 1996'da meydana gelen, Abdullah Çatlı, Gonca Us ve Hüseyin Kocadağ'ın ölümü, dönemin DYP Şanlıurfa Milletvekili Sedat Edip Bucak'ın yaralanmasıyla sonuçlanan trafik kazasının üzerinden 10 yıl geçti.

AA muhabirinin derlemesine göre, Kuşadası'ndan 3 Kasım 1996'da yola çıkan ve Kemalettin Eröge Polis Okulu Müdürü Hüseyin Kocadağ'ın kullandığı 06 AC 600 plakalı ''600 Sel Mercedes'' marka otomobil, Balıkesir'in Susurluk ilçesini geçtikten sonra, ''NATO Yolu'', ya da ''Havaalanı'' denilen mevkiide, bir benzin istasyonundan yola çıkan Hasan Gökçe yönetimindeki 20 RC 721 plakalı kamyona arkadan çarptı.

''MEHMET ÖZBAY'' SAHTE KİMLİKLİ ABDULLAH ÇATLI''
Kazada, ''Mehmet Özbay'' sahte kimlikli Abdullah Çatlı ile polis şefi Hüseyin Kocadağ ve manken Gonca Us öldü, dönemin DYP Şanlıurfa Milletvekili Sedat Edip Bucak yaralandı. Basın kuruluşlarının haber merkezlerine ilk etapta ''Ölümlü trafik kazası'' olarak ulaşan kaza, hayatını kaybedenlerden birinin, ''12 Eylül 1980'den önce Ankara'nın Bahçelievler semtinde 7 TİP'li öğrencinin öldürülmesi olayına karışmak ve Mehmet Ali Ağca'nın Malta Cezaevi'nden kaçırılmasına yardımcı olmak'' suçlarından aranan Abdullah Çatlı olduğunun anlaşılmasıyla ayrı bir önem kazandı.

Üzerinde ''Mehmet Özbay'' adına düzenlenmiş sahte kimlik belgesi çıkan Çatlı'nın yanı sıra otomobili kullanan kişinin Hüseyin Kocadağ olması ve araçta bir milletvekilinin bulunması, medyanın kazayı, ''Siyasetçi-polis-mafya'' üçgeninde ele almasına neden olurken, uzun yıllar ülke gündeminin ilk sıralarında yer alan kaza, ''Temiz toplum, temiz siyaset'' anlayışını savunanlar için de ''Milat'' kabul edildi.

İDDİANAME
Çene ve kaburgalarındaki kırık, sağ ayağındaki çatlakla sadece Sedat Edip Bucak'ın yaralı olarak kurtulduğu kazanın ardından yürütülen soruşturma kapsamında ilk iddianame, 13 Mart 1997'de kamuoyuna açıklandı. Basında çıkan haberleri ihbar kabul ederek harekete geçen İstanbul DGM Cumhuriyet Başsavcılığı'nca hazırlanan iddianamede, Ömer Lütfi Topal cinayeti, Tarık Ümit'in öldürülmesi olayı ve kurye kız Dilek Örnek ile ilgili konulara değinilirken, Sedat Bucak, Abdullah Çatlı, İbrahim Şahin, Korkut Eken ve özel harekat polisleri arasındaki ilişkilere yer verildi. Susurluk kazasında birlikte olanların ''tesadüfi'' olarak bir araya gelmedikleri ve bu kişilerin ''yasadışı eylem için'' buluştuklarının anlaşıldığı belirtilen iddianamede, şöyle denildi:

''Türkiye'de katliam sanığı olarak gıyabı tutuklama kararı ile yurtdışında uyuşturucu kaçakçılığı ve cezaevi firarisi olarak İnterpol tarafından kırmızı bültenle aranan bir silahlı eylemciyle, bu kişiyi yakalamak veya bulunduğu yeri derhal güvenlik birimlerine bildirmekle görevli ve yükümlü bulunan üst düzey emniyet mensubu ve bir milletvekilinin aynı ortamda birlikte olmaları ve bu birliktelik Abdullah Çatlı'nın gerçek kimliği bilinerek, uzun süredir yakın ilişkiler içerisinde sürdürülmüş. Bu kişilerin her üçünün de üzerinde ruhsatlı tabancaları, yanlarındaki korumaların ayrı ayrı zati silahlarının bulunmasına rağmen, ayrıca saldırı, suikast ve gizlice cinayet işlemekte kullanılabilecek vahim nitelik ve sayıdaki silahları ve mermilerle 34 NUL 63 sahte plakaları (koruma amaçlı olmadığı İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nün yazı ve araştırmalarıyla ispatlanmıştır) ve birçok sahte belgeleri yanlarında bulundurdukları nazara alındığında, bu kişilerin son olaydaki beraberliğinin basit bir tatil gezisi veya başsağlığı ziyaretiyle izah edilmesi inandırıcı görülmemiştir.''

HASAN GÖKÇE'NİN YARGILANMASI
Kazadan sonra gözaltına alınan kamyon şoförü Hasan Gökçe'nin yargılanmasına, 20 Kasım 1996'da başlandı. Hasan Gökçe, ısrarla Mercedes marka otomobili görmediğini ve olayın tamamen bir kaza olduğunu söylüyordu. Gökçe'ye göre, otomobil kamyonun hem sağından hem de solundan basit bir manevrayla geçebilirdi. Hakim Yaşar Yetiş'in, ''Olay yerini neden terk ettin?'' şeklindeki sorusuna ise Gökçe, ''Otomobildeki ölüleri görünce şuurumu kaybettim'' yanıtını veriyordu. 30 Aralık 1996'da yapılan ikinci duruşmada ise Cumhuriyet Savcısı İsmail Kantaş'ın, ''Dikkatsizlik, tedbirsizlik sonucu birden fazla kişinin ölümü ve bir kişinin yaralanmasına sebep olmak'' suçundan 4-10 yıl arasında hapis cezası istemiyle yargılanan Hasan Gökçe'nin tutukluluk halinin devamını talep etmesine karşın, Hakim Yaşar Yetiş, Sedat Edip Bucak'ın şikayetçi olmadığı Gökçe'nin, mağduriyetinin önlenmesi gerekçesiyle tahliyesine karar verdi.

26 Mayıs 1997'de yapılan beşinci ve son duruşmada Hasan Gökçe, İstanbul Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Komisyonu'ndan gelen rapor doğrultusunda, 8/6 oranında kusurlu bulunması üzerine 4 yıl hapis ve 1 milyon 260 bin lira para cezasına çarptırıldı. Mahkeme, daha sonra bu cezayı, 3 yıl hapis ve 945 bin lira para cezasına indirdi ve sanığın tutukluluk süresini dikkate alarak, hapis cezasını 6 milyon 420 bin lira para cezasına çevirdi. Gökçe, Hüseyin Kocadağ'ın eşi kıymet Kocadağ'a da 100 milyon lira tazminat ve mahkeme masrafları olan 35 milyon lirayı ödemeye de mahkum edildi. Uzun süre Denizli'nin Buldan ilçesindeki evinde olayın şokunu atlatmaya çalışan Gökçe, daha sonra şoförlüğe geri döndü, ancak 1 Temmuz 1998'de Manisa'nın Ahmetli ilçesinde başka bir kamyonla çarpıştı. Bu kazanın ardından Ahmetli Asliye Ceza Mahkemesi'nde yargılanan Gökçe, olayda kusuru bulunmadığı gerekçesiyle beraat etti.

Günün Önemli Haberleri