Susurluk olayı ile ilgili şok iddia
Abone olSusurluk olayının karanlık sayfasından birisi de, MİT elemanı olduğu belirtilen Tarık Ümit'in kaybolmasıydı. Saygı Öztürk, Ümit'in yaşadığı iddiasını gündeme getirdi.
Abdullah Çatlı da arandığı bir dönem kardeşi Zeki Çatlı'ya
''kendimi öldü göstereceğim. Eğer yakında böyle bir haber alırsanız
üzülmeyin. Bunu bilerek yapacağım'' dediğini öğrendim. Irak'ta ABD
saldırısında ölen bombacı Habip Aktaş da kendisini ''takipten
kurtulmak'' için mi acaba ''öldü'' gösterdi. İşte o yüzden
yetkililer ''ölen kişi gerçekten Habip Aktaş'tır'' diyemiyor.
Şimdi, DNA testi yapılabilmesi için Dışişleri Bakanlığı devrede.
SAYGI ÖZTÜRK 4 Mart 1995 tarihinde Silivri ilçesi Kılıç Köyü
yakınlarında bir otomobilin terkedilmiş olarak bulundu. Otomobilin
MİT ''istihbarat elemanı'' Tarık Ümit'e ait olduğu belirlendi.
Tarık Ümit, 3 Mart 1995 tarihinde İstanbul Erenköy Divan
Pastanesi'nde oturduğu sırada yanına gelen Ziya ve Ayhan isimli iki
polis memuru ile kısa bir süre konuştu. Tarık Ümit'in yanında Baha
Şen (Bu kişi Avrupa'da bulunduğu sırada Çakıcı'nın en yakınındaki
isim) ve bir bayan arkadaşı bulunuyordu. Polislerden birisi Tarık
Ümit'e ''İbrahim ağabey gelmedi. O seni evde bekliyor. Ona
gideceğiz'' dedi. Oradan ayrıldılar. İşte o günden bu yana Tarık
Ümit'in ne dirisine, ne de ölüsüne ulaşılabildi. ''ABDULLAH ÇATLI,
'ÖLDÜ' DENİLECEKTİ'' Abdullah Çatlı, İnterpol tarafından ''Kırmızı
Bülten''le arandığı dönemde önce MİT'in, sonra Emniyet'in
''elemanı'' olarak çalıştırıldığı basına yansıdı. Cebine, üst düzey
bürokratlara verilen ''yeşil pasaport'' konuldu. Bahçelievler'de 7
TİP'li öğrencinin öldürülmesi emrini verdiği öne sürülen, hemen her
önemli olayda adı gündeme gelen Abdullah Çatlı'nın, arandığı
dönemde bile bakanlarla, milletvekilleriyle görüştüğünü, ANAP'ın
genel kurulunda rol aldığını kardeşi belirtiyor. Ağabeyinin
bilinmeyen bazı yönlerini Zeki Çatlı'dan dinledim. Bunların bir
bölümünü ''Devletin Derinliklerinde...'' isimli kitabımda da (Ümit
Yayınevi Tel 312-4193826) yazdım. İşte Zeki Çatlı'nın
anlattıklarından kısa bir bölüm: ''AMACI, TÜRKEŞ'İ SERBEST
BIRAKTIRMAKTI'' - Ağabeyim Abdullah Çatlı'nın MİT ile ilişkisi 1982
yılı sonlarında başladı. Devlet yetkilileriyle ilk görüşmesini
Fransa'da yaptı. Teklif devlet adına ASALA'ya karşı yürütülecek
operasyon için yapıldı. Birkaç kez yapılan görüşmelerden sonra
ağabeyim teklifi kabul etti. - Ağabeyimin bu teklifi kabul ediş
şekli, altını çizerek belirtiyorum ''prensip anlaşması''
şeklindeydi. Yani devlet adına, kendi manevi değerleriyle örtüştüğü
için teklifi benimsedi. ASALA katillerini yok edilmesi gerektiği,
prensiplerine de uyuyordu. - Görüşmeler sırasında kendisi için bir
talepte bulunmadı. Alpaslan Türkeş'in serbest bırakılmasını,
ülkücülerin idam edilmemesini istedi. Türkeş konusunun biraz zaman
alacağı, ancak idamların durdurulmasının gerçekleştirileceği
söylendi. Bu görüşmelerden sonra operasyonlara başlandı. - MİT veya
devlet görevlisinin bir damla kanı veya terinin kutsallığına
inanıyoruz. Devlet çalışanı olmak kötü değil. Ağabeyim devletin
resmi bir görevlisi olarak değil, prensip anlaşması çerçevesinde
çalıştı. - Abdullah Çatlı, ASALA ile mücadele döneminde ''UFUK''
kod adını kullanıyordu. Bu ismi de hayli seviyordu. Aslında bir
siyasi partinin liderine ''Ufuk'un anlamını biliyor mu'' diye
soracaktım. Ancak bunun devlete zararı olur diye sormaktan
vazgeçtim. ''SÜRPRİZİM VAR, 5 OCAK'TA İSTANBUL'DA OLUN'' - Ağabeyim
Türkiye'den 1981 yılında yurtdışına kaçtı. Kaçak olduğu dönemde
kendisiyle telefonla konuşuyorduk. 1983 yılının son günlerinde
ağabeyimle telefon konuşması yaptık. Bize ''size bir sürprizim
olacak. 5 Ocak'ta İstanbul'da olun'' dedi. Babam ve benim birlikte
İstanbul'da olmamızı söyledi. Bizi nasıl sürpriz beklediğini
bilmiyorduk. Dediği gün İstanbul'da olduk. - Daha önceden de
tanıdığım ağabeyimin arkadaşı, bizi kaldığımız adresten aldı. Bir
eve götürdü. Bir-kaç saat sonra eve ağabeyim geldi. Gözlerimize
inanamadık. O zaman ağabeyim hem aranıyordu. Böyle bir dönemde
niçin geldiğini sorduk, ''sorun yok'' dedi. Bir meslek grubunun
adını verdi, ''çocuğunu kaçırmışlar. Onu kurtardık. Bunun karşılığı
olarak ülkeye giriş hediyesi verildi'' dedi. Biz dikkatli olmasını
istedik. - Ağabeyim, Türkiye'ye bir haftalığına geldiğini
söylemişti. Ancak 3 gün sonra Türkiye'den ayrıldı. Yıllar sonra
ülkemize aranır durumda olduğu dönemde geldiği için yine de
tedirgindi. - Ağabeyim, yurtdışına çıkmadan önce arandığı dönemde
de ilginç bir olay yaşadı. İstanbul'da bir yazlıkta kalıyordu.
Arkadaşının otomobiliyle bir yolculuğumuz sırasında polisler
otomobili durdurdu. Çok heyecanlandık. Polis, ''arkadaşımız da
İstanbul'a gidiyor. Onu da götürün'' ricasında bulundu. - Ağabeyim,
yılbaşında geliş nedeni giriş-çıkışlar çok olacağı için dikkat
çekmemekti. Kendisini karşılamaya gelen rütbeli bir kamu görevlisi
vardı. Orada bulunan polislerden birisiyle göz göze geldi. O an çok
tedirginlik yaşadı. Gözlerini kaçırıp rütbeli kamu görevlisini
kendisine çekip öptü - AYNI GÜN İKİ ÇIKIŞ YAPTIĞI BİLE OLDU -
Ağabeyim, İnterpol tarafından arandığı dönemde ağabeyim değişik
kimliklerle belki 80-90 kez yurtdışına giriş-çıkış yaptı. Hatta
aynı gün iki çıkış yaptığı bile oluyordu. Kayıtlar incelendiğinde
bu görülüyor. Bunun özel nedenleri olsa gerek. Ağabeyim çok hiçbir
şeyi şansa bırakmaz, çok titiz çalışırdı. - Abdullah Çatlı,
İnterpol tarafından arandığı dönemde gerçekten bakanlarla görüşür,
TBMM'ne gider, orada temaslarda bulunurdu. Özellikle TBMM Adalet
Komisyonu Başkanı ANAP Milletvekili Alpaslan Pehlivanlı'yla çok
yakın olduğunu biliyorum. Kendisiyle idam cezaları konusunu da
konuşundu. - ANAP'ın Kurultayına ağabeyim İstanbul'dan 35
otomobillik konvoyla geldi. Korkut Eken'in ağabeyim ile ilgili,
''bakanlarla görüşür, TBMM'ye giderdi'' sözleri doğru. Ağabeyim,
bazı konularda ihanete uğradı. Özellikle yaptığı bazı işlerin
basına sızdırılmasına kızıyordu. Bunu İstanbul'da verilen bir
yemekte de dile getirdi ve bazı yetkililere kendisinin satıldığını
söyledi. O yemekte ağabeyimin sözlerinin tanıkları hala hayattadır.
- BİLEREK KENDİMİ ''ÖLDÜ'' GÖSTERECEĞİM - Ağabeyimin bugün ölmediği
yolunda bazı yorumlar yapılıyor. ''Silici'' filmindeki gibi
ağabeyim öldü gibi gösterilip başka bir yüz ve kimlikle yaşadığı
yolunda söylentiler bizim de kulağımıza geliyor - Geçmişte şöyle
bir olay yaşadık. Ağabeyim Fransa'da olduğu dönemde, bize bir haber
gönderdi, ''ben kendimi öldü göstereceğim. Öldüğüm ya da
öldürüldüğüm yolunda söylenti çıkaracağım. Eğer bir gün böyle bir
ölüm haberi alırsak bunun ne anlama geldiğin siz bilin. Ancak
etrafınıza bu şekilde hissettirmeyin'' dedi. Sonra bu kararından
vazgeçti. -Ağabeyime Türkiye'de olduğu bir dönemde, ''yurtdışına bu
kadar gidip geliyorsunuz neler yapıyor sunuz?'' diye sordum. Bana
''Ara Toranyan adını unutma. Ne yaptığımızı o zaman anlarsın''
dedi. Kısa bir süre sonra, Ara Toranyan'ın sevgilisinin otomobiline
bomba konulduğu haberi gazetelerde yer aldı. Kısa süre sonra da
Toranyan'ın kafasına kurşun sıkılarak öldüğünü okuduk. HABİP
AKTAŞ'IN, ABDULLAH ÇATLI PLANI MI? İstanbul'da 58 kişinin ölümüne
yol açan bombalı saldırıların planlayıcılarından Habip Aktaş'ın ABD
uçaklarının saldırısı sonucu ölenler arasında yer aldığı öne
sürüldü. Görüntüleri yayımlandı. Aslında, Aktaş'ın ölümü sıradan
bir ölüm olmasa gerek. ''Cihad :Bölgesi'' olarnak nitilendirdikleri
Irak'ta Aktaş'ın ölümü ABD'lilerin elinden olmamaması da göz ardı
edilmemeli. Emniyet yetkilileri ''Öldürülen kişi yüzde 100 Habip
Aktaş'tır''diyemiyor. Konuştuğum deneyimli bir yetkili, ''Habip
Aktaş olduğunu söyleyebilmemiz için mutlaka DNA testinin yapılması
gerekir. Yoksa, bu kişinin karışacabileceği bir eylem
gerçekleştirilirse bunu dünyaya anlatamayız'' dedi. Tahminleri ölen
kişinin Aktaş olduğu yolunda. Ancak ''evet o'' diyememekte de son
derece haklılar... Dışişleri Bakanlığı aracılığıyla Irak'tan, Habip
Aktaş'ın DNA testinin yapılması için yazışmalar yapılıyor. İşte
bunun sonucu alınmadan ''ölen Habip'tir'' denilmiyor. Ancak
güvenlik birimleri Habip Aktaş'ın Irak'ta olduğunu biliyordu. Acaba
Habip de, sıkı kontrol altından kurtulmak için mi, Çatlı'nın bir
dönem ''kendini öldü gösterme'' planını mı uygulamak istiyor?
''BEN, ÖLDÜ DENİLEN TARIK ÜMİT'İM'' Tarık Ümit'ten 3 Mart 1995'den
bu yana haber yok. 15 gün önce telefonla beni arayan bir kişi
''Ben, kayıp denilen Tarık Ümit'im'' dedi ve başından geçenleri
anlatmaya başladı. O konuşmanın özeti şöyle: ''Çok özel bir göreve
hazırlanıyordum. Bu amaçla Silivri'ye gittim. O sırada yaylım
ateşine tutuldum. Haluk Kırcı da onların arasındaydı. Canımı zor
kurtardım ve hayatta kalmayı başardım. Benim gerçek adım Tarık Ümit
değil, Tarık Ümit benim kod adımdı. Bazı olayları yeni yeni
hatırlıyorum. Bu arada evlendim, çocuklarım oldu ve şimdi
Beşiktaş'tayım.'' Abdullah Çatlı'nın kendisini öldü gösterme
planını kardeşinden, Irak'ta öldürülen kişinin gerçekten Habip
Aktaş mı, yoksa takipten kurtulmak için onun bir oyunu mu olduğu
yolundaki değerlendirmelerini deneyimli Emniyet mensuplarından
dinledim. Kod adının Tarık Ümit olduğunu söyleyen ve ''ben ölmedim
yaşıyorum'' diyen kişinin sözlerine bana göre inandırıcı olmamakla
birlikte kim bilir bunlar İstihbaratçıların labirentlerinde ne
anlama geliyor, Tarık Ümit gerçekten yaşıyorsa öğreneceğiz...
Kaynak: Gözcü Gazetesi