Suskunluk sarmalı

Kemal ÇAPRAZ kemal@internethaber.com

Ülkemizde çok önemli gelişmeler oluyor. Türkiye"nin temeline dinamit koyan Vakıflar Yasası Meclise geliyor. Yeni Anayasa tartışmaları gündemden bir türlü düşmüyor. Tam bu sırada gündemi değiştiren olaylar, konular halkımızın önüne sürülüyor.

Demokratik ülkelerde önemli olan halkın yönetime katılmasıdır. Ülkesiyle ilgili önemli kararlara, basınıyla, demokratik kuruluşlarıyla, sivil toplum örgütleriyle, toplum önderleriyle katılması demokrasinin güzelliği ve en önemli özelliğidir. Ama bu bir türlü başarılamıyor. Hep belirtiyorum; ülkemize şu anda tek seslilik hâkim. Suskunluk hâkim…

Bakınız bu konuda Atatürk ne diyor: “Asıl önemli olan ve memleketi temelinden yıkan, halkını esir eden, içerdeki cephenin suskunluğudur”

Kimsenin suskunluktan şikâyeti yok. Hatta memnun bile… Konuşan Türkiye istenmiyor. Susan, kabullenen, eline vur ekmeğini al misali bir toplum arzulanıyor. Büyüklerimiz ne yaparsa doğru yapar, iktidarımız ne yaparsa doğru yapar diyen bir toplum isteniyor. Sorgulamayan, araştırmayan, salla başı al maaşı zihniyetiyle hareket eden bir toplum hedefleniyor. Böyle toplumlar ancak diktatörlüklerde olur. Demokrasinin güzelliği işte burada ortaya çıkıyor ama uygulayabilirseniz. Ülkemiz hızla çok seslilikten tek sesliliğe doğru gidiyor. Hak, hukuk ve adalet kavramları aşınıyor. İnsanlar önce suskunlaştırılıyor sonra gölgelerinden bile korkar hale getiriliyorlar. İşte böyle ortamlarda da iktidarlar istedikleri yasayı çıkarıyorlar. İşte Vakıflar Yasası da böyle bir zamanda Meclise geldi.

Çok büyük tehlikeler arz eden bu yasa hakkında bakıyorsunuz hiç kimsenin çıtı çıkmıyor. Çıkanların da sesi duyulmuyor. Duyurulmuyor…

Topluma bir suskunluk hâkim ki sorma gitsin… Bu suskunluk, “ikrardan” mı geliyor, yoksa korku ve baskılara maruz kalan insanlar ses mi çıkaramıyor bunu anlamak mümkün değil.

Türk insanına “Cambaza Bak” oyunu oynatılıyor. İnsanlarımız cambaza bakarken Türkiye"nin geleceği karartılıyor.

Türkiye"de bir tiyatro oynanıyor. Bu tiyatronun yazarları, seyircilerin bu oyunun gerçek olduğuna inanmalarını istiyorlar. İnsanlarımız tiyatroya dalmışken, evleri soyuluyor kimse farkında değil. İşte bütün mesele burada… Tiyatro bitince acı gerçekle herkes karşılaşacak ama o zaman da iş işten geçmiş olacak.

Evi soyulanlar acı gerçekle karşılaşınca tiyatroyu oynatanları bulmaya çalışsalar da iş işten geçmiş olacak. Çoktan “Atı alan Üsküdar"ı geçmiş olacak.”

Milletimiz biran önce tiyatronun büyüleyici etkisinden kurtularak, soyulan evlerine sahip çıkmalıdırlar. Demokrasiden asla ayrılmadan, hak ve hukuklarını koruma yollarını bulmalıdırlar.

Tiyatronun şatafatlı ışıkları, büyülü senaryoları er veya geç sona erecek… Ey millet, işte o zaman ellerini dizlerine vurarak her şeyini kaybettiğin için dövüneceksin… Bu duruma düşmemek için silkin ve düşün…

Türkiye"yi tiyatro sahnesine çevirenleri sorgula ve gerçek hayatla yüzleş…