“Olsun da nasıl olursa
olsun” diye düşünenlerdensen…
Sus!
Mesuliyetsizlik
ruhuna işlediyse, gözünün önünde, kıymeti parayla
ölçülemeyecek değerlerin bir bir yok edilirken senin için önemli
olan elinde sıkı sıkı tuttuğun cüzdanınsa…
Sus!
“Karnım doysun da nasıl
doyarsa doysun, kim doyurursa doyursun” diyeceksen, sana bir damlası akan, kendilerine çağlayan
değirmenin suyu nereden geliyor diye merak etmiyorsan, “neden kendi
karnımı kendim doyuramıyorum” diye kafanı
çalıştıramıyorsan…
Sus!
Din adına
fakir-fukaranın elindeki son kuruşuna göz diken
“hırsızların” varlığı seni hiç rahatsız etmiyorsa, Allah"ın adının,
kutsal kitabının, bu ağzı salyalı “din bezirgânlarının” iki dudağı
arasında olduğunu bilmek seni hiiiiç alâkadar etmiyorsa…
Sus!
Çalınan paraların hesabını
soranlar seni rahatsız ediyorsa, “bana ne(!)” diyorsan içinden ve
bunu söyleyeceksen dışından…
Sus!
Beş paraları yokken,
birden bire zengin olanlara, hala, “Türkiye seninle gurur duyuyor”
der gibi bakıyorsan, onlarla geleceğe emin adımlar atabileceğini
sanıyorsan, gurur kelimesini ağzına alacaksan…
Sus!
Her şey kabak gibi
ortadayken sen hala üç maymunu oynuyorsan, kendin bir şey yapmayıp,
başkalarından medet umuyorsan…
Sus!
Medeniyet
senin için maddi değerlerle ölçülüyorsa, elinde
tuttukların parayla satın alınabiliyorsa, yüreğin bomboşsa bu
durumda…
Sus!
Her gün biraz daha
ayrılıyorsan önceden yan yana durduğun insanlardan ve bu durum sana
zerrecik rahatsızlık vermiyorsa, sana ayrı ve karanlık bir dünya
yaratmaya çalışanlara hala düşünüp taşınmadan destek
veriyorsan…
Sus!
Tartışmayı
kavga etmek, fikir alış-verişini gereksiz görmek,
yaşadıklarına dair soru sormayı rahatını bozmak olarak
algılıyorsan…
Sus!
Hesap sormak
senin için sadece markette-lokantada geçerli bir
ifadeyse, başına gelen hiçbir felaketin hesabını sormaya cesaretin
yoksa, hesap soranlara illet oluyorsan…
Sus!
Uğradığın haksızlık
karşısında, hakkını yiyenlerin önünde el pençe divan duruyorsan,
boynun kıldan inceyse ensesi kalınların karşısında, “ne yapayım
elim kolum bağlı” diyeceksen bu durumda…
Sus!
Zaten hep susuyorsun
geçmişinin-geleceğinin yağmalanmasına, bugününün
çalınmasına…
Şimdi ben sus dedim diye,
bana konuşursun da konuşursun…
Mangalda kül bırakmaz,
ağzına gelen bütün küfürleri-hakaretleri kelime kelime klavyenden
dökersin adresime…
Konuştuğunu
sanırsın!
En güzeli,
sana yapılanlar karşısında
susmak ele geçirmişken ruhunu, yorma kendini…
Yine sus!