Arap Baharı denilen ve domino etkisi göstererek yayılan
hareketin son adresi Suriye…
Suriye’de yaşanan insan kıyımının diktatörlüğe ve zulme karşı
başkaldırının sonucu olduğu yetkili ağızlarca söyleniyor!
Sayın Başbakanımızın öngörüsüne göre; sonuçta Suriye’nin öz
evlatları zafer kazanacak!
Bu öngörüyle Suriye’nin öz evlatlarının yanı sıra üvey
evlatlarının olduğunu da öğrenmiş bulunuyoruz.
Öz ve üvey ayırımı neye göre yapılır orasını pek
anlayamadım.
Müdahil olmamıza insani gerekçeler mi neden oldu yoksa başka bir
sebep mi var o da net değil.
Bildiğim ve gördüğüm şey; ne zaman, nasıl silahlandıkları belli
olmayan öz evlatlar, ülkeyi kan gölüne çevirmiş durumdalar.
“Rüzgar eken fırtına biçer” deyimine uygun olarak Esat’da insan
kıyımının bir parçası yazık ki.
Gidişat yanlış !
Yaşananlar ne Suriye’nin ne Türkiye’nin ve ne de bölgedeki
herhangi bir ülkenin hayrına değil.
Bir liderin (Esat) böylesine kısa sürede tu kaka olmasının
mutlaka mantıklı bir sebebi olmalı!
Bir şeyden eminim; Suriye’nin öz evlatlarının başarısının neden
milli meselemiz olduğunu milletimiz de merak ediyordur.
Gidişat kelimenin tam anlamıyla trajedi !
Çünkü;
Kısa sürede on binlerin ölümüne sebep olan bu sözde özgürlük
savaşı, zulmün her türünün sergilenmesine de ortam hazırlıyor.
Bu olsa olsa kurşun sesi ve bomba efektleriyle süslenmiş, kan
kokan kirli bir oyun olabilir!
Her can alma eyleminin ardından “Allahu Ekber” nidalarının
duyulduğu kirli bir oyun !
Sahnelenen bu oyunun pek de yabancısı değiliz aslında.
Benzer oyunları defalarca izledik hatta yaşadık.
Gerekli miydi bilmiyorum ama “taraf olmayan bertaraf olur”
zihniyetiyle yöneticilerimizin kararı gereği taraf da olduk !
Estik, gürledik.
Destekledik.
Alkış tuttuk.
Bir önceki sahnede alaşağı edilen bir liderin makatına sopa
sokabilecek kadar gözü dönmüşlerle de aynı safta yer almıştık!
Şimdi daha etkin olarak yine tarafız.
Yakıp yıkmayı oyun bellemişlerle…
Öldürmeyi ibadet sayanlarla…
Karşı safta olduğundan şüphe bile etse, yüksek binaların üst kat
penceresinden atanlarla. Üstelik kurbanın can havliyle onca tutunma
çabasına ve hayatta kalmak için çırpınışına rağmen!
Bu gözü dönmüşler bizim hangi ulvi amacımıza hizmet
edebilirler?
Bu insanlık dışı olaylarda niçin tarafız?
Muhaliflere olan desteğimiz hangi ulusal çıkarlarımızla
örtüşüyor?
* * * *
“Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir”
Küresel güçlerin Irak’a demokrasi getirmesinden sonra Irak’ın
kuzeyindeki oluşuma engel olabildik mi?
Peki ya Suriye’de benzer oluşuma engel olabilecek miyiz?
Henüz bu soruların cevabı ortalarda yokken Sayın Başbakanımızın
PKK-PYD işbirliği konusunda tahriklere gelmeyeceğimizden bahsetmesi
de oldukça dikkat çekici.
Oluşumun sessiz sedasız yürümesine göz yumulacağının işareti
gibi algılanabilecek bir açıklama!
Bütün bu gelişmeler karşısında milletimizin aklı karışık,
Herkes suspus…
Ne konuyu açtığınızda görüşünü beyan eden oluyor ne de konuya
ilişkin haberlerin altına yorum yazan.
Haksız da değiller hani…
İlkesel olarak “Yurtta sulh, dünyada sulh” diyen bir
cumhuriyetin havasını teneffüs etmiş hangi Müslüman yaşananlara
onay verir ki?
Hangi Müslüman ne idüğü belli olmayan bu kirli senaryoların
sahnelenmesinden hoşnut olur ki?