Suriye'den Yunanistan'a açılan kapı: İzmir
Abone olYunanistan'a oradan da diğer Avrupa ülkelerine geçmeyi hedefleyen göçmenler İzmir'e akın ediyor. Basmane Meydanı, önlerinde çantaları, kollarında can yelekleriyle adalara geçmeyi bekliyor. Rengin Arslan'ın İzmir izlenimleri.
"Kandan başka bir şey bilmiyorlar. Biz kendi halimizde bir millettik gene de öyleyiz. Kendimizi denize atıp insan hakları savunucusu ülkelere gidiyoruz."
43 yaşında, beş çocuk babası Ahmed, Dera'dan kaçıp gelmiş. Basmane Çorakkapı Camii'nin içinde gölgelik arayan onlarca insandan biri. Ne camiinin içinde ne camiinin dışında yalnız değil.
Suriyeliler, Dera'dan, Rakka'dan, Halep'ten gelmişler; Almanya,
Danimarka, İsveç'e gitmek istiyorlar.
İzmir'in ana tren garını ve otobüs firmalarını şubelerini buluşturan Basmane meydanı sırt çantalarıyla dolu. Yeni gelen sırt çantaları, telaşlı adımlarla, onları İzmir'den sonraki duraklarına ulaşmak için acele eden sırt çantaları, günlerdir beklemekten yorulmuş, bir kaldırım üzerinde sahibine yastık olan sırt çantaları... İçlerinde birkaç tişört, birkaç şort ve bazılarında ihtiyaç duyacaklarını düşündükleri ilaçlardan başkası yok.
Kamışlı'dan gelip Almanya'ya gitmek isteyen iki mühendis kişi başı 3 bin Euro ödediklerini söylüyor.
Bu çantaların sahiplerinin hedefi, Avrupa'nın kapısı olarak gördükleri, İzmir'in ilçelerinden birkaç saat uzaklıktaki Yunan adalarına ulaşmak.
Basmane etrafındaki oteller dolu. Otobüs firmaları, Yunan adalarına en yakın mesafedeki, Ayvacık, Dikili, Bodrum seferlerinin en az yarısının mültecilerle dolu olduğunu söylüyor. Oteller ise bu mültecilerin çoğunlukla duş almak için otel odası kiraladıklarını ve kısa süreli kaldıklarını belirtiyor. Pek çoğu ise sokaklarda, duvar diplerinde yatıyor, uyuyor.
Bir ayakkabı dükkanında bile can yeleği, can simidi satıldığını görebiliyorsunuz. Şişme botta sınır ötesi bir seyahat için bunlara güveniyor Suriyeliler.
'Türkiye'de hayat pahalı, çalışma izni yok'
Suriye'de iç savaş başladığından beri Türkiye'ye resmi rakamlara göre 2 milyon Suriyeli mülteci geldi. Bugüne kadar gelenler arasında Avrupa'ya gitmek isteyenler hep olsa da, sayının bu sene daha da arttığı belirtiliyor.
Burada konuştuğum mültecilerin pek çoğu Türkiye'yi transit ülke olarak kullanıyor. Sınırdan geçip İzmir'e geldikten sonra doğrudan Yunanistan'a geçmeye çalışıyorlar. Neden Türkiye'de kalmak istemediklerini soruyorum. Ahmed, "Burada hayat pahalı, çocuklar eğitim alamıyor, Türkiye çalışma izni vermiyor" diye bir çırpıda sıralıyor nedenlerini.
Deralı Ahmed, "Burada hayat pahalı, çocuklar eğitim alamıyor" diyor.
Basmane meydanında Suriyelilerin çoğunlukta olduğu ağaç altı gölgelik bir kahvede konuştuğum iki genç mühendis de aynı şeyi söylüyor, cami avlusunda konuştuğum, Rakka'dan kaçıp gelen Abdülkerim de. Kaygıları ya mesleklerini yapmak ya yarım kalan öğrenimlerini tamamlamak.
8 arkadaşıyla gelen Abdülkerim'in gözleri umut dolu. Rakka'da kesmesi yasak olan sakalını yeni kesmiş, gözleri ışıl ışıl. Hem koalisyon uçaklarının hava saldırılarından hem IŞİD'den kaçmış.
Binlerce dolar kaptansız bir 'ölüm botu' için
Cami avlusunda yöremizde olan arkadaşlarını tek tek işaret ediyor: "Bu fizik mühendisliği okuyor, bu öğretmen olacak" diye. Kendisi hukuk öğrencisi. Buraya nasıl geldiklerini, kime ne kadar verdiklerini sorduğumda, "Buraya uçakla geldik. Rakka'dan Antakya'ya, oradan buraya. 1,200 Dolar istediler. Bir kısmını verdim. Suriyeli ve Türk kişiler bu yolculuğu ayarlayanlar" diyor.
Göçmenlerin bir kısmı camii avlusuna sığınıyor.
Bu rakam sabit değil. Kamışlı'dan gelip Almanya'ya gitmek isteyen iki mühendis kişi başı 3 bin Euro ödediklerini söylüyor.
Peki bu para ne için? Cami avlusunda etrafımda gittikçe kalabalıklaşan, derdini anlatmak isteyenlerden biri veriyor bunun yanıtını: "Hiçbir şey için. Kaptansız yola çıkarıyorlar. Kaderlerimize terk ediyorlar."
Bir diğeri ise onu bir sahil kasabasından Yunanistan'a taşıyacak botlar için "ölüm botu" diyor. 20 kişilik botlara 40- 50 kişi bindirdiklerini söylüyor.
Korkmuyor musun sorusunun yanıtı, diğerlerinkini benziyor: "Neden korkayım, biz ölümü bırakıp geldik."
Bu yılın ilk 7 ayında 27 bin göçmen kurtarıldı
Güvenliklerini ancak can yelekleri ve can simitleriyle garanti altına almaya çalışan mültecilerin geçişi ile ilgili Türkiye Sahil Güvenlik Komutanlığı Mayıs ayından beri denizde operasyon yapıyor. Umut operasyonu adı verilen bu faaliyetler, gözlemcilerin aktardığına göre, mültecilerin geçişini "engelleme, yakalama veya denizden kurtarma" şeklinde.
Bu faaliyetlere ilişkin komutanlığın paylaştığı veriler çıkılan bu yolculuğa artan rağbeti de gözler önüne seriyor.
Geçen sene toplam 22 bin "düzensiz göçmen kurtarılırken" bu sayı bu yılın daha ilk 7 ayında 27 bine ulaştı. Havaların daha da ısındığı ve seyahatin kolaylaştığı Temmuz ayında bu sayı 10 bin oldu.
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek komiserliği ise geçen hafta yaptığı açıklamada 124 bin kişinin Akdeniz üzerinden Avrupa'ya ulaştığını ve bunun rekor bir rakam olduğunu söyledi. Yunan adalarına sevinçle ulaşan göçmenleri ise belirsiz bir gelecek bekliyor.
Konuştuğum Suriyeliler arasında birkaç kere karşı kıyıya geçmesi engellenmiş biri de vardı ve Avrupa'ya gitme isteğinden caymış gibi görünmüyordu. "Türk hükümeti yakaladı dün bizi Bodrum'da tam bota binmeye yakın. Ama bir daha deneyeceğiz" diyordu.
Yunan adalarına yaşanan bu göçmen hareketinin tek çarpıcı kısmı yapılan zorlu ve tehlikeli yolculuk değil. Burada görüştüğüm Mülteci Dayanışma Derneği'ne ve Sığınmacılar ve Göçmenler Dayanışma Derneği'nin yanı sıra Uluslararası Af Örgütü'ne aynı iki soruyu yöneltiyorum.
Göçmen krizine çözüm ne?
Birincisi bu durumun çözümü ne ve savaştan ve yaşam haklarının tehlike altında olduğu bir yerden güvenli bir ülkeye gitmek uluslararası bir hak olarak tanındığına göre Türkiye'nin gitmek isteyen göçmenleri engellemesi doğru olup olmadığı.
İkincisi ise Yunan adalarına geçmesi engellenen mültecilere ne oluyor?
İlk soruya, çözüm yoluna verilen yanıt ortak: "Avrupa Birliği'nin sınır politikalarını gözden geçirmesi."
Mülteciler Dayanışma Derneği'nden Pırıl Erçoban, "Kaçakçılık şebekeleri besleniyor" diyor.
Mülteciler Dayanışma Derneği'nden Pırıl Erçoban, "AB ülkeleri görünür -görünmez duvarlar çektikçe insanlar bu şekilde, bu riskli yollardan daha iyi bir yaşam kurabilecekleri yerlere gitmeye çalışıyorlar. Siz bu yolları imkansız hale getirdikçe kaçakçılık şebekeleri besleniyor. Bunu engellemenin yolu yasal ve güvenli yolların açılması" diyor.
Erçoban ayrıca Avrupa'ya göçmen akını olduğu yönündeki algının yanlış olduğunu, mültecilerin ilk yöneldikleri ülkelerin, Ürdün, İran, Türkiye gibi komşu ülkeler olduğuna dikkat çekiyor.
SGDD'den Esra Şimşir de "AB'nin bu yöndeki politikalarını gözden geçirmesi lazım diye düşünüyorum. Türkiye'nin sınır dışı kararları kaygı verici. Ama Türkiye'nin de üstünde çok ciddi bir baskı ve yük var" diye ekliyor.
Peki Türkiye'nin operasyonlarla göçmenleri geri döndürmesi doğru bir müdahale mi?
Sınırı geçmek isteyen Suriyeliler sınır dışı mı edilecek?
Uluslararası Af Örgütü'nden Volkan Görendağ, "İnsanların en temel hakkı olan iltica hakkının kullanılması çok önemli fakat insanların hayatta kalabilmeleri yani yaşam hakkının korunması çok daha öncelikli bir konu olmalı" diyor.
Son olarak geri döndürülen mülteciler ne oluyor?
Bu konuda uygulamada bir muamma söz konusu. Önce İzmir'deki Geri Gönderme Merkezine getiriliyor ve burada işlemleri yapılıyor. Sivil toplum örgütleri son zamanlarda Yunan adalarına geçmeye çalışırken engellenen veya "yakalanan" Suriyeliler için sınır dışı etme kararlarının verilmeye başlandığını belirtiyor ve bu durumun kaygı verici olduğunu söylüyorlar.
Göçmenlerin sığındıkları bir ülkede suça karışmaları durumunda hayata geçinilen bu uygulamanın Suriyeliler açısından savaşın sürmekte olduğu bir yere geri gönderilmeleri anlamına geldiğini vurguluyorlar.
Sivil toplum temsilcileri bu kararların yeni karşılarına çıktıklarını ve verilen bu sınır dışı kararlarının uygulanması aşamasının henüz belirsiz olduğuna, fiili olarak şu ana kadar Suriyelilerin sınır dışı edilmediğine dikkat çekiyorlar.
Sadece Suriyelilerin değil, Afganların, İranlıların, Iraklıların ve Afrikalıların "umut" güzergahı olan İzmir - Yunanistan hattı kimilerini hayallerine kavuştururken yüzlercesi için ölüme çıkılan yolculuk haline geliyor.
Yazının başında alıntıladığım Ahmed ise ben cami avlusundan ayrılmadan önce şunları söylüyor belki üçüncü kere: "Fotoğraf çekin Birleşmiş Milletler görsün. UNICEF nerde, BM nerde, insanlar nerede?" Bu büyük krize büyük kararlarla karşılık verilmesi gerektiğini hatırlatıyor bir kere daha...