Suriye sınırında bir gün
Abone olŞanlıurfa'da IŞİD saldırısından kaçanlarla konuşan BBC Türkçe muhabiri Rengin Arslan, 'Erkekler, kadın ve çocukları Türkiye'ye geçirip dönmek istiyor. Ama erkeklerin geri gitmesine izin verilmiyor. Böylece bir arafta bekliyor Kobani’den kaçanlar' diyor.
“Biz basit, yoksul insanlarız. 2 saat yürüdük sınıra geldik dün. Yarım gün bekledik geçmek için. Geri dönünceye kadar burada oturacağım. Hiçbir yere gitmeyeceğim” diyor Amira.
Kucağında bir yaşındaki oğlu var. Durup durup ağlıyor. Yanında oturan 4 yaşındaki oğlunun ise hıçkırıkları yok ama gözyaşları akıyor yanaklarından.
Son altı günde sınırı geçen on binlerce kişiden biri. Amira ile Türkiye-Suriye sınırındaki Murşitpınar’da, 100 metre ötemize biber gazı atılırken konuşuyoruz. Kocası Ceyazir’de çalışıyor. Savaş nedeniyle Kobani’ye geri dönememiş. Amira ise ağabeyi ve onun ailesiyle birlikte sığınmış sınıra.
Kobani’nin direnip direnemeyeceğini sorduğumuzda, “ancak uluslararası yardım gelirse” diyor.
Az ötemizdeki polis ve halk arasındaki “biber gazı alışverişi” ise neredeyse aralıksız devam ediyor uzun süre. Önce sınırdaki polis biber gazı atıyor. Sonra orada toplanan 20-30 kişiden biri gaz kapsülünü düştüğü yerden alıp polise geri atıyor.
“Herkes öldü”
Gaz bir ara yoğunlaşınca herkes birbirine elden ele küp şeker veriyor. Nefesi açtığını düşünüyorlar.
Orada konuştuğumuz Siyabend’e bu çatışmanın sebebini sorduğumda, “Bizi sınırın öte tarafına geçirmek istemiyorlar” diyor. Kobani’den bundan 10 gün önce çalışmak için Bursa’ya gitmiş, İnşaat işçisi. Kobani’deki saldırılar yoğunlaştığı için orada savaşmaya gidecek sınırı geçebilirse. Sonra ekliyor: “Herkes öldü. Kuzenlerim öldü çatışmalarda. Erkek kardeşim orada savaşıyor. Üç kardeşim daha buraya gelecek savaşmak için. Yeni gelenler de var” diyor.
Türkiye’nin tavrı ile ilgili ne düşündüğünü sorduğumda, “Türkiye bizim geçmemize izin versin, başka yardım istemiyoruz” diyor.
Sınırın daha yakın bir noktasına ulaşmak için yola çıkıyoruz. Ama ana yoldaki bir başka çatışma nedeniyle bir süre bekliyoruz. Bizi durduran jandarmaya çatışmanın nedenini sorduğumuzda, bilmediğini söylüyor. Gördüğümüz tek şey panzerler ve askere doğru atılan taşlar. Askerler kalkanların arkasında taşlardan yaralanmamaya bakıyorlar.
HDP’li Şanlıurfa milletvekili İbrahim Ayhan ise sınırda oturma eylemi yapıyor. Telefonda konuştuğumuz Ayhan çatışmaların asıl nedenin, “karşıdan gelenlere yapacakları yardımı engellemeye çalışmak” olarak niteliyor. Yerel yönetimlerle ortaklaşa çalışma tekliflerinin reddedildiğini söylüyor. “Valilik, AFAD tabii ki yardımlarını yaparlar ama buradaki çalışmaları ortaklaştıralım diyoruz. Ama sabahtan beri bizim bu yöndeki çabalarımız engellendi” diyor.
Köylerin içinden geçerek sınırdaki bir başka sınır noktasına, Mertismail köyüne varıyoruz. Her yeri sarı bir toz bulutu kaplamış. Orada görevli komutan, sınırın öte tarafında IŞİD ile YPG arasında çatışma olduğunu söyleyerek, tel örgülere yaklaşmamamızı istiyor.
“Araf’ta beklemek”
Tel örgülerden 100 metre geride konuştuğumuz Kürtler ise çok öfkeli.
Sınırdan gelenlerin geçişlerine izin verilmediğini söylüyorlar. Bir kısmının Suriye ve Türkiye arasındaki mayınlı bölgede bekletildiklerini anlatıyorlar. Asıl sorun ise şu; erkekler kadınları ve çocukları sınırın Türkiye tarafına geçirip, Kobani’ye geri dönmek istiyor. Ancak erkeklerin geri gitmesine de izin verilmiyor. Böylece bir arafta bekliyor Kobani’den kaçanlar.
Burada çok sayıda tank var aynı zamanda. Sınırın askeri olarak en yoğun olduğu yerlerden birisi. Bir başkası, “Ben Kobani’den geldim. 360 köy boşaltıldı. Köyde kalan herkes öldürüldü. Buradaki insanlara hiçbir devlet yardım etmiyor.”
Hala anlatacak çok şeyleri var. Ya geride bıraktıkları aileleri, ya sınırdaki “insanlarını” yeniden görmek istiyorlar.
“Şengal’de ne olduğunu gördük, o yeter”
Buradan Suruç’a gidiyoruz. Yolda İnsan Hak ve Hürriyetleri İnsani Yardım Vakfı’nın (İHH) bir tırını görüyorum.
AFAD’ın, geçici barınma merkezine dönüştürdüğü eski yatılı bölge okulunda yüzlerce mülteci var. En çok da çocuklar. Biz oraya vardığımızda arkamızdan bir minübüs dolusu insan da geliyor. En yaşlıları yürümekte zorluk çekiyor, doğrudan kayıt masasına yöneliyor.
Buraya gelenlere önce yemek veriliyor, ardından kayıt işlemleri ve sağlık kontrolü yapıyor. Orada konuştuğumuz yetkililere okulun kapasitesini soruyorum. Burasının geçici olduğunu söylüyorlar. Telefonda bilgi aldığım bir başka AFAD yetkilisi ise Yumurtalık’a 25 bin kapasiteli çadırın sevk edildiğini ve burada Kızılay’ın da bulunduğunu söylüyor. Sınırdan içeriye gelenlerin buraya yönlendirildiğini ve burada kayıt yapıldığını belirtiyor.
Okulun merdivenleri, oradan oraya koşan çocuklarla dolu. Bir ara, birisi elinde bisküvi kutuları ve meyve suyuyla geliyor. Çocuklar doluşuyor etrafına. Koridordaki odalara yöneliyorum. Bir kadın, iki oğluyla gelmiş buraya. Eşi Kobani’de kalmış. “Eve sahip çıkmak için diyor. Hem bütün erkekler orada kaldı” diyor.
Köyüne IŞİD baskını yapılıp yapılmadığını sorduğumda, onlar gelmeden kaçtıklarını söylüyor: “Şengal gibi olmasından korkuyoruz. Hiç IŞİD militanı görmedim. Umarım da görmem. Şengal’de ne olduğunu gördük, o yeter.”
Yolda Şanlıurfa’ya dönerken haberleri okuyorum. Birleşmiş Milletler Yüksek Komiserliği, Türkiye hükümeti ile birlikte daha binlerce kişinin sınırı geçmesini beklediğini ve bununla ilgili hazırlıklar yapıldığını söylüyor.
Öyle görünüyor ki, Kobane’deki IŞİD saldırıları uzun bir süre daha gündemde kalacak ve sonuçları bir süre daha gündemde kalmaya devam edecek.