Suriye cehenneminde 5 gün
Abone olİtalyan gazeteci Massimo, Suriye'de olup biteni yerinde izledi. Yaşanan dehşetin boyutlarını gözler önüne seriyor.
İtalyan gazeteci Ottavia Massimo, 6-11 Mart tarihleri
arasında Suriye'nin İdlib kentinde şahit olduğu dramı Radikal için
yazdı. Dabbit mahallesinde rejim birliklerinin bombardımanında
çenesinden ve karnından yaralanan Massimo, ziyaret ettiği Suriyeli
ailenin korku ve öfke dolu bekleyişinde onların
yanındaydı.
Şehrin etrafı tanklarla çevrili. Hastane rejime bağlı keskin
nişancıların kontrolü altında. Günbatımından itibaren hareket eden
ne varsa rastgele ateş açıyorlar. Şehrin tarihi bölgeleri muhalif
Özgür Suriye Ordusu tarafından korunuyor. Son üç gündür saldırı
hazırlıkları yapan tanklar, askerler ve milisler kente akın ediyor.
İdlib’in Dabbit mahallesindeyiz. Ahmed’in babasının evine yeni
ulaştık. Işık yok, iletişim kurmak mümkün değil. Durum daha sakin.
12 bombardımanın ardından, sabah saat 5’ten bu yana tanklar daha
seyrek ateş açıyor. Saat 13.00 oldu. Şu an yalnızca savaş uçağından
açılan ateş ve Kalaşnikov’lardan patlama sesleri geliyor.
ÇATIŞMADA YARALANDIM
Bu sabah bir tank burnumun dibindeki bir evin girişini vurdu. İki
yerimden yara aldım: Çenemin altı ve karın bölgem… Binada sıkışıp
kalan insanların ağlama seslerinin geldiği eve doğru koştum.
Önümden giden adamın yüzünde kan, bacaklarında pek çok yara vardı.
Aracı kullanan ve olayları filme alan iki arkadaşımdan henüz haber
alamadık. Evde kapana kısılan aileden haber yoktu, nitekim biz de
eve ulaşamadık. Patlama açık bir alanda meydana geldi. En az 5 kişi
yaralandı. Tepemizde bir helikopter uçuyordu. İkinci patlama biz
tam eve girmek üzereyken meydana geldi. Operasyon çok iyi koordine
edilmiş görünüyordu. Evin etrafındaki grup silahsızdı.
Bombardımanın hedefi rastgele seçilmiş görünüyordu. Saldırılar,
patlamalardan kaçıp sokaklarda toplanan insanlara yönelikti. Son 3
gündür Halep’ten düzinelerce tank gelse de halk rejimin bu sabah
saldırmasına pek ihtimal vermiyordu. Ahmet’in babası hasta. O ve
ailesi şehirden kaçmayı denemeyecekler bile. Kadınlar yatak odası
ve mutfak arasında hayalet gibi dolaşıyor. Bizim odamıza
gelmiyorlar. Bir kadın olarak, ben onların yanına gidebiliyorum.
Mutfağa her girişimde bana yalvaran bir ifade ve ağlamaktan şişmiş
gözlerle bakıyorlar. Sarılarak, gülümseyerek onları sakinleştirmeye
çalışıyorum. ‘Her şeyin düzeleceğini, Tanrı’nın bizim yanımızda
olduğunu ve korkacak bir şey olmadığını’ söylüyorum. Patlamalar
yakınlaştıkça, kendi sesimizi duyamayacak kadar güçlenince, sözler
boğazımda düğümleniyor. Gözlerimin ‘terörün fiskesiyle’ büyüdüğünü
hissediyorum. Biri 4, diğeri 6 yaşında 2 erkek çocuğuyla önümde
duran bu üç kadına bakıyorum. Teselli sözleri çıkmıyor ağzımdan,
düşüncelerimi güven veren gülümsemelerle ifade etmeye çalışıyorum.
Tek söyleyebildiğim bu: “Tanrı büyük”. Bu sözün ardından bana
onları kurtarabilecekmişim gibi bakıyorlar.
Ulusal televizyon kanalı NTV, Suriye’yi ‘zaman zaman terör
saldırılarıyla rahatsız edilen’ istikrarlı bir ülke olarak
tanıtıyor. Rejimin kontrol ettiği ve halkı korkuttuğu yerlerde, su
ve elektrik gün içinde yalnızca birkaç saat veriliyor. Keskin
nişancılar evleri hedef aldığı için halk ışık açmaya korkuyor.
Televizyon, kuşatmanın sıkılaştırıldığı yerlerde çalışmıyor,
internete veya herhangi bir iletişim aracına erişim yok. Siviller
durumun uluslararası boyuttaki karmaşıklığını fark etmiyor.
Yalnızca birilerinin yaşadıkları korkuyu bitirmek için müdahale
edip etmeyeceğini soruyor.
ASİLER SİLAH VE CEPHANE İSTİYOR
Beşşar Esad rejimi, siviller ve Özgür Suriye Ordusu’na karşı
gelişigüzel ve aralıksız olarak casusları, keskin nişancıları,
tankları, uçaksavarları ve helikopterleri kullanıyor. Muhaliflerin
yoğun olduğu ve tehlikeli görünen şehirlerde güvenlik güçleri
hiçbir mantık olmadan evleri bombalıyor. Orduda bir grup ilk defa
29 Temmuz 2011’de seslerini yükseltti. Dera’da gösteri sırasında
askeri güçler kalabalığa ateş açtı ve ilk defa bu olay sırasında
bazı askerler ateş açmayı reddetti. Tüm Suriye’ye yayılan isyan
süresince, ülke çapındaki tüm kasaba ve köylerde yaşayanlar yavaş
yavaş Özgür Suriye Ordusu’na katılmaya başladı. Bir yıldan beri,
hükümete ait askeri birlikler bazı kilit ülkelerin desteğiyle
birtakım bölgelerin kontrolünü elinde tutuyor. Muhalifler arasında
gördüğüm az sayıda silahlı kişinin elinde çoğunlukla avcılıkta
kullanılan eski tüfeklerden vardı. Bazılarının elinde keskin
nişancılardan aldıkları fakat çok az cephaneliğe sahip daha
gelişmiş silahlar vardı. Bu silahlar, ailelerin bir araya
geldiği,yaşlılara, kadınlara ve çocuklara bombardımanlardan kaçması
için izin verildiği ve gazetecilerin saldırılarla göz göze geldiği
alanları korumak için kullanılıyor. Özgür Suriye Ordusu üyeleri,
ideolojik olarak askeri bir dış yardımı reddediyor. Şiddetli ve
gelişigüzel baskı dolu bir yılın ardından silah ve cephane
istiyor.
SURİYE'YE GİRMEK ZOR ÇIKMAK ŞANS
Saat 16.00’da, rejim birlikleri Dabbit mahallesini istila etti.
Saat 17.00’de, en az 24 ölü olduğu belirtildi. Ertesi sabah, dış
mahallelerde 23’ü elleri sırtlarından bağlanmış, kadın, erkek ve
çocuklara ait 45 ceset bulundu. O, 23 cesetten 5’i ordudan firar
edip Özgür Suriye Ordusu’na katılanlara aitti. Aynı gün öğleden
sonra Medine Hastanesi bombalandı. Hastane, rejimin kontrolü
dışında bulunan tek sığınaktı. Hükümet 1 yıldır insani yardımların
girişine izin vermiyor. Hastaneler yeterli tıbbi donanıma sahip
değil. Personel, ekipman, ilaç, kan ve gıda eksikliği var. Sınır
alanları mayın döşeli ve insanlar bulundukları yere hapsediliyor.
Türkiye’de 17 bin mülteci bulunuyor, fakat sınırın kontrolleri
sıkılaştırılıyor ve askeri rejim dış ülkelerde de rol oynuyor.
Suriye’ye girmek zor. Canlı çıkmak ise yalnızca bir şans.